8 Mart 2014 Cumartesi

Amanvermez Avni

Kitabın farkına okuduğum bir yazı sonucunda varmıştım. Aldıktan sonra gördüm ki üzerine yazılmış bir de tez* varmış. Kapağından, kitabın dokusundan, harflerin boyutlarından, konu başlıklarının karakter zarafetinden ve içindeki minicik çizimlerden  fazlasıyla etkilenmiştim.

Okurken, hissiyatımın o anki haline vurgu yapan aklımın, ısrarla altını çizdiği cümlesi şuydu: "Valla Avni can ya, sanki eski zamanda yaşıyormuş gibi bir hisse kapılıyorum onu okurken ve çok hoşuma gidiyor bu. Sanki zaman tünelinden geçip şu andan o ana gidiyormuş gibi oluyorum."

Siz istemesiniz de içinde kaybolmaya gönüllü bir hale getiriyor zaten kitap. Buna ayak direseniz de çareniz yok. O ne olursa olsun  sizi alıp gaz lambalı sıcak bir odaya götürüyor ve sedirlerden birine oturtuyor. Elinize kendini tutturarak.

Zamanın makine düzeninden ve kirliliğinden kurtulup naif ve masal günlere vardığınızda içiniz bir hoş oluyor, ruhunuz gülümsüyor. Üstelik şu günlerin meydanlardaki ve televizyonlardaki siyaset dilinin pespayeliğine bakıp, ilk yerli polisiye roman dizisinin baş kahramanı Osmanlı hafiyesi Amanvermez Avni'nin suçlulara karşı olsa dahi kullandığı dilin nezaketine bayılıp, hayran kalıyorsunuz.

Kitabın arka kapağından edindiğimiz bilgiye göre 1913-1914 yıllarında Ebüsüreyya Sami tarafından kaleme alınan Amanvermez Avni, dönem İstanbul'unun resmini pek de güzel çiziyor insanın aklına. Başarıyla kılık değiştirebilen kahramanımız sütlü kahveye bayılıyor ve sizi de fazlasıyla gaza getiriyor, eşlik etmek manasında. Sigarasını da tabakasından çıkardığı malzemelerle sararak içtiğini belirteyim yeri gelmişken.

Öyle faka basmaz bir kahraman da değil kendisi. Son derece iyi yetişmiş, aklı iyi koku alan  Amanvermez doğal olarak Rumca, Ermenice ve Fransızca konuşabiliyor. Olay yeri inceleme, delilden çözüme gitme gibi modern çağın tüm unsurlarını kullanıyor ve bir de mini laboratuvarı var kendisinin. Üstelik de kılık değiştirme konusunda son derece başarılı. Zengin bir kıyafet ve peruk koleksiyonuna sahip.

Bütün bu yazdıklarım üzerinden olağanüstü bir polisiye beklentisi de yaratmak istemem açıkçası. Elbette ki okurken olayların sonucuna kolaylıkla ulaşıyor insan.  Ukalalık etmek isterse fazlasıyla imkan da tanıyor buna yazarımız. Öyle üstün bir kurgu ve meraktan meraka sürükleyen bir sıralama beklentisi içinde de olsun istemem henüz kitaptan haberdar olmayanlar. Sonuçta 224 sayfalık kitap, başlayıp biten altı ayrı hikayeden oluşuyor.

Ama zamanda bir yolculuğu, şu günlerin rezaletinden kurtulunmak istenen kısa bir anı, fazlasıyla ve başarıyla gerçekleştirebileceğine ve ondan çok da sevimli bir tat alabileceğinize kefil olabilirim.

Yazma heyecanı ile tutuştuğuna emin olacağınız, sevimli ve okurken kanınızın kaynayacağı  bir yazarın; son derece naif, içinizdeki ukalanın "bu tümüyle taklit" diyen çığırışlarını da alt etmeyi başaran dilindeki ve niyetindeki samimiyetinden asla şüphe etmeyeceksiniz.

Yüreğinin ve gayretinin sıcaklığını ta derinlerinizde hissedecek, saygı duyacak, onun hikayelerinde eski İstanbulu gezerken sokak lambalarının havagazı kokusunu duyacak ve ağzınızın kulaklarınıza doğru yolculuğundaki naif gülücüklerinizi yakalayıp mutlu olacaksınız.

Şu kesif günlerde kendinize bir iyilik yapın.


*Ayşe Altınbaş Balcı tarafından yazılmış tez için lütfen buradan.


İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP