Doğu Ekspresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğu Ekspresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ocak 2022 Perşembe

Aynı Ekspres İle Zaman Farklı İki Yolculuk

Adını duymadığım bir yazardı. Ta ki Klio'nun Şarkısı'ndaki resim derslerine kadar. Bir ressam olarak derste önüme çıkmıştı. Kitapların içinden tren geçtimi onu yazan kimse adamımdır. Manhattan Transfer ile birlikte Doğu Ekspresi ilave edildi siparişe ve geldiler. Hemen atlamadım tabii ki üzerine. Şımartmayı sevmem. Elimdeki bir kaç kitabı bitirince buyur ettim. Güzergâhın bizim topraklarımızdan geçen kısmına hakimdim. Ama zamana değil elbette! Bildik yerlerde bilmedik şeyler dinledim, gördüm... Hoşuma gitti. Heyecanlıydı. Kafa dengiydi ve de edebi. Normalde iki, bilemedim üç günde biterdi; bitmedi. Trenden inip deveye binmek gerekti ve o kervanların yol alması da günler sürmekteydi. İnsanlar çeşit çeşit. Çöller aştık. Masal diyarlar gördük; toz toprak... Korktuk. Otsuz olmazdı, olmadı. Nerelerden geçmedik ki. Şark bir dinler koleksiyonu. Hırlısı var hırsızı. Çok haraç verdik. Çok keyifler yaşadık. Yıl 1921, Tarabya'da, taraçada, boğazın yeşil sularına karşı, Alexander içtik. Jardin'de kocaman kan portakalı bir Ay eşliğinde Dardanella'yı dinledik; bir Rus orkestrasından... Pera'da bir suikast; gözümüzün önünde. 72 millet İstanbul'da. Zor yıllar. Ajanlar, katiller... Falan filan işte.

 Dört gün sonra bir baktım ki yatağımdaymışım!


Diğer kitabı kafama takmıştım, yazarı tanımıyordum; Leylak Dalı'nda rastlaşınca, dedim hemen! Hemen dedimse de 24.11.2021'de elimdeydi ve epey kalabalık okunmayanlar bölümünün biraz kenar mahallesinde yerini aldı. O yerini aldı ama kaşar kitaplar aralarına pek almak istemediler. Kıdem meselesi.

Hır çıkmasın isterim. Onun için alt devre muammelesi yaptım. Görünürde ama kıdemlilerin uzağında bir yere bıraktım fakat; şımarır, hava atar, dile döker diye de, sır vermedim. Dedim aklımdasın.


Önceki gün, el ayak çekilmiş saatlerde, sessizce girdim çalışma odasına. Ortalık süt liman. Dikkatlice, özellikle kaşar takımın olduğu kısmı süzdüm. Uykular derin. Çorap ucu adımlarla yürüdüm ahşapları... Bunun ise çenesini kapattım ve ufaktan dürtüm ki işaret parmağım; ucu burun üstünü aşmak kaydıyla dudak üstümdeyken... Uyanık, çaktı. Sessizce çıktık.

Yatağıma kuruldum, başucumdaki okuma lambamı açtım. Künyeyi okudum. İlk sayfayı geçtim ve ondan sonra baktım ben yatağımda yokum. Bir kaptı beni ki soluksuz...

120. sayfada zor kurtardım! O nasıl akıcı bir anlatım. Konuya nasıl bir hakimiyet. Mizah zaten... Aşk meşk zaten... Haydarpaşa canımız ciğerimiz... Solculuk başımız gözümüz üzerine... Mevzu can yakıcı; uyku paçalarımdan çekiştiriyor. Saat neredeyse "Sabah şerifleriniz hayrolsun," diyecek. Kontrollü adamsın her ne kadar kaptırsan da paçanı vur elini masaya evresindeyken ben; ehil kişi bir hooop çekti ve kibar ol, dedi. Söz büyüğün, saygı bizden. Roman kahramanlarına dönüp "Bana müsade, size iyi eğlenceler," dedimse de baktım sözlerine, niyetler bozuk. Anladım ki ufacık bir zafiyet gösterirsem; bu iş Çiçek Pasajı'na uzar. Romanın içinde, yazarın kaleminde olsam başımla beraber; sonuçta hayatım onun elinde olacak. Yat yat, kalk kalk. Yani O ne buyurursa o. İrade koydum: "Baylar bayanlar, Ali Baba, hepiniz cansınız, canımsınız, sizinle masanın da sözün de keyfine doyum olmaz; ama bu saat de bana uymaz lakin gözüm de ardımda kalır, hatırım için yarın takılalım," dedim.

Ertesi gün Haydarpaşa'nın yanmış çatı katındaydım. Manzara derya. Ona döndüm ve "Gözlerimi yaşarttın, 24 saat dolmadan kapağı kapattım, helâl sana! Haa hiç mi fren yapmadın dersen Başar Öztürk kardeş; belli ki bagajın dolu, sağlam adamsın, dağarcık pırıl pırıl lakin biraz daha sakin. Biz gördük zira seni; ama sen gözümüze sokmaya kalkma bir dahakine kendini," dedim. Sonra gözlerim Marmara'ya ve karşı kıyılara derin ve anılarla bakıyorken; ne ihale aşaması, ne Orient Ekspres, ne Orient Ekspres'in sahibi ve hanımefendileri, içtiğimiz şampanyalar, ne de patronun kredi kartıyla çizik ayırıp burunlarımızla çektiklerimiz, enfes sohbetler, ne 10 numaralı forma, ne de geçirdiğimiz tüm bu güzel saatlerin yitişi içimi yakıyordu. Her önünden geçişte gözlerimi alamadığım hüzün yüklü bakışlarıma, yaşadıklarıma, hatıralarıma, o gara trenle son girişime sığınıyor; gün gelir, gün gelir zorbalar kalmaz gider cümlelerimin ritmiyle teselli buluyordum.


*Klio'nun şarkısı ve enfes John Dos Passos yazısı için buradan lütfen.

*Ve... ve... ve... Leylak Dalı!

11 Şubat 2016 Perşembe

Doğu Ekspresi ve Kars

Uzakta...

01/02/2016

Heyecanlı bir karar ve heyecanlı bir bekleyişti. Muhteşemdi. Yıllar yıllar sonra çocukluğumun en masal şehrinde, "Benim Kars'ım"da olmak... Kelimelerimin lento, beton, kolon, asmolen, tabliye gibi kelimelerle yer değiştirdiği uzun bir emek sürecinin son virajını dönerken bir nefes anı için, yenilenmek için bundan daha istekli, bundan daha mutluluk verici bir seçim olamazdı. Kars, tam da Cemal Süreya'nın Paris'teyken ve de kendisini hiç görmemişken yazdığı şiir gibi, özlemi soluklu, kavuşması her daim muhteşem şehir. Damarlarında taaaa çocukluktan beri trenler dolaşan bi adam. Şahane bir yol arkadaşı. Derece eksi 36!


Önce bilet almak gerek, yataklı vagonda oda sayısı sınırlı, on'da bir şansınız var. Üstelik bileti, seçtiğiniz tarihe en erken bir ay kala alabiliyorsunuz. TCDD, gerekçesi ne ise böyle bir periyot belirlemiş. İlk anda bir tane yataklı vagonu satışa sunuyor.  Bu da "Ya bir grup kapatırsa!" korkusu yaşatıyor. O vagon dolduktan sonra talebe göre son anda bir vagon daha ilave ediyor ama başlangıçta siz bunu bilmiyorsunuz. O nedenle sürekli bi takip hali var ki eğlenceli bile geliyor insana. Kars yolu çocukça bir sevinç sonuçta. Değiyor.


 Gidiş tarihinize bir ay kala satışa açıldı treniniz  ve diyelim ki aldınız gidiş biletinizi, indirimsiz. Bu kez  dönüş tarihiniz için bekliyorsunuz. Gidiş dönüşünüzün arası kısaysa TCDD'nin rezervasyon süresi kadar ayırtabilirsiniz  biletinizi. O riski almak istemedim.  Bizim tarihlerimiz esnek olmadığı için gidişin açıldığı gün hemen ve hevesle, elbette tadını çıkararak aldım biletleri.  Dönüşün açıldığı gün ise, yani bir hafta sonra net üzerinden değiştirme işlemi ile bileti gidiş dönüşe çevirdim.  Kişi başı yataklıda tek yönün -gidiş dönüş olmak koşulu ile- indirimli internet fiyatı 78,25 TL. Bu yolu izlerseniz gidişi almaktan korkmayın, değiştirme işlemini yaparken sistem iskontonuzu düşüp kalan miktarı talep ediyor sizden. Sorun yok yani.

Ve planlar. Saat 18'deki  hareket dolayısı ile yemekli vagonda akşam yemeği karanlığa kalacak. Işıkları yanmış yemek vagonunda dışarıyı görmek mümkün değil. O halde kafa çekmek de keyifli değil. Herhangi bi restoranda yemekten farklı olan ne ki?

Burada zaman yavaş, hayat uzun metrajlı film dinginliğinde. Huzurlu.  Bu faslı  dönüşe bırakalım o zaman. Dönüş treni Kars'tan sabah 7.45'de kalkacak. Günün geceye dönmesine bir iki saat kala, etrafla  haşır neşirken, eşsiz kış manzaraları eşliğinde sıcak bi vagonda, dışarısı beyaz ve eksi yirmi beşken daha yakışıklı olur yemeklide usulcana içmek. Karar bu. Madem restoran dönüşe, o halde gidiş için biralı bir alışveriş yapmalı. Ama sabah kahvaltısı mutlaka restoranda olmalı.

Trenin saati yaklaştı. Güzel olan onu peronda karşılamak. Ankara garı muhteşem. En bayıldığım garlardan üçüncüsü. Trendeyiz. Sürpriz yemekli vagonun olmadığı. Cümle yan kompartımandaki bi konuşmadan geldi. Teyit etmek gerek. Kapının önünden bi genç geçti. Elindeki şarj cihazını yan kompartımanın prizine takmak için sahibinden izin istedi. Kendi kompartımanlarında prizlerde elektrik yokmuş. Ne yazık ki orada da yok. Bizimkiler çalışıyor mu bi bakalım. Off bizde de yok. Bunu sıkıntı yapıyor muyuz? Tabii ki hayır. Tren gelir hoş gelir.


O da ne mini buzdolabımızda iki meyve suyu, iki su, iki çikolata ve iki çubuk kraker var. El havluları tertemiz. Yastıklar ve yatak örtüleri de. Bakalım lavabomuzdan sıcak su akıyor mu. Bingo! Ama içilemiyor musluktan akan su, işaretle ikaz edilmiş. Isıtıcı almadığımıza bin pişmanlık, ne de güzel kahvelerimiz var.


Muammer Bey, kondüktörümüz, güzel insan, kompartımanda damarlarında trenler gezen bir adam var. Dedesi demiryolcu. Çocukluğu trenlerde geçti. O zaman demiryolcu ile iletişim kolay. 1,5 litre pet şişe su odasına bırakıldı, kahveler paylaşıldı ve onun ısıtıcısından sürekli gelen su, yol boyu kahve keyfini yaşattı.


Yeri gelmişken; mini buzdolabına bir buçukluk su sığmıyor, o nedenle bir litrelik almalı, dönüşte öyle yaptık. İki tane bir litrelik yeterli, bir litrelik kola da iyi yol boyu için. Ya da hiç almayın. Trende kutu olarak var. Atıştırmalıklarla birlikte içecek yüklü servis arabası sıklıkla geçiyor koridordan. Kıtlık yok yani. Yine de trene binmeden tren için alışveriş yapmak keyifli. İçkinize göre mezeler almayı ihmal etmeyin, restoran fikriniz yok ise, ama abartmayın da. Bu seferde restoran vagonu yoktu tamam. Fakat bu hiç olmayacağı anlamına gelmiyor. İhale dönemi imiş, yedi yıldır ihaleyi alan firma bu kez ihaleye girmemiş. Rakipler olsa da hep o kazanıyormuş. Bu kez kimse yokmuş. Hallolacakmış. Belki de hallolmuştur. Unuturum belki, her vagonda biri alafranga olmak üzere iki tuvalet var, sorunsuz ve temiz, her türlü hijyen malzemesi mevcut. Olur da vagonunuzdakiler dolu olursa ara kapıdan arka vagona geçin. Sıkıntı yok.


Az daha priz meselesini atlayacaktım. Sigorta atmış, ama mevcutta cam sigorta yok. Yanda mı taşımalı acaba? Espriler gırla. O esnada Muammer bey geliyor, işlem tamammış, prizler çalışıyor. Unutmadan, trende internet yok. Kendi bağlantınız ile keyfinize bakabilirsiniz. Film falan izler, kitap okurum diyorsanız işiniz zor. Manzaralar ve fotoğraf çekme arzunuz diğer eğlence seçeneklerinize hep galip geliyor.


İstasyonlarda 5 dakika bekliyor artık tren, eskiden 15'ti. Kahvaltıyı yemekli vagon üzerine kurunca doğal olarak açıkta kalındı. Erzincan'da gardaki büfeden peynirli ve patatesli katmerlerle pişmiş yumurta alıp keyfimize bakıyoruz. İsterseniz trene cağ kebabı da isteyebilirsiniz, Erzurum'a gelirken. İstasyona çok yakın bi kebapçı var, hemen yanındaki sitenin arkasındaki binanın altında, Yoldan sipariş vermek gerek. Vagon numaranızı ve adınız verin, durunca tren kapıda olun ama! İstekliyseniz gitmeden netten belirleyin bir kaç kebapçı. Alın telefon numaralarını.


Kars'a vardık.  Akşam. Hava sert. İnmeden hazırlanmak gerek. Şartlara uygun giyildi, lakin çok abartmaya da gerek yok. Termal içlik şart ama! Termal çorap üzerine bir de yün çorap yeterli. Misal derece eksi 26. Korkmayın, Kars'ta hissedilen soğuk varolanın altında. Bizim şehrimizde öyle mi, asla, hissedilen olanın hep üstünde. Şaşırtıcı bi durum. Gardan bi taksiye atladık, 15TL, 10'a gider ama ekonomi dar, piyasa durgun, mevsim kış, kıymayın.  Muzaffer Abi şahane adam. İşçi. Hemen kartını elimize elimize tutuşturuyor. Anlıyor ki Ani ve Çıldır'a gideceğiz. Bunu kaçırmıyor. 2015 model araba ile gidecekmişiz, rehberlik hizmeti verebilirlermiş, araba çok güzelmiş. Sürekli 2015'in altını çiziyor ama, çok rahat ettireceklerinin de. Öyle tatlı parlatıyor ki, kanınız ısınıyor bu tatlı uyanıklığa..Haaa bu arada yukarıdaki foto Kars Garı değil.

Otelimizin yeri çok güzel. Üstelik benim için çok özel olduğunu ise sonradan fark edeceğim. Henüz bu önemli ve kişisel nüansı bilmiyorum. Çantaları bıraktık, istikamet Kaz Evi. Tavsiye Milor'dan, denemeli. Yan masada ikisi kız üç genç var. Trende yan kompartımandaydılar. Ani ve Çıldır planları ve bir günleri var. İşletmeciden yardım istiyorlar. Oysa bizde Muzaffer Abi var. Çocuklara "Birlikte gidelim mi?" teklifi. Onay. Muzaffer Abi'yi arama. Sabah 8.30 için Ani'ye anlaşma. Çıldır'ı arabaya sakladım ama. Bir iskonto planım var toplam üzerinden.

Kaz Evi, Hanımeli ve diğerlerinden söz edilecek elbet. Ama bir numaranın kim olduğunu biliyorum sanki. Hatta eminim.

 Dönüş yolundan tadımlık bi foto. Masadakiler "Kars'a gidiler de peynirsiz dönülür mü?" manasında girilen ve şahane peynirler alınan peynircide hazırlatılmış yolluk ile Migros Kars'tan alınmış, peynir eşlikçisi şarabın, gün sonuna yaklaşırkenki hali. Sofra düzenini özellikle istedik. Bi sonraki, hatta bi sonraki yazıda var elbet detaylar, telefon numaraları, tavsiyeler falan.

 Ani, Çıldır ve Cenk ile devam ediyor hikaye.


Fotoğraflar Nikon L23 ile..

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP