Bayramın benim açımdan hoşluklarından biri de geleneksel mezarlık ziyaretleridir.
Küçücük bir çocukken hiç görmediğim ama adını ikinci adım olarak taşıdığım amcanın mezarıyla başladı her şey...
Sonra amcaya dede ilave oldu, sonra ona ilave baba, ona ilave öteki dede, ona ilave babaanne, ona ilave dayı, ona ilave en amca, ona ilave anne, ona ilave pervazsız ilk gençliğimin enn sırdaş amcası...
Bir de ziyaret kafilesine ilave olanlar var tabi ki; bir sırık oğlan, sonra ona ilave bir sırık oğlan, sonra bir oğlan bir kız, sonra bir sırık oğlan daha, ikizler, daha küçükler falan diye uzayıp giden bir yeni nesil...
Artık eskisinden çok daha kalabalık bir kafileyle gidiyoruz mezarlıklara ve içimizde onların hiç birini görmemiş olanlar ağırlıkta...
Ama çok önemli bir şey var ki; anlatılanlar, kendi aralarımızdaki konuşmalar, fotoğraflar, yeni kuşaktan çocukların meraklı soruları, kendilerine koyulmuş adları, dolayısıyla sohbetlerimiz; onların hepsini canlı ve var kılıyor hayatlarımızda.
Ve belki de; hepimizin ortak fikri şu ki: Bizi etrafta gördüğümüz ailesel ilişkilerin ötesine taşıyan bu keyifli farklılık; iyi günleri paylaştığımız kadar kötü günlerde de sırt sırta verip bir birimize koşmamızın en önemli nedenlerinden biri...
Büyüklerimizden çok sevgi gördük biz, belki bunlar saçımıza, tenimize dokunan, sarılan eylemler değildi. Ama biz hep sarılıp sarmalandığımızı hissettik hayatımız boyunca... İlk kitaplarımızı onlar aldı, ilk filmimizi onların sayesinde izledik, yollara salınıp gizli gizli takip edilerek yollar bulmamız onlar sayesinde oldu, ilk plaklarımız onlarınkilerdi... Ve hâlâ onların şefkatinin, sevgisinin bize yüklediklerinden öğrendiklerimiz bu kadar kalabalık ve keyifli bir aile olarak bir arada tutuyor bizi...
Şimdi aynı kalabalıklığı ve keyfi bizim çocuklarımız yaşıyor. Küçülmüş, bencilleşmiş, yalnızlaşmış bir çok ilişkiye baktığımızda ne kadar şanslı olduğumuzu fark ediyoruz. Ve bu keyifli yaşamı, bu aile olmanın erdemini, keyfini bize yaşatanları da şükranla anıyoruz hep...
Mezar başlarında, küçüklerin mezarlığın üzerindeki içtenlikli çabalarını tebessümlü yüzlerle izlemek ne hoş! Pıtır pıtır elleriyle otları yolmaları, toprağı eşelemeleri... Sonra gözlerine hoş gelip bahçeden kopardıkları kendi çiçeklerini dikmeleri... Mezarlığın çeşmesine gidip doldurdukları pet şişelerden onları sulamaları, bunu zevkle ve sevgiyle yapıyor olmaları ne hoş!
Mezarlık içindeki yürüyüş esnasındaki esprilerimiz, en küçükken hep tufasına düştüğü şakalarla tufaya düşenler büyüdüklerinde aileye yeni katılan bir ufaklığı aynı şakayla tufaya düşürdüklerinde, bizim de onları başka bir şakayla tufaya düşürmemiz ve bu sürekliliğin keyfi çok hoş!..
Sonra ufaklıkların mezar başlarında iki ellerini açıp hiç bir kitaba bağlı kalmaksızın büyük babanne, dede, babanne, anneanne, büyük amcalar, büyük dedeler için dua etmeleri... Bazen yolları şaşırdığımızda mezarlığa dağılıp adres aramayı çok eğlenceli, keyifli bir bilgisayar oyununa çeviren çekirge sürüsünün şen kahkahaları...
Biz her mezarlık ziyaretinde inanılmaz bir biçimde tazeleniyoruz, bunu hissediyorum.
Çok kalabalık ve çok güzel bir aile olduğumuzu biliyorum, biliyoruz. Hiç bir kırgınlığı içinde barındırmayan, her bireyinin özgürlüğünün sınırlarını çizmeyen ama düşme ihtimali olan sınır çizgilerinde bekleyen, tam düşerken el uzatan bireyleri olan bir aile...
Ve biliyorum ki; dünyanın en iyi abileri, ablaları, kuzenleri, kardeşleri, halaları, yengeleri, dayıları, amcaları, enişteleri, ufaklıkları bizde...
Onun için; düğünlerimizin, yaş günlerinin, mangal partilerimizin, nişan törenlerinin bahçesi, ailemizin kâbesi bu evde olmak, burada bir yemeğe katılmak diğer insanlarda hiç yaşamadıklarının şaşkınlığına neden oluyor. Burada bizimle olmak onların hayatlarını fazlasıyla ısıtıyor. Onların gözlerindeki hayranlığı, ruhlarından ışıl ışıl dökülüp açığa çıkan güveni, bir farklılıkla karşılaşmış olmanın koyvermiş mutluluğunu görmek çok keyifli oluyor.
Küçük yaşlarda pek fark edemediğim bir gerçeklik var ki hayatımda, belki de bu ailenin aile olma değerini en fazla ortaya koyan, kanıtlayan şey o... Bir gün düşünürken fark ettim ki bizim babaanemize, halamıza, amcamıza; komşular, onların çocukları, bizim arkadaşlarımız da babaanne, amca, hala, yenge diyorlar. Ve yıllar sonra çok eski bir arkadaşla rastlaştığımda, onların anılarında hâlâ bizim ev ve orada yenmiş yemekler var.
Ben bu aileyi çok seviyorum. Bu hazzı bize yaşatan, bunun temellerini atan tüm geride kalanlarımızı, bu düzenin baş mimarı dede ve babanneyi şükranla anıyorum. Ve biliyorum ki, biliyoruz ki; hiç birimiz ölmüyoruz, ölmeyeceğiz. Nasıl ki ben hiç görmediğim amcanın ziyeretlerine en güzel bayramlıklarıyla aileye yeni katılmış bir ufaklık olarak gittiysem; bizim hiç görmediklerimizde bizim başımızda olacaklar...
Kim bilir? Belki de babannenin, sonra yeni nesil çocukların babannesinin: ''Ayak ucunda durun dedeniz sizi görsün,'' dediği gibidir her şey... Orada tanışıp hasbihal edeceğiz onlarla; ve her yaşadıkları mutlu olayda sevinçlerini... yaşadıkları her acıda, başları sıkıştığı her anda onlar üzülmesin diye en yanı başlarındakiyle paylaşmak istemedikleri dertlerini bizimle paylaşacaklar... Ve orada ısıtıp ellerini salınacaklar hayata yeniden...
Biz görüşüyoruz efendim, babannenin dediği doğru...
İlk yayın tarihi: 30.09.2008
Bugün okuduğum en güzel, en içten yazılmış bayram yazısı bu..
YanıtlaSilYüreğinize sağlık.
Dilediğinizce bir bayram geçirirsiniz dilerim tüm ailenizle birlikte.
iyi bayramlar...
Nasıl da insanın içini ısıtan, saran bir yazı..kelimelerinizi okurken hep aynı tadı alıyorum ama bu sefer ki daha bir sıcak.
YanıtlaSilSıkmayan, boğmayan..ilgili/alakalı bir sevgi.
Bunlarla büyüyen bir çocuk, her zaman bu ilgiyi içinde, gözlerinde taşır. Belki de böyle yazılarında :)
gecikmiş bir cevap ve gecikmiş bir kutlama oldu benimki:))..teşekkür ederim hepinize:))
YanıtlaSilgözlerimde günün 4. damlası, bu sefer silme gafletinde bile bulunmadan ve kendi ailesinde ilk kez bu bayramda özenilmemesinin yarattığı şoku atlatamamış bir ben. İmrenmemek elde değil ki... Bu bayram ben en çok keşke dedim.
YanıtlaSilbir bayram sabahının tenhalığındayım ve o koca aileye karışıp kendi çocukluğumun bayramlarına gidiyorum... ilk durağım dayımın evi: toplanmmışız maaile... maaile gülüyoruz, maaile şakalaşıyoruz, kuzenler, yeğenler, büyük teyzeler, teyzeler, halalar, büyükanneler, büyük babalar ... ikinci durak dedemin köydeki ahşap evi: kalabalık büyüuor... dile kolay 7 çocuk ortalama 2şer çocuktan 14 torun, onların içinden evlenmiş üzerine çocuk yapmışlar... giderek çoğalıyoruz, yufka ekmekler pişyor, tatlılar, börekler tepsi tepsi... 7 kuşak hikayeler anlatılıyor en büyük dedeni çevresinde herkes... ben yüklüğün hemen altına oturmuşum, muzurluk peşindeyim, gelen baklava tepsininden ne kadar çok pay aşırırsam o kadar mutluyum. ama o da ne, en ufağımız ağlıyor hemen yanımda, "bana kalmadı diyor" oysa tepsi ortada hale ve hatırı sayılır bir dolulukla... o benim yürüttüğüm kenarı istiyor, kıyamıyorum ve uzatıyorum. nasıl mutlu bir surat, onu yiyip bitiriyorum, her bayram biraz da sevgi çoğalmaktır ve sen içimdeki sevgiyi çoğalttın bir kez daha...
YanıtlaSilteşekkür ederim...
bu kadar sıkı sıkıya birbirine bağlı insanları görmek inanın o kadar mutlu ediyorki onlardan olmasa da başka bir insanı.. bu güzel, içten yazı için gerçekten çok teşekkür ederim. içimi ısıttı. :)
YanıtlaSilBende katkılarınız için size teşekkür ederim; sevgili evren, değerli merlin
YanıtlaSilel öpmeye gelcez inşallah ölmeden. :)) 1 yıl olmuş ama karadeniz turum hala yürürlükte.
YanıtlaSilTeşekkürler...
YanıtlaSil