Saflık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Saflık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2009 Pazartesi

Saflık Evriliyor!

Dün keyifli bir yolculuk yaparak Mussano'yu ve eşyalarını yeni ders yılı için okulunun olduğu şehire götürdük. Son iki yolculuğa Tırtıl da katılıyor. Yol boyu elbette bir sürü komiklik yaptık. Espriler uçuştu arabanın içinde ve mola yerlerimizde keyifle tıkındık, önceden planladığımız yiyecekleri...

Mussano'yu evine yerleştirip dönerken, arabanın arkasına yayılan Tırtıl bütün bir alanda hükümranlığını ilan ederken, bu kez de önceden listelediği yerlerden geçişlerimizde mutlak surette uyandırılmasını emretti bizlere...

Favori yer, 5. Ana jet üssünün bulunduğu coğrafya: Gece uçuşundaki uçakları yıldızlarla oynaşırken izlemek gerçekten çok keyifli...

Bir güne sığdırılmış bu amca, baba ve Tırtıl'dan müteşekkil ekibin dönüşünde; daha önce saflık yazımda algı kirlenmesine vurgu yaptığım örneğin bir başka türlüsünü, aslında yaş ilerledikçe çevreden beslenen algının nasıl şekillendiğini ortaya koyan güzel bir örneğini, 8 yaşında bir çocuk olmanın pozitifte ve iyiniyette süregiden ve henüz kirlenmemiş seçiciliğini göze sokan hoş bir ders daha aldık.

Uyanıp uyanmalar arasındaki bir boşlukta Tırtıl, ''canım sıkıldı, hadi yarışma yapalım'' dedi.

Arabayı kullanan amca olduğu için, görev bana düştü.

Soru alanlarını Tırtıl belirliyordu.

Coğrafya seçtiğinde coğrafya, müzik dediğinde müzik, spor dediğinde spor soruları soruyordum.

Arada bir, direksiyondaki amcanın kafasının üstünden işaretlerle verdiği tüyoları yakalasam da, onların dikiz aynasından kurdukları iletişimi farketsem de, tüm bu durumu görmezden geliyordum. Bu durumun enayisi olmayı kendime yediremediğim için de: Tırtıl'ın, aldığı tüyoyu ben çakmayayım diye yarattığı bekleme sürelerinde ben, yanıt verme süresinin bittiğini işaret eden sesi çıkarıp, onun yanıt verme hakkını gasp ediyordum. Dolayısıyla puan kazanamıyor, ama itiraz da etmiyordu. Belki de işledikleri suçun algısındaki saflığa toslaması sonucu edemiyor, suçu kabulleniyor ve susuyordu.

Buraları, bu oyunbazlığımızı 'akıp giden zamana not' olarak fazla uzatıp da okuyucuyu yormadan hemen sadede gelebilirsem eğer -ki gelebildim- olay şuydu: Tam da bir Akpet benzin istasyonunun önünden geçerken, aslında Akp ile ilişkilendirdiğim kirli bir yanıtı kafamda oluşturarak şu soruyu sordum: Akpet nedir ?

Tırtıl'ın bir süre düşündükten sonra, sorudaki hinliği de farkederek verdiği yanıt çok hoştu: Beyaz hayvan!

Algı anlaşılıyor ki fırlamalaşmaya başladı. Ama hala masum!

Bakalım ne zaman kirlenecek?

Mi?


Görsel: Zachod Slonca- Videlec.org

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Saflık...

Algı zamanla kirlenen bir şeydiri öğrendiğimde ya da farkedip üzerine düşündüğümde, yaşım epey kemale ermişti...

Yaşam, hiç farkında olmadığınız ve üzerine kafa yormadığınız bir olguyu; son derece basit gibi duran bir olayın, bir eğlence anının içinde geçen bir cümle, bir kelime ile kafanıza çakıyor.

Yaklaşık beş altı yıl önce, Tırtıl 2,5 -3 civarı bir yaştayken ve henüz korku denen meret bulaşmamışken aklının bir köşesine... Bütün hayvanlarla fazlasıyla haşır neşirken birde... Ki ineklerin kuyruklarını çeker, burunlarına parmağını sokar, iki avucuna kafalarını alır gözlerine gözlerini diker, onlara ayar çekerdi kendi tonlamasıyla; onlarla oynaşır, oyuncaklarına ortak eder, gülüşürdü. Biz yetişkinler, hayvanların sağı solu belli olmaz korkusuyla yaklaşır ya da yaklaşamazken üstelik...

Küçücükken aldığımız kazlar büyüyüp serpildiklerinde köpekleri bile tırsıtırken, bahçeye gelen yabancıları, özellikle kadınları önlerine katıp kovalarken, Tırtıl onları hizaya sokar, gerektiğinde bağırır çağırır ve kovalardı yuvalarına.

Bahçe içinde dolaşan ya da evin bir köşesine konuşlanmış her türden doğa hayvanını, böceği, haşaratı kolaylıkla alır ve bir kenara atardı. Onun içtenliği ve kirlenmemiş aklı, duyguları, saflığı en kolay hayvanlar ve doğa tarafından farkediliyordu ki, aralarındaki iletişim bu kadar hoşgörülüydü.

Tüm bu süreçde her akşam yatarken oynadığımız oyunlar genelde televizyon taklidi bilgi yarışmaları ya da ünlü yazarların, bestecilerin, felsefecilerin, bilim adamlarının adları verilmiş hayvanlarla, ailenin çocuklarının oluşturduğu ''Onbir ateş çetesinin'' anında yaratılan, içine ufak tefek bilgiler yerleştirilmiş öykü anlatımlarıydı.

Bir dönem sokakta gördüğümüz her kargaya Aristo diye seslendiğimizi, pek çok Sokrates adlı köpek tanıdığımızı, Diyojen diye çağırdığımız epeyi kedi olduğunu ve bu gezintiler esnasında rastlaştığımız her hayvana dokunup hal hatır sormadan geçemediğimizi, elimizdekileri onlarla paylaştığımızı hesaba katarsak, durumun pek de hayırlara vesile olmadığını anlayabiliriz...

Biz güle eğlene Tırtıl'ın aklına, algısına bir şeyler yerleştirmeye çalışırken; günlerden bir gün, Tırtıl dersin kralını verdi bize.

Yine yatakta oynaştığımız akşamlardan birinin oyunu bilgi yarışmasıydı. Genelde inek ne verir, tavuk ne yapar minvalinde gelişen sorulara o gün yeni bir soru eklenmişti. O da şu idi: ''Yoğurt neden yapılır ?''

Tırtılın çok net ve kendinden emin yanıtı şu oldu: ''İnsanların yemesi için''

Ben yanıtın yanlış olduğunu söylediğimde, bir an durdum. Çünkü soruyu sorarken , daha doğrusu kurarken benim yanıtım süttü. Sonra farkettim ki, doğru yanıt onunkiydi. Ben soruyu ''ne ile, neyle'' ya da ''neyden'' yapılır şeklinde sorsaydım. Muhtemelen o sütten diyecekti. Sonra, bu yanıt ve farkediş üzerinden algının insana yaşattığı oyunları, beslendiği anları, alanları düşünürken, bir kaç gün sonra soruyu farklı şekilde sormaya karar verdim. Bu kez soruyu '' Yoğurt neyle yapılır? şeklinde sordum. Yanıt süt idi.

Tırtıl biraz daha büyüyüp, ana okulu evresinden geçip okula başladığında ve kendi sosyal alanlarını kendi yaratıp hayatın kalabalıklarına karıştığında, bir gün aynı soruyu ilk haliyle, yani '' Yoğurt neden yapılır? '' şekliyle sordum. Aldığım yanıt ''Sütten''di...

Hayatın bir yerinde bir yanlış ve algı kirlenmesi var, ama neresinde? Düşünmek gerek...



Saflık Evriliyor!..  için buradan lütfen.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP