sokaklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sokaklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2010 Salı

Cumartesi 14:36'da Şirin Sokak


Güneşin saklı olduğu o saatte; büyük bir alışveriş merkezinin önündeki geniş ve hareketli caddeyi geçerek ulaşılan Şirin Sokağa girer girmez, göze çarpan bir olağandışılık yok. Her şehirde, her kasabada rastlanabilecek ara sokaklardan biri...

Sokağın hemen başındaki pastanenin üst katından sokağa inen merdiven dikkat çekici... Daha önce iki katlı bir ev olduğu anlaşılan binanın alt katı dükkana çevrilince, üst katın sokağa çıkışı harici bir yangın merdiveni tadında kalmış. Çıplak ve dik...

Az önce ana caddeyi geçerek sokağa giren gülergözlü bir çift, sohbet adımları atarak yürüyorlar. Yüz ifadelerine yansıyan sözcüklerin keyfinden sokağa geliş amaçlarındaki bilinç anlaşılıyor. Doğrudan, sol taraftaki küçük salaş dükkana yöneliyorlar. İçeri göz atıp boş yer bulamayınca, daracık kaldırıma atılmış masalardan birine oturuyorlar. Sokağın eskiliği kadar eski bir lokanta burası... Eskiye biriktirilmiş bir zenginlik ve acaip bir lezzet saçılıyor dükkandan sokağa... Şirin Sokağın üst başından gelip salaş dükkanın önünde duran -dükkandan büyük- arabalara, pahallı giyimli beyler ve kadınlar biniyor. Onlardan boşalan sandalyelere de, yeni beyler ve bayanlar oturuyor.

Gülengözlü kadınla adam siparişlerini veriyorlar. O esnada, lüks bir cip ve aynı ihtişamda iki araba giriyor sokağın üst başından... Tanıdık bir telaş hakim kılıyor kendini sokakta... Dükkanlardan bir kaç kişi koşup arabaların kapısını açıyor; zenginlik ve itibar dökülüyor açılan kapılardan... Şöförleri çekip alırken arabaları dar sokaktan, dükkan sahipleri coşkulu bir nezaketle karşı pastaneye buyur ediyor, arabadan inen pahalı takımlı beylerle pırlantalı kadınları...

Gülergözlü sohbetin ortağı adam, önüne gelen tabağın kokusunu çekiyor içine ve sumak rica ediyor garsondan...

Gülergözlü adamın karşısında oturan gülergözlü kadına baktığınızda, ' bu kadar mı yakışır siyah gözlük bir kadına' diye geçiriyorsunuz aklınızdan...

Onlar bir yandan yerken yemeklerini, bir yandan resmediyorlar sanki kelimelerinde; sokağı, anı ve birlikte olmanın tadını.

Gülergözlü adamla gülergözlü kadının masasının hemen arkasındaki kapının önünde duran saçları boyalı kadın dikkat çekiyor. Gülergözlü kadının karşısındaki gülergözlü adam, kadını hemen farkediyor.

Kadın sokağa çok yakışıyor.

Belli ki sokakla tanışıklığı eskiye dayanıyor.

Zaman film olup, sahne sahne gülergözlü adamın aklına akıyor.

Kapının yanında duran 'saçları gazino rengine boyalı' kadın, istemem yan cebime koy bir edayla ve umursuzmuş yapan bir tavırla kendini göstermeye göstermeye, ve meydan okur bir diklikle, ve kadere isyankar bir kabullenmişlikle ileri geri salınıyor masaların olduğu kaldırımda. Akşamdan kalan itibarını hala sırtında taşıyor ve neon ışıklara yazılmış adını günışığında parlatıyor. Triko taytının üzerine giydiği enine çizgili kazak, tam kalçalarını kavrıyor. Boynuna doladığı atkı, kıyafetine pek sanatçı bir renk katıyor. Vücuduna yüklediği anlam, yürüyüşündeki eda, masalardakilere umursuz ve görmez bakan gözleri, sadece sokağın sahipleriyle konuşuyor. İtibar yüklü sözcükler, erkek bir sokakta yalnız bir kadın olmak, onu sokağın kraliçesi yapıyor.

Masalardakiler, sokağa yabancı kalıyor.

Saçları gazino rengine boyalı kadın; eline bir sigara alıp, bir bardak da çay, camında otel yazan beşinci sınıf kapının duvarına yaslanıyor. Gece başka alkollere, başka hayallere ve başka nefeslere üfleyeceği sigarasını, o saatte, kendine üflüyor.

Kadın sokağa çok yakışıyor.

Masadaki, siyah gözlüğün çok yakıştığı gülergözlü kadın; hemen kaldırımın kenarında duran, uzun boylu, uzun kahverengi paltolu, kafasını paltosunun kaldırdığı yakasına gömmüş adamı işaretliyor. Adam, sigarasının derin çektiği nefesini 'of ulan ofa' üflüyor. Adam, otelin kapısındaki, uzun kazağı kalçalarını kavrayan kadına gözünün ucunu takıyor. Kadın bütün edasıyla ve sallana sallana kaldırımın öte ucuna, sokağın karşı kaldırımındaki manava doğru hareketleniyor; uzun kahverengi paltolu adamın arkasından geçerken, oraya buraya, gülücük yüklediği laflar çarpıyor.

Paltosunun yakasına saklanmış kafasını çeviren adam, kazağının kavradığı kalçalarını sallayarak yürüyen saçlarını gazino rengine boyatmış kadına pek de umursuzmuş gibi, başını çeviriyor. Burun kıvıran bir kulakla dinliyor, kaldırım taşlarındaki kalçaların ritmini.

Manavın uzattığı poşete iki elma, üç portakal, bir kaç muz dolduruyor saçları gazino rengine boyalı kadın. Elinin kelimeleri ' deftere yaz, haftaya öderim' diyor. Manav raconbilir bir vurguyla 'senden de mi para alacağız abla' diye gülümsüyor; çıkar gözetmeyen karşılıksız bir sevgi ve içtenlikli bir saygıyla... Uzun kazağı kalçasını kavrayan atkılı kadın, tekrar masaların olduğu kaldırıma yönelirken, o ana kadar onu farketmemiş olanların da gözüne gözüne takıyor kendini.

Sokağın başından bir BMW geliyor.

Karşıdaki pastaneye kurulan masadaki kalabalıktan, sarışın, kürk mantolu, pırlantalı ve havası kıvamında bir kadın dışarı çıkıyor; elindeki ağızlığa takılı sigarasını dudaklarına götürüyor. Çıplak ve dik merdivenin altındaki duvara yasladığı yaşamına bir nefes çekiyor. Sıkışmışlığını havaya salarken, az önce manavda alışveriş yapan kazağı kalçalarını kavrayan gazino renkli kadına takılı kalan gözleri, o kadını bütün yürüyüşü boyunca takip ediyor.

Masalardan birinden bir grup kalkıyor.

Ünlü Türk Müziği sanatçısı BMW' nin ön koltuğuna biniyor.

Kafasını paltosunun kaldırdığı yakalarıyla beyaz şapkasının arasına saklayan uzun poylu, uzun paltolu milli piyango satan adam, elindeki biletlerine bakıyor.

Saçları gazino renkli kadın, en havalı haliyle ve kazağının kavradığı kalçalarını sallaya sallaya otel yazan kapıya doğru yürüyor.

Sokağın içindeki ve çaprazdaki manavdan, soyulup dilimlenip lokantadan gelen tabakalara dizilen meyvalar, pastanedeki masalardan toplanıyor.

Gülengözlü kadın süt helvası sipariş veriyor.

Garsonun biri, koşarak sokağın caddeyi kesen köşesini dönüyor. Biraz sonra elinde dumanı kokan süt helvasıyla dönüyor.

Dünya, o sokakta dönüyor.

Gülengözlü adamla siyah gözlüğün çok yakıştığı gülengözlü kadın yaşadıkları ana sarılıp, senli benli gülüşlerine yeni yeni anlamlar katarak, muzur muzur kelimeleri sarmaş dolaş edecekleri alışveriş merkezine doğru, geldikleri yoldan yürüyorlar.

Uzun ağızlıklı sigarasını içen kürk mantolu, şık pırlantalı, sarışın ve kariyerli kadın; uzun kazağı kalçalarını kavrayan, saçlarını gazino rengine boyatmış kadında takılı kalan gözlerini geri alıyor.

Şirin sokağa kocaman bir cip ve aynı ihtişamda iki araba giriyor.

Sokak, sahiplerine kalıyor.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Cumartesi 13:24 de Yan Sokak ...


Eski adliyenin yokuşundan gelip Yan Sokağa dönüldüğünde, ilerideki kalabalık dikkat çekiyor. Dikkati çeken, sayıca kalabalıktan ziyade, büyük ve hareketli bir caddeye çıkan sokakta yer alan insanların duruş pozisyonlarının yarattığı fotoğraflar...

Yüksek taş duvarın dibine çömeltilmiş beş çocuk -ki yaşları 14,17 arası gibi... İki yanlarında; sokağın ortasında duran üç resmi polise bakıldığında, onların sivili olduğu anlaşılan dört polis daha...

Sokağın eski, güzel ve filmsel haline katkı yapanlar:

Üzerinden çöplerin taştığı, sağına soluna koyulanlardan ve içlerinden çöp toplayıcıların seçtiklerinden arta kalanların tadına kedilerin baktığı, çevrenin tüm yükünü taşıyan çöp konteynırları... Yüksek duvarın üzerindeki liseye ait çam ağaçlarıyla dolu bahçe ve o bahçenin yazları çay bahçesi olarak kiraya verilen kısmı... Sokağın çıktığı caddedeki güneşin aksine, sokağa düşen puslu bir hava ve nemli parke taşları... Çocukların çömeltildiği duvarın karşısındaki ve sokağın tamamını boydan boya kaplayan Sosyal Güvenlik Kurumu'nun, içinde sinema salonları ve işyerleri de barındıran kompleksi... Çocukların çömeltildiği okul duvarının bitişiğindeki; eskiden çocuk yuvası olan, daha sonra balkondan düşerek ölen öğretmen kızı anısına, şehrin önemli şahsiyetlerinin birinin yaptırdığı ve kızının adını verdiği T. B Anadolu Lisesi... Sokağın ana caddeye çıkışının tam karşısındaki kütüphane...

Sokağın başından girildiği anda hissedilen 'bir şey olmuş'luk haline dikkatle ve akıl yürütmeye başlayarak, adli durumlara olan merakın gözleriyle kulak kesilerek anlaşılmaya çalışılan, bir 'ne olmuş ki acaba' hali...

Polis telsizinden, çocukları toparlayıp karakola götürecekleri araca son derece olağan bir durumun anlatılması tadında sokağı tarif eden anons...

Olayın tüm kahramanlarına bakıldığında her birinin aynı hali çok defa yaşamış olduklarının rahatlıkla anlaşılabileceği bir olağanlık...

Sokağın bir yanında iki liseyle, diğer yanının tamamında Sosyal Güvenlik Kurumu ve çocukları yakalayan kolluk güçleriyle var olan devlet...

Çocuklarda ve polislerde; sanki önceden tariflenmiş, çokca provadan sonra bir çok kez sahneye konmuş, defalarca sahnelenmiş bir oyunun 1. perdesinin oyuncuları benzeri bir telaşsızlık...

Olayın ne olduğunu kavramaya çalışarak yürümeye devam ederken, aynı sahneye uzaktan bakan, saçlarına ve üzerindeki iş kıyafetine dökülmüş kireçlerden okulun tadilat gören alt katında çalıştığı anlaşılan, onlarla aynı yaştaki ve onlar gibi okulsuz çocuğa sorulan, ''ne olmuş?'' sorusu...

Eve ekmek parası götürmenin yüklediği 'kocaman adamlık' haliyle efendice ve tabloyu hiç tasvip etmediğini belli eden büyük adam ahlakıyla verdiği, ''içip içip, elalemin kızlarına sarkarlarsa, olacağı budur,''eleştirel yanıtı...

Polislerle birlikte sergi fotoğrafı haline gelmiş; muhtemelen parçalanmış yoksullukların dalından düşmüş çocuklardan birinin, sokaktan geçen bir insan terbiyecisi(!) tarafından atılan laf dolayısıyla onunla aralarında oluşan tartışmanın savunusunu; polislere dönerek, ''kafam iyi abi'' cümlesini başa koyarak yapması...


Tüm bu haller ve insanlar: Şehrin en eski sinemasının yıllardır filmi biten seyirciği boşaltmak için çıkışı verdiği Yan Sokak'ta, bölgenin tüm hareketliliğinden ve sosyalliğinden kuytulanmış bir halde, bir cumartesi günü varoldular!

Görsel: Google Earth

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP