8 Mart 2023 Çarşamba

Enfes Bir 'Yaşamak' Akşamı

4.Mart.2023

Yazıya sondan başlamalıyım diye düşünüyorum çünkü çok ilginç bir kadınla tanıştığım, şaşırtıcı, bir o kadar da gülümseten bir akşamdı yaşadığım.

Öncelikle Yaşamak'ın hayatımda izlediğim en etkileyici filmlerden biri olduğunun altını kesinlikle çizmeliyim. Bir denklik hali miydi film sonrası istasyona giden üst geçitte yürürken ve sondaki asansöre yaklaşırken yaşadıklarım bilmiyorum; kaderime dahil bir planlamadıysa da enfes bir sinema akşamının ardından gelen bu rastlaşma şaşırtıcı, çok ama çok enteresan, üst geçitte başlayıp bizim istasyonda inmemle biten ve özellikle bitmesini istediğim, kelimelerin bir türlü sonlanamadığı ve girdabından kurtulamadığım, uyanmak isteyip de uyanamadığım bir rüyaydı sanki: Çünkü trene bindiğimde uzaklaşmak istediğim ama beni oturmam için boş olan yan koltuğuna çağıran çok ama çok enteresan, kariyerli bir hanımefendiydi...



*
Evden çıkıyorum ve trene doğru keyifle yürüyorum. Enfes bir bahar akşamı sanki. Kışa dair hiç bir iz yok. Montum sırt çantamın askısında, etrafın tadını çıkarır vaziyette yürürken ve biraz geç kaldığım için klasik sinema alışverişini bizim mahallede yapsam diye düşünürken kendimi istasyonda buluyorum. Tren sakin. Maskemi takıp oturuyorum. Kitap okuma arzum tereddüt içinde... O halde manzaranın tadını çıkaralım. Sevdiğim bir ülke edebiyatından, çok severek okuduğum roman bu güzel, o an için  enteresanlaşacağını düşünemediğim akşama dahil. Keyfi çıkarılan bir yolculuk ama biraz da geç kalma, 19:35 seansına yetişememe endişesi...


Neredeyse ucu ucuna varıyorum AVM'ye. Önce sinema katına çıkıyorum, çünkü klasik sinema alışverişi için zaman sınırlı. Benim tatlı gişecim bu akşam yok. Başka tatlı bir gişeci gülümsedi. İnsan gişe önündeki kuyrukları arıyor sanki... Ama bu akşam olsalardı işime gelmeyeceği de kesin, çünkü yirmi dakikam var. Bilet cepte, o halde Migros'a, klasik sinema alışverişine... Hızlı hareket ediyorum ve Migros'tayım lakin kuyruk-zaman ilişkisini kurunca filme geç kalacağım kesin. Suyum bile yok! Yeniden sinema katı ve koltuğumla selamlaşma. Özlemişiz birbirimizi; geçen hafta film olmadığı için 15 gün uzun gelmiş ve hasret biriktirmişiz anlaşılan.

An itibari ile beş kişiyiz, bu da bir gelişme!

Enfes bir müzik ve enfes bir açılış sahnesi ve akabinde bir kısa tren yolculuğu, kompartımanda takım elbiseli ilginç karakterler, filmin geçtiği dönemle uyumlu bir renk filme yönelik önemli mesajlar veriyor. Biz bir genç adamla tanışıyoruz, o an için bir fikrimiz yok, belki sonra gönlümüzü çok hoş tutacak bir âna tanıklık edebiliriz. Süreç içinde bir de genç kadınla tanışacağız, sonra başka bir genç adamla... Şu an bunlara dair nasıl duygular oluşacak bünyemizde bilmiyoruz.

Ama ben şaşkınım. Çünkü bir izleyici olmaktan çıktım. Filmin o kadar içindeyim ki zihnimde filmin içinde kalarak yaşadıklarımın dışında hiçbir şey yok. Hani bazen gözünüz filmde olur da o sırada zihninizden film dışında başka şeyler de geçer ya... inanın filmin son harfi geçene kadar belki de, ilk kez ya da nadiren olur biçimde konsantreyim perdeye... Oradayım ve çıkmaya da hiç niyetim olmadığı gibi bunu düşünecek fırsatım da yok. Tüm oyunculara sahicilikleri konusunda bayılmış durumdayım. Zevkten ölüyorum çünkü film, film olmaktan çıkalı çok oldu ve ben o zaman diliminde, orada ve yaşananlara dahil olmuş, tüm tanıklıkların gerçek olduğu enfes bir deneyim yaşamaktayım. Ve tüm bu anları şahlandıran bir müzik akıyor kulaklarımdan sızarak, içime.

Bill Nighy performansı için söyleyecek tek kelimem yok. Çünkü bir kelime edersem nerede duracağım şüpheli ve endişe verici bir durum okurlar için. Muhteşem diyeyim de siz anlayın.

Margaret Harris, yani genç oyuncu Aimee Lou Wood, abla sen iki karakterli ikiz bir insan mısın dedirtecek kadar şaşırtıcı. İnsan bir rolü bu derece mi sahici kılar demek istemiyorum, çünkü öyle.

Sanmış olmalıyım ki şu dünyada aynı genç kadından iki tane var ön kabulüyle  bunlardan biri perdedeki Margaret, diğeri de perdede Margaret ama gerçek hayatında Aimme olan iki farklı insan ama aynı bedende yaşayan çift karakterli ikizler diye düşünüyorum...

Gerçi altını çizdiğim bu özellik finalde göreceğimiz polis memuru dahil bu filmdeki tüm karakterler ve oyuncularda da var. Mesela Alex Sharp, genç bir oyuncu, filmde işe yeni başlayan memur Peter Wakeling. O da Aimme gibi. Sevimli ve çok sahici.

Lakin yazasım çok ama frene basmam da gerek. Elbette Billy Nighy yani Williams, oyunculuk performansı muhteşem; ama o karakter! Williams işte! Nasıl hiç çaktırmadan ters köşeye yatırdın bizi abi demeden edemiyor ve buna bir de "İyi ki!" eklemeden duramıyorum. Mıh gibi çakıyor kendini ama ters köşeye bizleri yatırması da yönetmen Oliver Hermanus'un başarısı. Ve filmin Emilie Levienaise-Farrouch elinden çıkmış, müzikleri, şarkıları... Onlar da mıh gibi çakıldılar zihnime ve hâlâ bırakmış değiller beni. Lakin filmin bir noktasına geliyoruz ki orada hayallerim yıkılıyor, böyle mi bitmeliydi bu film diye yönetmene çakıyorum. Öylesine filmin içindeydim ki süre tahmini bile yapamıyorum. Çünkü genel akışa ve biriktirdiklerimize bakılırsa film bitti.

Kızgınım ve toparlanma için kapanış jeneriğini bekliyorum ancak sanki film o sırada yeniden başlıyor. Peter kış bir havada yürüyor, biz de onla birlikte yürüyoruz. Atmosfer etkileyici, bir yere varıyoruz, gözlerimiz nemleniyor. Tüylerimiz ayaklanmaya başladı. İçimden bir ses "Tapılacak adamsın Oliver Hermanus," diyor ama ben çoktan perdeye sıçramış ve filme gömülmüş durumdayım. O sıra daha önce hiç görmediğimiz bir polis memuru yanaşıyor, insanın içine işleyen mekân seçimi, hava ve flashback'ler, veee...?!

Yüzümde enfes bir tebessüm, tüylerim diken diken... sahne, an, müzik, salıncak her şey ama her şey ayakta. Duygular bir kez daha şelale ve içimde alkış kıyamet.

Aslında filmin ikinci çevrim olduğunu biliyorum giderken, bu sinyali afişten almıştım zira. Ancak izlediğim Yaşamak önceki imzalara rağmen bana bir de o filmi izlesen duygusu vermediği gibi, buna en ufak bir niyetim bile yok. Bu filmden aldığım tat bana ömür boyu yeter çünkü. Bir kıyas için izlersem eski çevrimini şu anki, yukarı satırlardaki duygularımın erozyona uğrayacağını ve filmin kattığı unutulmaz tadı zedeleyeceliğini ve onun bu özel halini bende yok edeceğini biliyorum.



Ahh Benim Kör Olasıca Cazibem İşte!

Asansöre binmek üzereyim, biraz önce mendil sattırmak perdelemesiyle dilendirilen çocukların önünden geçtim ve an itibariyle pahalı giysileri olan çok şık bir hanımefendi söylenerek asansöre, dolayısıyla bana yaklaşıyor. Çocuğun annesine hasta olacağının altını çizerek ayar verirken kendisinin doktor olduğunu da söylemiş. Allahtan asansörün yol alacağı mesafesi kısa diye düşünüyorum, bir iki kelam bu mevzuda, sonra kurtuluş. Umudum bu! Çünkü filmin üzerine hiç bir şey bulaştırma niyetim yok. Tren akıp giderken de ben filmi yaşamaya devam edeceğim. Çıkınca asansörden hanımefendinin aksine karşıya geçiyorum. Kartımı okutup son vagona denk gelecek banka oturuyorum; elimde çıkarken Migros'tan aldığım lokmalık havuçlu kek paketim var ve atıştırıyorum. O sırada hanımefendi istasyona giriş yapıyor, elinde bir soğuk çay kutusu var. Yürüyor, yürüyor ve dank diye benim banka konuşlanıyor. Konuşkan bir abla, ona paketi uzatıp kek ikram ediyorum; teşekkür ediyor ve istemiyor. Beyinci olduğunu öğrenmiş durumdayım. Benden üç dört istasyon sonra ve sahilde oturuyor olduğunu da biliyorum artık. Kızlarından biri de doktor, damadından şikayetçi, karşı tepelerde bir ev yaptırıp orada yaşamayı düşünüyor. Çünkü şimdi trendeyiz ve ben başka bir koltuğa yönelmişken hanımefendi seslendi ve yanındaki boş koltuğu işaret ederek beni davet etti. Yol boyu sohbet koyu, her konu açılıyor rahatlıkla, damadın uyuşturucu kullanıyor olmasının yanı sıra, yedi sülalesini ve servetin boyutunu da anlamış durumdayım, lakin gözüm de ekrandan akan istasyon adlarında. Hanımefendi, elbette gençliğinde, yani 18-20'lerdeyken adını söylediği ama benim aklımda tutamadığım bir güzellik yarışmasında birinci olduğunu söylemeyi de, elbette hakkı olarak, ama tatlı bir üslupla ve bir genç kız edasıyla söylemeyi de ihmal etmiyor.

Üç, iki, bir derken kalkıyorum, tanıştığımıza memnun olduğumuzu karşılıklı olarak beyan ediyor, iyi akşamlar diliyoruz.

Eve doğru yürürken ve bu rastlaşmaya gülümserken markete uğruyorum ve bir adet Schweppes mandalina alıyorum; yatağıma uzanıp günü zihnimde akıtırken, telefona uzanacağım ve Enn Sevdiğim Kadın'ı arayıp ona filmi ve tanışıklığımı ballandıracak, tanıyıp tanımadığını soracak, O'nu da bir masalı dinler gibi keyifle dinleyecek ve hayaller kurarak uykuya doğru yol alacağım.



20 yorum:

  1. Daha önce sevgili Vulnicure'ye de yazmıştım. Bu yıl Oscar adaylığı olan filmler içinde izleyip yarışa layık film tanımına tam oturan bir film izlediğim hissiyatını yaratan tek yapım Living oldu. Filmin başında konunun hangi yılda geçtiğini unutup genç memurun Williams'ın gençliğini mi izliyoruz yoksa diye aklımdan geçti... Renklerin büyüsüne ilk dakikalardan itibaren ben de kapıldım :) Sözünüzün üzerine fazla kelam etmeyeceğim. Konu ve oyunculuklar harikaydı. Fazla ara vermeden tekrar edeceğim filmi...
    Şu bürokrasi denen canavarın kilidi açılabiliyormuş demek ki. İnsan istemeye görsün...
    Kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Film bu hafta vizyonda kalırsa hiç yapmadığım bir şeyi bana yaptırabilir ve ikinci kez izleyebilirim. Oyunculuklar, ofis çalışanları dahil, çok hoş ve etkileyici idi. O tatlı ve alttan altan mizahla karakterlerin karikatürize edilmiş hallerine bayıldım, elbette bir yanıyla bu oyuncu seçimi ve yönetimi başarısıydı ve puanlar yönetmene yazılmalıydı. Velhasıl diğer filmlerin bir çoğunu izlemedim ama Yaşamak'a kişisel ödülümü verdim gitti:)

      Sil
  2. Cuma akşamımı bu filme ayırdım. Aynı mutluluğu yaşamayı diliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O mutluluğun yaşanacağından eminim, iyi bir tercih ve bu tercih sizi üzemeyecek, emin olun:)

      Sil
  3. Nedense, bizim Başka Sinema listelerinde bu film gözükmüyor, belki haftaya gelir, umarım.
    Sinema sonrası yolculuk arkadaşlığı oldukça eğlenceli olmuşa benziyor. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım, Başka Sinema değil ama bilet fiyatı Başka Sinema filmleri ile aynıydı ki bizde 50TL, ve o salondaydı, Başka Sinema'dan Tom Medina ise başka bir salonda oynamaktaydı, ben de şaşırdım duruma; çünkü Başka Sinema dışı filmlerin bilet fiyatı 100 TL'ye çıkmıştı.

      Yolculuk eğlenceli miydi çok emin değilim ama ilginçti, kendimle kalma ve filmi zihnimde çevirme fırsatım hiç olmadı. Bütün yol konuşmayla daha çok dinlemeyle geçti:))

      Sil
  4. listeye yazılan bir film daha! ne zaman izleyeceğim ben bunca filmi yahu? :)
    bu arada fragmanı bile çok hoşuma gitti. filmi kesin seveceğim :)

    YanıtlaSil
  5. Ya bayılıyorum böyle spontane sohbetlere ben :) Bir anlığına kesişen hayatlar, sonra herkes yine kendi yönüne...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben pek bayılmamışım ama.... Kendimle kalmak istemişim, tercihim o yöndeymiş:)

      Sil
  6. Nete ne zaman düşer ki? Sonrasında da unutup gidiyoruz bu. çok merak ettim bunu da.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilemiyorum, umarım bulup izleyenler yardımcı olurlar.

      Sil
  7. ben bu postunuzu okudum, hatta yorum da yaptım fakat muhtemelen yeni faremin yan kısmına gelen hassas tuşları sayesinde göndermeyi becerememişim. Şimdi bir daha okuduğumda, tam da son bitirdiğim Ahmet Cemal kitabının bir hikayesindeki üslupla ne kadar uyumlu olduğunu fark ettim. Zamanı şimdiki zaman kullanmak üzerinden yapılan bir öykü içinde öykü bahsettiğim. Önemli mi, hiç değil, fakat işte, sizin yaşamdan kesitinizin de aynı zamanlar ile ifadesi ve diğer hikaye ile uyumundan bahsetmezsem benim içime dert olabilir hissi...
    Sanırım bir önceki yorumumda filme dairdi, izlenesi...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Kitap Eylemi, gülümseten kısmen de şımartan bir yorumdu. Şimdiki zaman kendiliğinden oluşuyor çünkü yazarken o günü tekrar yaşıyormuş gibi hissediyorum:)

      Sil
  8. Sonunda filmi izledim de geldim. İyi ki de izleyip gelmişim, yazıyı okurken sizin satırlarınızda ben de yaşadım her şeyi sanki. Her zamanki gibi çok keyifliydi..

    O nasıl güzel, nasıl insanı içine çeken bir açılıştı öyle? Sizin yazının devamında çok güzel anlattığınız o hisler daha ilk saniyelerde beni sardı o açılış sahnesiyle.

    Aimee Lou Wood'u ekranda ilk gördüğümde mimik ve tavırlarıyla orijinal filmdeki genç kadın karakteri için müthiş bir seçim olduğunu düşündüm ben. Fiziksel olarak değil tabii ama tavır olarak benziyorlar, oyuncu dersine çalışmış bence. Aradan zaman geçtikten sonra orijinal filmi de izlemenizi tavsiye ederim, onun gerçekten çok ayrı bir büyüsü var...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Orijinal film fikren ve sayende bünyede:) Sıcağı sıcağına değil belki ama bir gün mutlaka izleyeceğim; başka bir filmmiş gözüyle... Ve o gün geldiğinde iki filmi kıyaslayarak, tabii ki bünyem öyle bir yola sapmayı düşünürse, yazacağım görüşlerimi:)

      Sil
  9. İzlenecekler listesine ekledim filmi:))) Müziği çok hoşuma gitti:)

    YanıtlaSil
  10. Öneriniz için teşekkür ederim. Mutlaka izleyeceğim.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP