23 Şubat 2016 Salı

Çıldır Gölü, Sarı Sazan, Kızakçı Tuncay ve Cenk

 Öncesi...

Şimdi istikamet Çıldır; 40 km civarı Kars'a dönüp yaklaşık 75 km kadar daha devam edeceğiz. Ani'yle vedalaşıyoruz. Bizde bıraktığı izler derin ve duygusal. Oktay'ın sayesinde yaşadık biz Ani'yi. Ayrılmak hüzünlü.  Etrafımızda Ocaklı Köyünün aydınlık yüzlü, güzel çocukları var. Kızlı erkekli. Bazıları kardeş. Anne emeği ürünlerinden aldığınızda yüzlerinde oluşan, sessiz ve kadim bir tebessüm; fakir yaşamın içine dokunmuş ekmek, aşa katkının sevinci. Onlar özbeöz Ani'li.

Siunuk Kralı Vasak'ın kızı Ermeniler Kraliçesi Katranide'in Büyük Katedralin duvarına yazdırdığı şu sözcükler, seven bi kadın profilini en sessiz haliyle ama üst perdeden bırakıyor kalbinize. Duygusu derin, izi kalıcı. "Ermeni devrinin 450nci yılında(1001)... Tanrı ve Ermenilerin ruhani lideri Katolikos tarafından onurlandırılmış Sarkis ve Ermeni ve Gürcüler şahenşahı Gakik'in şanlı hükümdarlığı zamanında, ben, Siunuk Kralı Vasak'ın kızı, Ermenilerin Kraliçesi Katranide, kendimi Tanrı'nın lütfuna emanet ederek zevcim Gagik şahenşahın emri üzerine, Ulu Simbat'ın temelini attığı bu kutsal katedrali inşa ettirdim." Oktay öyle güzel kurdu ki cümleleri; duygulu, sanki tam tercüme edemiyormuş gibi, öyle tatlı bir edayla. Güzeldi. Yakıştı.

Ani artık geride. Muhteşem bi beyazlık üzerindeyiz. Parlak bi güneş. Ani ile Kars arasında Ani lehine 10 derecelik bi fark varmış. Cenk dedi. Ani'de en az iki saat yürüyeceğinizi de düşünürseniz ona göre giyinmekte yarar var. İnce ama katmanlı giysiler, ısıya göre çıkarılması kolay olan. Biz çıkardıklarımızı arabanın bagajına bıraktık.

Yol keyifli, sürücü güven verici. Bir arabada olduğunuzu çoktan unuttunuz. Ufacık bi tedirginlik yok. Her şey Cenk'e emanet. Yolda sordu Cenk,  "Balık yiyecek misiniz?" Çıldır'a gelmişken yemeden olmaz! Cenk aradı, "Beş kişilik, cam kenarında, güzel bi masa ayırın." "Atalay Abi orada mı?".

"Altı kişilik olsun." dedim. Israrla. Kabul etmedi. Olması gerektiği an var. Çekilmesi gerektiği anda yok.

Manzaralar, geçilen her köy, her virajın ardı muhteşem. Göle ulaştık. Uçsuz bucaksız bir beyazlık. Donmuş gölün resmini çekmek istiyoruz. Cenk "İleride gölün tamamını gören bir tepe var,  çok daha güzel görünüyor." dedi. Kabulüz. Geldik galiba. Bir virajın soluna  yanaşıp park ediyor. Güvenli bir yer. Tepe. Manzara muhteşem, güneş de.  Her şey olağanüstü. L23 alınmasın ama daha geniş açı çekebilen bi makine mi olsaydı?


Atalay'ın Yeri. Sevimli, sıcak. Tam da olması gerektiği gibi. Masamız güzel. Çıldır Gölü muhteşem. Güneş masamıza düşüyor. Kızakçılar görev başında. Yanlarında getirdikleri küçük kızakları ile kayan çocuklar cıvıltılı. Anneler tetikte. Kızak  turu kişi başı 10 TL. Gençler arzulu. Aman dikkat! Kaymayın.

Arka masamızda bi inşaatçı ya da tüccar çocuğu; zengin, yerel, havalı ama sevimli. Kız arkadaşı ile. Peynir rakı söyledi. Kız içmiyor. İzmir'e gidecek. Üniversiteli. "Ege kızları seni harcar" diyor. Belli ki kızı kaparlar  diye korkuyor. Her şey dilinde. Dilse incitici değil. Tatlı bi kabalığı var. Sevimli yani. Yerel. Aslında kızacağınız, tepeden bakıp eleştireceğiniz cümlelerine bir türlü kızamıyorsunuz. Doğal. Kız gülüyor, hiç incinmiyor. Dil incitmiyor aslında! Niyet de.


Garsonlar çalışkan, eski usul gibi. Mekân'ın hikayesi sağlam. Sahibinin de. Sarı Sazan her balık gibi kesinlikle rakıyı çağırıyor. Göl de. Hani şöyle öğleden biraz sonra oturup akşam üzeri kalkmalık bi keyif için her şey var burada. Sarı Sazanlar çok kere okuduğunuz gibi kızgın ve bol yağda kızartılıyor. Balığın bol, çeşitli ve olması gerektiği kadar yağlandığı ve muhteşem pişirildiği bi deniz şehrinden gelmiş insan bilmişliği yapıp da sazan tipi göl balıklarına burun kıvırma ukalalığında bulunmayacağım. Zaten Sarı Sazan da buna izin vermiyor. Lezzetli, özgün pişirilmiş. Porsiyonlar bol, yanında salata ve turşu. Çatal bıçakla girişmeyin ama! Elle yemesi güzel. Bana kalkan balığını çağrıştırdı mesela.  Tadını çıkarmak gerek. Keyifli iş Atalay'ın Yerinde göle bakarak balık yemek. Ben içmedim ama masamızda rakı vardı. Fotoğraftaki en şahane yol arkadaşımın teki. Bi de Rizzoli'nin dublesi. Bu da ukdem olsun  dedim. Bir hayalim var.  Kısmetse yaza.


Kızaklara da binmek gerek di mi ama? Zaten göl sizi kesinlikle çağıracak. Tuncay güzel adam. İşini seviyor, gururlu, kızak yarışlarının geleneksel ve efsane şampiyonu. Atlarının adını sorduk. Evlatlarından söz eder gibi söyledi. Gururla. "Bu Yavuz, bu da Bulut.", "Memnun olduk Yavuz."," Memnun olduk Bulut."

Tuncay konuştukça, başlangıçta sadece at olan iki varlık, bi başka şey oluyor gözünüzde. Hayatınıza o an ve tepeden giriyorlar. Kimlik oluyorlar. O Yavuz derken aklımda  buzları yara yara giden bir fırkateyn canlandı. Bulut derken de uçak. Bulutların altında, güneşe paralel ve gölün üzerinde süzülen masal bi uçak. Esinlendiğini düşündüm adları koyarken. Misal Yavuz Zırhlısından. Sormadım. Hissettim. Soracağım bi gün ama. Yazacağım da. Göl maviyken. Atalay'ın Yerinde önümde bi tek rakı varken.


Bizim çocuklar önden bindi, biri kızakçının yanına. Fotoğraflarını çekmemi istediler.Tuncay izin vermedi. "Fotoğraf çekme işi bizde," dedi. Bizim turda anladım bunu. Dönüş noktasında durduruyor atları Tuncay. Gölün en güzel noktasında. Her tarafınız alabildiğine göl. Tepenizde şahane bir güneş. Alıyor makinenizi veya cep telefonunuzu. Geçiyor karşınıza. Uygun iki açı buluyor, kendince ve estetik. Çekiyor iki poz fotonuzu. Sonuç güzel. Bi ritüeldi bu. Tuncay'ın ritüeli. Size özel gibi. Keyifli bir kare hayatınızda.. Duygusu özel. Hissiyatı şık.


Aslında çocuklar tur atarken Cenk'le sohbet etmiştik, tam da dilek ağacının önünde. Keyifliydi. Meğer Samsun'a gelmiş. Halası ve eniştesi Samsun'da yaşıyorlarmış. Kuzeni büyük ilçelerden birinde doktormuş. Bafra'da Bafra Pidesi yemiş. Halasının evi bizimle aynı semtte imiş. Piazza'yı çok beğenmiş. Bir daha geldiğinde mutlaka ara dedik. Seni ağırlamak isteriz dedik. Biz Cenk'i çok sevdik.


Cenk güzel adamın altını bi kez daha çizmek isterim tam da şurada. Bunu otele bıraktığı ve vedalaştığımız anda bizzat kendisine de söyledim. Hayatta çok nadiren "Ben bu insana kefilim" derim. Cenk bunu hak edenlerden. Tüm yolculuğumuz boyunca hem vardı hem yok. Çekilmesi gerektiği anda sizi, sizinle baş başa bırakmayı biliyor. Bir gram bile huzursuzluk hissettirmiyor. Çok beklettik mi acaba tedirginliğini gram yaşatmıyor. Rakınızı içip balığınızın tadını dibine kadar çıkarmanıza olanak sağlıyor.

Kızaklara keyfinizce binebilir, dilediğiniz kadar fotoğraf çekebilirsiniz. Hiç bir anda yüzünde ufacık ama ufacık dahi huzursuz edici bir ifade yok.


Aslında minibüs turları da düzenliyorlarmış. Taksici olan babasıymış. Tur işleri Cenk'lerde. Tura isterseniz Sarıkamış da dahil. Sayıca az iseniz minibüs turu daha hesaplı. Toplam rakam üzerinden değerlendirdiğimde kişi başı 20-25 TL gibi kanımca. Verdikleri fiyatı oteller ikiye katlayıp müşteriye sunuyorlarmış. Tur için gitmeden arayın Cenk'i. Telefonu: 0536 844 78 28. İsterseniz bahsedin. Samsunlu biri deyin, seni yazacağım demiş deyin.


Ve yeniden Kars'tayız. Saat 16.30. Toplam 8 saat Cenk'le birlikteydik. Yol kenarında Muzaffer Abi bekliyor. Yoldayken aramıştı. Cenk'ten anahtar aldı. Eğildi camdan ve sordu: Memnun kaldınız mı?
Beş kişilik koro: Çoooooooooooooooooooookkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk:))))) 

Akşam yemeği için bir önceki akşam karar verdiğimiz gibi  Hanımeli'ndeyiz.  Kaz Evi  ile ilgili düşüncelerimizi kıyaslamak gerek. Sonuçta Kars dendimi öne çıkan iki mekandan diğeri Hanımeli. Ambiansına, lezzetine bakmadan, test etmeden olmaz.  Kaz Evi'nden çıktığımız ilk akşam önünden geçerken mekanla ilgili olarak bizi etkileyen bir şey olmuştu. Bu kez tadılacaklar listesinde Piti de var üstelik.

Güzel ve keyifli bir yemekti.  Hava  fena halde sert. İçeri girerken ve dışarı çıkarken kapı açıldığı an da soğukla buluşan sıcak havanın oluşturduğu buharlaşma muhteşem. Soğuğun en keyifli hali.

Kars caddelerinde gece yürümek güzel. Cam gibi buzlara bir gün içinde alışıverdik, kaldırımlarda yürürken yol seçmeyi öğrendik. Alana bir Karslı kadar hakimiz artık. Karabağ otelinin önünden geçip ki kendisi Orhan Pamuk romanının baş kahramanlarından biridir, Atatürk caddesine kıvrıldık. Kaldığımız süre içinde en çok kullanacağımız cadde olacağını henüz bilmiyoruz. Bazalt taşlı, gecenin karanlığında iyice koyulaşmış kadim bir binanın önünden geçerken dikkat kesilmiştik. Muhteşem koyuluk içindeki pencerelerinden yansıyan ışık ve caddeye bakan sessiz ve yalnız masaları, hemencecik film makinasını çalıştırmış, kısa metrajlı pek çok birikmişliği ard arda sıralayarak şahane hissiyatlar oluşturmuştu. Orada olunması artık mutlaktı; bina tüm hücrelerimizi ele geçirmişti çünkü. Dönüş yolunda karşıdan fotoğrafını çektik önce, sonra göz koyduğumuz pencere önü masalardan birine konuşlandık. Her ne kadar onlar kış bahçelerini önerseler de biz sakinliğini sevmiştik Kars'ın. Kendi olma halini.

"Bir Türk Kahvesi lütfen, orta şekerli."

"Bir filtre kahve ve tiramusu lütfen."



Bu da Muzaffer Abi'nin kartı. İsterseniz organizasyonu onunla da yapabilirsiniz. O da Cenk'i yollayacak,  Ani, Çıldır için. Taksi ihtiyacınız olduğu her an yanınızda olacak kesinlikle. Dedim ya güzel adam, tatlı dilli.

Kalenin Bayır Düzü-Kars için buradan lütfen

Doğu Ekspresi ve Kars. Nedir, nasıl bilet alınır, tren ve yolculuk nasıldır için buradan lütfen.

Fotoğraflar Nikon L23 ile..

18 Şubat 2016 Perşembe

Ani, Çıldır ve Cenk

Uykusuz...

03/02/2016

Muzaffer abi şeker adam. Kaz Evi'ndeyken çocuklarla mutabık kalıp aradığımızda sabah 8'e tamam dedi. Birazdan geri aradı, çocuklar vaz mı geçti endişesi yaşadı. O, "Biz 8'de kalkmayız 8.30 olsun." deyip saati öteledi. Masalara huzur geldi, sonuçta bi günleri var.

Gardan otele getirirken 100TL fiyat vermişti. Kaz Evi'nde çocuklarla mevzuyu konuşurken, lokanta çalışanlarından biri "Sayı artınca fiyatı artırırlar," diye uyardı. Aradık. Muzaffer abi 125 dedi, 120'ye geldi. Ben anlamayıp "125 mi?" diye yineleyince, "Ya aramızda mevzu değil, o kadar da indirimimiz olsun." diye işi tatlılaştırdı. Çocuklar razı; üç onlar iki biz, beşe bölünce kişi başı fiyat gayet makul, sonuçta Ani gidiş dönüş 80 km'den fazla, yol şartları ağır. Oysa otelde sorduğumda resepsiyon fiyat almıştı. 150 TL. Aslında fiyatın 80 TL civarında olduğunu biliyorum. Dedim ya piyasa durgun şöför esnafı bana uzak değil, dertlerinin farkındayım. Bi de alacağınız hizmetin kalitesi söz konusu, eldeki bir gelecek ikiden iyidir, önemli olan finalde helal olsun demek! Başka tüyolarım da var aslında, bilgilerin hepsi Cenk'ten. 

Sabah 8.20. Telefon çaldı, Muzaffer Abi "Genç bi çocuk," dedi "Sakallı, Hyundai araba ile,".

Biz hazırız, otelin kale manzaralı terasında sıkı ve keyifli ve de anormal peynir çeşitli bi kahvaltı yapmışız.

Asansör, lobiden geçiş, önce yanlış arabaya yöneliş ki o da sarı ve Hyundai; şöförü yok, bi yere gitmiş.  Oradaki kişiye sorma, sakallı olduğunu teyit etme. Herhalde tam 8.30'da başında olacak diye düşünme, biraz bekleme ve sonra otelin diğer tarafında asıl Hyundai'yi görme. Bingo. Sakallı  sürücü. Hava sert, derece -20. Hyundai 2015 model, genç bi adam şöförümüz, düzgün, temiz yüzlü, güvenilir. Arabadaki sohbet esnasında öğreneceğimiz üzere Muzaffer Abi'nin oğlu.

-Adın ne? 

-Cenk, 

-Ben de Buraneros.

-Çocukları öğretmen evinden alacağız. 

-Çıldır'a da gitsek fiyatlar ne Cenk? 

-250-260 TL civarı. 

-Baban 200 demişti. 

-Sorun yok.

-Ani, Çıldır, ikisini 300'e bağlayalım mı? 

-Olur abi. 

Çocuklar kapıda, heyecanlı. Aldık, Çıldır fiyatına okeyi verdiler, hatta uçtular. Bi günde iki kuş. Yarın uçacaklar.


Ani Harabeleri ve Çıldır aynı hatta değil. Önce Ani'ye gitmek daha akıllıca. Çünkü tekrar Kars'a dönüp Çıldır yoluna sapıyorsunuz. Gidiş dönüş minumum yüzelli kilometre. Üstelik yol şartları daha ağır. Ama Cenk'e vız geliyor bu. Sürücü güven ve huzur vermeli değil mi? Bu Cenk'te fazlası ile var. Hiç fren yapma ihtiyacı duymadık. Ayağı ile sacı delmeye çalışan yan koltuk yolcuları bilirim.  Araba kiralamayı düşünmedik değil. Lâkin bu şöförlü bir hizmet; sıkıntıya gerek yok, kira bedeli, yakıt aynı hesap, üstelik göreceksiniz ki istediğiniz yerde duruyor ve sizi bekliyor.

Ani Harabeleri ve Çıldır'ı bir arada çıkarmak planlı tur gibi; tam rakı vaktinde Çıldır'dasınız. Ani'de yaklaşık iki saat yürüdünüz, üstelik düz bir alan değil. İnip çıktınız. Süper antreman ama. Bize vız geldi, anlamadık. Size de iyi gelecek, tembelliğe lüzum yok. Ani bu; şaşırtıcı ve sarsıcı, hikayeleri sağlam. Misal o gün 16,5 km yürüyüp 33 kat karşılığı yükseklik çıkmışız. Günlük yürüme mesafemiz 10'un altına hiç düşmedi. Yürümeyeceksen Kars'a hiç gitme. Keyifli şehir vesselam.

Ani'nin adı olmuş Anı. Müze Müdürlüğünden aldığınız kitapçıklarda da öyle. Bunu ilk Cenk'ten duyduk. Garip milletiz vesselam, kompleksli. Kardeşim, işte bu, bu, bu adamlar bizden asırlar önce burada yaşamışlar, yurt onların yurdu, saygı duy değil mi ama? Nerede.

Sınır bölgesi. Karşı Ermenistan. Cep telefonlarına dikkat, yurt dışı tarifesi. Mesajlar geliyor. Misal "Ermenistan'a Hoş Geldiniz," misal Sağlık Bakanlığından başınız derde girdiğinde aramanız gereken bi numara falan gibi. Yolda Cenk uyarmıştı. Kapatın Ani sürecinde. Dönüşte memlekete de hoş geliyorsunuz zaten.

Ani'de ve surların önündeyiz. Müze görevlileri henüz gelmemişler. Güvenlik görevlisi orada. Cenk selamlaştı. Oktay köyden, güvenlik görevlisi, güleryüzlü, sordu: "Rehberlik hizmeti ister misiniz?"   Şahsen ben Ani'liyim, hem de kadim. Çocukken ve üstelik de yasak bölge iken gezmişim, doya doya. O zaman çekemediğim fotoğrafları çekeceğim. Çocuklara sordum, istiyorlar. Ücret gönlünüzden ne koparsa.


Oktay da şahane bir adam; iyi dinlemiş, özümsemiş, hissetmiş... kullandığı dil şahane. Rehber üslubunu kapmış, akademisyen dilini de, dinledikçe... Sentezlemiş, yerel efsaneleri de duyarak büyümüş ve şahane bi üslup oluşturmuş, sonuçta toprağı, konuya hakim. Çocuklar gördükleri bir şekle gamalı haç deyince, "Gamalı haç değil, o bir svastika." deyiverdi; incitmeden, siz küçüksünüz bilmezsiniz şefkati ile, tatlıydı. Ateş, su, hava, toprak. "Ve tahta." Kahkahalar. Espri ennnn şahane yol arkadaşımdan. Bu svastikanın bi özelliği daha var. Onu Oktay'dan dinleyin bence.


Çocuklar çok tatlılar, üniversite öğrencileri. Gizem ile Gülce Work and Travel'da tanışmışlar. Boston'da. O günden beri yol arkadaşı olmuşlar. Meraklılar. Fırsat buldukça geziyorlar. İki saatten fazla zamanı Ani'de geçirmemizin sebebi onlar. Oğulcan tatlı, yakışıklı, kızlardan Rizzoli'nin arkadaşı.


Ani hikayesi kuvvetli şehir, en meraksızı bile iki saate yakın tutmayı başarıyor içinde. Karşıda Ermenistan'ı görmek ilginç geliyor gençlere. İpek yolunun en önemli geçiş yollarından biri. Arpaçay'ın en derin yerinin beri yakası bizim, öte yakası onların. Aras'ın kolu. Sadece ayakları kalan köprünün bir ayağı bizde bir ayağı onlarda.


Ben çocukken de orası Ermenistan'dı. Başkenti de Erivan. Posof'tan ışıklarını seyretmiştik bi gece. Pırıl pırıldı. Demişlerdi ki propaganda amaçlı. CCCP (SSCB)dönemi. Kars sokaklarındaki ilk duygum, Doktor Jivago filmindeki görsellere eş olmuştu.. Kapalı Rusya'ya ilgim olduğunu, merak ettiğimi, o hali görmek ve bir gezgin olarak tam da oralı gibi yaşamak istediğimi herkes bilir. Duyduğum efsaneler yüzünden bi masal ülke idi benim için. Gerçekte olmayan, diğer ülkelere benzemeyen en fantastiğinden bi masal ülkesi. Heyecan duymuştum, hava yine sertti, mevsim yazdı.  Önce bir askeri birliğe uğramıştık, en amcam Kars Ziraat Bankası'nın müdürü idi.  İzin almak gerekti! Ne esrarengiz.


Termeli bir üsteğmen rehberlik etmişti bize, hem de uyarmıştı. El kol sallamayın, işaret etmeyin, ateş yakmayın, bağırmayın, sigara içmeyin, fotoğraf çekmeyin falan diye. Karşıda nöbetçi kulübeleri vardı. Hâlâ var. Yüz metrede bir. Soğuk savaş yılları. Onlar kızıl kominist sonuçta. Öcü. İkinci dünya savaşı askerleri gibiydiler. Uzun paltolar, miğferler, ateşe hazır, omuza asılmış eller tetikte ve bel hizasında tüfekler. Kızıllar! Bi de sınır hikayeleri. Kahramanlık öyküleri.


Heyecanlıydı, anlatması da havalı. Çocuklara da anlattım. Size anlatmasam olmaz. Bi kaç yıl sonra. Lisedeyim, ders tarih. Hocamız Pembe Hanım. Tam anlamıyla öğretmen. Tarih dersine yakışıyor. Alımlı. Ciddi. Tarih dersi ile ebedi sorunu olan bi öğrenciyim. Tarihle değil ama.  Allahtan sosyal derslerinin ortalaması alınıyor. Her biri 2,5 puan değerinde dört soru muydu yoksa biri dört diğer ikisi 3 puan değerinde üç soru mu pek hatırlayamıyorum. Sorulardan biri Ani ile ilgili. Sınavdayız.


Ben gördüklerimden ve dinlediklerimden tam bir sayfa yazdım. Diğer iki soru kem küm. Misal bir çok kaynak ve rehberimiz Oktay, Ani nüfusunun yaşadığı büyük depremden önce 150 bin olduğunu söylüyor. O gün bizim üsteğmen üçyüzbin demişti. İki büyük deprem geçirdiğinden söz etmişti. Kars'la ilgili çok da iyi bir kitaptan söz edeceğim. Bir sonraki yazıda ama. Böldüm ya bu yazıyı, bayağı uzadı çünkü. O diğer kısımda kaldı. Bütünlük bozulmasın. O nedenle yani. Bir hinlik yok işin içinde. Güvenin.

Neyse, gelelim notların okunma gününe. Buraneros dokuz. Rakamla da 9. İnanılmaz!

Üniversiteli çocuklara dedim ki tam da Ani'deyken, çok gezen biliyormuş demek ki, kanıtı bu. Espri tabii ki. Yılların münazara konusu işte!. Uzatmaya meyyalim. Aslında uzattım da. Affola. Ha unutmadan, dışarıda köyün gül yüzlü çocukları saracak etrafınızı, ev yapımı hediyelik eşyalarla. Sevindirin. Fiyatlar 5-10 TL.

Tuncay, Yavuz ve Bulut, Çıldır, Sarı Sazan, günün ruhları dürtükleyen saatinde göle karşı bi tek rakı, telefon numaraları ve daha fazlası için buradan lütfen

Doğu Ekspresi ve Kars. Nedir, nasıl bilet alınır, tren ve yolculuk nasıldır içinse buradan lütfen.

Fotoğraflar Nikon L23 ile...

11 Şubat 2016 Perşembe

Doğu Ekspresi ve Kars

Uzakta...

01/02/2016

Heyecanlı bir karar ve heyecanlı bir bekleyişti. Muhteşemdi. Yıllar yıllar sonra çocukluğumun en masal şehrinde, "Benim Kars'ım"da olmak... Kelimelerimin lento, beton, kolon, asmolen, tabliye gibi kelimelerle yer değiştirdiği uzun bir emek sürecinin son virajını dönerken bir nefes anı için, yenilenmek için bundan daha istekli, bundan daha mutluluk verici bir seçim olamazdı. Kars, tam da Cemal Süreya'nın Paris'teyken ve de kendisini hiç görmemişken yazdığı şiir gibi, özlemi soluklu, kavuşması her daim muhteşem şehir. Damarlarında taaaa çocukluktan beri trenler dolaşan bi adam. Şahane bir yol arkadaşı. Derece eksi 36!


Önce bilet almak gerek, yataklı vagonda oda sayısı sınırlı, on'da bir şansınız var. Üstelik bileti, seçtiğiniz tarihe en erken bir ay kala alabiliyorsunuz. TCDD, gerekçesi ne ise böyle bir periyot belirlemiş. İlk anda bir tane yataklı vagonu satışa sunuyor.  Bu da "Ya bir grup kapatırsa!" korkusu yaşatıyor. O vagon dolduktan sonra talebe göre son anda bir vagon daha ilave ediyor ama başlangıçta siz bunu bilmiyorsunuz. O nedenle sürekli bi takip hali var ki eğlenceli bile geliyor insana. Kars yolu çocukça bir sevinç sonuçta. Değiyor.


 Gidiş tarihinize bir ay kala satışa açıldı treniniz  ve diyelim ki aldınız gidiş biletinizi, indirimsiz. Bu kez  dönüş tarihiniz için bekliyorsunuz. Gidiş dönüşünüzün arası kısaysa TCDD'nin rezervasyon süresi kadar ayırtabilirsiniz  biletinizi. O riski almak istemedim.  Bizim tarihlerimiz esnek olmadığı için gidişin açıldığı gün hemen ve hevesle, elbette tadını çıkararak aldım biletleri.  Dönüşün açıldığı gün ise, yani bir hafta sonra net üzerinden değiştirme işlemi ile bileti gidiş dönüşe çevirdim.  Kişi başı yataklıda tek yönün -gidiş dönüş olmak koşulu ile- indirimli internet fiyatı 78,25 TL. Bu yolu izlerseniz gidişi almaktan korkmayın, değiştirme işlemini yaparken sistem iskontonuzu düşüp kalan miktarı talep ediyor sizden. Sorun yok yani.

Ve planlar. Saat 18'deki  hareket dolayısı ile yemekli vagonda akşam yemeği karanlığa kalacak. Işıkları yanmış yemek vagonunda dışarıyı görmek mümkün değil. O halde kafa çekmek de keyifli değil. Herhangi bi restoranda yemekten farklı olan ne ki?

Burada zaman yavaş, hayat uzun metrajlı film dinginliğinde. Huzurlu.  Bu faslı  dönüşe bırakalım o zaman. Dönüş treni Kars'tan sabah 7.45'de kalkacak. Günün geceye dönmesine bir iki saat kala, etrafla  haşır neşirken, eşsiz kış manzaraları eşliğinde sıcak bi vagonda, dışarısı beyaz ve eksi yirmi beşken daha yakışıklı olur yemeklide usulcana içmek. Karar bu. Madem restoran dönüşe, o halde gidiş için biralı bir alışveriş yapmalı. Ama sabah kahvaltısı mutlaka restoranda olmalı.

Trenin saati yaklaştı. Güzel olan onu peronda karşılamak. Ankara garı muhteşem. En bayıldığım garlardan üçüncüsü. Trendeyiz. Sürpriz yemekli vagonun olmadığı. Cümle yan kompartımandaki bi konuşmadan geldi. Teyit etmek gerek. Kapının önünden bi genç geçti. Elindeki şarj cihazını yan kompartımanın prizine takmak için sahibinden izin istedi. Kendi kompartımanlarında prizlerde elektrik yokmuş. Ne yazık ki orada da yok. Bizimkiler çalışıyor mu bi bakalım. Off bizde de yok. Bunu sıkıntı yapıyor muyuz? Tabii ki hayır. Tren gelir hoş gelir.


O da ne mini buzdolabımızda iki meyve suyu, iki su, iki çikolata ve iki çubuk kraker var. El havluları tertemiz. Yastıklar ve yatak örtüleri de. Bakalım lavabomuzdan sıcak su akıyor mu. Bingo! Ama içilemiyor musluktan akan su, işaretle ikaz edilmiş. Isıtıcı almadığımıza bin pişmanlık, ne de güzel kahvelerimiz var.


Muammer Bey, kondüktörümüz, güzel insan, kompartımanda damarlarında trenler gezen bir adam var. Dedesi demiryolcu. Çocukluğu trenlerde geçti. O zaman demiryolcu ile iletişim kolay. 1,5 litre pet şişe su odasına bırakıldı, kahveler paylaşıldı ve onun ısıtıcısından sürekli gelen su, yol boyu kahve keyfini yaşattı.


Yeri gelmişken; mini buzdolabına bir buçukluk su sığmıyor, o nedenle bir litrelik almalı, dönüşte öyle yaptık. İki tane bir litrelik yeterli, bir litrelik kola da iyi yol boyu için. Ya da hiç almayın. Trende kutu olarak var. Atıştırmalıklarla birlikte içecek yüklü servis arabası sıklıkla geçiyor koridordan. Kıtlık yok yani. Yine de trene binmeden tren için alışveriş yapmak keyifli. İçkinize göre mezeler almayı ihmal etmeyin, restoran fikriniz yok ise, ama abartmayın da. Bu seferde restoran vagonu yoktu tamam. Fakat bu hiç olmayacağı anlamına gelmiyor. İhale dönemi imiş, yedi yıldır ihaleyi alan firma bu kez ihaleye girmemiş. Rakipler olsa da hep o kazanıyormuş. Bu kez kimse yokmuş. Hallolacakmış. Belki de hallolmuştur. Unuturum belki, her vagonda biri alafranga olmak üzere iki tuvalet var, sorunsuz ve temiz, her türlü hijyen malzemesi mevcut. Olur da vagonunuzdakiler dolu olursa ara kapıdan arka vagona geçin. Sıkıntı yok.


Az daha priz meselesini atlayacaktım. Sigorta atmış, ama mevcutta cam sigorta yok. Yanda mı taşımalı acaba? Espriler gırla. O esnada Muammer bey geliyor, işlem tamammış, prizler çalışıyor. Unutmadan, trende internet yok. Kendi bağlantınız ile keyfinize bakabilirsiniz. Film falan izler, kitap okurum diyorsanız işiniz zor. Manzaralar ve fotoğraf çekme arzunuz diğer eğlence seçeneklerinize hep galip geliyor.


İstasyonlarda 5 dakika bekliyor artık tren, eskiden 15'ti. Kahvaltıyı yemekli vagon üzerine kurunca doğal olarak açıkta kalındı. Erzincan'da gardaki büfeden peynirli ve patatesli katmerlerle pişmiş yumurta alıp keyfimize bakıyoruz. İsterseniz trene cağ kebabı da isteyebilirsiniz, Erzurum'a gelirken. İstasyona çok yakın bi kebapçı var, hemen yanındaki sitenin arkasındaki binanın altında, Yoldan sipariş vermek gerek. Vagon numaranızı ve adınız verin, durunca tren kapıda olun ama! İstekliyseniz gitmeden netten belirleyin bir kaç kebapçı. Alın telefon numaralarını.


Kars'a vardık.  Akşam. Hava sert. İnmeden hazırlanmak gerek. Şartlara uygun giyildi, lakin çok abartmaya da gerek yok. Termal içlik şart ama! Termal çorap üzerine bir de yün çorap yeterli. Misal derece eksi 26. Korkmayın, Kars'ta hissedilen soğuk varolanın altında. Bizim şehrimizde öyle mi, asla, hissedilen olanın hep üstünde. Şaşırtıcı bi durum. Gardan bi taksiye atladık, 15TL, 10'a gider ama ekonomi dar, piyasa durgun, mevsim kış, kıymayın.  Muzaffer Abi şahane adam. İşçi. Hemen kartını elimize elimize tutuşturuyor. Anlıyor ki Ani ve Çıldır'a gideceğiz. Bunu kaçırmıyor. 2015 model araba ile gidecekmişiz, rehberlik hizmeti verebilirlermiş, araba çok güzelmiş. Sürekli 2015'in altını çiziyor ama, çok rahat ettireceklerinin de. Öyle tatlı parlatıyor ki, kanınız ısınıyor bu tatlı uyanıklığa..Haaa bu arada yukarıdaki foto Kars Garı değil.

Otelimizin yeri çok güzel. Üstelik benim için çok özel olduğunu ise sonradan fark edeceğim. Henüz bu önemli ve kişisel nüansı bilmiyorum. Çantaları bıraktık, istikamet Kaz Evi. Tavsiye Milor'dan, denemeli. Yan masada ikisi kız üç genç var. Trende yan kompartımandaydılar. Ani ve Çıldır planları ve bir günleri var. İşletmeciden yardım istiyorlar. Oysa bizde Muzaffer Abi var. Çocuklara "Birlikte gidelim mi?" teklifi. Onay. Muzaffer Abi'yi arama. Sabah 8.30 için Ani'ye anlaşma. Çıldır'ı arabaya sakladım ama. Bir iskonto planım var toplam üzerinden.

Kaz Evi, Hanımeli ve diğerlerinden söz edilecek elbet. Ama bir numaranın kim olduğunu biliyorum sanki. Hatta eminim.

 Dönüş yolundan tadımlık bi foto. Masadakiler "Kars'a gidiler de peynirsiz dönülür mü?" manasında girilen ve şahane peynirler alınan peynircide hazırlatılmış yolluk ile Migros Kars'tan alınmış, peynir eşlikçisi şarabın, gün sonuna yaklaşırkenki hali. Sofra düzenini özellikle istedik. Bi sonraki, hatta bi sonraki yazıda var elbet detaylar, telefon numaraları, tavsiyeler falan.

 Ani, Çıldır ve Cenk ile devam ediyor hikaye.


Fotoğraflar Nikon L23 ile..

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP