3 Mayıs 2009 Pazar

New York Yansımaları, Synecdoche, New York


Bir tiyatro yönetmeninin yaşamını, kendisiyle bir şekilde ilişkilenmiş insanlarla birlikte anlatan; teatral göndermeler içeren farklı bir sinema dili kullanan; ölüm, yaşam, korkular, hastalık, aile ve ilişkilerden söz eden; gerçekle hayalin birbirine girdiği son derece durağan ve karmaşık yapısına rağmen sürekli bir merak duygusu yaratan filmi izlerken, aslında, çok şey anlayıp ama anladıklarımla film üzerine bir yorum yazamayacağımı, o karmaşa gibi duran hali yazıya dökemeyeceğimi düşünür haldeyken; bu filmin, bir ikinci kişiyle izlenmesi halinde üzerine ne kadar çok şey konuşulabileceğini ve aslında o karmaşık ve durağan yapıyla bu iki kişilik sohbetli seyrin, ne kadar uygun ve keyifli olacağını düşündüm.

Bir gerçeküstülük halini duyumsadığınız ama aynı zamanda o hallerin gerçek hayattaki karşılıklarına baktığınız, varoluş üzerine sorular sorup, anlatım garipliklerini farklı bir mizahla ve çok iyi oyunculuklarla önünüze döken, farklı bir sinema şöleni bu film...

Bende garip bir şekilde ve sürekli; sanki iki kişi izleyip bir sinema ve sohbet keyfi haline döndürülebilse, hani bira ya da şarap eşlik etse o an'a, çok hoş bir sinema akşamı yaşatabilecek bir filmmiş duygusu yarattı. Çok keyifli bir yemek akşamının gecesinde izliyor olmanın hafif çakır halinden mi bu duyguyu aldığımı da düşünmedim değil, bugün bu yazıyı yazarken... "İyi düşün!" dedim kendime... Kendim ısrarcı düşüncesinde, değişen hiç bir şey olmadı şu an itibariyle o düşüncede ...

Hatta, gecenin o vaktinde izlerken filmi; ısrarla, birlikte izlenecek kim konusunda bir isim zikretti aklım bana... Sanki bu filmi izlerken, filmden hareketle, davranışlar, olaylar ve gerçek hayattaki karşılıkları üzerine en birbirine yakın ve en ortak düşünceleri onunla çoğaltabiliriz gibi geldi bana... Hatta, dün akşam oluşan bu hissiyat konusunda bugün daha sağlıklı bir kafayla baktığımda emin olduğumu söyleyebilirim, ''O kim?'' konusunda.

Ve hatta, buradan bir de oyun çıkarsam mı acaba diye de düşünmüyor değilim. 'O kim' blog yazarlarından biri deyip isim vermesem. O isime Blooxo'dan bir mesaj atsam. Sonra o, mesajdakileri yapsa ve oradan bir yazı çıksa... Eğlenceli ve merak ettirici bir hareket yaratır mı alemde bu düşüncem...Ve yeni bir oyun olur mu bu? Acaba?

Filmde tıpkı bu yazı gibi işte!.. Derdiniz sinemaysa, kesin izleyin.

"Ben film izler, keyfime bakarım" diyorsanız da, izlemeyin! Sıkılırsınız çünkü...

2 yorum:

  1. bi ara yazacaktım ben de bu filmi ama çok zaman geçti, soğudum. öyle sırf keyif için film izlemediğim halde sıkıldığım yer çok olmuştu. filmdeki oyun yazarının bir türlü silkelenmemesi sinirimi bozmuştu. samantha morton filmdeki tüm kadın oyuncuların en iyisiydi ve karakter olarak da en izlenesi olanıydı. sıkıldığım çok oldu dedim ama son yarım saati herşeye değerdi. soluksuz kalıyor insan. silkeleniyor. aynı anda bir sürü duygu üşüşüyor...

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle seninle aynı fikirdeyim...Evet bende sıkıldım zaman zaman ve aynen senin gibi son yarım saatte aynı duyguyu aldım ve bir refleks halde kulak kesilip dikildiğimi fark ettim.Derdiniz sinemaysa derken sıkılmazsınızı kastetmedim.Dilinin farklılığı açısından ıskalanmaması gereken bir film olduğuna vurgu yapmak istedim.Onun için zaten iki kişi izlense yük hafifler diye düşündüm:))The Nines ritm olarak ve derdini anlatmak bakımından bundan daha belirgin bir film olmasına rağmen ona da farkındaysan hala yazamadım:))Bu sefer soğutmadan arayı yazıvereyim dedim:))

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP