25 Eylül 2009 Cuma

Kefaret (Atonement)

Filmi izlemek için gittiğimde, ne yazık ki tek kişi için oynatmayan bir sinemaya denk düşmüştüm. Kesinlikle görmek istediğim bir filmdi ve tıpkı çocuklukta kapaklarına bakarak aldığım plaklar gibi, beni yanıltmayacağından emindim. Sabırla ikinci kişinin gelmesini bekledim. (Aslında gelen olmasa 2 kişilik bilet alıp girmeyi kafaya koymuştum.) Sonuçta, başlamasına 3 dakika kala yeniden salona geldiğimde 2 kişinin daha geldiğini müjdeleyen ve filmi çok beğendiğini söyleyen gişedeki kızın heyecanı için bile değmişti aslında...

Bunları neden anlattım; bazen çok nitelikli filmler bile, ne yazık ki gözden ve gönüllerden ırak kalabiliyor.

Kefaret; izlediğim en güzel aşk filmlerinden biridir. Hem tutkulu bir aşkın iki tarafının acılarını hem de karşılıksız seven bir kalbin muhafazakar aklının, (belki de bilinç altının) bir tanıklık anını 'görmek istediği biçimde' gören gözlerinin, nasıl kıskançlık bedelleri ödettiğini önümüze serer. Diğer bir yandan da, aşkla çarpan bir kalbin sonuçta ne olursa olsun ince, iyi ve aşka saygılı olduğu gerçeğini: O kalbin, iki insana karşı nasıl bir kefaret ödediğine tanıklık ettiğimiz, göz pınarlarımıza damlalar sıralayan final sahnesiyle simgeleştirir.

Aşkla sevmeyi ve tutkuyla bağlı olmayı sessiz soluksuz, ama sayfalar dolusu anlatılarla anlatılamamış bir derinlik ve güzellikle, ve muhteşem bir erotizmle anlatır Kefaret. Cecilia'nın (Keira Knightley) içinden çıktığı havuzun suyuna Robbie'nin (james Mc Avoy) tıpkı bir tene dokunur gibi saklı, çekingen, arzulu ve sevgi dolu dokunuşuna yüklenmiş sınırda ve coşkulu bir heyecanı olağanüstü bir estetikle yansıtan, birini sevmek işte budur dedirten sahnesi bile, tek başına bir filmdir.

Kefaret aşk temalı bir film olmakla birlikte, aynı zamanda dönemi (savaşı) bütün sosyal yıkımları ve tahribatlarıyla birlikte fon olarak kullanır. Sinema tarihinin en güzel savaş sahnelerinden birine sahiptir. Tek bir açıyla koca bir tahliye alanını, onca insanı ve gemiyi öyle güzel bir saatte ve öyle bir halde resmeder ki; şahanedir.

Muhteşem kurgusu, ritmi, görselliği, Dario Marianelli'nin ip uçları veren tıkırtılarla yüklü olağanüstü müzikleriyle birlikte sinemayı ve aşkı sevenlerde derin izler bırakır. Bir aşkı anlatırken, sınıfsal çelişkiler, paranın gücü ve ahlakı üzerine cevaplar da veren, kıskançlık, sevmek, utanç gibi bir çok duygu üzerine düşünce fırtınaları yaptıran ve aldığı her ödülü, her saniyesindeki samimi anlatımıyla sonuna kadar hak eden, kıpır kıpır bir heyecanla izlenen, muhteşem bir filmdir. Bence!

4 yorum:

  1. İzlenesi filmler sıralamasına alınmıştır.Teşekkürler paylaşımın için sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. yorumunuza sağlık film hakkında aynı düşüncelere sahibiz ayrıca ilk paragrafta bahsettiğiniz olayı özellikle memleketimdeylen çok sık yaşar ve üzülürdüm...

    YanıtlaSil
  3. Ufacık bir katkım oldu ve ben ne mutlu oldum sufi, sevgiler bizden efendim. Onur duyduk:)

    Teşekkür ederim ... Artık o sinemada vazgeçti bu uygulamadan benay; bir eleştiri yazım üzerine:)

    Kesinlikle a.nur:))

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP