A-J 2261'in Anıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
A-J 2261'in Anıları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2023 Cumartesi

Leyla Beyaz Ve Saz Arkadaşları

Önceki gün Midye Dolmaları Saz Grubu ve bir kadeh eşliğinde kişiye özel bir konser veren Leyla Beyaz, bu kez dolabın nadide bir köşesinde sahne için soğurken; Baş Kemancı Bay Kadeh de dolabın dondurucusunda bir iki dakikalığına serinliyor.

Heyetin diğer üyeleri son hazırlıklarında...

Ve sahne!


Leyla Beyaz bir nihavent taksimin ardından saz heyetini, bir hoşluk yaparak, lakapları ile takdim ediyor:

"Ülker; Susamlı ve Çörek Otlu Kraker,"

"Ülker Çizi Çıtır Atıştırmalık; Tulum Peyniri ve Köz Biber Aromalı,"

"Eti Crax; Daha Peynirli,"

"Doritos Shots Taco; Baharatlı,"

"Veee Pınar Aç Bitir; Hindi Salam!"



İki kadehle bu şahane akşamı salonun Fransızlarını açarak deniz esintisi ve manzarası eşliğinde zamana yayıp ve keyifle sonlandıran Leyla Beyaz Hayranı kişiyi sürekli takip eden meçhul paparazzi, çöpten topladıkları ile geceyi tarihe kayıt düşmek maksatlı bir fotoğrafı -neye işaretse ya da ne hikmetse- yatak odasında mizansen oluşturup gizlice çekiyor...

Ve bununla kalmayıp fotoğrafın bir kopyasını da odanın görünür bir yerine bırakıyor!!!???


"Bu ne iş AJ-2261,

neyin mesajı?!"


16 Mayıs 2022 Pazartesi

La Paparazzi

"Aslında kitabı okurken ve saat 19'dan sonrayken yanımda biri vardı, o da benim gibi kitap okuyordu. Denizdeki teknelerden sandık sandık balık kokusu geliyordu. O an ona döndüm. Biraz ileride küçük bir balıkçı lokantası tadında şık ama sade mekândaki deniz kokan masalardan birinde bir 35'lik rakı, beyaz peynir, kavun ama illaki Süheyla... Belki kalamar, belki karides güveç eşliğinde zorunlu olarak bu kez balıkların donakalacağı bir sabaha kadar değil de kapanma saatine dek sürecek, bir teklifte bulundum."





Kapalı bir gün. Bir sonbahar esintisi tadındaki ikindinin akşama yakın saatleri. Hayal edilip de kurulan cümlelerden dört yıl sonra mekâna doğru yürüyoruz. Tanınan ailelerden birinin aynı alandaki iki yazlığından birinin evrilmesi ile oluşmuş bahçeli, hoş bir lokanta; önünden geçerken sürekli çağırıyordu, etkilemişti, güzel sinyaller veriyordu ama yoğun bir iş döneminin tam da göbeği zamanlardı...

Giriyoruz içeriye, eski zaman tadında bir garson ve hoş bir karşılama. Sanki siyah-beyaz bir Yeşilçam filminin lokanta sahnelerinden birindeyiz. Yol kenarı dış masalardan birine karar veriyor, oturuyoruz. Yönetmen sinyali veriyor ve şahane bir yağmur başlıyor... Kapatılan üst yağmurluğa pıt pıt vuran damlalar, çalan şahane şarkılara eşlik ediyor. Günün en güzel saatlerindeyiz ve bizden başka kimse yok. Mekânla kaynaşma had safhada, sevdik birbirimizi.

"Bir beyaz peynir lütfen,"

"Bir kavun lütfen,"

"Ve bir 35'lik rakı lütfen."

Onlar masada yerini alırken mekânla ilgili izlenimlerimiz de olumlu yönde ilerliyor. Hımmmm hoş ve lezzetli bir meze tepsisi... Geleneksel mezeler ve zengin tepsisiyle biz varız ya, diyor mekân.




*

Dün sabahın erken saatlerinde, kimliği belirsiz, gizli bir numaradan bir mesaj düşüyor telefonuma. Küçük bir not ve iki farklı tarihli -yukarıdaki- iki belge ekli... Okuyorum, başlangıçta "Bu ne?!" diyorum. İlerledikçe ve tarih aralığı bünyeyi dürttükçe meraklanmaya başlıyorum. "Bir magazin değeri var mı?" diye düşünmüyor ama belgedeki kişileri merak ediyorum, ifadeler beni kışkırtıyor.

Bir de not var, verilen saat 16'nın tahmini olduğuna dair. Biraz zorlanacağımı düşünüyor olsam da merak gittikçe artıyor, zihnim heyecanlanıyor ve makineli tüfek hızında olasılıkları taramaya başlıyor. Mekânı zor da olsa bulabileceğimi düşünüyorken tam ben, bu kez yukarıdaki fotoğraf düşüyor telefonuma.

An itibariyle tek sorun saatin net olmaması ve kişiler...

Kastedilenin bir kadın ve bir erkek olduğu kanaatindeyim. Satırlardan aldığım his bu. Bu yeterli değil tabii ki, kendimi kandırmanın alemi yok, artık mekânı elimle koymuş gibi bulabilirim eyvallah da ya yanlış kişilere odaklanırsam, haberi tümüyle yanlış üzerinden kurarsam?! Ya cinsiyetler konusundaki öngörüm yanlışsa!



Fakat bu zorluklar bir yanıyla da kamçılıyor beni. Ama yeterli araştırmayı yapacak zamanım yok.

Ya şansımı denemeye kalkar ve boş atıp tutturamazsam?


İşte ben tüm karmaşaları iyice bulanıklaşan ve bir çıkış bulamayan zihnimde dolaştırırken, pat diye bir mesaj daha düşüyor ama bu kez başka bir endişe paçamdan çekiyor ve iki soru türüyor zihnimde:

"Yoksa biri beni izliyor mu?"

"Yoksa biri beni kullanıyor mu?"

Tedirginlikle etrafıma bakarken, ilgim ve meslek heyecanım ve tabii ki gittikçe artan merakım ve gelişen gizem sürekli beni olaya doğru iterken telefona bir mesaj daha düşüyor.

"Er kişinin kod adı BRNRS, fiziksel özellikleri: 1.85, 1.86 boylarında, şişman değil, kara kaşlı kara gözlü, benim kadar yakışıklı olmasa da eh işte... Ama çok uyanık biri ve takip edeni açığa çıkarma konusunda da maharetli... O bakımdan yakınında olma, kesinlikle tele objektif kullan, mümkün olduğunca rezil et ve açığa düşme, bir buluşma ayarlayacağız ve dolu bir zarfla memnun edileceksin. Ayrıca evine yakın yerdeki hiç bir ağacın yapraklarına güvenme, sürekli uzaktan izle, bugün önemli bir gün, önemli bir yıldönümünü kutlayacaklar ve o nedenle ana yol üzerindeki çiçekçiye mutlaka uğrayacaktır, orada ve uzakta bekle ki kuş önüne düşsün.

Gazan mübarek, Rabbim yar ve yardımcın olsun, La Paparazzi...

A-J 2..1"

Çiçekçinin komşusu kebapçının veranda camlarının arkasına, dar sokağın köşesine konuşlanıyorum. Biraz sonra tarife uygun, açık mavi kot pantolon, üzerinde beyaz kare çizgileri olan bir ton açık lacivert şık bir gömlek, koyu lacivert v yakalı bir kazak ve askısından mont geçirilmiş sırt çantası ile gözüküyor Kod Adı BRNRS, onun olmaması mümkün değil... Fakat içime de bir kurt düşüyor o an. Bu bir piyonsa? Beni açığa düşürmek için bir tedbirse? İçerideki hareketlerini izliyorum, önce başka bir çiçek soruyor anladığım ve o yok. Dükkânı dolaşıyor. Ve kır çiçekleri görüyor, açık mavi ve pembe gönlüm sende'lerden bir demet yaptırıyor; süslenmelerini istemiyor, sap boylarını biraz daha kısalttırıyor, sadece bağlatıyor ve hooppp sırt çantasına...

Ara sokağı dönüyor, ben dönmüyorum. Sahile inecek ve doğruca mekâna yürüyecek, saate baktı, biraz hızlandı; bu hatayı affetmem ben; hızla geri dönüyor, koşarak sahile onun önünde iniyor, mekânı buluyor ve cepheden görecek uzak bir noktaya, dondurmacının yanına konuşlanıyorum. O an avantajlı bir durumda olduğumu hissediyorum çünkü iskelenin meydanında uçaklar var, mini bir havacılık festivali, paparazzi pozisyonunda olsam da festivalle ilgili gazeteci rolünü rahatlıkla oynayabilirim.

Biraz sonra Kod Adı BRNRS görünüyor, doğrudan mekâna giriyor, etrafa bakınıyor, enn sevdiği kadını göremiyor çünkü henüz gelmedi ama ben bulunduğum yerden oraya yürüdüğünü görüyorum: Deri pantolonu, deri olmayan ve çok uyumlu siyah kot montu, bluzu, renkli fuları, bileğindeki şahane ve spor takıları, uzun, hafif dalgalı ve doğal saçları ile tam anlamıyla bir fıstık. İçeri kıvrıldı o da. İkisinin de mekân halkı tarafından çok sevildikleri belli... Özlenmişler. Her zamanki masalarındalar, tahminimce.

Bir dinleme cihazı yerleştirilmedi bildiğim fakat büyük olasılıkla dinleniyorlardır diye düşünüyorum. Meze tepsisi geliyor. Seçimlerini yaptılar. Bir 35'lik Yeni Rakı, dedi dudaklarını okuyabildiğim kadarıyla. Tele ile izliyor arada fotoğrafları çekiyorum. Nasıl coşkulu bir sohbet ama. Deli gibi merak ediyorum. Tek, iki parmak kalana kadar su ve iki buz. Kadehler tokuşuyor, delicesine bir keyifle ama yudum yudum içiyorlar ve uzun cümlelerle gülümseyerek, kimbilir neler neler konuşuyorlar.

O ara bir ışık yanıyor bende ve bir mizansen yaratıp, yakın masalarından birine oturup, konuşmalarını kaydetmeyi düşünüyorum; kendim için.


Üç saati geçtiler, biz sevgilimle 15 dakika konuşup susarken onlardaki bu boşluksuzluğa imreniyorum. O ara, ara çayları geliyor. Nasıl da canım çekiyor. Tam o esnada da yandaki dondurmacıdan bana bir kase dondurma geliyor. "Ben istememiştim, bir yanlışlık olmalı," diyorum. "Hayır, bize, özellikle tele objektifli bey için olduğu söylendi," diyor genç delikanlı. Durumu Aj-2..1'e bildiriyorum. Söylemiştim çok uyanıktır diyerek ayarı veriyor. Açığa düştüysem de umursamıyorum. Onlar bir 20'lik daha istiyorlar ve çok şık bir karafla geliyor. Artık dayanamıyorum. Açığa düştüğüm de sabit olduğuna göre sorun yok, direk karşıya geçiyorum, onlar enfes bir sohbetin derinindeler; birbirlerinin gözlerinde öyle kaybolmuşlar ki beni fark etmiyorlar.

Masalarında yaşam akıyor; gülümsüyorlar, her konuda konuşuyorlar, espri yapıyorlar; fakat, ikisinin de flörtöz göndermelerine paha biçemem. Muhteşem bir andayım. Besleniyorum.

Kod Adı BRNRS büyük bir laf ediyor tam o sırada; o lafın öncesinde geçmiş dönemden ilginç bazı ilişkilerinden ve karakterlerden söz etmişti, şu an söyleyeceklerini can kulağı ile dinliyorum: Geriye baktığımda sanki yüzyıl yaşamışım ve bu yüzyılın içindeki bölümler biribiri ile ilişkili değil, farklı zamanlarda başlayıp biten olaylar içinde özü aynı ama yine de farklı bir tür Dr. Who'ydum ben, anlamını çıkarttığım cümlelerini, sohbetlerde satmak üzere not alıyorum. Sonra diyor ki senle bir şekilde biterse, ben dükkanı kapatırım. Kadın gülümsüyor, olmazmış gibi düşünüyor. Abi o kadar tatlı, net ve hoş cümlelerle nedenler ortaya koyuyor ki içimden alkışlamak geliyor. Sonra pandemi nedeniyle yapamadıkları interrail'i konuşuyorlar. İskandinav coğrafyasında... Bir imrenme sebebi daha ben için... Sonra içinde Hopa geçen bir cümle kuruyor abi, oradaki bir çiftten söz ediyor. Ben bu abiyle bir gün oturup dertleşmek istiyorum. 15 dakikadan uzun konuşamasak da sevgilimi seviyorum. Abiden işin sırrını öğrenip, ilişkimi geliştirmek ve onlar gibi saatlerce bir rakı masasında oturabilmek, onlar gibi gezebilmek, hiç ses yükseltmemek, espriler, muzırlıklar yapmak, kıymet bilmek, yıllar yıllar geçse de aynı aşkı aynı aşkla sevmek istiyorum.


Ben kulak misafirliğimle gaz ve fikir aldığım hayallerimde sevgilimleyken... Tak diye bir kadeh rakı koyuluyor masama. Bir de bir tabakta bir kaç meze. Şaşkınlığımı fark eden garson, "Arka masadan afiyetle... Size." diyor. Mecburen dönüyorum. Saygıyla ve sevgiyle selamlıyor, ilişkilerine hayranlığımı ifade ediyor, kirli işim için özür diliyor, tüm fotoğrafları siliyorum. O sırada onlar masalarına yanaşan çok tatlı kediyi besliyorlar, işaret ediyorlar ve "Bir arnavut ciğeri daha lütfen," diyorlar; az önce sakilik yapan, en tatlı kadının güleryüzlü sözlerle iltifat ettiği genç kıza.


Karpuzlar müessesinin ikramı, öyle de serinler ki... muhteşem bir final yaptırıyorlar, karaftaki rakıyla.

7 saate yaklaşmışlarken, kalkıyor, herkese teşekkür ediyor, beni de selamlamadan geçmiyor, şans diliyor ve çıkıyorlar.


Çok sevdim onları, makineyi kapatıyor ama takip ediyorum; imrendim, evet ve işin sırrını öğrenmek istiyorum. Dipdibe yürüyorlar, hafif çakırlar, arada bir sallanıyorlar, bıcır bıcırlar, onlar geceye, gece onlara çok yakışıyor. Gökte ay. "Yaz geliyorr!.." dedirten bir hava... ve ertesi güne dönmeye hazır ışıl ışıl gece. Anlıyorum ki istasyona yürüyorlar, son sahneyi deli gibi görmek istiyorum. Turnikenin önündeler, dünya umurlarında değil. Birbirlerindeler. Kartı okuttu abi ve hanımefendi geçti, binene kadar bekliyor, şimdi dönebilir. Ayakları yerden kesik yürüyor. Eminim ki gittiğinde telefonu aranmış olacak. O da arayan numarayı geri arayacak. Yine unutulmaz bir geceyi kumbarasına atarken, karşıdan, evdeyim cümlesi gelecek. İyi geceler dilenecek ve yüzde muhteşem bir gülümseme ile uykuya gidilecek, cümlelerimi de içeren raporumu Aj-2..1'e yolluyorum ve telefona uykudan uyanacak olsa da sevgilimin numaralarını tuşluyorum, cümlelerim hazır, kalbim sıcacık... Uyandırdığıma belki kızacak ama geri dönüş cümleleleri muhteşem olacak.

Eminim!

La Paparazzi.

30 Ocak 2022 Pazar

A-j 2261'in Anıları: KOD ADI BRNRS

Analiz-BRNRS hk.

Gün 23 Ocak Pazar. Planıysa, iki hafta önce kendine söz verdiği üzere; Balıkçı Barınağı'ndaki Belediye işletmesinde, üstelik balığın en güzel mevsiminde balık yemek.

Işıkları da geçtikten, istasyon için son düzlüğe girdikten sonra biraz da vakit nedeniyle tereddüt yaşamaya başlıyor. Gidip de lokantayı kapalı bulursa ya da çok kalabalık olursa halleri fikrini çelme çabası içinde. Saate baktığındaysa karanlığa kalma olasılığı var. Oysa O lambaların yanmadığı, Gri'nin parladığı ve iki öğün arası bir vakitte, kimseler yokken orada olmayı istiyor ki hem turlayıp, fotoğraflar çekip hem de balığın dibine vursun. A-j 2261

 

*

Onu takipteyim. Analizi servise ulaştırdığımdan beri sürekli ensesindeyim. O gün mahallesinde bir mekâna takılıp kalınca, evine dönene kadar izledim. Kapısının önünde yattığımı söylersem abartmış olmam. Attığı her adımı takip ediyorum, bir haftadır. Bir tek gün kardeşinin aracına bindi ve birlikte çıktılar, bir ekip peşine takıldı, bir şaşırtmaca da olabilir bu; iki saatten biraz fazla zaman sonra da yalnız döndü ve haftayı mıntıkada geçirdi. Bir kere de trene bindi ki soluğum ensesindeydi.

Sokakta tamirat yapan eleman kılığında izliyorum, geceler soğuk. 6.gündeyim ve Cumartesi. Ocak ayının 29'u saat 10 civarı. Dinleme cihazından bir hareketlenme halinde olduğunu anlıyorum. Dün enn sevdiği kadınla bir telefon konuşması yaptı, dinledim; analizime göre ki bu bir şaşırtma da olabilir ya da bir şifre, bugün hareketli geçecek ve ben de her türden sürprize açık biçimde sürekli ensesinde olacağım.

Dış kapıyı açtı ve binadan çıktı, bahçe kapısını açıp kapattı, bir an sahilden yürümeyi düşündü ama sonra bulvardan yürümeye karar verdi.

Tabii ki bunun bir çevre kontrolü olduğunu anladım, biraz uzaklaşmasına fırsat verdim ve ağaçtan inip kamuflaj yapraklarımdan hemen kurtulup yüzümdeki çamurları iyice silip temizledikten sonra o daha üst köşeden kıvrılmadan ve şüphe yaratmayacak bir mesafeden takibe başladım.

Yolda onu geçtim. Trenci olduğunu bildiğim için istasyona önden girdim. En arka kapıyı kullandığını biliyorum. İkinci maskesini ötekinin üzerine taktı. Ondan önce, o vagonun ön kapısından geçip onu görebileceğim bir koltuğa oturdum. Onun sırtı dönük bana, ters koltukta ve çaprazında bir genç kadın var. Bir şüphe uyandırmasa da dikkatliyim. Bir belge transferi olabilir. Şahsın bu güne dair keyfi ve şanslı oluşuna dair hissi iyice yükseldi; çünkü enn sevdiği tren modeline rastgeldi. Bir Çinli, üstelik sürücüsü bir kadın.

Hangi durakta ineceğini biliyorum, nereye gideceğini de; indiğinde üst geçide asansörle çıkacak, o yüzden ondan önce karşıya geçip AVM'ye girmem ve o kata çıkmam gerek. Hızlı hareket etmeliyim!


Güvenliği kolaylıkla geçiyorum. Ben yürüyen merdivendeyken o henüz görünmedi. Bir üst kattayım ki henüz yok. Çok şükür! Ondan önce gişedeyim ve hep seçtiği koltuk bilgi olarak elimde, ben de onu rahat izleyebileceğim, son sıradan dip bir koltuğu satın alıyorum. An itibariyle benle birlikte 5 seyirci olacağız ama benim izleyeceğim film olmayacak tabii ki. Lobideyim, o merdivenin ucundan göründü. Adamdaki şansa bakar mısınız, film uğurlu sayısı olan salonda. O zaman iyi bir filmdir diye düşünüyorum çünkü gişede filmle ilgili uyarıldım. Üç buçuk saat* bir film için uzun süre, üstelik ödüllü filmler sanatsal olur ve bu benim için işkence. O etrafa, sonra saate bir baktı ve terasa geçti. Bu avantajı değerlendirmem lazım. Şimdi koltuğumdayım. Bu arada trende karşı koltuğunda oturan genç kadın epey durak önce indi. Bir şüphe hissetmesem de son ana kadar bekleyip tam tren kalkmak üzereyken inmesi, yine de acaba dedirtti ve takip edilmesini istedim. Sıkıntı olmadığı az önce bildirildi.


Bir ara kendimden uzaklaşmışım; farkında değilim çünkü filme kapılmışım. Çok şaşırdım. Bir sanatsal film, çok karakterli bir film, üstelik gayet durgun olduğunu düşünüyor ve bunu bir avantaj sayıyordum kendim için; çünkü beş kişimizden çift olan ikili erkenden çıkmıştı. Film kontrolümü tümüyle ele almış ve esir etmiş beni. Şaşkınım. Bir Ajan olarak yaşlanıyor muyum acaba? KOD ADI BRNRS ise benden beter, bacağının birini ön iki koltuğun arasından uzatmış, dünya umurunda değil, beter biçimde film çekip almış onu da, dünya yansa umuru olmayacak; ve usulcana bir keyif akıyor bedeninden. O an farkında değilim, bir hata yapıyor ve ona bir kağıt mendil uzatıyorum. İyi sanat insanı iyi kalpli mi yapıyor diye bir korkuya kapılıyorum. Tam o sırada ara oluyor ve beni adeta girdabımdan çekip alıyor. Az daha, evet az daha bir sanat filmi, duygudan başka bir şey olmayan bir film, kabul etmeliyim oyunculuklar harika, beni ele geçirecek ve sert adam halim, tüm karizmam, yerle yeksan olacakdı... Dağılmış vaziyetteyim. Büyük bir mesleki zaafiyet anındayım ve O, salonda yok. Telaşlanıyorum. Sonra bir sakinlik çöküyor. Alışkanlıklarını biliyorum ve dinleme esnasında enn sevdiği kadına bir sonraki eylem için film arasında arayacağını söylemişti. Hatırlıyorum. Terasta olduğu kesin.


Nasıl bir coşkuyla anlatıyor filmi, imreniyorum. Kabul, ne kadar sert adam olsam, mesleğim kirli ve katı olsa da ben de bir aile babasıyım; sevgi nedir bilirim. İnsan olduğum anlar vardır benim de... Kapatıyorum dinleme cihazımı. Zaten sinemadan sonra ne yapacağını da biliyorum. Yoksa... yoksa... filmin devamını mı merak ediyorum?


İkinci yarı enfes bir açılışla başlıyor. Yeni katılan bir karakter var. Çok ilginç bir genç kadın. Bir sürücü. Vanya Dayı sahnelenecek. Esas abi eski bir oyuncu ama şimdi yönetmen. Bir oyuna nasıl hazırlanılıyora tanık oluyoruz. Bir yandan da hayat akıyor. Başka hayatların içine giriyor, ısınıyor ve sevgiyi kutsuyorken birden bir aksiyonun girdabına düşüyoruz. Sinemadan ve sanattan anlamam ama polisiye durumlar benim işim. Sıkı takipteyim ve ipinucunu yakaladım. Çözerim ben bu işi; bir şüphelim cepte. Fakat filmin dış sahneleri, manzaralar, çeşit çeşit insan halleri muhteşem. Film kelepçeyi çoktan taktığı için BRNRS adlı kişiye, bunu fırsata çevirip yazı yazma tekniğini iyice kaparım ben, diye düşünüyorum ve içimden bir sevinç yükseliyor. Onca aksiyon yaşamış biriyim, dağarcık dolu, emekliliğe biraz var ama ufak ufak, hani yaşadıklarımı yazsam falan diye hayal kuruyorum tam ki pat diye bir aksiyon filmde; bir ters köşe durum daha... Buyur burdan yak!.


Jenerik akmaya başlarken çıkıyorum salondan. BRNRS bundan sonra nerede olacak bilgisi de var elimde. O şimdi terasa çıkacak ve enn sevdiği kadını tekrar arayacak, coşkusundan kimseyi görmeyecek, filmi ve sonrasını anlatacak çünkü işleri toparladıysa bir sonraki noktaya enn sevdiği kadın da gelecek. Atlıyorum trene, hemen ardımdaki trene binse bile ondan epey önce varacağım.

Lokantaya doğru hızla yürüyorum. Ben onun hangi masayı seçebileceğini biliyorum ve oradan bir kare fotoğraf çekiyorum. Çünkü aynı fotoğrafı çekeceğini çok iyi biliyorum, sonra onun hiç tercih etmeyeceği ama kontrol edebileceğim ve sırtı bana dönük olacağından emin olduğum bir masayı seçiyorum; yaklaşık 20 dakika sonra geliyor ve tam düşündüğüm masaya oturuyor. Üzerindeki koyu lacivert çoban kabanı ve çantayı yan koltuğa bıraktı, "Tek misiniz?" sorusunu yanıtladı; üç tabak masadan alındı ve o camın kenarına oturdu. Ben olsam oturduğunun karşı koltuğunu seçerdim çünkü tüm barınağı ve kayıkları geniş görebilecekti. Bir an ürküyorum; "Yoksa varlığımdan haberdar mı?" diye. Bir taktik olabilir bu. Açığa düştüm endişesi ter boşaltıyor üzerimden.

Balıkları soruyor. Lüfer kesin, bilgim var fakat garsonun saydıklarının içinde yok. Düşünüyor. "Barbun lütfen," dedi. Turşu kavurması bence kesin. Bir salata istedi ve küçük lütfen, diye ekledi. Bir kişilik hazırlatırım, diye yanıtladı garson. Bir de mısır ekmeği... Vallahi takdir ettim ve yapmamam gereken bir hata yapıp masama gelmiş garsona "Aynılarından lütfen," dedim.


Barbun nefis, şahane ötesi taze ve müthiş güzel tavalanmış; üstelik masada balık bıçağı var yahu! Çok keyifle yiyorum. Mekânı ilk kez görmüş olsam da çok beğendim. Saatten kaynaklı sakinlik süper derken tam; benim olduğum kısıma kalabalık bir kadın, çocuk grubu geliyor. Açık görüş kapandı. Onun sırtı dönük kalabalığa ve onlara göre bayağı uzak ve etrafı sakin bir yerde. Bu adam işi biliyor diye düşünüyorum. "Helâl sana," diyesim bile var. Emekli olduğum ilk gün onu bulacağım ve tüm bunları ona bir rakı masasında anlatacağım.

Sofrayı silip süpürdü. Keyfini ve bu şahane sakinlik ortamındaki tat çıkarışını sevdim. O sırada geçmekte olan garsonu "Bakar mısınız?" diye seslenerek çevirdi. Az önce menüyü inceliyordu. "Bir kabak tatlısı lütfen," dedi ve ekledi: "Bir de sade kahve lütfen."


Önce kabak tatlısı geldi ve ufak bir dilim kesti. Çok beğendiğini tahmin ediyorum. Tatmadı ama görüntü ona bir şeyler söyledi ve kahveyi de kanımca önsezilerine dayalı olarak istedi. Başarılı, hafif karamelize olmuş, yumuşaklığı kadife gibi ama bayılmamış bir kabak tatlısı ile başarılı bir sade kahvenin birlikteliğindeki uyumu biliyor kanımca ve o hissi aldı. Ben de masama gelen garsondan aynılarını istiyorum.

Şimdi denize bakıyor. Burayı, vakti, sakinliği, personeli çok sevdi; bunu hissediyorum. Çünkü uzun kaldı. Kılçıkları, kuyruk uçlarını ve balık kafalarını bir poşete koymalarını rica etti. Tahminim ben gelirken miyavlayarak yaklaşan ve talebi yemek olan kediyle bir teması oldu.

Kabak tatlısına bayılmış durumda. Üzerine eklediği kahve yudumuna da... ki gerçekten harika bir kahve. İşi yavaştan alıyor. Sevdi burayı. Kalktı ve toparlanıyor. Paltosunu giydi. Sırt çantasını, içini çok merak ediyorum, astı. Ödeme noktasına geçti. Ödemesini yaptı, teşekkür etti ve sordu: "Kabak tatlısını yapan kim?" Aşçımız dediler, "Nerede mutfak?" diye sordu ve gitti. İçeri girince bir kez daha sordu: "Kabak tatlısını yapan kim?" Bir genç adam sanırım korktu. Evet korktu. Korkuyu en iyi ben bilirim, korkuttuklarımdan. "Ben," dedi. "Harikasın, yediğim en iyi kabak tatlılarından biri bu, ellerine sağlık."   Balık için de çok teşekkür etti, çok iyi tavalanmıştı, tazeliği şaşırtıcı değil elbette ama kesinlikle harikaydı ifadelerinin ardından herkese tekrar teşekkür etti ve çıktı.  Kediyi uygun bir yöne çekti ve sofrayı kurdu.
 
 


Çok keyifle karlara baka baka, martıları seyrede seyrede, derme çatma kulübelerde çay içip sohbet eden tekne sahipleri ile laflaya laflaya, Mavi Işıklar durağı tam karşısında olan ana kapıdan çıktı, İstasyonda oturdu. Kısa bir süre geçmişti.  Bu kez, yine sevdiği İspanyol tren gözüktü.





*Gişe 3 buçuk saat dedi ama film 2s59dk; antrak, reklam falan katılınca 3sa 45 dk'yı buluyor.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP