Hikâyesi olan objeler serisini başlatan Leylak Dalı öğretmenimiz albüm yazınca ben de hemen hazırlıklara başlıyorum ve geçmişe ışınlanıp objelerin davetiye olanını biraz panikle olsa da buluyor rahata eriyor ve klavyenin başına oturuyorum.
*
İlkokuldayım, kardeşimin okula biraz daha vakti var. Elinde satırla sünnet çocuğunu yakalamaya çalışan adamlı, bitişikteki Aydınlar Kırtasiye'den seçilen ve ebatları ile çok hoşuma giden, belki de o nedenle bir tanesi bugünlere kadar saklanan davetiyeler dağıtılıyor. Sünnet günü yaklaştıkça daha önce sünnet olmuş abilerden kol çimdikleterek acının boyutu saptanıyor. Çaktırmasam da telaşlıyım ama bir iyi yanım varsa da öleceksek ölelim demeyi öğrenme aşamasındayım. Çünkü Harun Karadeniz adlı devi tanıyorum. Denizlerin, Mahirlerin kankası O... Şimdilik sadece bir masal kahramanı gibi ama sonuçta ben için de büyümek denen bir şey var.
Kemal Amcanın fayton zili çalan bir kornası da olan enfes bir Pontiac'ı var. Geleneksel şehir turunda biz onda ve konvoyun en önündeyiz. "Şoför abi yavaş Samsun'u dolaş," şarkılarını söyleyerek turu tamamladık ve kesimhanedeyiz. Kemal Amca şahane, şakacı ve yaratıcı bir adam. Yaşamayı bilen, şık bir rol model. Kardeşim doktoru epey zorlasa da, ben zırlasam da sonuçta etimizden et kesildi ve Kemal Amca'nın adı da Kirve Kemal olaral tescil edildi. Ve sonrasında hep öyle anıldı. Babamın meslek arkadaşı, son derece sosyal, antika biriktirir, sayılır, sevilir ve avcı.
Arkadaşlarım içinse farklı bir yanıyla özeldir. Benim yeni yetmeliğim, yaş 18'in eteklerinde dolaşıyor. Ehliyet cepte oldu olacak ama sonuçta arabayı kullanan ehliyet değil. Elbette güvendiğim dağlar var. Yer Büyük Samsun Oteli, biz arkadaşlarla barındayız, kirvem de bara bir uğradı. Sonra gitti. Hesap istiyoruz. Yanıt hesap ödendi oluyor. Rastlaştığımız her mekânda garsonlara ne kadar tembihlesem de bu değişmiyor. Kirvem kirveliğin hakkını veriyor hep.
Benim henüz ilkokul çocuğu olduğum yıllar ve yazları mağazada çalışıyorum; ama daha çok yan mağazaya kaçıyor ve onlara yardım ediyorum çünkü bir kırtasiye dükkânı. Oradayken bir gün kolilerin içinden renkli deri albümler çıkıyor. Bir de ince kağıtların üzerinde alfabe harfleri. İstenen her yere baskılanabilen... Dükkân ilgimi çekiyor çünkü aynı zamanda Matchbox'ın minik ama asıllarının birebir kopyası oyuncak otomobillerini satıyorlar ve Müfit Abi idolüm benim. Yakışıklı, 60 model enfes, direksiz bir Chevrolet arabaları var ve Müfit Abim kız tavlama üstadı. Benim şirinliğimi kullandığının farkındayım elbette ama sonuçta ben de büyüyeceğim, dolayısıyla onun yanında alacağım eğitim geleceğe müthiş bir yatırım. Nihat Abi aynı zamanda Milliyet Gazetesi'ne Samsun'dan spor haberleri yazıyor.
Akşam 17'de başlıyor sünnet düğünü, havanın kararmasına yakın Nihat Abi ve eşi ile birlikte Müfit Abi de geliyor. Hediyemi açıyorum ki üzerine adımın baskılandığı deri fotoğraf albümü. O yıllar için o kadar özel ve kıymetli ki... Çoookkkk seviniyorum elbette. Bütün acılarım diniyor sanki...
İkram edilecek dondurmalarımızı sade ve limonlu olarak mahallemizde yaşayan, dondurmalarını üç tekerlekli önü tezgâhlı bisikleti ile satan, bir Samsun efsanesi olan Ahmet Bıçakçı yapıyor. Limonatalar da onun eseri. Elbette artanlar eve geliyor ve onların varlığı ile tüm acılar unutuluyor. Babamın hayali sanıyorum Beyaz Kelebekler'i getirmekti düğüne, ama o yıllarda yerel orkestralar da güzeldi ve sonrasında yoğun programları nedeniyle Beyaz Kelebekler'den vazgeçildi.
Gecenin bir yıldızı olmalıydı.
Küçük amcam sahne alıyor. Ve Kanaryam Güzel Kuşum'la başlıyor ve mekânı baştan sona şöyle bir sallıyor.
Yengem bizim yatağın kenarından gülümseyerek ve gururla ona bakıyor. Henüz minik kuzenlerim bizim karyolanın kenarlarında uyuyor.
O kadar güzel bir akşam ki.
Ben doğmadan ölen ve adını ikinci adım olarak taşıdığım ve hiç görmediğim amcam dışında eksiksiziz. Halam kendi diktiği kıyafetleri içinde tam anlamı ile bir lady. Kızkardeşim prenses.
Biz doğranırken adını kuzenlerden birinin taşıdığı Kahraman dedem tepemizde, babıda bize çöp batsın da canımızı yaksın istemediği için sota bir yerde ve hayatımızın en güzel akşamlarından birindeyiz.
Kemal Amcanın fayton zili çalan bir kornası da olan enfes bir Pontiac'ı var. Geleneksel şehir turunda biz onda ve konvoyun en önündeyiz. "Şoför abi yavaş Samsun'u dolaş," şarkılarını söyleyerek turu tamamladık ve kesimhanedeyiz. Kemal Amca şahane, şakacı ve yaratıcı bir adam. Yaşamayı bilen, şık bir rol model. Kardeşim doktoru epey zorlasa da, ben zırlasam da sonuçta etimizden et kesildi ve Kemal Amca'nın adı da Kirve Kemal olaral tescil edildi. Ve sonrasında hep öyle anıldı. Babamın meslek arkadaşı, son derece sosyal, antika biriktirir, sayılır, sevilir ve avcı.
Arkadaşlarım içinse farklı bir yanıyla özeldir. Benim yeni yetmeliğim, yaş 18'in eteklerinde dolaşıyor. Ehliyet cepte oldu olacak ama sonuçta arabayı kullanan ehliyet değil. Elbette güvendiğim dağlar var. Yer Büyük Samsun Oteli, biz arkadaşlarla barındayız, kirvem de bara bir uğradı. Sonra gitti. Hesap istiyoruz. Yanıt hesap ödendi oluyor. Rastlaştığımız her mekânda garsonlara ne kadar tembihlesem de bu değişmiyor. Kirvem kirveliğin hakkını veriyor hep.
Benim henüz ilkokul çocuğu olduğum yıllar ve yazları mağazada çalışıyorum; ama daha çok yan mağazaya kaçıyor ve onlara yardım ediyorum çünkü bir kırtasiye dükkânı. Oradayken bir gün kolilerin içinden renkli deri albümler çıkıyor. Bir de ince kağıtların üzerinde alfabe harfleri. İstenen her yere baskılanabilen... Dükkân ilgimi çekiyor çünkü aynı zamanda Matchbox'ın minik ama asıllarının birebir kopyası oyuncak otomobillerini satıyorlar ve Müfit Abi idolüm benim. Yakışıklı, 60 model enfes, direksiz bir Chevrolet arabaları var ve Müfit Abim kız tavlama üstadı. Benim şirinliğimi kullandığının farkındayım elbette ama sonuçta ben de büyüyeceğim, dolayısıyla onun yanında alacağım eğitim geleceğe müthiş bir yatırım. Nihat Abi aynı zamanda Milliyet Gazetesi'ne Samsun'dan spor haberleri yazıyor.
Akşam 17'de başlıyor sünnet düğünü, havanın kararmasına yakın Nihat Abi ve eşi ile birlikte Müfit Abi de geliyor. Hediyemi açıyorum ki üzerine adımın baskılandığı deri fotoğraf albümü. O yıllar için o kadar özel ve kıymetli ki... Çoookkkk seviniyorum elbette. Bütün acılarım diniyor sanki...
İkram edilecek dondurmalarımızı sade ve limonlu olarak mahallemizde yaşayan, dondurmalarını üç tekerlekli önü tezgâhlı bisikleti ile satan, bir Samsun efsanesi olan Ahmet Bıçakçı yapıyor. Limonatalar da onun eseri. Elbette artanlar eve geliyor ve onların varlığı ile tüm acılar unutuluyor. Babamın hayali sanıyorum Beyaz Kelebekler'i getirmekti düğüne, ama o yıllarda yerel orkestralar da güzeldi ve sonrasında yoğun programları nedeniyle Beyaz Kelebekler'den vazgeçildi.
Gecenin bir yıldızı olmalıydı.
Küçük amcam sahne alıyor. Ve Kanaryam Güzel Kuşum'la başlıyor ve mekânı baştan sona şöyle bir sallıyor.
Yengem bizim yatağın kenarından gülümseyerek ve gururla ona bakıyor. Henüz minik kuzenlerim bizim karyolanın kenarlarında uyuyor.
O kadar güzel bir akşam ki.
Ben doğmadan ölen ve adını ikinci adım olarak taşıdığım ve hiç görmediğim amcam dışında eksiksiziz. Halam kendi diktiği kıyafetleri içinde tam anlamı ile bir lady. Kızkardeşim prenses.
Biz doğranırken adını kuzenlerden birinin taşıdığı Kahraman dedem tepemizde, babıda bize çöp batsın da canımızı yaksın istemediği için sota bir yerde ve hayatımızın en güzel akşamlarından birindeyiz.
Elinde satırla sünnet çocuğunu yakalamaya çalışan adamlı davetiyeler:)) Anılar, anılar. Anlattıkça çocukluğum geliyor aklıma. Beni de sünnet eden Fettah isminde babacan bir adamdı. Jawa motosikleti ve siyah sünnetçi çantasıyla giderdi kesmeye. Aynı zamanda berberimdi kendileri. O kadar meşhurdu ki, doktordan çok daha güvenirlerdi ona. Sünnetten sonra yataktan ilk kalkışım İzmir Atatürk Stadı inşaatının yanmasıyla oldu. Balkondan alevleri seyrediyorduk. Neler, neler:)))
YanıtlaSilSizde olduğu gibi ülkenin çok yerinde Jawa motosikletli sünnetçiler vardı sanırım ki bizde de saçları biryantinli şimdi adını hatırlayamadığım biri vardı. Kardeşim nispeten daha küçük olduğu için doktor tercih etti bizimkiler, yoksa mahalledeki arkadaşlarımın çoğu jawa'lı tarafından kesildi:)
Silşimdilerde çocuklarda travma yaratmayalım diye debelenip duruyoruz ya, bizim travmalarımız ne olacak peki :) sizinkine çok benzeyen satırlı bir sünnet düğünü davetiyesi vardı kuzenlerimin. ne kadar endişeli bir bekleyiş olduğunu biliyorum, ki ben kuzen kontenjanından bile yeterince gerilmiştim!
YanıtlaSilAma sonunda oldu da bitti maşallah işte, ve sonrası aslında epey keyifli. Ahhh o düğünden artan dondurmalar tabbi ki. Bir de henüz sünnet olmamışları çocuk gaddarlığı ile korkutma ve ezikleme durumu var. Satırlı davetiyeler pek revaçtaydı sanırım:)
SilAnnemler kardeşimi hastanede sünnet ettirmişlerdi. Şubat tatilinde. Karda kışta teyzem ve dayım gelmişti. İkisi de küs annemlere neden düğün yapılmadı diye. Sülaledeki kıymetli erkek evlada bir düğün bile çok görülmüştü.🙃 Bir fotoğrafımız var, kardeşimde emanet düğün kıyafeti, elde asa ve benim saçlar fönlü 🤦 parlak bir gömlek gibi bir şey. Anı fotoğrafı çektireceğiz ya. Evlerden ırak deyip bu anıyı burada kesiyorum. 😂
YanıtlaSilBak bizim de asamız yoktu işte. Fakat benim hayalim de mahallede, sokağa karşıdan karşıya gerilmiş brandaların altında tahta sandalyeler, ortası bir oyun-dans pisti olarak ayrılmış parke taşlı sokak düğünleriydi, çok izledim ama kendimizinki işte, kısmen sosyetik oldu, oysa henüz şahane bir mahallede ve kira bir evdeydik:)
YanıtlaSilBenim kuzenlerin sünnetleri düğünlü dernekli olmamıştı, hastaneden eve geldiler, bir kaç gün dokunulmazlıkları vardı sadece. :))
YanıtlaSilOğlum da hastanede sünnet oldu fakat basbayağı tam tekmil sünnet kıyafetiyle gitmiştik hastaneye. Bir de bir arkadaşımızdan sünnet hediyesi olarak darbuka istemişti çocuğum ve kocaman süslü bir darbuka gelmişti. :))
Yalnız o elde satır kovalamak nedir yahu, komik mi?
Bizim çocukların da olmadı, sünnetçiye gittik orada kesildi sonra da evde kendi aramızda bir şeyler yaptık. Düğün dernekli olanlar eski de kaldı. Muhtemelen maliyetler de etken bunda. Elde satır kovalamak o zaman komik geliyordu, çünkü farklı versiyonları, renklileri falan da vardı Sevgili Okul Arkdaşım. Bizim yedek parça mağazasından sıklıkla Kırtasiye dükkanına sızdığım için iyi biliyorum:)
SilTravmatize olmak yeni kuşaklara mi özgü yoksa her şeye uydurulan bir kılıf mi bilemedim. Şu davetiye tek başına travma sebebi olur şimdi olsa ama sadece eğlenceli bulunmuş onca kurban önümüzde kesildi hayvan sevgimiz devam etti, bu da bayram geleneği deyip geçtik ha karşıyım o ayrı, size güzel bir anı kalması harika
YanıtlaSilSene 69, o yıllardaki bakış biraz daha farklıydı, sünnet sonrası bile o kıyafetlerle sokağa çıkıp dolaşanlar oluyordu, bir de gömleği tutmak gerekiyordu, malum yara nedeniyle, hata kutu bantlanırdı bedene... şimdi sabah sünnet öğlen deniz olduğu için iş daha kolay ama dediğiniz gibi anı kalıyormu. Kendi çocuklarımın sünnetlerini düşündüm yazarken, pek bir şey hatırlamadığımı fark ettim çünkü törensel olmaktan ziyade halledilmesi gereken bir iş halini almıştı artık:)
SilDavetiyeye çok güldüm ama eskiden böyleydi işte:) Orhun'a ve yeğenime "Siz şanslısınız biz şöyle büyüdük, böyle büyüdük" diye anlatıyorum bazen:) Biraz da abartıyorum tabii, yoksa her dönemin zorluğu ayrı.
YanıtlaSilDüğün dernek oluyordu hep o zamanlar işte, şimdiki çocukların o şansı daha az ve bir gelenek gittikçe yok oluyor ve tümüyle kalkarsa da hiç şaşırmam. Bizim çocuklar sıradan bir iş gibi "kesimhaneye" gittiler, sonrada evde aile içi yemek, eskinin tantanası hiç olmadı:)
SilBu seriyi gerçekten çok sevdim. Bende güzel duygular uyandırıyor. Her zamanın kendine has anıları var, siz de ne güzel anlatmışsınız her detayıyla. Davetiye gerçekten çok komik :)
YanıtlaSilDavetiye o yılları göz önüne alınca hem kağıt kalitesi olarak hem de esprisiyle güzeldi. Çok teşekkür ederim, sonuçta kalıcı iz bırakan bir yaşanmışlık, unutmak ne mümkün:) Başlangıçta korku ve acı sonrasında tatlı bir keyifi:)
Silben kardeşlerimin sünnetini hatırlıyorum (şimdi ikisi ile de görüşmüyoruz) babam salon tutmuştu maddi olarak çok iyi bir durumda da değildi ama o zamanın adeti olduğu için. Ben oğluma düğün falan yapmayı hiç düşünmedim hastaneden eve çocuğun canı yanmış sen orda göbek at olmaz. Hülya
YanıtlaSilBiz de sonraki kuşaklar da düğün salonu işi bitti, kesim olayı da daha kolaylaştı ki hemen ayağa kalkılabiliyordu, bizim ev müsaitti bahçede tüm aile bir araya gelip güzel bir sofralar kuruyorlardı, bizden sonrakileirin bu şekilde halloldu hep:)
SilFakat çok travmatik bir davetiye değil mi ya? Bugün bakınca gülümseyerek konuşuyoruz üzerinden ama sanıyorum yaşarken hiç komik değildi...
YanıtlaSilSonraki nesillerdeki korku ve hassasiyeti gözetince evet. Bize hiç öyle gelmemişti o zaman ki ben seçmiştim davetiyeyi. Şimdi tam anlamıyla oldu da bitti maşallahtır diye düşünüyorum, tıptaki gelişmeleri düşünce..
SilKardeşimin sünnetçisi yaşlı ve gözü doğru görmeyen bir amcaydı. Dolayısı ile mahalleli çocuklar için çok endişe verici bir durumdu. 😅
YanıtlaSilBizimkiler bize pek kıyamamış sağlamcı davranmışlardı, o bakımdan bir tıp doktoruna emanet etmişlerdi bizi. Şimdiki çocuklar için sivrisinek ısırığı gibi:)
YanıtlaSil