17 Mayıs 2023 Çarşamba

İki Film Birdenli Enfes Bir Gece

Korona nedeniyle yasaklar başlayıp da evlere kapandığımız günlerde ve sürecin ilerleyen ayları ve yıllarında onun hunharca saldırılarına yönelik olarak savunma hatlarımı sağlam tutmam nedeniyle bana bulaşamamış olsa da, o yine de yok etmeyi başardığı milyonlarca insana olduğu gibi bana saldırılarına da kesintisiz devam etmiş, başarılı olamayınca stratejisini değiştirmiş, ve başka bir noktadan vurmuştu beni: Televizyonda film izleyememe, bu yönde bir istek duymama... filmlerle ve genelde sinema ile aramdaki tüm bağları koparma...

Hayatıma bir kara kedi gibi girerek, sürekli zihnime ve alışılmış düzenime engeller çıkararak ve sürekli ateş altında tutarak direncimi kırıp da kalelerimi zaptedememiş olmanın hırsıyla da, hayat normalleşmeye başladığı süreçte bile elinden geleni ardına koymamıştı.

Salonlar açılınca da tüm duygu silahlarımı kuşanıp, ona inat sürekli koşturdum filmlerin peşinde, hiçbir haftayı boş geçmedim. Hayata dokunmayı özlemiştim. Bir açlıktı da sanki bu... Belki de bu nedenle, normalleşmede bile televizyonu koynuma almak aklımın ucundan geçmedi. Çünkü dokunamadığım hayattı geride kalan ve onun boşluğunu çok hissetmiş, özlemiştim.

Ve dün akşam, kısa süre önce başlayan, birkaç gündür süren bazı sevdiğim dizileri izleme evresinin ardından yıllar sonra üye olduğum portalda film açtım, mısır patlattım. Tek filmle kalırım sanıyordum ama üç yıl sonra olağanüstü bir keyifle harika bir gece yaşadım.

Ve o muhteşem tatla ve zihnimle ortaklaşarak, iki kişilik enfes bir hafta sonu hayali kurdum!

*

Aslında önce BBC First'ü açıyorum. Sevdiğim iki dizi var, uzun korona sürecinde ara verdiğim ve bir kaç hafta önce yeniden izlemeye başladığım, süreleri kısa, mizahı hoş iki polisiye. Bu güzel ısınma film için de tahrik ediyor beni, filmlere göz atmaya başlıyorum. Ve bir afiş beni çağırıyor. Üstelik Penélope Cruz var, yönetmen Simon Kingberg. Canımın istediği de aksiyon, hatta absürtlükleri olursa da canıma minnet. Yorulmak istemiyorum ama nefesimi kesmesine, dünyaya ve gündeme dair tüm düşünceleri zihnimden uzak tutmasına ve bunu hiç boşluk bırakmadan sürdürmesine gönüllüyüm. Tersi bir durum olursa bağım kopacak, bir boşluk oluşacak ve çok istekli olmasam da dağılmamış, kararsız bir kafayla uykuya gideceğim, biliyorum.

Filtre kahvem koyu ve hazır.

Mısır kupam kucağımda...

O halde film başlayabilir.


Enfes bir açılış sahnesi, müthiş bir koşturmaca ve dünyadan kopup filmin göbeğine konma. Bond filmleri tadında ancak çağının gereklerini de yerine getiren, masalımsı bir rüya sanki. Oyunculara bayılmış durumdayım, enfes bir kadın ajanlar ortaklaşması. Operasyon coğrafyaları turistik bir gezi... Aksiyon ritmi nefes almayı bile unutturuyor. Müzikler şahane, mücadele zorlu, seyirci soluksuz; tümüyle ekrandan yansıyan dünyaya ışınlanmış durumda ve tüm hücreleri ile filmin içinde.

Kadın ortaklaşması muhteşem, erkekler tarafı kaypak, ters köşeler bol, soluklar kesik, mesajları olsa da filmin, değersiz...

Ama dünyadan kopmak için, ve yenilmiş erkekler görmek açısından da, alınmış bir intikam tadı vereceği kesin...

Mesela memleketin herhangi köşesinden bir abla erkeğinden intikam almışçasına sevinebilir, ajan ablaları kahramanı yapıp ellerinize sağlık diyerek, kadının gücü manasında da kendine pay çıkarıp gülümseyebilir! Velhasıl-ı kelâm hoşça vakit geçirirken zihnindeki gündelik zehirleri bir süreliğine de olsa elektirikli süpürge gibi çekerek oluşturacağı boşluğa, serotonin yükleyeceği kesin bir film... diye düşünmekle birlikte, şiddetle öneririm yerine keyfinize kalmış demeyi daha uygun buluyorum.

An itibariyle kanapede, elimde kumanda bir kararsızlık içindeyim. Gitsem mi kalıp bir film daha izlesem mi?

Sorum bu.

Derken kararım netleşiyor ve film arıyorum. İşte bu! Azmin zaferi! Pandemi öncesinde izlemediğim ama kendisine bayıldığım yönetmen Luc Besson'un son filmi: 2019 yapımı Anna! Üstelik Helen Mirren ile başrolü paylaşan enfes bir Rus genç kadın: Sasha Luss!

Daha ne olsun!

Sakin bir başlangıç. Ben baştan gittim. Çünkü an itibariyle Rusya'dayız. Henüz Anna olduğunu bilmediğimiz genç kadın Moskova'da bir pazar yerindeki minik bir dükkânda oyuncak bebekler satıyor. Bir yabancı yanaşıyor ve bir teklif yapıyor ve sonrasında Paris. Film bir anda geri dönüyor ve biz ne oluyor derken Moskova'da müthiş bir aksiyonlar sahnesi; o dönemdeki -eski- Anna'yı tanıyorken, aksiyon sahnelerinin muhteşemliğine bayılıyoruz. Filmin başlangıçdaki geri dönüşlerini yadırgayıp oluşturduğumuz sorulardan pek bir bilgi alamasak da, sonrasında Luc Usta, yanıtları ilmek ilmek örüyor. Karaktere bayılıyorum ve iddia ediyorum ki filmi izleyecek herkes bayılacak.

Ve filmi soluk alamadan izlemek zorunda kalan kişiler, sürekli ters köşelere yatacak.

Ve final sahnelerinde üst üste şaşıracak ve "Vay be!" nidasını dillerinin ucundan sık sık çıkaracak.


Ve son bölümde şaşkınlıktan başlar fırdönecek; başlar dönerken izleyicinin ruh halleri değişecek; sürprizler üst üste gelecek; çoklukla ne filmdi be denecek...

Sonrasında oyunculara, yönetmene, filme emeği geçen herkese helâl olsun deyip, fırdönmekten biçare olmuş ruhlarının hangi halleriyle final yapacağını yaşayarak görecekler. Kim bilir, belki de bu yazının gazıyla filmi izleyenlerin bir kısmı "Bu muydu şimdi?!" bir kısmı da bu blogda bu filmle rastlaştıkları için "İyi ki!" diyecekler.

Filmin müzikleri harika, klasik müziğin çok popüler örneklerinin bu film özelindeki yorumları etkileyici...

Ve son çıkışta diyor ki bu yazıyı yazan: Okurlarımızın önemli bir kısmının bu filmden büyük keyif alacağı kesin!

Kalın sağlıcakla...




15 yorum:

  1. Anna güzel bir film bak.Digitürk'te iki kere verdi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle -çok- güzel film, ustanın hayranıyım zaten ama kesinlikle torpil geçmiyorum, anlaşıldığı üzere:)

      Sil
  2. Güzel vakit geçirmiş olmanıza sevindim. Korona döneminde tam tersi ben evden çıkamadığımdan olsa gerek filmlerle dizilerle kafayı bozmuş, yasaklar bitince uzunca bir süre izlememiştim :D

    Filmleri izlememiştim, çok ilgimi çektiler. Mutlaka izleyeceğim, seveceğim konulara benziyorlar. Ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Koronaya kapılmadık hiç ama hep şüpheli durumuna düşüp birkaç kez daha evden çıkamadık biz çünkü. :)

      Sil
    2. Sevindim. Korona süreci en azından film, dizi konusunda seni engellemediği için. Özellikle Anna'yı seveceğini düşünüyorum; belki ondan hareketle eğer daha önce izlemediysen Luc Besson'un diğer filmlerine de göz atarsın. Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  3. O zaman Anna'yı ekliyorum ben de Üstad :)

    YanıtlaSil
  4. Anna'nın fragmanını izledim, gerçekten de çarpıcı. İzleyeceğim, tavsiye için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  5. Bende ise tam aksine bir gelişme oldu Sevgilki Okul Arkadaşım, pandemide o kadar dizi vs izledim, şimdilerde onlara elim değmiyor.
    Gerçi sinemaya da öyle sık gidemiyorum ama...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O süreçte ben de sizi kıskandım Sevgili Okul Arkadaşım, şimdilerde açlık gideriyorum:)

      Sil
  6. Yazınızı okuyunca aklıma geldi. Taa ne zamandır bende sinemaya gitmiyorum. En son pandemiden hemen önce IMAX perdesinde Görünmez Adam'ı izlemiştim. Daha da gitme fırsatım olmadı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben padnemi yasakları kalkıp da salonlar açılınca ipimi kopradım valla:) Şimdi, bir hafta falan önce tam normale döndüm, televizyondan da sinemdan da sürekli film izliyorum:)

      Sil
  7. Luc Besson'ın bir çok filmini izlemişliğim var fakat nedense Anna filmini kaçırmışım. Hele bir de Helen Mirren varsa filmde, izlenmeye değer. Paylaşım ve güzel anlatım için teşekkür ediyorum size.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de teşekkür ederim, iyi seyirler; kesinlikle değecek:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP