Lucien Arkas Bağları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lucien Arkas Bağları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2020 Cumartesi

14 Dakikada Şarap Menü

Komik bir durum!..
Yazıyı yazarken müzik dinliyorum, favorilerimi elbette: sonra onlar bitiyor ve hiç dinlemediğim, dinlediklerim üzerinden önerilen ve ilk kez karşılaştığım bir şarkıcıyı tıklıyorum, Spotify'da... bildik ve eski bir şarkının, bilmedik bir şarkıcı tarafından yorumlanmış hali ilginç geliyor ve hemen yazının sonuna ekliyorum. Şimdi, onca yıl blog yazdıktan sonra ilk kez bir okur gibi ayarlanmış saatte yayınlanmasını bekliyorum yazımın: şarkıyı tıklayıp dinlerken, onun eşliğinde okumak için!


                                                                                  ****

Hikâye bir İzmir dönüşü, ekmeği şeklen İzmir usulü Kumru, daha özü, süslü olanlardan değil de Tarihi Alsancak Gevrek Fırını sadeliğinde geleneksel Kumru yapmam; bu vesileyle de nispeten özlem gidermem, hem de kahvaltı meselesini kolaya getirmemle başlıyor. Sonra bunu biraz daha tembel işine çevirip bu kez adını yerelleştirerek Alanos Usulü Kumru'ya eviriyorum ki bundaki maksadım daha az ekmek tüketmek! Başlangıçta orjinale sadakatle sadece domates dilimleri ve İzmir-Bergama Tulumu kullanırken, olayı özellikle kahvaltıda, peynir cinsleri dahil olmak üzere çeşitlendirmeye başlıyorum.

                                                                               .................

Derken, geçenlerde CarrefourSA'da bir şarapla karşılaşıyorum: tadı ruhta olağanüstü izler bırakmış bir bağda içilen şarabın,* "alt segment" kardeşlerinden birisi bu!

Bir Cabernet Sauvignon-Merlot kupajı ki fiyat* kalite noktasında benim diyen çok şarabı arkasında sıra yapacak kadar başarılı bulacağımı, bilmiyorum henüz!

Gelince eve ve ilk kez deneyeceğim üzere ve tembele bağladığımdan: yakışacağını düşünerek aldığım Lays Fırından, yoğurt ve mevsim yeşillikleri katkılı patates cipslerini bir kaseye döküyor, serinlemiş kadehteki şarabı da masaya taşıyorum.

Şarap görüntüsü ve ilk yudumu ile aklımı alıyor, bayılınca ona bir ışık da yanıyor! Fazla uğraşa gerek olmadan, toplam 14 dakikada hazırlanacak atıştırmalıkla keyifli bir gece geçirilebileceği noktasında yol gösterici bir menü oluşuyor zihnimde.


Dün akşam -ankastre- fırını açıp, 195 dereceye ayarlıyorum. Sonra mahallemin fırınından yarımını dilimleterek aldığım, lezzetini bu tür atıştırmalıklar için ideal bulduğum, üstelik dayanıklı Trabzon/Vakfıkebir ekmeğinin büyükçe ve ince iki dilimini içine pişirme kağıdı koyduğum döküm fırın kabına yerleştiriyorum. Üzerine bir miktar sızma zeytinyağı gezdiriyor, onun üzerine bir dilim Namet-hindi füme yerleştiriyor, onların üzerine de pişerken kurumasınlar diye ince dilimlenmiş domatesleri, onların üzerine de dilimlediğim küçük dolmalık biber halkalarını koyuyor, köyden aldığım kurutulup öğütülmüş, nane esintili kekikten bir miktar serpip, üzerlerinde bir miktar daha zeytinyağı gezdirdikten sonra....


Çoğu zaman iki büyük ve ince dilim, bazen de örnekteki gibi bir büyük bir de küçük parça İzmir-Bergama tulumu yerleştirip, bir miktar kırmız pul biber ekliyorum ki tüm bu işlemler bittiğinde fırın da ısınmış oluyor.


Kabı fırının orta sırasına yerleştiriyor, süreyi 14 dakikaya ayarlıyorum. O arada bir kadehe keyfe keder ölçüde şarabı koyup, kadehin üzerini buzdolabındaki diğer kokuları almayacak ölçüde tecrit eden bir bardak ya da kase ile kapatıp buzdolabının üst rafında serinlemeye bırakıyorum.

Şarap ilk aldığım gün, açıp kadehe koyduğum anda beni şaşırtmış, rengi ve kıvamı ile de teslim almıştı.  Hem görsel olarak etkilemiş, serinledikten sonra biraz daha havalansın diye bırakmış, ilk yudumla da notunu vermiştim. Genizde biraz yakıcı bulsam da damakta ben kaliteyim demişti. Merlot, Cabernet karşısında ezilmemiş, bu ortaklığın içinde ben de varım demiş, özgün kimliğinin altını çizmişti. Onun meyvemsi izleri ile çaprazlanmış Cabernet Sauvignon'un asaleti bu işe gönül koymuş Lucien Arkas'ın zevki, özeni ve kalitesiyle birleşince ortaya çıkan tat rüya gibiydi. Bir kez daha bir şarap, İdol-2018: fiyat kalite noktasında beni şaşırtmayı başarıyordu. Kendi damağının keyfine değil de aldığı şarabın fiyatına, markasına ve bilinirliğine bakan birine kör tadım yaptırsak ve ederi nedir bunun diye sorsak, eminim ki ağızdan çıkan kelam çok yukarılarda olacaktı.

Sonraki içimde havalandırma süresini biraz daha uzatıyor, genizdeki yakıcılık azalıyor ve kendi idealimi buluyorum, ve ilk şişeyi henüz bitirmemiş olsam da rengine ve kıvamın dolgunluğuna hayran şaşkınlığım devam ediyor... Seyrine bayılıyorum.

                                                                              .................

Ondördüncü dakikada fırın beni çağırıyor, önce kapağını açıyor, ilk sıcaklığı dışarı atıyor, sonra da tutacakla fırın kabını alıp biraz dinlendirip, sonrasında atıştırmalıkları ekmek tahtasının üzerine yerleştirip, dolaptan aldığım serinlemiş şarapla tanıştırıyor, sonra da televizyonun karşısına taşıyorum. Hemen kaynaştıklarını söylemeliyim.


Uzun zamanlara yayılmış bu mutlu, telefonda paylaşmalı geceyi; nüanslarında dolaştığım, yeni yeni keşifler yaptığım tek bir kadehle doya doya yaşıyorum.

Fikrimdeyse kırmızı, dili körletmeyecek kadar  acı biber halkalı kavurma üzeri, Bergama tulumlusunu denemek var!
                           
                                                                                ..................

195 derecede 14 dakika çünkü: Ekmeğin üzeri ve altı ince bir tabaka halinde çıtırlaşırken ara bölüm bir tık daha yumuşak kalıyor, fümeler sertleşmediği gibi domatesler sularını yitirmiyor, kekik kararmıyor ve biberler sertleşmeden ızgara tadında izlerle sakin ve dumansı bir tatla, tulum peyniri de tam olması gereken, kendini tam anlamıyla salmamış ama kremsi bir dokuda kalıyor.

Sonrasıysa... 

iyilik, güzellik!




 *CarrefourSa'da an itibariyle 45,90 TL

*Bağ ve o Şarap'tan bahis, La Mahzen'de Consensus başlıklı yazının üçüncü fotoğrafından sonra!

11 Ocak 2019 Cuma

LA Mahzen'de Consensus

 Öncesi

La Puearta'nın önünden ki kendisinden kesinlikle bahsedeceğim, anılardan söz ederek geçip ana caddeye ulaşıyor, sonra sola kıvrılıp Gar'ın ana binasına selam çakarak ışıklardan karşıya geçiyoruz. Bekleme salonundaki kioskta tatlı mı tatlı kadın İzban kartına yükleme yapıyor.


Planlarımızda yeri olan Retro Festivali'ndeyse bu akşam Barış Manço var. Festival canlılığı hoş ve zaten renkli bir alan olan gara ekstra bir canlılık katıyor. O ara tren geliyor ama biz binemiyoruz. Yol arkadaşım perona geçti lakin ben geçemiyorum. Ne yazık ki burada aynı kart, ilk yarım saat içinde ikinci kez aynı noktada kullanılamıyor. Alalım o halde... Gişenin açılma saatini beklemek gerek. Kısa bir süreye ihtiyaç var. Bu arada bir genç kız etrafta ondan başka kimse yokmuşçasına konsantre olduğu telefonda sevgilisi ile tartışıyor; seviye cırım cırım. Bir süre sonra bıçkın gençle ki o peronda, bu kez canlı tartışıyorlar; dersiniz evin salonunda. Gişeyi tam saatinde açan endamı yerinde genç kadın önce, racona yakışır bir biçimde uyarıyor. Bıçkınlığın hakkına yazık edip seviyesini aşağı çektiği gibi kenarından bile geçemeyen oğlan racon kesip de tepki verince, daha delikanlı ve üniforması pek de yakışan, endamı yerinde, bıçkının âlâsı genç kadın bu kez güvenliği uyaran bir anons yapıyor. Sesinin kararlığındaki sertliğe ve duruşuna bayıldığımın ve olayı yönetme biçiminin şahane ve film karelik olduğunun da altını çizmem gerek. Kartımı alıyor, ödememi yapıyorum. Perondayım artık. Hava çok güzel, pırıltılı... treni beklemekse en az yolculuk kadar şahane.

Güzel bir yolculuk, renkli bir yolcu çeşitliliği... başlangıçta oturacak yer bile olmayan tren gittikçe sakinleşmeye başlıyor. Havaalanını da geçtikten sonra artık açık alan manzaralı, küçük ve sevimli yerleşimlerden geçilen bir uzun yol tadını alıyor güzergah. O ara rezervasyon sorumlumuzun telefonu çalıyor. Teyitleşmenin ardından, karşıdan bilgiler geliyor. Pancar İstasyonunda haberdar etmeliymişiz ve Kuşçuburun'da da  inmemiz gerekiyor.

Güzel bir istasyon Kuşçuburun; bir küçük yerleşimin, muhtemelen şimdi Torbalı'nın bir mahallesi olan eski bir köyün banliyösündeki istasyondan çıkıyoruz; bir araba görüyorum bekleyen ama netleştiremiyorum, o yanaşıyor. Restoranın arabası. Alkollü araba kullanmam diyorsanız ki deyin, hiç de gerek yok arabayla gelmeye, hele de trenleri seven biriyseniz. İstasyon, Arkas arazisinin hemen hemen bitiminde, hani ben yürürüm derseniz araç istemeye de gerek yok. Ama siz yine de isteyin.


Üzüm kokan bir coğrafyada biçimli yeşilliklerin içinden, artık görevini devretmeye hazırlanan enfes pırıltıların serpildiği lezzetli manzaralar eşliğinde kısa bir yolculuğun ardından hafif bir tümseği çıkıyor ve giriş kapısının önünde duruyoruz. Muhteşem bir ikindi vakti. Biraz dışarıda dolaşıyor, çalılıkların ardına doğru alçalmakta olan güneşin, aşağı düzlükteki bağa vuran ışıklarını izliyoruz. Sonra giriyoruz ana kapıdan içeri, bir şarap butiği ile karşılaşmak hoş. Bakınırken etrafa, karşıdan gelen ince, uzun boylu, zarif genç bir kadın gülümsüyor bize. Kesinlikle dış masalar... Onun, günün en güzel saatleri olduğunun altını çizmesi, ilerleyen saatlerde havanın serinleyeceği konusunda uyarması sonucunda, ama en çok da manzara ve günün ruhları dürtükleyen saatlerinin renk sunumu için, asıl rezervasyon saatimiz 19 olmasına rağmen gönüllüce konuşlanıyoruz oraya kadar bize eşlik ettiği masamıza. Bayılıyor muyuz mekâna ve önümüzde uzanıp giden manzaraya?


 Bayılıyoruz...

Masamızla Fatih adlı genç adam ve bir de genç kız ilgileniyor. Ama kıvamında bir ilgi; olmaları gerektiği anda varlar. Açıklayıcı bilgilerin de yer aldığı şirin menüyü inceliyoruz... ki internet sitelerinden daha önce baktığımız üzere bir fikrimiz de var zaten. Önce şarap seçimini yapmalıyız. Aslında tüm çeşitler üzerinden bir tadım menüleri var ama biz damağımızdansa yüreğimizin seçimini yapmaktan yanayız. Merak, sonuç ve sevinç anlarının tadına bayılıyoruz. Ben Tempranillo ve Sangiovese üzümlerinden birini düşünmüştüm gelirken, en sevdiğim kadın ise Consensus 2014'ün merakında...


Masaya bir miktar zeytinyağının ortasına yerleştirilmiş zeytin ezmesi ve kızarmış ekmekler geliyor; yanlarında zeytinyağı şişesi ile... O ana kadar sırrımız olarak sakladığımız tercihlerimizin açığa çıkması sonucunda bir karara varıyoruz. Genelde yemeklerde tek üzümden yapılmış şarapları tercih eden ama bunda da olmazsa olmazı olmayan, üstelik de sürprizleri seven ben, veriyorum siparişi.

"Bir şişe Consensus 2014 lütfen."

75'lik ve 150'lik* olmak üzere iki seçenek var aslında, bunun altını çiziyor Fatih.

"75'lik olsun lütfen."

"Bir şarküteri tabağı lütfen."

"Bir ithal peynir tabağı lütfen."

"Bir de zeytinyağlı tabağı lütfen."

Salata, seçtiklerimize bakınca benim için elzem değil. Lakin Fatih de ıspanak salatalarını özellikle öneriyor. Ispanak salatası ile ilgili hiç bir deneyimi olmayan, üstelik her tür ıspanak yemeğine bayılmasına  rağmen bu yaşına kadar hiç çığ ıspanak yememiş ben, karşımdaki güzel mi güzel gurmenin pırıltılı gözlerindeki ışıltıyı görüyorum.

"O halde bir de ıspanak salatası lütfen."


Menüdeki porsiyonların dört kişilik olduğunu ama kendisinin onları iki kişilik hazırlatacağını söylüyor Fatih. Hatta şarküteri ürünleri ile peynirleri aynı tabakta hazırlatmayı öneriyor ki kabulümüz. Kısa bir süre sonra geliyor Consensus 2014, hoş bir kovanın içinde... Şişesini pek beğeniyoruz. Açıyor Fatih ve bir miktar koyuyor kadehime. Önce hafifçe çalkalayıp kokluyorum ki pek hoş. Sonra minik bir yudum... hımmmmm pek âlâ... Özellikle tam kıvamındaki serinliği, başarılı ve abartısız sunum ve damağımda giderek çoğalan lezzetiyle şarap, 'Götürün beni,' diyor kesinlikle. Onayı veriyorum gönüllüce. Dolduruyor kadehlerimizi Fatih, şişeyi de koyuyor ısıyı uzun süre koruyan kalın metal kovanın içine. Yiyecekler gelene kadar zeytinyağına batırdığımız küçük kızarmış ekmeklerin üzerine sürdüğümüz lezzetli ezme eşliğinde usul yudumlara gözlerimizi kapatarak, uzun yolculuklara çıkıyoruz her yudumda. Tek halleri ile de çok güzel Shiraz'ın, Cabernet Sauvignon'un ve Merlot'un  bu kez, kolektif şarkılarının her bir notasını, tüm nüansları ile hissediyoruz damaklarımızda. Olağanüstü bir senfoni bu; ruhu okşayan, mutlu eden, tüm olumsuzlukları yumuşatıp yok eden, anı kıymetli kılan, insanı kuş tüyünden masallara taşıyan, şahane bir zaman dilimi vaat eden bir tat bu. Sonra, gözlerimizi açtığımızda, önümüzde uzayıp giden bağların, karşıdaki görkemli dağların, uzağımızdan geçen trenlerin, gökyüzünün, yeşilin ve tüm bu güzelliklerin üzerine renklerini saçan güneşin tadını çıkarıyoruz. 


İçinde grisineler de olan peynir çeşitleri ve şarküteri ürünleri birleşiminden oluşan tabak iyi bir eşlikçi şaraba ve hoş... Mevsim sebzelerinden ve dört çeşitten oluşan zeytinyağlılar da hem diri ve pırıl pırıl hem de sunuldukları tabak itibari ile masada bir kalabalığa sebep olmadıkları gibi çok da lezzetliler... Üstelik bir ova bu coğrafya, doğal olarak da otlar ve sebzeler civar pazarlardan... ve tazecik.  Yöreye özgü bir yeşillik olan Cibes'in limon ve zeytinyağlı halini de bir adım öne çıkararak altını çizmem gerek. Ispanak salatası ise bambaşka bir dünya. Tek kelime ile  muhteşem. Ispanağın daha koyu tadı, muhtemeldir ki  çok az şeker ile hafifçe haşlanmış buğday, kiraz domatesler ve hurma ile dengelenmiş, ve bu dengeye de serin nar taneleri muhteşem bir nüans katmışlar. Sanki her biri kendi tadını ayrı ayrı hissettirirken aynı zamanda kimliklerini yok etmeden ahenkli bir müzik yaratıp, çıtır çıtır bir lezzetle dokunuyorlar damaklarımıza..  Bir zeytin coğrafyasında salatalardan ve yemeklerden söz ederken ayrıca bu yiyeceklerde kullanılan ve yine Arkas Holding'e ait Kristal zeytinyağının kalitesinden söz etmeye gerek var mı? bilemiyorum.


Kaç saat geçti onu da bilemiyorum. Ancak artık köyün ve trenlerin güneşli alanda kaldığını, bizim önümüzde uzanan bağa, akşama hazırlanan gölgelerin düştüğünü fark edebiliyorum. Birazdan günün en güzel saatlerinin başlayacağını, ruhlarımızın dürtükleneceğini, birbirimizin sözlerinde ve gözlerinde uzun ve keyifli yolculuklara çıkacağımızı hissediyor ve hatta biliyorum. Üstelik karşımdaki kadının renklerinin, o renklerin içindeki zaman dilimlerinin onda açığa çıkardığı duyguların, gözlerindeki, tenindeki, gülüşündeki ve sesindeki pırıltıların tadını da biliyorum. Şimdi ben tüm bu anları, ona hiç çaktırmadan bir kez daha aklıma kazırken aynı zamanda fotoğraf karelerine hapsetmenin hesaplarını da yapıyorum. O halde dolsun kadehler.


Şarabı çok beğeniyoruz, hem de çok... Öyle, bir şaraba tutulup da yaşamın gerisini onunla geçiren insanlardan değiliz. Her sevdiğimiz şarapla aşklar yaşayan ama yenileri denemekten de kaçınmayan türden iki insanız. Hangi şarap olursa olsun, onunla ilk tanıştığımız anda bize hissettirdikleri ve yaşattıkları önemli... elbette üzerini çizip de bir daha hiç hatırlamadıklarımız var. Ama çok ama çokkkk özel anlar yaşatmış olanlar da var. Artık keşifler peşinde koşma daha az, özel ve dengeli olanlarla devam eden ilişkiler daha çok yaşamımızda... Consensus 2014 de artık, mutlu akşamlarımızın takımdaşları sınıfında rengi ve nüansları ile üst sıralarda yerini alan müstesna ve dolgun bir şarap.


Günün ruhları dürtükleyen, sürekli güzellikler sunan doğaya ışığı ile renk katan güneşin usulca çekilip de sahneyi devretmeye hazırlandığı saatlerde, 5 Zaman Kadın adlı "sanatsal çalışmama" ek olarak, 5 Zaman Kadın Bağda adlı "sanatsal çalışmam" için çaktırmadan, aralıklarla çekiyorum modelimin fotoğraflarını. Çaktırdığım andakileri de bir başka güzel elbette... İkimiz de duygularını poz edip de fotoğrafa yansıtmayı beceremeyen modelleriz sonuçta.

Görüş alanımdaki bir kaç masa ötede ise sonradan gelen 5 kişilik bir grup var.  Mekânı bilen bir çiftle  misafirleri. Muhtemeldir ki bizle aynı saatte gelmeyip de güneşi kaçıran insanlar ya da bu mevsimin ilerleyen saatlerindeki serini bilenler ve ondan kaçınanlar kapalı bölümü tercih ediyorlar. Oysa güneş çekilip de serinleyince hava, içinde bulunduğumuz Ekim ayının sonlarında, ince bir  kazak ve hırka yetiyor ay ışığının tadını çıkarmaya... Tam karşımıza, Kuşçuburun'un sırtını dayadığı dağların ardına, ilk ışıklarını atıyor Ay.


Ne yazık ki çaresiz olduğum anlardan birindeyim. Birinci şişe biterken, günü, güneşten devralacağını bildiren ilk ışıklarını dağın ardında hissettirince, dün son dördünde olan ay; gelenin ne olduğunu kestirebiliyoruz doğal olarak.

Ve geceye ışıklarını bırakarak geçen trenler... Uzak sohbetleri gecenin serinliğine katılmış evler... şarabı oluşturan üzümlerin yetiştiği bağlardan evrene yayılmış; bağ bozumlarının her zaman genç ortamında,  sesi duyulamayan ama tene değen sevdaların haykırışları... katılınca dolunaylı geceye, elden başka bir şey gelemiyor.

"Bir şişe Consensus 2014 lütfen" 

"Bir de beğendili Mahzen köfte lütfen"



Çok ama çok güzel baharatlanmış, damak kıpırdatırken şaraba da yol açan, karabiber tadının hissedildiği küçük, yuvarlak köfteler çok da yakışarak katılıyorlar masaya.. Beğendiyse pek âlâ. Her şey yolunda. Ay, gece, müzik, şahane bir şarap, seyrine, renklerine, gözlerine, gülüşüne ve sohbetine doyum olmayan bir kadın, lezzetli bir mekân ve renk ahenk yiyecekler... Daha ne olsun! Hımmmmm bir de tatlı olsun.

"Bir bal kabaklı krem brüle lütfen."

Baymayan, en az şarap gibi dengeli, bal kabağının tadını çok öne çıkarmadan hissettiren, yumuşak bir final için son derece doğru bir seçim. Aferin bize... Şu an düşünüyorum da, hatta belki de pişmanlığını yaşıyorum, bunu da gece bir rüya tadında akıp giderken yaşadığımız heyecana veriyorum; ipeksi lezzeti ile damaklarımızı şenlendiren bal kabaklı krem brülemize eşlikçi olarak tatlı şaraplarından birer kadeh istemeliydik. Kesinlikle istemeliydik. İsteyin.

"İki kahve lütfen."


Kahvelerle final yaptığımız, çok güzel, huzurlu, lezzetli ve seratonin yüklü  5,5 saat geçirdiğimiz güzel gece için, servis ücreti de dahil olmasına rağmen 440TL artı, fazlası ile hak edilmiş bahşiş ödüyoruz. Sonra şu tablonun da olduğu kapalı yemek salonundaki diğer resimlere de bakıp, şömineyi de gözden kaçırmadan, zemindeki camlardan görünen mahzendeki fıçıların fotoğrafını çekip, çıkıştaki butiği dolaşmaya başlıyor, oradaki hanımefendi ile hoş sohbet ediyoruz. Üstelik de 4 şişe şarap alana 2 şişe de hediye ettikleri bir kampanyaları var. Ayrıca kargo ile de istenebiliyor seçilen şaraplar. Aslında mahzeni gezmeyi, farklı şarapları tatmayı planlamış, o yüzden de rezervasyon saatinden 2,5 saat önce gelmiştik bağa. Öyle güzel ve romansı bir akşamdı ki yaşadığımız, hiç gerek görmedik mahzen turuna. Hem tekrar gelmek için bir sebebimiz olmalı di mi? Mesela bağ bozumuna..


Unutmadan altını çizmeliyim ki Consensus'lar, Amerikan ve Fransız meşelerinden yapılmış fıçılarda 24 ay olgunlaştırılan, mahzen şarapları kategorisinden özel ve tadılası şaraplar. Ve tek parselde Türkiyenin en büyük-organik bağcılığın yapıldığı- bağı da burada.


Getiren şoförümüz ortalarda gözükmeyince, bizi sohbet ettiğimiz butiğin yöneticisi tatlı ve de cabbar hanımefendi bırakıyor istasyona... Yolda sohbet güzel. Kendisi şu an çok hatırlayamıyorum ama Bosna ya da oralardan bir yerlerden gelmiş uzun zaman önce, iş nereli olduğumuz noktasına gelince, kardeşinin de bizim balede balet olduğunu öğreniyoruz. Opera balenin şu anki müdürü, sopranoların en en ennnnnn şahanesi, kimin yakın arkadaşı acaba?

Bir kez daha treni bekleme keyfi... üstelik muhteşem gecenin devamında. İşte geldi. Bu kez daha sakin bir seyir. Ta ki şehire yaklaşana kadar. Sonra doluyor tren. Saat henüz 23 bile değil. Cumhuriyet Bayramı'na hazır, ışıltılı bir şehir ve Alsancak Garı.

Bayıldığımız sokaklarda, hafta sonu keyfinin göğe erdiği keyifli insanların arasından, güzel güzel mekânlardan sokaklara taşan müziklerin, mekânlara giden ya da mekân değiştiren genç adımların tıkırtılarını duyarak varıyoruz otelimize.

Odamızın baktığı  sokak, bazı arabalara özel yerler ayıran karakteri ile pek maceralı. Gizemli arabaların gelip gittiği sokağımız üzerine hikâyeler kurup, yarınki planlarımızın kıpırtısıyla, bayramlıklarını yatağına tıkıştırmış çocuk tadında, uykuya doğru yol alıyoruz. Gülüşlerimizin kenarından yastığa sızanlarsa mutluluktan başka bir şey değil.


*İki şişe içecek bir kalabalığınız ya da niyetiniz varsa 150cl'lik şişe, 2 adet 75cl'lik şişenin toplam fiyatına göre 50 TL daha ekonomik ve tercih edilebilir. Bizim başlangıçta iki şişe içeriz diye bir hesabımız yoktu, ama genelde bu tür  akşamlarda kullandığımız zaman dilimine bakınca da bu ihtimal hep var... burada ve bu havada, bu farkı gözetmeksizin, yine de tek 150cl'lik yerine ikinci ve yeni şişeyi açtırmayı tercih ederdik; akşamın sunduğu kesintisiz devrim ve tazelik adına.


Bir Günü Bir Yazıya Sığmayan Şehir-İzmir

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP