7 Mayıs 2023 Pazar

Ne Desem Bilemedim

Perşembe günü önce, telefonla halledeceğim ilaç yazdırma olayını işe çevirdim ve trene atlayıp şehire gittim.

Hava muhteşemdi, gömleğin kollarını kıvırdım.

Oğuz yoktu, yerine bakana yazdırdım.

Eczanede çocuklarla iki lafın belini kırdıktan sonra istikametimi pastaneye çevirmiştim ki yıllardır aynı yerdeki oto lastikçisi abiyle rastlaşınca onunla da lafladım. Ve sallana sallana yürüyüp varınca önüne, Hammur'un kapısından içeri süzüldüm lakin her zamanki ablanın yerinde mekânın sahibi olduğunu düşündüğüm bir hanımefendi vardı.

Pastalarımı seçip, böreği eksik bırakmayıp, fincan çayı da söyleyerek bahçeye geçtim fakat Engüç ile Mengüç yerlerinde yoklardı! O sırada her zaman güler yüzlü abla elinde tabaklar ve çay ile geldi ki kuşlar yuvadan uçmuşlardı.

Ama geçen gün anne ile Engüç bir teşekkür ziyaretinde bulunmuşlar.

Ben de işi asıp kendimi şımartmaya karar vermekle kalmayıp, Hakan'a doğru yol alırken, geçmişin izlerini dolaştım. Artık Olgunlaşma Enstitüsü olan Atatürk Ortaokulu'nun bizim lisenin kapalı salonuna komşu olan yüksek duvarının önünde durdum ve o sırada geçmiş yanımda bitiverdi. Sevgilim İzmirliydi, dersi bitince, koşa koşa okuldan çıkıp o duvarın önüne park ederek motor kaputunun üzerine oturmuş, onu beklemekte olan ve onu görmesiyle ayağa kalkan bana sarılışını izledim. Sonra duvarın köşesinden kıvrıldım, lisenin karşısına geçip iki okulun birlikte fotoğrafını çektim. Bir sürü anı üşüşüverdi. O anıların blogda daha önce yazılmış, tarihsel değeri de olan ikisini 15. Yıl Özel Sayı-Ekstra başlığı ile yayınlamaya karar verdim.


Sonra bizim dilimizde Çiftlik, duvara çakılmışında İstiklal Caddesi yazılı efsane olaylar ve günler yaşadığımız caddede yürümeye başladım. Rama Bar'ın olduğu pasajın önünden geçerken, ona gelmeyeli kaç yıl olduğunu hesaplamaya çalıştım. Bu durumu en sevdiğim kadınla paylaşmayı ve düşünürse onunla gelip, sonradan türeyen mekânlar nedeniyle papucu dama atılmış ama döneminin en popüler lounge'ında bir nostalji yaşamayı hayal ettim.


Elbette onla da yetinmedim. Çocukluğumun evine ve mahallesine yanaşınca caddeden bir arka sokağa kıvrıldım, sokakta bir briç kulübü açılmış olmasına sevindim. Parke taşların yerine döşenmiş kare taşları sevdim. Mihri geldi gözümün önüne, onu kırdığıma bir kez daha üzüldüm. Sonra Hakan'a uğradım. Biraz siyaset konuştuk, abisinin konusunu açması ile biraz İzmirlimden söz ettik ki bu tatlı ve taze öğretmen Hakan'ın abisinin dersine giriyordu ve elbette İngilizce'den çakmakta olan ortaokul öğrencisi Zeki'yi torpillemiştik.


Okulların fotoğrafını çekerken sırtımı verdiğim bina kişisel tarihimin yanı sıra, şehrin tarihi açısından da çok önemliydi. 1976-77'lerin tıfıl gözükaralığında imza attığımız ve blogda yazdığım bir eyleme geri dönmekle kalmadım; Sen Zamanı Olmayan Zamansız Bir Yerindesin Ömrümün Neyleyim Ben'i de andım ki bu da aslında yukarıda bahsettiğim yazıyı yeniden paylaşmak adına gazı veren olaydı.

Eve dönüp, ekranı açıp piyasalara göz attıktan bir süre sonra son günü olan film için yola düştüm ki Rabbim başımızdan eksik etsin reisimiz miting nedeniyle şehrimizde olduğu için tren bedavaydı!

Biletimi alırken mısır satmaya çalışan görevliye, promosyon kodumu gösterdim ve orta boy mısırımı aldım. Üstelik ben oradayken yeni patlattı ve hem sıcak hem de her beleş mal gibi yine baldan tatlıydı mısırlar...

O sırada bir abi daha filme bilet almak istiyordu. Yalnız abi ile bu film arasında bir bağ kurmak zordu.

Elbette çaktım ben köfteyi!

Abiyi filme çeken Sibel Kekili'ydi. Ya bilet fiyatından ya da umduğunu bulamayacağını anladığından ya da anlatıldığından kaynaklı olarak salonda yoktu. Film başlangıçta Kurak Günler'le benzerlikleri yüzünden pek açmadı beni ki Sevgili Filmgündemi'nin yazısında bu durumun altı çizilmişti. Buna ek olarak da Sekiz Dağ'daki doğa ve dağlar bolluğu da bu film konusunda bendeki dedikoducu uyaranları harekete geçirmedi değil; lakin sonra sakin sakin düşününce ve kendimi ukala sinemasever modundan sıyırıp sadeleştirince iyi filmdi be noktasına geliverdim. En büyük salondaki filmi tek başıma seyrettim ve süreç içinde eleştirel baksam da filme, sonuçta karar verdim ki sıkı ve güzeldi. İki oyuncuyu öne çıkardım; Cem Yiğit Üzümoğlu ve Pınar Deniz. Diğer filmlerden ortaklaşan sahneleri zihnimden silip attım ve sonuçta seyrettiğim iyi bir filmdi noktasını netleştirdim... ve de enn sevdiğim kadınla da film üzerine konuşunca, evet iyi filmdi noktasında saadete erdim.


Bu sabah uyanınca hava beni dürttü, uzun zamandır gitmediğim Sürmene Pidesi'ne doğru yol alırken buldum kendimi. Masama gelen yine muhteşem bir şeydi. Peynir hımmmmmm... küçük bir göl halindeki tereyağı muhteşem; çıtır ve ince bir hamur, ilk dokunuşta patlayan yumurta ve hımmmm... hımmmm... hımmmm... sesleri eksilmeyen lokmalar!

Ellerine sağlık ustam, muhteşemdi nidalarının ardından Lozan Caddesi, bir marketten kola ve sokak aralarının tadı eşliğinde yolu uzatarak anıların zihinden akmasına yol verip tatlarını çıkararak ve sahilden değil de başka diyarlardan eve doğru yol alırken; akıp giden zamandan izleri bugüne taşımaya devamla, yıllardır oyumuzu kullandığımız okulun kenarından geçip denize ve eve doğru yavaş adımlarla yürürken minik ve sevimli manavdan içeri daldım; çünkü Starking elmalar beni çağırıyordu.

18 yorum:

  1. Offf şu sondaki pide öldürür adamı Sevgili Buraneros :)))) Ya zevkten hem ya damar tıkanıklığından :p
    Afiyet olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sevgili kuruksuzKedi.:) Pide gerçekten muhteşem, ayrıca o tereyağından gölü yaratmak da büyük maharet; nasıl bir hamur ve pişirme becerisidir ki tabanın tüm yağı çekmeyip de yüzeyde bırakarak, kenar parçaları koparıp bana bana götürme fırsatı yaşatıyor olması kesinlikle mucizevi ve alkışlık:)

      Sil
  2. Ben böreğe taktım:))
    Afiyet olsun. Filmi de not aldım bakacağım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Börek daha önce de yazdığım üzere tam bir efsane, çok teşekkür ederim:)

      Sil
  3. Annesiyle gelen kumrunun Engüç mü yoksa Mengüç mü olduğunu nasıl anlamışlar kii :) Yemek içme serüvenlerine kendimi çok kaptırmıyorum ama Sürmene pidesi fena yakaladı beni... Filme gidilmiş :) Özcan Alper'in Sonbaharı'yla Gelecek Uzun Sürer filmlerini izlemiştim. Ağır adımlarla yol alan ilgiyle izlenen filmlerdi. Bu kez biraz farklı, polisiye sosu katılmış galiba. Çizgisini bozmamıştır umarım... Ama sizde hiç ipucu vermemişsiniz :) Referans filmleri de izlemeyince öylece kalakaldım :))
    Bu güzel paylaşım için teşekkür ediyorum, hayırlı geceler diliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu ablaya soracağım, ancak anlaması muhtemel çünkü uzun süre aynı yerde kımıldamadan kaldıkları için bazı renk detaylarını özümsemiş olabilir abla, koyulan adlar cinsiyetçi değil, tıpkı bazı insan adları gibi iki cinste de kullanılabilirler. :) Referans filmleri izlememiş izleyicilerin işi kolay, izlemiş olanların da kıyas yapmamasını ve benzer sahneleri ve olayları da çalma olarak değerlendirmemelerini öneririm:)) İpucu, güzel film ve yarattığı atmosferin öyküyle tutarlı bir şekilde dans ediyor olması:) Rica ederim, ben de güzel bir gün diliyorum...

      Sil
  4. Ama ama o pide nedir ya üstadım :)

    YanıtlaSil
  5. bu film benim de listemde. börek ve pidenin ise listemde değil midemde olmasını diledim şu an :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Film kaçmamalı! Pide anlatılamaz sadece yaşanır cinsinden kesinlikle. Fakat kesinlikle peynirlisi, bir keresinde kıymalısını denemiştim, bizim şehrin kıymalı pidesine mağlup olmuştu:)

      Sil
  6. Filmi epeyi beğeniyorlar. Benim yakınlarımdaki sinemada gösterimi yok. Deli olacağım. Merkeze doğru inmek de istemiyorum, herkes pek gergin. Şu seçimi hayırlısıyla bir atlatalım da. Her konu dönüp dolaşıyor buna geliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Film derdini güzel anlatıyor, bir roman tadında ki bendeki arazlar diğer filmlerle benzerlikleri yüzündendi ancak sorun kısa sürede çözüldü:) O flmleri izlememiş olanlar benim zihnimden geçenleri -çok bilmiş bir eleştirmen gibi- yaşamayacaklardır nasılsa:)

      Sil
  7. Verdiğiniz bilgilerden dolayı teşekkürler. Afiyet olsun

    YanıtlaSil
  8. Benden de teşekkürler...

    YanıtlaSil
  9. Sizi de, biz okurları da geçmişe götüren nostaljik ve keyifli bir yazı olmuş. :) Fotoğraf kareleri de pek hoş. En sonda paylaştığınız Sürmene Pidesi’ni merak ettim. Buralarda bulabilirsem deneyeceğim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Bu pideyi İstanbul'da bulmak zor ki Vedat Milor bile bulamamış, sonuçta Fatih'deki Karadeniz Pide'yi önermişti. Orada dene istersen, olur da bu taraflara yolun düşerse haberleşelim, çünkü Karadeniz boyunca birbirinden güzel pideler var:)

      Sil
  10. Börek ve pideye bayıldımm:))) Afiyet olsun:) Filmi sever miyim acaba? Ön yargılı olmayıp bi bakmam lazım:)))

    YanıtlaSil
  11. Çok teşekkür ederim:) Film genelde beğenilmiş... bir bakmanda fayda var:)

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP