11 Eylül 2009 Cuma

İlk Taşı Kim Atsın

Son günlerde yaşanan felaketin ardından yağmacılara karşı lanetler okuyan toplumsal duruşumuz ve özellikle medyanın duyarlı tavrı karşısında gözlerim yaşardı. Hatta bu kalkışmayı, bu dimdik direnişi, bu toplumsal mutabakatı tüylerim diken diken izlerken, ''her şerde bir hayır vardır,'' cümlesinden yola çıkarak; en azından gelecek günlerimiz için, içimde sevinç kıvılcımları çakmaya başladı.

Mesela, aklımıza gelecek her türden televizyon yayınında araya koyulan ve binbir hileyle yok tek reklam, yok doğrudan satış, yok bilmem ne diyerek tanımlanıp izleyicinin anasını ağlatan uyanıklıklar ve benzeri cinliklerle bezenmiş programlarda yağmalanmaya duyarsız kalan insanlarımızın, bundan böyle sessiz kalmayacağını düşünüyorum. Ülke sivil sermayesinin büyük bir bölümünün devletin yağmalanmasıyla elde edilmiş olduğunun hatırlanacağını ve bundan öte, bu fırsatların kimseye tanımayacağını, yetim hakkının hesabının da hep sorulacağını hissediyorum. Bu duruşu bir milat kabul edip, bundan sonra tek tek yazsam sayfalar almaz çeşit çeşit yağmalanmaların hepsinde, bu dik tavrın ve duyarlılığın gösterileceğinin umuduyla gözyaşlarımı tutamıyorum.

Bir yandan da, bir türlü gem vuramadığım şüpheci yanımla; sanki, her birimiz elimizden geldiği ölçüde ve fırsatını buldukça, herhangi bir yağmanın bir şekilde ortağı olmamış ak pak, yurtsever, ahlaklı insanlar sahteliğiyle televizyon ekranından önümüze koyulanlara bas bas bağırıyoruz diye düşünüyorum.

Hani şu meşhur hikayedeki gibi biri çıksa, içinizdeki en günahsız kimse ilk taşı o atsa dese, nasıl bir tablo çıkar ki ortaya? Hani bir suça sessiz kalmanın da, bir anlamda o suça iştirak etmek olabileceğinden yola çıkarsak, ne kadar masum olabiliriz ki yaşamlarımızda?

Bir de şunlara şaşıyorum: Aslında dünyanın pek çok ülkesinde, gelişmiş batı toplumları dahil benzer hallerde benzer yağmalamaların yaşanıyor olmasına rağmen, sanki sadece bizim ülkemize özgü bir tavırmış gibi davranılmasını anlayamıyorum.

Ve elbette, bir sürü adaletsizliğin hüküm sürdüğü bu ülkede onca yoksulluk varken, sadece kıyafetleri ve statüleri daha yukarıda diye zengin yağmacılara susulurken; o yağmacıların önemli bir kısmının iletişim araçlarından sunulanlardan yola çıkarak ortaya koyulan bağrış çağrışa bakıp; bu ahlaksal durumun bile siyasallaştırılarak, bunun insana dair bir ahlak sorunu olduğunun görmezden gelinmesine, suçların bazı etnik kimliklere yüklenme çabalarına da ne diyeceğimi bilemiyorum.

Şu veciz sözler: ''Devletin malı deniz yemeyen keriz... Bedava mal (sirke) baldan tatlıdır. Nerde beleş git oraya yerleş.'' bu ülke kültürüne ait değil mi? Hadi biraz daha ileri gidip şunu da söylesem beni yakar mısınız? Yağmalayanın malını yağmalarlar!!!!*

*Dört ünlem, bir ayrımın iyi yapılabilmesi için özellikle koyulmuştur!

Görsel: Videlec org.

1 yorum:

  1. üniversitede mavi salondayız.. tıklım tıklım salon, zaten çok da büyük değil. murathan mungan, konuşmacı. salonda derin bir sessizlik: murathan mungan sessizliği bozuyor; içimizdeki en günahsız başlasın söze diyor. salondaki sessizlik bozulmuyor. bir kahkaha atıyor; desene sevgilim en günahsız biziz diyor ve başlıyor anlatmaya...
    ilk orada duymuştum bu sözü, isa taşlanacak bir kadın için kullanmış: içinizdeki en günahsız kimse ilk taşı o atsın...
    sahi bizim ülkemizde kim atacak o ilk taşı; sen mi, ben mi, o mu?
    sanki taş atacak kimse kalmamış gibi... ya da bir atmaya başlarsak taşlar yetmezmiş gibi...

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP