16 Ocak 2023 Pazartesi

İyi Planlanmış Bir Gün


Merakım özellikle veya sadece sinema ve filmler derseniz ve arzu ederseniz, sizi Çifte Kavrulmuş Ben Buna Derim başlığına alalım!


Cumartesi günü için hazırım. Hava bahar tadında ve pırıl pırıl, güneş kışkırtıyor. Huzur tavanda ve her şey yolunda. Kısa bir plan yapıyor ve kendimi akışa terk ediyorum. Sinemaya gidilecek, film net, aceleye gerek yok ve 17:45 seansı uygun. Film sonrası keyifler belli. Bitirilemeyen kitap ve bir kitap daha sırt çantasına... 16:30 civarı yolcu yolunda gerek.

Yol keyifli. Maç günü ve film çıkışını denk getirmemek gerek. Terasta kahve, kitaptan bir kaç sayfa, akabinde boşalmış stadyum ve sakinlemiş trenler.

AVM'de ve Migros'tayım. Klasik sinema alışverişi. Gişedeyim ve sıra var. Filme ise çok az süre. Yetişmem zor. Benim kız yok. Üst kata çıkıyorum, bir tur atıyor ve rastlaşıyorum. O sakinleştiğini söylüyor ve iniyorum gişelere, normal şartlarda az kişi, bir bilet kesmekle bitse iş süre yeterli ancak, mısır içecek ister misiniz sorgu suali, koltuk seçme konforu, kuyrukta bir kişi yerine ailece bekleyen ve her kafadan ayrı koltuk sırası çıkan kararsızlıklar nedeniyle sıranın film başlamadan bana gelme olasılığı sıfır. Filmimin başladığını ve izin veririlerse biletimi şıp diye alacağımı söylememe rağmen kısa kuyruğun ilk sırasındaki şahıstan itiraz geliyor. Üstelemeye, filmi geç saatte izlemeye, boşa vakit harcamaya gerek yok.

Ve program iptal.

İstasyondayım. Trenler sık geliyorlar ama taraftar doluluğunda, bir kaç tren sonra sakinleşiyorlar ve trendeyim...



Gün Pazar

Şu an 17:30 için biletim cepte, çünkü dün biraz oyalanmış, kısa kuyruk boşalınca bugün içinki biletimi almıştım; üstelik gişedeki genç kızın hatırlatması ile sinema puanlarım kullanılmış, bilet de bedavaya gelmişti.

Günün akışını belirlemiş durumdayım. İlk durağım bir pastane, o nedenle Cumhuriyet Meydanı istasyonunda ineceğim ve Leylak Dalı öğretmenimizin Pastaneli Post* başlıklı yazısına yazdığım yorumdaki "Şimdi sizin yazınızı okuyunca uzun zamandır düşündüğüm ama bir türlü fırsat yaratamadığım bir pastaneye salep içmeye gideceğim yarın; 1924 kuruluş yılı ve ben kendimi bildiğimden beri aynı yerde," diye kendisinden bahsettiğim pastanede epeyi zaman sonra salep içeceğim. Parkın içinden geçerek yürüyorum. O sırada aynı yorumda adını vermeden söz ettiğim ama artık belli bir neslin anılarında olup da var olmadığı köşeye gelince, Şato Pastanesi'nin ruhuna, tıfıl çağlarımda yaşattığı keyifler için bir selam çakmayı ihmal etmiyorum ve Birtat'dayım.


Parkın içinden fotoğrafını çekerken 1926 tarihini fark ediyorum. Karşıya geçiyorum ve parkı gören bir masaya oturuyorum.

"Bir salep lütfen."

Salep olmadığı yanıtı şaşırtıyor beni. Genç adam geçmişi hatırlıyor mu acaba? Aslında ikinci kuşağı arkadaşlarım, muhtemel ki bu genç de üçüncü nesil çocuklardan biri. O halde limonata diyorum, o da yok. Soğuk nedeniyle diye çok absürt bir yanıt alıyorum ve üstelemiyorum. Masaya bir Trileçe istiyorum ki o da bizim geleneğimize sonradan giren bir gözde. O ara içeri giren müşterilerde dikkati çeken bir özellik var, aynı kuşağın gençleri olmamız. Birtat ortamının tadını onlar ve buraya özgü geleneksel pastalar sayesinde alıyor, bir cevizli ve bir de üzeri toz şekerli pastadan paket yaptırıyor ve illaki salep diyerek yeni hedefime, sevdiğim noktalardan birine doğru yürümeye başlıyorum.



Promosyon Çağı

Gün sakin, güneş pırıl pırıl ve insanlar dış masaları tercih etmişler. Her zamanki masama yerleşmeden önce iç kısma geçiyor, "Salep yazıyor ama var mı?.." diye soruyorum çünkü olması gereken yerde olmayınca bir acaba bünyede türemiş durumda! Cevap olumlu olunca "Bir salep lütfen," diyorum ve masama oturuyorum. Üzerine sıkıntılı cümleler yazdığım kitabım Çocuklar İçin Bach masanın üzerinde, bitirmek için azimliyim. Salebim gelince de toplu bir fotoğraf şart oluyor. Bol tarçın döküyorum ve pastaları ve artı görevi tamamlanmış Bach'ı sırt çantasına yerleştirip, salep eşliğinde yeni kitapla başbaşa kalıyorum.

Şimdi gardayım. Şu Amasya'da bir hafta sonu hayalimi yaz gelmeden gerçekleştirmek istiyorum ve tren saatlerinin güncel durumunu bilmem gerek. Film saatime biraz daha var ve bir istasyon geçtikten sonra AVM. Bilet cepte rahatlığı ile parkta biraz daha kitap okuyorum. Sonra tren, ve AVM. Bu kez bir klasiği tarihime kayıt düşmüyor ve atıştırmalık almıyorum. Çifte kavrulmuş için kuyruktayım ki sakin saatler... Günle ortaklaşmaya kararlıyım ve ortaklığımızın muhteşem bir tatla süreceğinden ve unutulmazlarımızdan biri olacağına neredeyse eminim. Bu inançla sinema katına çıkıyor, biraz teras keyfi yapıyor, sonra içeri geçip filme kadarki sürede kitabıma devam ediyorum.

Ve o sırada yemek işini aradan çıkarmam gerektiğini fark ediyorum. Mc Donald's'dayım ki bizim burgerciler türediğinden beri uğramadığım bir yer lakin biletle verilmiş bir promosyonum var! Tatsız bir atıştırma ama bir de atasözümüz vardır ki o baldan tatlıdır der! İğne atılsa yere düşmeyecek bir halde yemek katı, bir masa buluyorum şükür ki, birine oturuyor, diğer sandalyeler için aranmakta olan beyefendiye alabilirsiniz hepsini diyerek sırt çantamı masanın üzerine, burger tepsimin önüne koyuyorum. Vallahi de hem kalabalığın hem de zevksiz burgerin tadını çıkarıyorum ve salondayım ve elbette bir hafta sonra D-3'ümle sarılıp kucaklaşıyoruz.



Çifte Kavrulmuş Ben Buna Derim


Salonda beş kişi oluyoruz, bugün kalabalığız yani! Arka sıramda iki tatlı genç kız, üst sıralardan birinde de bir çift, önümdeki geniş koridordan sonraki, eskilerde duhuliye dediğimiz ama tabii ki o yıllardaki gibi koltukları sırf tahtadan olmayan dört sıranın en sonunda da bir beyefendi oturuyor; kötü niyetli ben onun kazayla bu filme geldiğini düşünüyor!

Film başlıyor, 16+ ibaresi var ki bu şiddet içerdiği manasında... Perdede kırmızı rengin hakim olduğu, canlıların bir görünüp yok olduğu, gerilim yaratan bir müzik eşliğinde ve klip tadında görüntüler geçidi var. Etkileyici bir açılış ve sıklıkla karşılacağımız kırmızının tonu muhteşem. Çok hoş bir kadın var, ve Aİ; iki ana karakter diyebiliriz. Elbisesi kırmızı, duruşu ve kendisi pek hoş!

Film ilerlemeye başlıyor, o sırada bende de bir sıkıntı başlıyor. Nereden düşürdün bizi bu filme diyen bir ben yine meydanı boş buluyor. Hani tecrübem olmasa ona katılıp atacağım kendimi dışarı. O zorladıkça çıkmak için beni, elimin tersiyle çakasım geliyor. Lakin kendisi baskın da bir karakter, dolayısıyla ona uymak istemeyen ben, kuyruğumu kısmış durumdayım.

Derken ve görüntüler netleştikçe anlıyorum ki aslında bir ihtiyaç olan ama benim ukalamın sıkıldığı bu önsöz: bizi enfes bir filme hazırlıyormuş, ve sabreden dervişleri de murada erdiriyormuş.

Aİ anadan oyuncu olarak doğmuş kesin. Ben oyuncuyum diyen bir yığın eşşek görmüş şahsım, bu eşşeğin önünde saygıyla eğiliyor. Altını çizeyim ki "Bu neydi şimdi?" denecek, bir yere bağlanamayacak sahneleri var filmin! Son zamanda izlediğim filmler nedeniyle kurduğum bir de cümle var ki o da şu: Bu bir sinemasever filmi, film sever değil! İşte bu film katmerlilerinden biri; tatlı gişecimin Başka Sinema filmleri için pek tatlı bir edayla kurduğu cümlesindeki sanat filmi vurgusu gibi.

Her biri enfes, klip tadında, doğayla ortaklaşmış sahnelerdeki dron çekimleri beni benden almakla kalmadı Pawel Mykietyn elinden çıkma müziklerin görkemiyle her seferinde tüylerimi diken diken yaptı, yönetmen Jerzy Skolimowski'yi çok alkışladım, Isabelle Huppert ile karşılaşmak pek hoştu. Kontrolü tümüyle duygularıma kaptırmıştım ve ben tümüyle devre dışıydım. Hayatımın en keyifli akşamlarından birini yaşarken muhteşem bir görsel şölene de  keyifle  tanıklık ediyordum; olağanüstü bir sinema keyfiydi aldığım. Başlangıçta bu ne şimdi, bu kim, ne iş bu gibi sorular yaratan tüm sahneleri bünyemin derleyip toparladıktan sonra yaptığı sunumla filmin bana anlattığı her şeyi kavramış olduğumu da fark ediyordum.

Lakin tüm bunlara, yaşadığım keyfe, geçirdiğim akşama ölüp bitmeme rağmen günaha girmek de istemiyorum; şiddetli bir aşkla izlediğim, zevkten kaç köşe olduğumu hatırlayamadığım bu film için ne yazık ki şiddetle öneririm değil, öneririm kelimesini bile kullanmıyorum! Ve şimdiden ilan ediyorum ki, yıl ne gösterir bilmiyorum ama... laparagas.blogspot.com'un 2023'ün en iyi film ödülünün şu anki favorisi olduğunu biliyorum. Ve bir kırmızının tonu bu kadar mı güzel ve fotojenik olur deyip önce noktayı koyuyor ve ardına da filmden bir müziği, yüksek sesle dinlenmesi tavsiyesiyle şuraya bırakıyorum.



Salonu terk ederken kızlara soruyorum, çok beğendiklerini biliyorum ama altını nasıl çizecekler merak ediyorum. Bense fikrimi şu cümlelerle ifade ediyorum: Hayatımda ilk defa bir filmin müziklerinin başrolü paylaştıklarına tanık oluyorum.



En Sevdiğim Grupla Oluşan Keyfi Katmerleme

Altıncı salondan son isim perdeden yok olduktan ve ışıklar yandıktan sonra çıkıyorum. Şimdi istikamet 10 nolu salon. Filme 15 dakika kaldı ve telefonumda da bir arama var. Kardeş. Arıyorum, maçı izlemeye gelmiyor musun diye soruyor. Sinemadayım ve şimdi ikinci filme yürüyorum diyorum.


Koltuk numaram bu kez D-5. Aslında perdeyi ortalayan D-6 ancak Öğle Güneşinde Yıldızlar için geldiğim akşam o koltuk geriye doğru yatan bir arıza içindeydi ve zorunlu olarak 5'e geçmiştim; o nedenle de bu kez D-5'i almıştım lakin koridoru yürürken görüyorum ki D-5 artık bir ceset, yaslanma kısmı gövdeden ayrılmış ve boylu boyunca yatıyor. Arka sıramda genç bir çocuk var, durumu anlatıp bir de espri yapınca çok gülüyor. Kendi olduğu sırayı öneriyor ama ben koridor aralığı geniş olduğu için burayı seçiyorum, dolayısıyla bacaklarım özgürleşiyor; teşekkür ediyorum ve 4'e oturuyorum.

Konser başlıyor. O kadar keyifli ki... aslında salonun boş olmasına seviniyorum; enfes bir filmin ardından konseri kapatmışım tadıyla sadece bize söylüyor olmaları şahane bir keyif ve muhteşem bir kayıt. Şarkılar bir bir akıyor, müthiş bir dinginlik coşkuyla ortak ve keyif bundan çok hoşnut; coştukça coşuyor.

Bildik sahne performansı ise dolu bir stadyum keyfiyle artıkça artıyor. Dans grupları enfes, rol çalmadıkları gibi varlıkları grubun önüne asla geçmiyor; şarkılara eşlik serbest; önce varlığımdan rahatsız olurum diye çekindiğini hissettiğim genç arkadaşımla sohbet ediyor ve ona dilediği gibi hareket edebileceğinin sinyallerini yolluyorum ki ikinci yarıda şarkıları mırıldanmaya başlıyor. Bana hayatında kendini en dingin hissettiğin ve çok keyif aldığın hangisi diye sorulsa enfes bir film tadının ardından izlediğim bu konser diyeceğim kesin. Tabii bu keyif bana bir hamle de yaptırıyor ve arada gidip, -elbette promosyon- orta boy mısırlarımı alıyor, koltuğumda biraz daha yayılıyor ve keyfime keyif katıyorum. O sırada çıkış için aklım senaryoyu yazıyor. Konser sonrası Magnolia... Sevgili Şule'den referansla çilekli ama... Bu hayal içindeyken konser bitiyor, AVM'nin kapanmasına 10 dakika var. Hızlı hareket ediyorum ve üst kattan Cookshop'a bakıyorum. Son bir kaç kişi çıkıyor, kata indiğimde ışıklar bir bir sönüyor, çilekli Magnolia da bir başka sefere kalıyor.

Ve bu yazı da enfes konserin son şarkısı ile bitiyor!



*Pastaneli Post

33 yorum:

  1. Daha önce de yazmıştım, ben çok sıradan hatta baya sığ bir sinama izleyicisiyim. Avrupa filmlerini - özellikle de "sanat filmi" denilenleri - izleyemiyorum. Muhtemelen bu filmi - ve senin çok sevdiğin bir çok filmi - bitiremeden bir hışımla çıkardım salondan Sevgili Buraneros 🙈 İzleyemem ama sen anlatınca okumayı pek seviyorum 😊 İzlerken işkence çekeceğim filmi, okumaktan keyif alıyorum sayende. Teşekkürler 😊 Gelecek maceralarında buluşmak üzere 🙋🏻‍♀️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha gençsin, gelişir merak etme:) Hepimiz o yollardan geçiyoruz ki ben klasik müziğin k'sını bile ağzıma almazdım ama bir gün bir an yaşadım radyo dinlerken ve her şey değişti:) Rica ederim, içtenliğin mutluluk veriyor, çok tatlı bir yorumdu okuduğum, ben de teşekkür ederim, buluşmak üzere:)

      Sil
  2. Öncelikli salep arzulanan yerde olmasa da içilmiş, afiyet olsun. Sonrası da filmle, konserle pek güzel devam etmiş. Filmi ben de nette buldum, henüz salonlara girme cesaretim olmadığı için oradan izleyeceğim. Bu ara film izlemekten helak oldum desem de inanmayın, gayet mutluyum. Zira havalar fena yağışlı, evde vakit geçirmeye yardımcı oluyor.
    Keyfinizin katlanması dileğiyle iyi haftalar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, salep müzemizin kafesinden ve taze, çok hoştu:) Sorun şu, müzikler sinemadaki etkiyi yaratır mı, eve geldiğimde dinledim, yazıya da koydum ama, ama işte. Çünkü filmde hakkaten oyuncu gibiler ve çekip alınsa filmin boşluğa düşeceği kesin, sesi kulaklıkla dinleme imkanı varsa bence öyle bir deneyin:)

      Sil
    2. Filmi izledim, şurası bir gerçek ki evde, küçük ekrandan izlenecek film değilmiş, sözkonusu renkleri, müzikleri sinema salonunda, ilgi bölünmeden, kocaman ekrandan izlemeli ki tadına varılabilsin. Yine de pişman mıyım, hayır. Merak ediyordum, izledim ve sempatik bile buldum. Eşekleri oldum olası severim zaten :)

      Sil
    3. Çok haklısınız müzik ve ona eşlik eden görüntülerin tadı kesinlikle sinema diyor, ya da evde bir sinema ortamı yaratmak gerekiyor; bunu çocukken yapardık biz, bilet bile hazırlardık, ışıkları da tıpkı sinema salonu gibi kademeli karartık:)

      Sil
  3. Mor ve Ötesinin Tamiri Mümkün Kalbinin şarkısını dinleyerek yazıyorum. Ne kadar güzel bir cümle aslında bu. Kalbin açıksa elbet mümkün her şey.
    Aİ' nin müziklerini açtım teker teker dinleyeceğim ama sinemadaki etkiyi vermeyecek bunu anladım, çünkü fragmanı izledim. Hafta içinde ben de bir sinema yapayım bari. :)
    Eline sağlık bu yazının güzelliği için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sinemadaki etkiyi vermeyeceği kesin bunu biliyordum, hatta yazıda surround bir ses sisteminiz yoksa hiç bulaşmayın diye bir not düşmeyi düşünmüştüm. Yüksek ses ikazımın bana faydası var çünkü filmdeki eşleşmeler ve o anlar zihnimde. Tespitin çok doğru, müzikler tam anlamıyla taş yerinde ağır durumu, çünkü görsellikler, görüntü yönetimi ve dron çekimleri biraraya geldiğinde müziklerin nasıl bir görkemi ve kudreti olduğunu hissediyorsun. Yani Sevgili Momentos, sinemada izlemek şart. Kararına sevindim:)

      Sil
  4. Bir de çok teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  5. Kitabı bitirmenin görevini tamamlamışsınız. Ben de merak ediyordum. :)
    Amasya'ya gitmiştim. Blog sayfamda da anlatıp yayınlamıştım. Muazzam bir şehrimiz.

    YanıtlaSil
  6. Cümlelerim yarım kaldı. Yanlışlıkla yayınlaya tıkladım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amasya benim için çok özel; askerliğim oradaydı ve hayatımın en kıymetli arkadaşlıklarını ve aksiyonlarını, üstelik ülkenin bir darbe gördüğü yıllarda orada yaşadım. Müthiş hikayeler biriktirdim. Dönemin en önemli davalarının tanığıyım, çünkü sıkıyönetim savcılarını ben götürüp getiriyordum, hem mahkemeleri, hem cezaevlerindeki ifade alımlarını izleme şansım oldu.. Bazılarını aksiyonlu günler etiketiyle yazdım.

      Bloğunuzu tanıma faslında okurken oldukça detaylı Amasya yazılarınızı görmüş ve okumuştum:)

      Sil
    2. Hakikatten aksiyonlu günler geçirmişsiniz. Bir ara bakmayı isterim o yazılarınıza. Bu defa Amasya ziyaretiniz tatil niyetine olacak o zaman. Askerlik döneminden şimdiki zamana olan kıyaslama şansınız da olur hem.
      Amasya yazımı okuduğunuz için teşekkür ediyorum. :)

      Sil
  7. 35'lik Andy Murray ile 26'lık Matteo Berrettini'nin tenis maçını izlerken yorum yazarsam olacağı buydu. :)
    Filmin müziği ilginç geldi bana. Hatta iki kez dinledim. Tabii filmini izlerken dinlemek daha iyi olur kannımca.
    Sinemaya gitmek sanırım bir tutku...Ben de o tutku hiç yok. Gençken giderdik ailecek ama işte öylesine giderdim. Tiyatroyu daha çok severim. Canlı gösterimler ilgimi daha çok çekiyor. Şimdi izlediğim maç gibi. :)
    Dolu-dolu bir pazar günü geçirmişsiniz. İnsanın kendine ayıracak vakti bulması gibisi yoktur.
    Her zaman ki gibi keyifle okunacak bir paylaşım olmuş. Beyninize sağlık olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahne sanatlarını severim ancak pandemi aramıza girdi uzun süre... Sinemaya gitmeyi bir tutku olarak değerlendirmiyorum ben, daha çok keyif... Pandemide, özellikle salonlar kalabalık olduklarında bir tehdit içeriyorlar elbette ama ben çoğu zaman tek izliyorum ki 5 kişi olduğumuz çok nadir, bu avantajı kullanarak sosyal hayattan kopmamış da oluyorum; bir fırsata çeviriyorum aynı zamanda süreci, bir bilet parasına salon kapatmanın keyfi de bir başka:)) Çok teşekkür ederim, sizin de emeğinize sağlık..

      Sil
  8. aman allahım, bu kadar dolu bir yazı, yaşarken daha keyiflidir! ai'yi gördüğümden beri merak ediyorum. artık daha çok merak ediyorum. şu sinemaya gitme işini son dönemlerde o kadar ihmal ettim ki seni okudukça 'tamam' diyorum 'bu hafta sonu istikamet sinema!' sonra yine bir bahane çıkıyor. ama, canım buraneros, bugün eve giderken bir yerde oturup salep içeceğim! kesin!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Afiyet olsun şimdiden, iyi salep candır ki artık gerçek salep yapan mekanlar da yok oluyor, sahneyi sahte -poşet- salepçiler ufaktan ufaktan ele geçiriyor. Aİ müzikleri youtube da var, ikili kulaklıkla dinlersen tadına varırsın.

      Linkini de şöylece bırakıyorum

      https://www.youtube.com/playlist?list=OLAK5uy_mE3Oxib-xrEnOVw4Vw__pHVneUQHpbw4U

      Sil
    2. linkimi alıp yollanıyorum, çok çok teşekkür ediyorum

      Sil
  9. Artık şikayet etmemeliyim, çünkü filmler epeyce yakına geldi Sevgili Okul Arkadaşım. Ve fakat, Aziz Nesin'in güzelim öyküsünde -hani bir türlü ünlü olacağı romanı yazamayan yazarın bahaneler bulduğu öykü- şöyle der ya sonunda " şu sinekler vızıldamasa yazacaktım! " hah işte, ben de zaman bulabilsem gideceğim de... :)))
    Ne güzel bir gün olmuş, nicelerine. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hava da çok güzeldi ki hâlâ çok güzel, bahar havası buralar, umarım mart kapıdan baktırmaz:) Film internette varmış, alt yazı dosyası da bulunuyormuş Sevgili Okul Arkadaşım:) Bkz. Filmgündemi'nin yorumunda:)

      Sil
  10. Cumartesi talihsiz geçmiş sinema anlamında ama acısını sizin deyiminizle çifte kavurarak çıkarmışsınız :) Afişteki kırmızının sırrı anlaşıldı. Filme müziklerin damga vurduğunu biliyordum ama biraz da olsa diyalog vardır diye düşündüm. Bunları yazarken de altyazı dosyasını arayıp buldum. Mutluyum :)
    Geçenlerde çocukluğumda gittiğim bir caddemize düştü yolum. Hatıralarımda yerini hatırlayamadığım bir pastaneye girdim. Alışverişimi yaparken de kuruluş yılını sordum. 90'lar da açmışlar. Hafızam yanıltmamış beni. Dışarıya koydukları masalara da göz koydum. Bir gün değerlendireceğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmde diyalog dahil yok yok, dosyanın bulunması sevindirici, eskiden çok hoşuma giderdi, alt yazıları bulup filmleri cd'lere kaydetmek. Epeyi birikmişim var, ancak geçende bir bakim dedim çalışmadılar, sanırım zaman içinde bozuluyorlar ki benimkiler 10 yıldan fazladır bir kenarda duruyorlardı:) Artık geleneği olan, kaliteyi bozmayan pastaneler azalıyor, yakalayınca tadını çıkarmak gerek:)

      Sil
  11. Bazı günler cumartesi gibi :) Ama haftasonu kalabalıklığı...

    YanıtlaSil
  12. Bazen kalabalıklar da güzel, hayatı canlı ve renkli kılabiliyor gülen yüzleri ve keyifleri:)

    YanıtlaSil
  13. Aİ'yi çok merak ediyorum ben de! Ne güzel yapmışsın gitmekle.

    Mor ve Ötesi ise candır, orada canlı canlı izlemek ne şahane olurdu asıl ama madem öyle izlemedik, bu filmi / konseri kesin sinemada, hele de büyük bir salon olursa daha şahane olur, izlemek gerek. E üstüne çilekli magnolia olsa daha da güzel olurdu ama ne yapalım, kader kıspet :)

    mor ve ötesinin şu performansında harun tekin'in izleyicinin bir ağzıdan söylemesi üzerine yüzünün aldığı şekil beni hep çok etkiliyor...nasıl müthiş bir mutluluk...
    https://www.youtube.com/watch?v=BPGWxjGSvTA

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ai bir tane:) Mor ve Ötesi'nde biliyorsundur muhtemelen, dans etmek, şarkı söylemek, telefon kurcalamak, hoplamak zıplamak falan serbest, tam bir doğal konser ortamı; bira alıp gelmediğime pişman oldum:) Büyük salondu bizimki oynayıp zıplamaya müsait bir alan da vardı perde ile ilk sıra koltuk arasında... eksik olan seyirciydi.:)

      O çilekli magnolia yenecek:)) Videoyu izledim, nefis duruş, bu konserde de var benzer anlar, çok başarılı bir bir konser filmiydi, Ben çok keyif adım ki Aİ'nin ardından şahane oldul.

      Sil
  14. Mor ve Ötesi'ni çok severim, bazı şarkılarını defalarca dinlerim:) Yine yazının içinde kayboldum, sinemaydı, konserdi derken kelimeler bambaşka bir keyif veriyor:))) Salep annem çok severdi:) Pastanede hem salep hem limonata olmaması da ilginç geldi bana...:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pastanedeki duruma ben de şaşırdım, belki de pandemi sürecinde yeteri kadar tüketilmiyordu, kalıyordu. O nedenle yapmıyor da olabilirler:) Film internette bulunabiliyormuş, alt yazı dosyası da... ilginç bir akışı var, izlemeyi düşünürsen araştır bence:) Mor ve Ötesi için onlar candır derim:)

      Sil
  15. Bu filmin nasıl bir yorumu olduğunu merak etmiştim Filmgündemi'nde yorumunuzu görünce, yorum enfes. Ama bende Manxcat'a katılıyorum izlerken sizin kadar keyif alır mıydım emin değilim. Ha sonuna kadar direnir ve salondan çıkmazdım . Ama işte keyif alır mıydım bilemedim. :D

    YanıtlaSil
  16. Bilemiyorsak gitmiyoruz... Genel izleyici açısından bir ışık görseydim, öneriyorum ya da şiddetle öneriyorum diyerek altını çizerdim; netten bulup bir göz atmanı öneririm ki yukarıda da söz ettiğim üzere sevgili Filmgündemi alt yazı dosyasını da bulup halletmiş film işini, ondan yardım alabilirsin:)

    YanıtlaSil
  17. Merhaba. "Bu bir sinemasever filmi, film sever değil!" Kendimi amatör sinemasever olarak tanımlayabilirim ve sanat filmlerine memnuniyetle sabreder her seferinde de muradıma ererim. Sinemanın gelecek program afişleri arasında afişini gördüğümden beri bu filmi merak ediyorum ama işte bir ama var ; hikayenin sonunda o salondan medeniyet ve insanlık tarafından kalbi kırılmış olarak mı ayrılacağım? Teşekkür ederim H.

    YanıtlaSil
  18. Merhaba, içimde o soru işaretli cümleye dair bir şey var mı diye durup düşündüm şimdi, amatör bir sinemasever olarak sinemadan çıktığımda da iyi bir film izlemenin mutluluğu vardı bende ki diğer izleyen arkadaşlar da yazılarında filmden aldıkları zevkten söz ettiler genellikle. Hassasiyete dokunan sahne var, ama o bu güzel filmi izlemek için bir engel teşkil etmemeli bence H.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP