Öncesi...
Pazartesi sabahına gün yeni yeni ışırken uyanıyorum. Normalde çok heyecanlı olmam gerekirken gayet soğukkanlıyım. Sabah ezanının sesi hakkını veremeyen metalik bir tonda geliyor hoparlörden, oysa ne kadar severim sessizliğin içinde yankılanırken beni ele geçirmesini.
Sabahlarımdan birine yolculanıyorum, ruhum mevcudu bırakıp unutulmaz o anla kucaklaşıyor ve akıyor kelimelerim: Kulakları ayağa diken, hayran hayran dinleten ulvi ses tüm fısıltıları öteleyen bir kutsiyetle odayı dolduruyor. Muhteşem bir okuyuş, ve muhteşem de bir müziği olan bu ses doğrudan ruhuma akıyor. Her şeyi terk edip onunla baş başa kalıyorum. Bu muhteşem okuyuşun temiz ruhlu karakterini resmediyorum. Unutulmaz bir başka ânı da aşan bir hayranlıkla dinliyorum genç olduğunu düşündüğüm bu aydınlık yüzü.
Gözlerim dün akşamdan hazırladığım paketlere uzuyor sonra. Sekizde yola çıkmayı planlamıştık. Oysa saat 04:00 civarı. Kitap okumayı deniyorum, olmuyor. Oyun oynamak zamanı hızlandırıyor. Hava durumu sıcak müjdeliyor. Gömleğime karar veriyorum. Her ihtimale karşı ince bir kazak alıyor, yağmurluğumu da hazır ediyorum.
Saat 08:00. Asansördeyim, bahçeye geçiyorum. Sabahın ışığı güllere vuruyor. Renk muhteşem. İki lafın belini kırıyoruz. Bir heyecan var; daha çok bilinmezliklerin merakı. Zihnim ön izlemeler yaptırıyor. Unuttuğum bir şey için eve dönüyorum, asansörün önündeyken kardeş dairesinden çıkıyor. Hemen geliyorum, diyor ve bahçede sandalyenin üzerindeki paketlerimi arabaya götürmesini istiyorum.
Elimde bir rota var, onu bilgilendirdim ve yoldayız.
Çok keyifli bir sabah, radyoda müzik seçimi şahane. Sohbetli sohbetli akıyoruz... Henüz çok uzaktayız, şu karşı yamaçlar olabilir, diyorum, epey yol aldıktan sonra. Onun telefonu sürekli çalıyor. Malum iş saatleri... Henüz köyün adı tabelalarda gözükmüyor. Bazı mirengi noktalarımız var, onlardan ilkine ulaşıyoruz ve ırmak boyunca devam ediyoruz. Hah işte yol ikiye ayrılıyor ve işaret yok. Ama tecrübe var; ufak bir tarama, zihinde bilgileri işleme ve karar: Soldan devam.
Artık solumuzda ırmak ve demir yolu, köyün adının olduğu ilk tabelaya ulaşıyoruz. Sonrası bazen bulmaca çözmek durumunda kalsak da çorap söküğü. Artık göğe doğru yükselmeye başladık. Enfes manzaralar baş döndürücü. Issız doğada sanki gezegen değiştirmişiz gibi bir tat. Dünyadan koptuğumuz kesin. Tırmandıkça okulun yön tabelalarıyla karşılaşıyoruz. Okulun öğretmenlerinin eseri olduğunu öğreneceğimiz Öğretmenler Ormanı'nın yanından kıvrılıyoruz. Kovanlar ne şanslı diye geçiyor akıldan ki muhteşem bir zirvedeler. Okula varıyoruz ama o da ne?! Pencereler yok, duvarların bir kısmı yok, kalorifer petekleri görünüyor.
Yolda durup tepeden bakıyoruz; bahçesi ve etkinlik izleri bizi bizden alıyor; o kadar şirin bir görüntü ki anlatılabilir gibi değil. Buram buram sevgi, gönüllülük ve özveri kokuyor. Elbette bizde de müthiş bir hayal kırıklığı. Taşınmış belli... ama nereye?
İlerlerken ve sormak için insan ararken, sokaklardan birinde camiyi ve muhtarlık tabelasını fark ediyorum. Köyde sanki hiç insan yok. Dik yamacı iniyorken sessizlik dışında ortalıkta kimseler yok. O ara biraz aşağıda bir abla görüyor, sesleniyorum. Okulu soruyorum, o da başka bir eve sesleniyor ve bir abla kafasını uzatıyor pencereden ve durum netleşiyor: Çocuklar artık köye uzak yeni bir lise binasında okullarına tahsis edilmiş kısımdalar.
Bu azmimizi kırmıyor elbette, dönüyoruz, yolda kamyoncuyu durdurup soruyoruz; bilmiyor. Navigasyona başvuruyoruz ve onun gösterdiği yöne sapıyoruz, o ara bir aracı işaret edip durduruyor ve tekrar soruyoruz ama bulunduğumuz yol da Demirci Köyü'ne gitmekteymiş. Dönüyoruz geri, şimdi hedef 15 Temmuz Halis Demir İmam Hatip Lisesi. Navigasyon desteğiyle giderken, yine de sorma ihtiyacı hissediyor, kesin bilirler dediğimiz insanların da bilmediğine tanık oluyor ve kendi yolumuzu navigasyon desteği ile bulmaya karar veriyoruz.
Çocuklarla köyde buluşamamış olmak, orada zaman geçirememek, manzaralarını doya doya soluyamamış olmak eksiltiyor bizi elbette. Olsun, ama yine de bir kazanımımız var; hikâyesi sanıldığından daha derin bir köyde olduğumuzun farkındayız. Tüm bu hayal eksikliklerimize rağmen bıraktığı tat, sabahın ıssızlığından bulaşan his, her yolun yokuş hali, sessiz evleri ve tüm bu ıssızlığın içinde önce hoparlöründen ulaşan "Fırınınız ayağınıza geldi," anonslarını duyduğum ve şimdi de yanımdan geçen araç, aralıklı anonsların diğer dağlara dokunup da geri dönen yankısı bile çok şeye bedel...
Liseye gittikçe yaklaşıyoruz. Artık sık kullandığımız bir noktadayız ve hayatımızın çoğunun geçtiği sanayi siteleri daha yakınımızda. Ana yolun üst tarafındaki yeni bina dikkatimi çekiyor. Oraya yönleniyoruz ve evet, 15 Temmuz Halis Demir İmam Hatip Lisesi'ndeyiz.
Kardeş arabada kalıyor, ben okula sızıyorum. Danışmada kimse yok ama telefonla meşgul kişi belli ki okuldan. Çocuklar hocam diye seslenince, soruyorum:
"Hocam Demirci İlkokulu buraya taşınmış?"
"Şu karşı kapıdan geçin orası."
Kapıdan geçince öğretmen olduklarını düşündüğüm iki hanımefendiye Tuğba öğretmeni soruyorum, olmadığını söylüyorlar ki içime doğmuştu taa en başında! Müdür Beyi soruyorum. Sondaki bir odayı işaretle beni oraya yönlendiriyorlar. Kapıyı tıklatıp giriyorum. İçeride biri hanımefendi, iki beyefendi üç kişi var; müdür beyi saptıyorum, onayı alınca "Alpay Bey?" diyerek adı doğruluyorum ve neden burada olduğumu kısaca anlatıyorum. Genç bir beyefendi ki benim çok iyi tanıdığım meslektaşlarımla akrabalık ilişkisi olduğunu öğreniyorum daha sonra.
Alpay Bey'e adını nasıl öğrendiğimi, keşif günümü kısaca anlatıyor, arkadaşının sır tutmuş olmasına sevindiğimin de altını çiziyorum. O, Tuğba öğretmeni arıyor, çünkü ana okulları taşınamadığı için köyde olduklarını söyledi az önce, ben de az önce oradaydık oysa, diyorum. Gelebilir misin? diye soruyor. Ben konuşabilir miyim diyorum ve telefonu bana uzatıyor. Tuğba öğretmene neden burada olduğumu anlatıyorum ve elimdekilerden söz edip buraya bırakacağımı söylüyorum. O kesinlikle sizi tanımak istiyorum, diyor.
Alpay Bey, hani zıpkın gibi derler ya, tam anlamıyla çözüm odaklı bir insan. Kendimi bir anda Müdür Yardımcısı İsmail Perçin Bey'in aracında, köye ulaşacak, neredeyse 15 kilometre gidiş 15 kilometre dönüş yolunda buluyorum. Öncesinde dışarıda bekleyen kardeşe durumu bildiriyorum, o istasyona buradan nasıl gideceksin diyor, hallederim diyorum ki Okul Müdürü Alpay Ergun olaya müdahil; biz bırakırız diyor, bununla yetinmiyor kardeşi de yeniden köye davet ediyor. O iş vakti olduğunu belirterek çok teşekkür ediyor.
Çok keyifli sohbet eşliğinde eşsiz manzaraları birbir geçerek yeniden köydeyiz...
Devam yazısı Ya Altı Üstü Bir Resim Deyip Geçseydim, için buradan lütfen.
Ters yüz
1 saat önce