22 Kasım 2022 Salı

Çifte Kavruluyorum

Öncesi


2.Bölüm


Çıkıyorum evden, pazar günü sakinliği güneşle taçlanmış. Havada bahar tadı, gün elinden gelen her şeyi yapmış. Keyif adımları ile yürüyorum. Montum sırt çantamın askısından geçirilmiş, ayaklarım yerden kesik... Havalıyım!

O halde kahvaltımızı Sembol'de yapalım.

"Bir karışık su böreği lütfen."

"Bir de çay, küçük lütfen."

Kalitesini aşağı düşürmeyen keyifli bir mekân. Su böreği enfes, müşteri kalitesi her telden.

Güneşe çıkıyorum. Ağır adımlarla bu muhteşem günün tadını yudumluyorum. Kartıma yükleme yapıp turnikeden geçiyorum.

Tren gözüküyor. Vaktim var. İstasyona vardığında bana kalabalık geliyor. Aslında bu sorun değil lakin bu trenleri sevmiyorum ve koyveriyorum.

Banktayım, raylarla bir arada.

Ahh benim bu tren aşkım!

İşte günün kıyağı ben buna derim; çekik gözlüm, biricik Çinlim uzak virajdan görünüyor. Gelip de tam önümde duruyor. Üstelik sakin. Biniyor, önü geniş, iki vagonun ek yerine sınır, gidiş yönüne ters son koltuğa oturuyorum ve trendeki sakinlik maske takmasan da olur diyor bana.

Diğer vagonda cephesi bana dönük hoş bir kadın var. Aramızda mesafe olsa da gözlerimizi kaçırmak zorunda kalacağımız bir yüz yüzelik hali. Camdan dışarı bakıyor arada bir vagonun içine dönüyor, bu dönmeler esnasında niyeyse gözlerimiz buluşuyor. Sonra bir meşgale bularak ona yönleniyoruz. Hımmmm cep telefonu! Hanımefendi onunla meşgul. Güzel seçim. Ben de sırt çantamdan kitabımı mı alsam acaba? Yol boyunca camdan kafamı alıp içeri döndüğümde hep göz göze geliyoruz; parmakları boş, benim gönlüm dolu. Sonra gözler kaçıyor tabii ki. Epeyi durak sonra iki genç biniyor ve gelip de aramıza dikiliyorlar. Film orada kopuyor... sanırsak da çocuklar bir kaç durak sonra iniyorlar. Muhtemelen aynı durakta ineceğiz diye düşünüyorken ben, bir durak önce iniyor. Bu beklentisiz, bir hesabı olmayan, yola renk katan an da son buluyor.

Migros'dan klasik sinema alışverişimi yapıyorum ve dün akşam ne olur ne olmaz diye Sabırsızlık Zamanı için biletimi aldığım gişenin önündeyim.

"Tamirhane için bir bilet lütfen,"

Genç kadın gülümseyerek, sonuna bey eklemesi yaparak adımla hitap ediyor bana. Oysa ilk kez dün karşılaştık onunla.

"D-3 Lütfen."


Film başlıyor ve kafadan ele geçiriyor beni; bu filme yakışır diye düşündüğüm promosyon mısırlarım yanımda, Max'im de koltuk dirseğinin ona ayrılmış çukurunda.

Babamın tamirhanesine ilk gittiğimde Babıda'ylaydım ve 5 yaşındaydım. Bir ustası vardı, bir efsane. Rus Tevfik. O gün sıcak olduğu için çay tabağına dökülerek soğutulan oralet içmiştim. Sonrasında babam ustalığı bıraktı ve yedek parça mağazası açtı. Benim hayallerim başkaydı elbette... ama erken ölüm aslında çok kere yazdığım gibi benim de kaderimi çizmiş oldu. Önce okul tatillerinde, sonra başka hayallerimi yanımdan ayırmayarak gittiğim mağazalar, askerliğimin henüz başlangıç ayından itibaren benim dünyam oldu. Bir avantajım vardı, ben bir bukalemundum, bulunduğum ortamın şeklini alabiliyordum. Amerika'da okuyup televizyon yönetmeni olmayı hayal ederken ve bu yüzden askerliği aradan çıkarim diye düşünürken hayat irade koyarak yolumu çizmişti.

Yani tamirhane nedir, kitlesi nasıl insanlardan oluşur iyi bilirim.

Ağzından küfür çıkmayan, kırk yılda bir çıktığında arkadaşlarını şaşırtan ben, başlangıçta bu kadar küfür de ne dedim. Sonra bir kendine gel efendi diye de ayarı verdim kendime. Çok uzatmayacağım; ben bu filme bayıldım. Nejat İşler muhteşemdi, kısa görsek de Erkan Can muhteşemdi.

Yönetmen Erkan Kolçak Köstendil'e bayıldım. Açılış sahnesinde tepeden doksan derece inen sonra yola paralel kıvrılan açılış görüntüsüne bayıldım. Aynı zamanda senaryoyu da yazan Bülent Şakrak'a bayıldım. Boyanan Chevrolet'e bayıldım.

Çok güldüm. Finalde fena ters köşeye yattım ve devamı gelecek sinyali veren açıklama sahnelerini koymasalar mıydı acaba diye düşündüm.

Bir oyuncu keşfettim ki bence muhteşemdi: Engin Hepileri! Filmin umulmadık bir yerinde ortaya çıktı, kısa bir kaç sahnede göründü, ama beni benden aldı. Aynı şekilde kadın oyuncu Merve Dizdar da!

Bir çok izleyici tarafından absürt ve abartılı bir film olarak nitelenmesi mümkün.

Küfürlerden kaynaklı olarak da tırmalayıcı...

Lakin yine de film bendeki tüm bu halleri sıfırlamayı becerdi, duygu dünyama bir çentik atarak girdi, aklımı ayağa dikti, keyfimi zıplattı ve finalin ters köşesi ile de içimde alkış kıyamet kopmasına sebep oldu.

Tüm bunlara rağmen yine de şiddetle öneririm diyemiyorum; zevkler, okumalar ve renkler meselesi yüzünden!


Çok keyfile çıkıyorum sinemadan, iki Türk filmli nostaljik sinema eylemim mutlu ediyor beni. Film arası ise torpilli; bir saati biraz aşkın: İster gez dolaş, ister teras keyfi yap, istersen bir türlü ona has tatlısının adı aklına gelmediği için girmediğin Cookshop'da Mangolia ye, keyfine bak, diyor.

Fakat benim cebimde de iki adet Baydöner'de geçerli %20'lik indirim kuponu var.

Aslında Penguen'in terasında kahve içmeyi düşünmüyor değilim, lakin karnım aç gibi olsa da nasılsa acıkacak.

Bir saatim var ve bu kitabımı açıp, kahvemi alıp, manzaranın tadı eşliğinde yayılmam için yeterli bir zaman değil ki dönüşü sinema ve ikinci film olacak!

O halde Baydöner.

"Bir İskender lütfen."


Bu kez en çok gittiğim salonda, 6'dayım. Her zamanki koltuğum; onunla her hafta buluşsak da elbette özlüyoruz birbirimizi. Dün filme neden bilet kalmadığını ise anlamış durumdayım. Bugün toplamda 5 kişiyiz ki bu da fena bir sayı değil!

Diyarbakır'dayız. Film bana yazlık sinemada olsaydı keşke tadı yaşatıyor. İlk andan itibaren hissiyatım bu yönde. İki kardeş başrolü Pelin Batu ile paylaşıyorlar. Tatlı çocuklar. Bir sorun yok, güzel oynuyorlar ama daha tasarruflu kullanılsalar, bu kadar lafazanlıkla gözümüze sokulmasalar daha iyi olurdu gibime geliyor.

Yönetmen ve senarist Aydın Orak bu filmi hevesle ve iddia ile çekmiş eyvallah, samimiyetinden zerre şüphem yok. Lakin abi biz de literatürü yutmuş bir nesiliz. Hamdolsun elimizden geleni ardımızda bırakmamış, zor yıllarda sol geleneğin neyi var neyi yoksa üzerinden geçmişiz; o arada polisler joplarla, emir kulu mehmetçikler de dipçiklerle bizim üzerimizden geçmiş. Fakat sen abim bu filmde ondan olsun, bundan da biraz olsun demiş, havuz bekçisinin eline jop tadında sopa vermiş, çok daha iyisi olabilecekken, biraz izleyiciyi hafife alarak mı, desem, yoksa biraz da kör gözüne mantığıyla ama derin ve içselleştirilmiş bir sol kültüre sahip olmadan, geniş düşünce kalıpları ile değil de özele indirgeyerek, bir etnik kimliğe yaslıyarak, popülizm batağına ayak basmadan geçemeyerek ve klişelere sırtını dayayarak mı yapışmışsın bilemedim. Ve ayrıca farklı "etnik" kimliklere sahip biri zenginler tarafında olmak kaydıyla çocuklar üzerinden vurgulamaya çalıştıklarını da çok yadırgadım.

Lakin kötü film demeye dilim varmıyor ama hiç değilse öğretmen öğrenci ilişkilerini doğru kursaydın, idealist öğretmeni de bize başka cümlelerle ve daha nitelikli argümanlarla sunsaydın, ve müdür bey olarak da içi biraz daha dolu, üçüncü sınıf parodi düzeyinde bir oyuncu yerine iz bırakacak bir karakter koyarak bu iki eğitmenin öykünün önemli bir parçası olduğunu hissettirseydin, dedim.

Ve ekledim:

Bu kadar sebze katarsan bir çorbaya ve bunlar bir soruna parmak basmaktan ziyade slogan düzeyinde klişeler hissi verirse izleyiciye... İşte o film, yapmak istediğin mizah, tam anlamıyla çorba olur!



Ey Sevgili Okur!

İyi niyetle yapılmış, bir iddiası olan yönetmenin kendisinin çok beğendiğinden emin olduğum bu filmle ilgili olarak, aldatmaya yönelik hareketlerden hep kaçınan bu blogger kişisinin sözlerini senet kabul etme lütfen! Merak ettiysen bu filmi izle. Bu blogger kişisiyle aynı hisleri alsan bile, yine de iyi niyetli bu emeği anla, kusur bulma ve saygı duy, ellerin kızarıncaya kadar alkışla
.


20 yorum:

  1. İlki küfürlü imiş ben almayım, ama 2. yi merak ettim...

    YanıtlaSil
  2. Ben "Tamirhane"yi çok merak ediyoruma ama henüz sinema ve benzeri salonlara girme cesaretini bulamadım, sanırım bekleyecek ve internete düşünce izleyeceğim. Engin Hepileri demişsiniz, oğluma benzetmem bir yana oyununu da beğenirim. Çeşitli dizilerin yanısıra "39 Basamak" isimli bir oyunda izlemiştim kendisini. Ekibiyle birlikte olağanüstü bir performans sergilemişlerdi, adeta akrobasi idi sahnede yaptıkları. Son zamanlarda izlediğim en iyi oyundu.
    Güzel bir gün olmuş her yönüyle, sefanız olsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin yorumu okuyunca Engin Hepileri'yi izlemiş olabilir miyim diye baktım. Sırça Kümes'i görünce sevindim ama kısa sürdü, çünkü Kent Oyucuları'nın sahnelemesindeymiş. Biz Devlet Tiyatroları'ndan başkasını izleme şansına pek sahip olamıyorduk. Bu film performansından sonra kendisinin takipçisi olacağım kesin.

      Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  3. Buraneros senin bu tek kişilik keyiflerini çok seviyorum. Hani Penguen'in terasında kahve mi içsem kısmı...bana hayatımı sorgulatıyor desem çok mu büyük söz etmiş olurum? Oysa ben de yapıyorum ara sıra. Aramızdaki fark şu bence: ben bekliyorum sen beklemiyorsun. Ben bunları (keyifle) yapmak için hayatıma birinin girmesini bekliyorum. Sen yanında biri olsa da olmasa da aynı keyfi sürüyorsun. Halbuki 30 yıldır sinemaya yalnız giderim. Hatta tercih bile ederim. Halbuki dışarı çıktığımda orada burada kahve içerim. Bir şeyler yer içerim ya da.
    Ama sen kendini "date" e çıkarıyorsun sanki. İşte buna imreniyorum. Ne kadar güzel bir tavır. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim yanımda hep biri var aslında, ruhumda saklı. Son 11 yılımda hep varolan biri, fiziki olarak olmasa da bazen, hep var. Ayaklarımı yerden kesen de onun varlığı. Olmasaydı kuru bir ot gibi izleyeceğim ve günü, günleri bu kadar dolduramayacağım kesindi. Çünkü insan bazen sevinçlerini de paylaşmak istiyor. Hayatımda boşluklar olduğu dönemlerde de sanat iyi geldi hep bana, boşlukları kısmen aldı, ama işte tam da buydu aradığım kişi dediğin biri olunca; hayatı paylaşmanın yanı sıra, elbette yaşanan anlardaki herşey de bir başka. Yani bu konforlarımı Enn Sevdiğim Kadın'ın varlığına da borçluyum.

      Sevgiler.

      Sil
  4. Ah bir de okurken bir kitap gibi altını çizmek istedim: hayatın kesinlikle kendi iradesi olduğuna inanırım. Hatta dün gece düşündüm kaderle ilgili bir yazı yazayım bloga diye. Sonra altından kalkamadım ve gün içinde kaynayıp gitti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı merak etttim, bence biraz uğraş ve yaz. Fikirlerimizi beyan ederiz, onlar da kreması olur belki:)

      Sil
  5. tamirhaneyi merakla bekliyorum ben de! diğerini ise ismen bile duymamıştım, ne ayıp!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmgündemi'nin sitesini takip etmiyor olsam muhtemelen benim de haberim olmayacaktı, orada gördüm filmi ki Başka Sinema dağıtım desteği ile sinemalarda:)

      Sil
  6. Tamirhane'yi Filmgündemi'nde gördüğüm anda merak etmiştim. Nejat İşler'in oyunculuğunu izlemeyi severim. Filmde sevmediğim oyuncu yok desem yeri. :) Bu filme zaman ayırıp gitmek istiyorum. Bu aralar da o kadar çok dışarı çıktım ki, bana yeter artık diyecekler ama neyse. :)
    İkinci film kalsın ya o kadar da merak etmedim. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamirhane 2'nin de geleceği kesin, o bakımdan tür ilgi çekiyorsa 1'i izlemek gerekir ki 1'izleyen 2'yi dört gözle bekler:) Türünün en iyi örneklerinden biri kesinlikle. Küfür kısmı ise o camianın alameti farikası ki filmdekiler gerçeğe göre gayet "terbiyeli" diyebilirim:)

      Sil
  7. Hem arkadaş grubumla hem eşimle hem sadee kendim gezmeyi, yemek yemeyi, bir kahve içmeyi , film tiyatro seyretmeyi çok seviyorum. Hepsinin yeri ayrı. Ankara'ya okumak için geldiğimde beraber gidecek kimse bulamadığım için operaya ilk biletimi yalnız alıp gitmiştim. Hala yalnız yaptığım etkinlikler büyük keyif veriyor. Sinemadan uzaklaştım sadece. Yerli filmlerde ki küfrün çoğalması artık midemi bulandırıyor. O yüzden çok tepkiselim. Artık çoluk çocuğun dilini de bozmasında araç olduğunu gördüğümden seyredip destek veremeyeceğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kastedilen yalnızlıkla senin yalnızlığın aynı değil ama:) Senin hayatında eksik kimse yok, eş, çocuklar, anne baba, arkadaşlar vesaire. var.. Sırtını dayadığın yerler kale duvarı gibi:) Bu tür filmler 18+ ibaresi koyuyorlar ve bir kaç yazı önce bir filmde salona farklı filme bilet alıp giren çocukları görevlilerin gelip çıkarttığını yazmıştım. Çocukların küfür için sinemaya gelmelerine gerek yok, oradan etkilenmelerine de. Kendi dünyalarında daha ambalajı yeni açılmış küfürler fır dönüyor, kızlar da dahil bu furyaya:)

      Sil
  8. İstediğiniz filmeleri izleme fırsatı bulmanız ne iyi olmuş. İlk film okuduğum kadarıyla beklentinizi fazlasıyla karşılamış. Ancak ikinci film için aynı şeyleri diyemeyeceğim. Yine de verimli geçen bir gün olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel gündü, aslında ikinci filmin sorunu biraz bütçe ile de ilgiliydi. Teknik anlamda da sorunları vardı filmin. İyi bir yatırımcı bulsa, daha farklı oyuncularla daha güzel bir film yapardı diye de düşündüm aslında. Objektif baktım ben yazarken insanları yanıltmamak için, ama yönetmenin heyecanından bakınca koşullar üzerinden değerlendirdim ve o nedenle son paragrafı yazdım:)

      Sil
  9. Selamlar, yazı çıktığı gün gelmiştim ama tekrar uğramak bugüne kısmet oldu. Sabırsızlık Zamanı ne zamandır kafamda dönüp duruyor. Bu dünyaya herkesin eşit imkanlarla gelmediği malum. Yaz sıcağında çocukların kafasının bu meseleler üzerine takılmasını, takıntılarını büyütmelerini, öfkelenmelerini de anlayabilirim. Ama hayati bir konuyu hiç akıllarına getirmemeleri mümkün olabilir mi???
    Çocuk dünyasına girmek güzeldi ama spontane sahneleri kırpmaya kıyamamış sanırım yönetmen. Seyirciyi ekrana bağlamaktan ziyade uzaklaşmasına neden olmuş gibi geldi bana. Yönetmeni tanımak anlamında pişman değilim izlediğime. Birçok iklimde yer alan çözümsüz sorunları perdeye taşımış. Seyircinin farkındalığını arttırmış...
    Tamirhane'yi ise biraz Kelebekler filmi havasında buldum. Kelebekleri sevmiştim. Sanırım Tamirhane'yi de severim. :)
    Bu hafta Başka Sinema'nın Kutsal Örümcek filmi geldi. Yazmayı unuttum size, film aslında 9 Aralık günü vizyona girecekti. Birkaç gün önce vizyon tarihini öne çektiler. Sinemalar hazırlıksız yakalanmış sanırım :)

    YanıtlaSil
  10. Ben de kesinlikle pişman değilim, aynı düşünceleri ben de taşıyorum ancak biraz daha profesyonel bakabilirdi, gerekirse nitelikli insanlardan fikir alabilirdi. Daha iyi filmler yapabileceği konusunda umudum var. Teknik sorunlar da vardı ki onlara tek bir örnek verirsem, Pelin Batu'nun yakın planlarının sınıfta öğrencilerle çekilmediğini o kadar belli ediyordu ki, eğer sınıfta çekilmiş olsa bile bende yarattığı his düşündüğüm gibiydi. Tamirhane kesinlikle izlenmeli ama kimseden filmi, özellikle finali dinlemeden, çünkü final muhteşem ve izlenecekse bilinmemesinde fayda var:)

    Bizim sinema da zaten son dakikada sayfasında yayınlamıştı:)

    Selamlar..

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP