10 Ağustos 2008 Pazar

Buz Diyarı... Globalizmin dayattıklarının dondurucu gerçekleri...

Yazı sevme nedenlerimden bir tanesi belki de en önemlisi, odalardan dışarı atmasıdır beni. Bir diğeri de her ne kadar filmleri sinemada izlemeyi sevsem de yazın güzel ve yıldızlı gecelerinde kendi yeraltıma sığınıp; sinema salonlarından, dolayısıyla üzerine para yatırılıp kar beklentileri hedefine kurulmuş, satabilmesi için insan algısına yön verecek pazarlama unsurlarının, sinemanın klişelerinin sonuna kadar kullanılmasıyla ortaya çıkan (Hollywood) filmlerinin samimiyetine duyduğum şüpheden kurtulmuş olmaktır.

Yaz benim için yıldızlı gök altında ve yazlık sinema keyfinde, ağaçların hışırtısı ve ağustos böcekleri eşliğinde, bağımsız ve farklı filmler izlemektir. Ve Hollywood sinemasının yaratığı gerçekliklerden sıyrılıp, hayatın samimi gerçeklikleriyle yüzleşme mevsimi, ruhuma detoks zamanıdır.

Kitapları, plakları, filmleri saklı yerlerinden kapaklarıyla kurduğum iletişimle satın almayı severim. Bu belki de popüler kültüre, popülizmin dayatmalarına bir başkaldırıdır. Ve onlar beni hiç yanıltmazlar!.. Buz Diyarı böyle bir seçimdi... Film boyunca filmle ilgili aklımdan geçen tek bir ifade vardı. Enfes!..

Uygarlık ve barbarlık arasındaki sosyolojik tanımlarda ortaya koyulan referanslar hep insan odaklıdır. Bir kıyımı, öldürmeyi, ölmeyi ifade eder. Ve barbar: Yaşam ve ölüme -hayvani- bir içgüdüyle yaklaşır. Kendi yaşamını sürdürmek için kolaylıkla öldürür. Bu film global köy denen yeni dünya düzenini, kapitalizmi, adına uygarlık denen gelişmeyi hepimize hükmeden tekil -barbar- bir varlık olarak tanımlarken; sırtlarımızı, hayallerimizi, kendi yarattığı özlemlerimizi sıvazlayarak aslında bizi tüketen yüzünü bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Sistemin, yaşamakta olduğumuz çağın ''pornografisini'', hiç birimizin: ''Hayır! Bu; hayatın içinde yok,'' diyemeyeceğimiz gerçekliklerle bir bir önümüze seriyor.

Finlandiya özelinde, Avrupa Birliği'nin ana simgesi euro üzerinden genelde paraya, kirlenmenin ve yok oluşun simgeleri olarak göndermeler yaparken bu global sistemin, aslında referansı (marksizm olan) sosyal demokrat Finlandiya'nın hayatını nasıl sarstığını, insanlar odağında tüketim simgeleriyle de anlatıyor.

Bütün bunları, Kuzey Avrupa'nın soğuğunun aksine sinemasının sıcacık, gerçekçi üslubuyla hayatlar ve aileler üzerinden yapıyor. Müthiş bir kurgu, kesişen yollar, enfes diyaloglar, derin bir felsefe, sürekli merakı ayakta tutan bir ritimle olağanüstü ''insan bir film'' sunuyor bizlere...

Eğer bu yazıyı oluşturan cümlelerde size yakın ifadeler bulduysanız, sisteme karşı yeraltılarınız varsa bu, filmi de çok seveceksiniz demektir! O halde; içinde ''insan'' olan enfes bir sinema örneğine hazır olun. İyi seyirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP