Hikâyesi Olan Objeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hikâyesi Olan Objeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2022 Çarşamba

Hikâyesi Olan Objeler-3

Hikâyesi olan objeler serisini başlatan Leylak Dalı öğretmenimiz albüm yazınca ben de hemen hazırlıklara başlıyorum ve geçmişe ışınlanıp objelerin davetiye olanını biraz panikle olsa da buluyor rahata eriyor ve klavyenin başına oturuyorum.

*
İlkokuldayım, kardeşimin okula biraz daha vakti var. Elinde satırla sünnet çocuğunu yakalamaya çalışan adamlı, bitişikteki Aydınlar Kırtasiye'den seçilen ve ebatları ile çok hoşuma giden, belki de o nedenle bir tanesi  bugünlere kadar saklanan davetiyeler dağıtılıyor. Sünnet günü yaklaştıkça daha önce sünnet olmuş abilerden kol çimdikleterek acının boyutu saptanıyor. Çaktırmasam da telaşlıyım ama bir iyi yanım varsa da öleceksek ölelim demeyi öğrenme aşamasındayım. Çünkü Harun Karadeniz adlı devi tanıyorum. Denizlerin, Mahirlerin kankası O... Şimdilik sadece bir masal kahramanı gibi ama sonuçta ben için de büyümek denen bir şey var.


Kemal Amcanın fayton zili çalan bir kornası da olan enfes bir Pontiac'ı var. Geleneksel şehir turunda biz onda ve konvoyun en önündeyiz. "Şoför abi yavaş Samsun'u dolaş," şarkılarını söyleyerek turu tamamladık ve kesimhanedeyiz. Kemal Amca şahane, şakacı ve yaratıcı bir adam. Yaşamayı bilen, şık bir rol model. Kardeşim doktoru epey zorlasa da, ben zırlasam da sonuçta etimizden et kesildi ve Kemal Amca'nın adı da Kirve Kemal olaral tescil edildi. Ve sonrasında hep öyle anıldı. Babamın meslek arkadaşı, son derece sosyal,  antika biriktirir, sayılır, sevilir ve avcı.

Arkadaşlarım içinse farklı bir yanıyla özeldir. Benim yeni yetmeliğim, yaş 18'in eteklerinde dolaşıyor. Ehliyet cepte oldu olacak ama sonuçta arabayı kullanan ehliyet değil. Elbette güvendiğim dağlar var. Yer Büyük Samsun Oteli, biz arkadaşlarla barındayız, kirvem de bara bir uğradı. Sonra gitti. Hesap istiyoruz. Yanıt hesap ödendi oluyor. Rastlaştığımız her mekânda garsonlara ne kadar tembihlesem de bu değişmiyor. Kirvem kirveliğin hakkını veriyor hep.


Benim henüz ilkokul çocuğu olduğum yıllar ve yazları mağazada çalışıyorum; ama daha çok yan mağazaya kaçıyor ve onlara yardım ediyorum çünkü bir kırtasiye dükkânı. Oradayken bir gün kolilerin içinden renkli deri albümler çıkıyor. Bir de ince kağıtların üzerinde alfabe harfleri. İstenen her yere baskılanabilen... Dükkân ilgimi çekiyor çünkü aynı zamanda Matchbox'ın minik ama asıllarının birebir kopyası oyuncak otomobillerini satıyorlar ve Müfit Abi idolüm benim. Yakışıklı, 60 model enfes, direksiz bir Chevrolet arabaları var ve Müfit Abim kız tavlama üstadı. Benim şirinliğimi kullandığının farkındayım elbette ama sonuçta ben de büyüyeceğim, dolayısıyla onun yanında alacağım eğitim geleceğe müthiş bir yatırım. Nihat Abi aynı zamanda Milliyet Gazetesi'ne Samsun'dan spor haberleri yazıyor.

Akşam 17'de başlıyor sünnet düğünü, havanın kararmasına yakın Nihat Abi ve eşi ile birlikte Müfit Abi de geliyor. Hediyemi açıyorum ki üzerine adımın baskılandığı deri fotoğraf  albümü. O yıllar için o kadar özel ve kıymetli ki... Çoookkkk seviniyorum elbette. Bütün acılarım diniyor sanki...


İkram edilecek dondurmalarımızı sade ve limonlu olarak mahallemizde yaşayan, dondurmalarını üç tekerlekli önü tezgâhlı bisikleti ile satan, bir Samsun efsanesi olan Ahmet Bıçakçı yapıyor. Limonatalar da onun eseri. Elbette artanlar eve geliyor ve onların varlığı ile tüm acılar unutuluyor. Babamın hayali sanıyorum Beyaz Kelebekler'i getirmekti düğüne, ama o yıllarda yerel orkestralar da güzeldi ve sonrasında yoğun programları nedeniyle Beyaz Kelebekler'den vazgeçildi.

Gecenin bir yıldızı olmalıydı.

Küçük amcam sahne alıyor. Ve Kanaryam Güzel Kuşum'la başlıyor ve mekânı baştan sona şöyle bir sallıyor.

Yengem bizim yatağın kenarından gülümseyerek ve gururla ona bakıyor. Henüz minik kuzenlerim bizim karyolanın kenarlarında uyuyor.

O kadar güzel bir akşam ki.

Ben doğmadan ölen ve adını ikinci adım olarak taşıdığım ve hiç görmediğim amcam dışında eksiksiziz. Halam kendi diktiği kıyafetleri içinde tam anlamı ile bir lady. Kızkardeşim prenses.

Biz doğranırken adını kuzenlerden birinin taşıdığı Kahraman dedem tepemizde, babıda bize çöp batsın da canımızı yaksın istemediği için sota bir yerde ve hayatımızın en güzel akşamlarından birindeyiz.

20 Ağustos 2022 Cumartesi

Hikâyesi Olan Objeler-2

Ben bayramdan tetiklenerek Nerede O Eski Bayramlar diye bir yazı yazınca, altına anılar içeren pek hoş yorumlar geldi. Bu da beni bir başka yazı için tetikledi ve ortaya Likörlü Fısıltılar çıktı.

Sonra Sevgili Öğretmenimiz Leylak Dalı çok şahane bir fikirle Hikâyesi Olan Objeler diye bir seri başlatalım önerisinde bulundu ve ikinci yazısını yazdı. Diğer blog arkadaşlarımız Sevgili Okul Arkadaşım, Sevgili Şule, Sevgili Sadece C. de katılınca; bir nostalji dalgası esmeye başladı ki bu pek hoş oldu.



***

Arayışta olduğum bir kaç objenin peşine düşüyorum hemen. Leylak Dalı öğretmenimizin yazısına "Ölüme sebebiyet vermesi kesin cam kül tablaları vardı, cam yerinde ağırdır denilesi ve fotoğraftakilerin rengine haiz, onların peşindeyim," cümlesini içeren bir yorum yazıyorum. Ve onları gökte ararken televizyonun arkasında buluyorum. Çünkü ben sigara içmiyorum.

Tavsiye ederim!



Önce bir ikileme düşüyorum; üçüncü evlerindeler mi, diye. Kızkardeşle kısa bir değerlendirme yapıyor ve ikinci evlerinde oldukları kararına varıyoruz ama ben henüz ikna olmuş değilim. Şimdi aklıma aynı camdan mavi renkli olanları geldi: İşte onların üç ev ve belki de benim doğduğumu da dahil edersek dört ev gördükleri kesin. Yazının ardından peşlerinde olacağım. Bu arada bir stok oluşturduğumun da altını çizebilirim. Bir kaç yazılık malzeme an itibariyle elimde.


*

Ben tıfılın tıfılıyım. Babam terzisine benim için, o yıllarda isyan ettirse de bugünden bakınca mavisi çok hoş, kumaşı baharlık bir takım elbise diktiriyor. İlkokulun en başlarındayım. Bir pazar günü sabahında, enn amcam içine bir de tişört dokusunda boğazlı beyaz kazağa benzer bir şey giydirerek, saçlarımı tarayıp neler söyleyeceğimi de tekrar ederek takım elbiseli beni nişanlısının evine gönderiyor. Çekingenim. Kapıyı açtıklarında neler söyleyeceğimi hem aklımda tutmaya hem de kendi üslubumca kibar bir sıraya koymaya çalışıyorum yol boyu. Enn amcam coğrafyanın en tanınan, çiftlikleri olan bir ailesinin kızıyla nişanlı ve onlar şehrin en sosyetik semtinde oturuyorlar. Sadece salon salamenjeleri bizim 8 kişi yaşadığımız sobalı evi en az ikiye katlar. Üstelik hem kaloriferli hem de  şömineleri var. Hatta dünya tatlısı yengem bizim fakirhaneye geldiğinde sadece bizim ev değil bütün  mahalle ışıldıyor. Ardından da ne kadar mütevazı, ne kadar cana yakın gibi kelimelerin geçtiği cümleler kuruyor komşular. Çok tatlı, çok esprili ve çok seviyoruz.

Şimdi, daha önce bir kaç kez anne babamla, halamla ve amcamla  gittiğim evin kapısındayım ve bu kez destek yok yanımda. Tek başıma ben. Bir an kaçsam, evde yoklardı gibi bir yalan uydursam, diye düşünüyorum. Ter bütün bedenimi çoktan basmış durumda. Son karar ve kaçarı olmayan bir çaresizlikle zile basıyorum. Kapıyı hiç ummadığım, plan dışı tuttuğum üzere abisi açıyor. Onunla hiç provamız yok.  Kibarca konuşma çabaları içinde kem küm ediyor, terle karışık kelimeleri bir şekilde sıralıyorum. O benim farkımda ve içeri sesleniyor ve kapıya Suat Teyze ya da yengem geliyor. Ben heyecandan ve kibarlık çabalarımla ne dediğimi pek bilmiyorum ama sanırım onlar konuyu anlıyorlar. Sırtından tonlarca yük kalkmış bir rahatlıkla asansöre biniyorum. İndiğimde ve kapı açıldığındaysa karşımda enn amcam. Tekrar yukarı. Şimdi işim daha zor. Fırsat verse asansör kabininin minicik aralığından boşluğuna sızacağım. Çünkü biraz önce düzgün ve güzel konuşma telaşlarıyla fena saçmaladığımın farkındayım. Belki de saçmalamadım bilmiyorum. Bunun amcam tarafından bana verilen -kasıntı değil- klas adam olma eğitiminin bir parçası olduğunuysa yıllar sonra çakıyorum. Bir özgüven yüklemesi bu.

Gün çookkk keyifli geçiyor. Evin yengemden hariç bir kızı daha var. Oğul genç bir mühendis ve evli. Günün 6-7 belki 8-9 yıl sonrasına sıçrar ve  küçük de bir not düşersem: Sevgili Okul Arkadaşımla aynı lisede okuduğumuz yıllarda -kendisiyle netleştiremesek de- mühendis abi ve eşiyle aynı apartmandalar ve tanışmamış olsalar da komşular! Kız ise Kolej'de okuyor ve şimdi benzerleri olmayan, ciltli, içinde bir çok çizgi roman olan Tina adlı bir dergi alıyor. Ve o dergiler benim de çok hoşuma gidiyor. Bazen eski sayılarını topluca alıp eve getiriyorum. Okuyunca da yenileri ile değiştiriyorum.



Biz bir ya da iki yıl sonra Suat Teyze'lerin caddesi üzerinde bir daire satın alıyoruz ve mahalleden ayrılıyoruz. O eve -en azından salonuna-yeni eşyalar alınmalı. Sormuştuk anneme: O mahallede de bunları mı giyeceğiz diye! Yine bu kez şehrin diğer yakasındaki ova coğrafyasından bir çiftlik sahibinin kızı, dünya iyisi, konaklarda büyümüş çok tatlı kadın, enn amcamın kayınvalidesi Suat Teyze'nin zevki ve fikirleri önemli. Salon mobilyaları için birlikte çıkıyorlar alışverişe.

Burada bir zaman sıçraması daha yapıyorum; madem genişlettim yazıyı, o halde hızla ileri sarıyoruz zamanı ve devam.

Ben Lise'nin en başındayım. Bir gün ev telefonu çalıyor. Annem açıyor. Karşı konuşurken annem şöyle bir toparlanıyor ve sesini heyecan kaplıyor. Sürekli sağolun, teşekkür ederiz ifadelerini kullanıyor ve konuşma bitiyor.

Annem bir su istiyor.

Bir süre kendi haline gülümseyen heyecanını yatıştırması gerek!  Hâlâ inanabilmiş değil.

Çünkü telefonda ilk konuşan sekreter, ikinci konuşan kişi ise dönemin başbakanı, o yıllarda adı dağlara taşlara yazılan Bülent Ecevit.

Baş sağlığı diliyor.

Fevzi Amca öldü. Enn amcamın kayınpederi. CHP Samsun Senatörü.

İşte ben bu küllüklerin Suat Teyze'nin yeni eve taşındığımızda onun seçimi olduğunu düşünüyordum. Kız kardeşimse benden evlerinin anahtarlarını hiçbir zaman esirgemeyen, ev halkını da alıp bize götüren, sırlarımı saklayan küçük amcamla yengemin caddedeki  ev için aldıkları hediyeleri olduğunu söylüyor. Ayrıca sigaranın köz ucunu söndürmek için tokmağa benzer parçalarının da olduğunu...

Ve hatta gazete kağıtlarından sigara ölçeğinde rulolar yaptığımızı. Bir iki nefes alıp o zarif tokmaklarla söndürdüğümüzü...

Çok genç ve diri duruyor olmaları şaşırtmıyor beni; tahminimce 50 yılı aşmış bir zamanı ikisi aynı noktada olmak üzere 3 evde huzurlu ve kıymetlerini bilen nesillerin güzel insanları arasında geçirdiler ve geçirmekteler...

28 Temmuz 2022 Perşembe

Likörlü Fısıltılar

"Zilleri çalıp bayramlaşmaya gelen, sonra hangi evin çikolata ikram ettiğini birbirlerine söyleyecek çocuklar yok artık, hangi eve gidilirse gidilsin yüksek ihtimalle likör olacağı ve ikram edileceği varsayımı sıfır."

"Bayramlarda neredeyse her evde rastlanan likör ikramının bile sahneden silinmesi nereden nereye dedirtiyor bana ki mesele alkol değil, sosyal hoşgörü anlamında bile nereye vardığımızın göstergesi ki o insanların hepsi namazında niyazındaydılar, belki kendileri içmezlerdi ama evlerinde ikram için bulunduruyor olmaları bile ne kadar kıymetliydi."

"Büyükannemden kalan likör tabağım durur.  Kullanmıyoruz ama dediğiniz gibi değişimi hatırlatıyor."

"Likör tabağı damardan oldu ve beni fena tetikledi Zihin Kardeş, bizde de çok kıymetli ve likörle ilişkili bir şey var; büyük torun olmam sebebiyle bendeydi, sonra kız kardeşim çok heveslenince ona verdim. Şu an üşendim ancak yarın eğer başına bir şey gelmediyse ondan alıp fotoğraflayacağım ki 50 yıldan fazla süredir korunuyordu kendisi..."
*



Kız kardeşimi arıyorum. "Asansörle yolluyorum," diyor.

Onunla arka pencereleri ahşap tarabaların altında kalan, halalı, babanne ve dedeli, anne babalı ve üç kardeşli olmak üzere toplamda 8 nüfuslu küçücük ama çookkk keyifli günler geçirdiğim kira evde yaşarken karşılaşmıştım. Muhtemeldi ki onunla ilk buluşmamsa iki sokak aşağıdaki tuğlalarının arasından rüzgâr sızan, yine kira, doğduğum ve bebekliğimi geçirdiğim evdeydi.

Çok hoş minik bir büfemiz vardı. İkinci adım olarak adını taşıdığım ama kendini hiç görmediğim, bir mobilyacıda çalışan iki numaralı amcamın eseriydi. İlk oradayken fark etmiştim. Renk etkilemişti ama kıymetini anlayabilecek bir yaşta değildim. Sonra bayramlaşmaya gittiğimiz pek çok evde farklı modellerini görsem de bizimkinin, yani yukarıda fotoğrafı olanın bir eşiyle rastlaşmadığım gibi zarafette yanına yanaşanını bile görmedim.

Asansör geliyor, özenle alıyorum. Bir mizansen hazırlıyorum. En sevdiğim sehpamı en manzaranın önüne yanaştırıyorum. O artık son binasında. Hep birlikte kaç evde ne anılar biriktirdik onunla. İnsanlarımızın bizden önceki neslinden an itibariyle bir tek yaşsız "çıtır" halam var. Telefonda.

Kız kardeşim İran işi olduğunu söylüyor. El işçiliği olduğu belli. Kağıt inceliğinde bir cam. Halamdan teyit etmek istiyorum. Enn amcamın İstanbul'da üniversitede okurken aldığını ve getirdiğini söylüyor. Bir çıkarım yapıyorum yıllar yıllar sonra. Annemle babama ev hediyesi olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendimi bildim bileli bizimle ve taşındığımız her eve bizimle geldi. Dedem ve babannemi baz alırsam ve annemle babamın evlilik tarihlerini ve de enn amcamın öğrencilik yıllarını; bizim aileye katılımı 50 yıldan fazla.

Bizden sonraki kuşakta iki kızımız var. Onların dışındaki tüm çocuklar erkek... Eğer aynı hassasiyetle sahiplenilirse, gelecek nesillerde de -eğer olursa- kızların elinde farkındalıkla ve itinayla yaşamını sürdürmesini diliyorum.

Üzerindeki parmak ve anı izleri çok ama çok kıymetli çünkü!



*Fısıltılar, Nerede O Eski Bayramlar başlıklı yazının yorumlar kısmından...

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP