22 Şubat 2022 Salı

Etli Ekmek Güzel Sabah Sıcacık Film Kötü Son

Gün pazar. Bir haftadan beri bünye dürtüyor. Dürtmesinin itiraz edilecek bir yanı yok aslında ama bünye bir karara varamıyor. Oysa cumartesi ne keyifliydi. Aslında sabah, havanın da güzelliğinden yararlanarak yaz boyu ve enfes akşamlarında yazın; işi kapatınca sırt çantasında kitabıyla gidip, kesinlikle ince bellide çay eşliğinde lezzetlerinin tadını çıkardığı okuma noktası pastaneye doğru uzamayı planlıyor. Ve aslında bu hafta sonu sinemada bir film izlemeyi de istedi ve istiyor. Sadece bu tetiklenme ile yakın bir ilişki kurması ve onun hadisene'sine uyması gerekiyor ki bence tembelliğe gerek yok. Kalktı. Hareketinden bir şeylerin değiştiğini hissediyorum. Evet! Kesinlikle dışarı çıkacak. Sabah rutinlerinin ardından giyindi, yedek maskeleri çantaya attı ve yaşasın, güneşe koşuyoruz.


Sahil boyu insan. Martılar oynaşta, küçük serçeler küçük çam ağaçlarının iğne yüklü dalları arasında yok olup karın doyuruyorlar ki pek tatlı ve pek afacanlar. Birazdan sahilden kopup içeri dalacağız ama denizden pek uzaklaşmayacağız.

"Bir dilim su böreği ve bir tane de kıymalı börek lütfen"

"Bir de çay, lütfen"


Kitabını açtı. Bayılarak okuduğu bir roman. Ancak 290 sayfalık kitabı kaç haftadır bitiremedi. Çok severek okuduğunu biliyorum ama sürenin bu kadar uzamasına da anlam veremiyorum. Aslında şu güzel günde de bunu pek sorun etmiyorum çünkü nasılsa bundan bir gün bahseder deyip koyveriyorum.


Akşam Üzeri


Sabah kitap okuma noktasından dönerken sokak içlerine dalmıştı. Orada yeni açılmış bir mekân görmüştü. İyi hisler aldığını biliyorum ama bugün bir anda tetiklenip de oraya gideceğine ihtimal vermiyordum. Şu an bir hareketlenme seziyorum. Şunun aslında kararsızlıktan bir anda bir karar çıkarıp da yollara hiç üşenmeden düşmesine bayılıyorum. Hızla hazırlanıyorum ki anladığım gidiyoruz. "Bir etli ekmek lütfen," dedi. Canıma minnet. Önden garnitürler geldi ki ben çok beğendim, şirin buldum. Eminim ki beyimiz de beğenecek. Bir tatlarına baksaydın diye dürtüyorum ama umurunda değil. Değil de benim umurumda ama. Tez zamanda geliyor etli ekmek. Görüntü muhteşem. Bayılacağımızdan neredeyse eminim de seyri bırakıp bir başlasa...

Dilimi iki parmağının arasında büktü, bir çıtırtı koptu, ısırığı aldığı anda -çok afedersiniz- ağzımın suyu aktı. Sesimi çıkarmıyorum ama heyecanla bekliyorum. Neyi mi? Beyimizin "Hımmmmm muhteşem," demesini. Ben çoktan dedim aslında ama kendisi nedense ketum takılıyor ki muhtemelen bana numara çekiyor. Yalan yok ben çoktan gittim.


Eve dönüyoruz, ama sokak aralarında döne döne. İkimiz de mutluyuz sanırım. Ana caddeye ulaştık ve bir tık sonra sahildeyiz. Dürtüyorum onu. Telaşlandı. "Dürten kim beni?" diye düşündüğünü düşünüyorum. Birazdan uyanır, ne için olduğunu anlar. Anladı ve çıkışı karşılıklı iki kahve dükkânı olan ki biri yazın sıklıkla takıldığımız, siz kıymetli okuyucularımızın da bileceği Kahve Dünyası. Ben şu güzel havada mekâna takılsak fikrindeyim ama onun niyeti yok gibi. Olsun, hissim o ki iskele boyu yürüyeceğiz.


Ohhh miss!  Enfes bir hava, hoşluklar vadeden bir gün. Beni sorarsanız modum gel keyfim gel. Martılarla anında kankayım. Güne gülümseyen mutlu insan yüzleri ile karşılaşmak keyif veriyor bana. Soğuk adam beyimiz fotoğraf çekiyor. Yalnız anlam vermediğim bir davranışı var. Eğer gün içinde bir mekâna takılacaksak çantaya hep küçük bir makine atıyor. Oysa ben yazılarımızda daha net ve çekici fotoğraflar olsun istiyorum. İyisi mi punduna getirdiğim bir gün sorayım nedenini.


Ertesi Gün

Çok sevinçle uyanıyorum. Dün yatarken hissetmiştim. Sabah elinde laptopu görünce tamamdır dedim. O filmi kesin görmeliyim diyordum ki meğerse o da onu inceliyormuş. Anladığım seansa karar vermiş. Ben önden hazırlanmaya başlasam iyi olacak. Hımmmm... karnım da aç ama!

İnşallah yine yağa iki yumurta kırmaz diyorken tam ben, giyindiğini fark ediyorum. İçim zıplıyor ve elini çabuk tut diyor. Bir çırpıda giyiniyorum. Çok heyecanlıyım. İnşallah sinemadan vazgeçmez diye düşünerek yürürken biz, bankamatik dönüşünde bir kararsızlık içinde olduğunu hissediyorum. Köşeyi döndük. Tamam diyorum, bir şeyler atıştıracağız. Bende yalan yok, trene yakın yerdekine gitsin ve köşe masaya otursun istiyorum. Sağ kaldırımda ve o yöndeyken birden karşıya geçiyor. İçim biraz burulsa da bura da güzel, olur deyip razı geliyor, kısmen çökmüş duygularımı yeniden ayağa kaldırmayı başarıyorum. Hımmmm güzel bir sipariş. Hamdolsun. Şimdi tren. Fakat istasyona yaklaşırken yavaşladı ve grevi işçiler lehine sonlandıran Migros'u protestodan vazgeçip daldı. Su aldı.

Samsunspor İstasyonu'nda iniyoruz. Asansörü çok seviyorum. Üst geçitten manzara seyrediyorum, O da fotoğraf çekiyor. Telefonundan hes kodu barkodunu gösterdi, hanımefendi telefonuyla kontrol edip buyrun dedi. Ondan bir ricam var. "Lütfen şu noktadan üst katlara doğru bir fotoğraf çeker misin?" Sağolsun kırmıyor beni.


Yürüyen merdivenlere bayılıyorum. Şimdi gişenin önündeyiz. Çok heyecanlıyım. 10 dakikamız var ve önümüzdekilerin bilet işi bitmedi henüz. Film başlamadan içeride olmanın telaşı bünyemde. Hahh her zamanki koltuğu seçti, sonra promosyon patlamış mısırı için "Yukarıda mı hallediyorum?" diye sordu. Nedense benim canım da tam ondan istemişti.

Sinema katına çıkınca bankoya yanaştı ve telefondaki kodu hanımefendiye okudu. O mısırımızı hazırlarken ben koşarak terasa çıktım ve döndüm. Antrakda kesin terasta olacaksın dedim kendime. 


Koltuğa yayılıyorum. O sırada önümüzdeki koltuğa bir kişi geliyor ve bize merhaba diyor. Yalnız sıklıkla öksürüyor. Ben küçük olduğum için bir şey olur endişesi ile her zamanki koltuğu bırakıyor ve bir arkaya geçiyoruz. Burayı daha çok seviyorum.


Başlangıçta film bir garip geliyor. Ne halt ettik de geldik diyorum; bir yandan da ona bakıyorum. Bir soru işareti var ama o daha tecrübeli tabii ki. Sabredelim bakalım. "Vaaowwww!" "Tren!" Moskova'dan Petersburg'a gideceğiz. "Yaşasın!" Trene binen ablayı Moskova'dan tanıyorum. Bir arkeoloji öğrencisi, Finli ama Moskova'da okuyor. O bahseder mi bilmiyorum ama bir sevgilisi var ablanın. Ayy bir an utandım?

Kompartımana girdik ki kafası dazlak, sıkı içmiş bir abi var. Ne yalan söylim tırstık. Abla onun karşısındaki üst ranzaya çıktı. Ama nasıl keyifli bir yol. Abiyi gittikçe sevmeye başlıyorum. Hayret. Sonra hiç üzülmesin istiyorum fakat yönetmen Juho Kuosmanen çok hain. Ser veriyor sır vermiyor ve ilmek ilmek örüyor filmi. Alıyor beni bir merak. Sürüklüyor... Sürüklendikçe daha çok seviyorum. Abla gidilmesi çok zor olan bir noktaya gitmek için burada. Bir arkeolog sonuçta. Tren bir istasyonda durunca neredeyse bir gece orada kalacağını söylüyor sert mizaçlı Rus kondüktör abla. Saçları dazlak abi müthiş bir karakter. Onun sayesinde arabayla bir yere gidiyor ve tatlı bir kadınla tanışıyoruz. Kısa kalıyoruz ama biz onu çok seviyoruz. Neyse uzatmim, kısacası filme bayılıyoruz. Mutluk damlaları gözümüzde sıra olurken yüzümüzde hep tatlı bir gülümseme var. Bunu ben fark ediyorum. Sonlara doğru gerim gerim geriliyoruz. İçimiz dışımız titriyor. Kaç kat giysek çare değil. Kalbimiz küt küt atıyor. Dualar ediyoruz. Laura (Seidi Haarla) ile Vadim'i (Yuriy Borisov) çok seviyoruz.  Falan filan işte.


Dışarıda enfes bir hava var ve biz an itibariyle serotonin deposuyuz. Biraz boşaltsak iyi olabilir. Enn sevdiği kadını arıyor. Nasıl cıvıldıyor anlatamam. Öve öve bitiremiyor filmi. Enn sevdiği kadın bu AVM'yi açıldığı günden beri protesto ediyor ve bir kez bile gelmedi. Bizimki coşkun, diyor ki -laf aramızda ama- "Eğer bu filmi birlikte seyretseydik, yerdim ben seni kesin." Gülüşüyorlar ve ona bir yerin adını soruyor. Tabii ki o ikisi arasındaki diyaloglar beni çok mutlu ediyor. Bayılıyorum o kadına.



"Bir San Sebastian lütfen,"

"Bir de çay lütfen"

Şehrin en havalı semtinde, San Sebastian'ı çok övülen bir mekânın dış masalarından birindeyiz şimdi. Servisimizi tatlı bir genç kadın yapıyor. "Üzerine çikolata ister misiniz? diye soruyor. Keşke sormasaydı! Merak ediyor, çünkü daha önce hiç denemedi, istiyor. Sebastian'ı başarılı buldu ve sevdi ama çikolata ile sevmedi. Pek mutlu değil. Hemen bukalemun moduna geçiyor ve keyfini çıkarıyor. Fiyatı çok buldu ama sesini çıkarmıyor. Bir nakarat dökülüyor dilinden. "Bu son olsun bu son."

Caddenin tadını çıkarıyor, okul yolundan aşağı dönüyor. Bir an Müze Kafe'de kapuçino içmeyi düşünüyor ama sonra vazgeçiyor. Şimdi trendeyiz. Ömürevlerinde inmeye karar veriyor. Eve sahilden yürüyerek gideriz diye düşünüyor. İniyoruz. Kartını okutup iadeyi yüklüyor. Karşıya geçmek üzereyiz. Tam o sırada kot olarak yukarıda kalan yeni döşenmiş yol kenarı bordürleri kalabalığın arasında fark etmiyor ve boylu boyunca burun üstü çakılıyor. O bir Tankçı. Çabukça toparlanıp ayağa kalkıyor. Eline kan bulaştı. Bir kağıt mendil çıkarıp burnuna tutuyor ki anında al oluyor. İkinci bir mendil yok. Hızla karşıya geçiyor, sonra bir karşıya daha. Kan pervasız. Bir bakkal bulmalı. Ara yollardan birine dalıyor. İleride bir cami var. Su. Hızla oraya yürüyor. Sırt çantasında açılmamış bir ıslak mendil paketi var ama o an hatırlamıyor. O ara bir kadın sesi endişe ile ses oluyor. "Buraneros!" diyor. "Ne oldu sana canım," diyor. Sesi tanıyor. Düştüm, diyor. Kadın telefonla çocukları arıyor. Buraneros camiye ulaşmak istiyor. Şimdi su ile burnunu siliyor, o akıyor, o siliyor. Burnun üst kısmında iki kaşın arasında bir nokta kanıyor. Su ile akıtıyor, akıtıyor, akıtıyor. Çocuklar geliyorlar. Hastane konusunda ısrarcılar ama o bir Tankçı. Bir şey yok diyor. Eve geliyorlar. Kadın 150 metre ilerisinde ilk biten binadaki Buraneros'un dairesinde oturuyor. Çok nadir rastlaşıyorlar yine de. Şu an ve yer hiç akla gelmez bir mucize. Buraneros iyice yıkıyor olay noktasını, burnun içinde bir şey yok, ucuna yerleşmiş minik şeyler var, "Onlar kum mu acaba?" diye düşünüyor. Şimdi evde. Pamuğa Baticon döküyor. Olay mahaline yerleştiriyor, üzerine iki yara bandı yapıştırıyor çocuklar. Sohbete kaldığımız yerden devam edebiliriz. Kadını haberdar ediyor çocuklar. Her şey yolunda. Erkek kardeşi olduğu yerden hemen geldi. Ağrı varla yok. İkinci gün pamuk değişti. Kardeş yemek yapmış. Çocuklar orada. "Gelir misin biz getirelim mi yemek?" diyorlar. Ben gelirim, diyor. Gece boyu uluslararası ilişkilerci ve taze üniversiteli ile Rusya konuşuyorlar. Taze üniverisiteli çok ateşli ve tezlerinde iddialı.  Pek anlaşamıyorlarsa da gençliğin ne olduğunu biliyorlar. Hatta Buraneros kimin oğlu diyor ve gülüyor. Tavuk parçaları şahane fırınlanmış. Bol yağda kızartılmış minicik yeşil ve kırmızı biber parçaları muhteşem. Maç bitiyor konu derinleşiyor. Şimdi daha iyi. Sabah artık kan bulaşmayan son pamuğu atıyor. Küçük bir parça pamuğu Baticon'suzca oraya koyuyor. Tek bir yara bandı ile tutturuyor. Öğlen telefonu çalıyor. Enn sevdiği kadın. 

30 yorum:

  1. Aman çok geçmiş olsun ya, bereket ucuz atlatmışsınız. Çok düşen biri olarak halden anlar ve çok üzülürüm düşme işine.
    Neyse çalan telefonla sonu tatlıya bağlanmış :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Akacak kan durmaz derler ya, akacağı varmış aktı:)

      Sil
  2. aaaa beklemiyordum böyle bir kaza yahu, keyifli keyifli okuyordum! çok geçmiş olsun buraneroscum. benim de bir burun üstü düşmem vardır, istemsiz akmıştı gözümden yaşlar, ki kolay kolay ağlamam fiziksel acıdan ama canım fena yanmıştı. e tankçı da değilim malum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsabetli bir düşüş olmuş sanırım, burun görev üstlenmiş kapaklanma anında, kendini feda etmiş. Çünkü kalıp halindeki düşme nedeniyle surat komple yerle temas etseydi sonuç ne olurdu bilmiyorum:) Buna şükür düşününce:)

      Sil
  3. Çok çok geçmiş olsun Sevgili Okul Arkadaşım. Görünmez kaza diyelim, neyse ki ucuz atlatılmış. Biraz kan revan olmuşsunuz ama, acısı artık geçmiştir umarım.
    Tekrar geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Sevgili Okul Arkadaşım:) Çok acı hissetmedim, sadece kanayan yerde vardı. Muhtemelen düşerken beden bir tepki verdi, belki elim kolum boş durmadı, üstüm başımda bir şey yoktu, sadece pantolonuma kan damlamıştı bir de sağ elimin üzerindeki üç nokta yara almış:)

      Sil
  4. Çok geçmiş olsun. Fotoğraflar arasında Samsun yazısını görünce bir aylığına Samsun'a eğitime gitmiştim. Kötü şeyler yaşamış olsam da iyi anılarım da oldu. Kısa süreliğine de olsa orada yaşadığım anılar zihnimde canlandı. :')
    Paylaşımlarınızı okurken sizinle oraları geziyor gibi hissetmek çok keyifli bir duygu. Anlatım tarzınız gerçekten çok başarılı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Biliyorum Samsun'a geldiğini:) O yazılarını okumuştum, hatta Göğceli Camii yazına bir link bırakmıştım. Eğer o zaman okumadıysan, o yazıyı okumanı tavsiye ederim. Caminin yeniden fark edilmesine ve elden geçirilmesine katkım çoktur benim. O yazımı Kafkas Üniversitesinden bir akademisyen referans alarak bir yazı yazdı Kars'daki yerel bir gazetede. Konuyla ilgilenen pek çok platformda referans oldu benim yazdıklarım. Aslında konuyla son derece alakasız mesleğimin bana kazandırdığı en önemli anılardan biridir Göğceli:)

      Ben de senin yazılarından aynı keyfi alıyorum, ve yorumlarım da o keyfin sonucu her seferinde:)

      Sil
    2. Şimdi yazıma baktım ve linki gördüm. Hemen okuyacağım. Camiide tek bir çivinin olmayışı ve tarihçesi bizi büyülemişti. Buranın fark edilmesi ve restore edilmesine katkı da bulunmuş olmanız da ne kadar hoş. Teşekkür ederim bilgilendirmeleriniz için. :)

      Sil
  5. Ya ne güzel satırlarda hoplaya zıplaya gidiyorduk.. Birden hepsinin tadı uçtu gitti bu olay karşısında :( gelmiş geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Bende bir şey var, gerilim anlarının içindeyken lay lay lom biri çıkar içimden, anlamadığım bir biçimde. O olay olmasa bu yazının üslubu büyük ihtimalle bu olmazdı Sevgili Momentos. Bana gelen acıyı bal eylemeyi çok küçük yaşta öğrendim ben sanırım:)

      Sil
  6. Çok geçmiş olsun. İyi ki burun kalkan görevi görmüş de yüzün geri kalanı kurtulmuş dediğin gibi sevgili Buraneros. Tekrarı olmasın ki gezi ve yemek maceraların tatsızlıkla bölünmesin :)

    YanıtlaSil
  7. Çok teşekkür ederim, e artık tecrübe sahibi oldum, daha önce başıma gelmemişti, şimdi daha dikkatli olurum:)

    YanıtlaSil
  8. aa geçmiş olsun, neler olmuş böyle. ama nazar değiyor bak burada
    bizlerin. ne güzel kafelerde , lokantalarda keyifler :)

    YanıtlaSil
  9. Çok teşekkür ederim:) Bana pek nazar değmez, babannemin çok nazar duası okumuşluğu vardır bize... Ayağına taş değmesin demeyi unutmuş olabilir ama rahmetli:)

    YanıtlaSil
  10. Geçmiş olsun :( Çok sakar bir vatandaş olarak içim cız etti ama şükür ki hemen müdahale etmişler. Onca kan arasında yazıdaki o güzel ayrıntılara odaklanalım biz, enfes bir günmüş yine, içimizi açan!

    YanıtlaSil
  11. Çok teşekkür ederim:) Nasıl bir rastlaşma ki başlı başına yazı konusu aslında:)

    YanıtlaSil
  12. Koca bir günü uyuyarak gecirdim benim bunyede bir sorun olabilir ^^ harika fotoğraflar etli ekmek özlenen bir lezzet

    YanıtlaSil
  13. Bunlar çok başarılıydılar, ustaları sağlam:)

    YanıtlaSil
  14. Ayy çok geçmiş olsun.
    C'ye katılıyorum ve güzel güne odaklanıyorum :)

    YanıtlaSil
  15. Güzel güzel okurken kazayla bitti ama neyse ki ucuz atlatılmış:) Çok geçmiş olsun. Çok korkarım düşmekten, hiç sevmem:)

    YanıtlaSil
  16. Çok geçmiş olsun, böyle güzel bir günün ardından talihsiz bir kaza yaşamışsınız. Neyse ki kırılma olmamış burnunuzda.
    6 Numaralı Kompartıman filminin adını ilk gördüğüm andan itibaren merak etmişimdir. Oscar'da son 5'e kalabilecek bir film miydi bilmiyorum ama okuduğum yorumlardan sonra aday olmasını istemiştim. ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Film çok keyifli bir seyirlik ama Oscar düzeyinde değil. Aslında teknik açıdan da genel izleyeci için sorunlar içeriyor. O tür kamera kullanımını seven ve mekân açısından zorunlu gören ben bile başlangıçta yadırgadım ama öykü ve kurgu o kadar hoş ve sevimliydi ki, tabii ki oyunculuklar, film derin tatlar bırakarak, bir tren yolculuğu keyfinde alıp götürdü beni:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP