21 Mart 2023 Salı

Bambaşka Bir Film

Geçen haftayı boş geçen Başka Sinema bu haftaki film için bir ikilem yaşatıyor. Hissim çok sert bir film olduğu noktasında tereddütlü. Çizgi üstü, sıra dışı bir film sanki Asi


... gibi geliyor bana.

Afişten ve bir kaç satırlık, spoiler içermeyen tanıtım yazısından edindiğim his bu ve o an için "Bu kadar sert bir filme bu kadar duygu yerleştirmek ve tüm bu hengâme içinde yine de duygulara ön aldırıp, olağanüstü çatışmaları, gümbürtüyü ve sertlikleri ve din temalı çirkinlikleri sanki arka planmış gibi hissettirerek göze sokmayı başarmak başka bir tat," cümlesini yoruma yanıt olarak kuracağımı ve onu tam da yazının burasına -sonradan-  taşıma ihtiyacı duyacağımı bilmiyorum!

İlk akşamını Fenerbahçe'nin maçı nedeniyle, daha açıkcası kararsızlığımın etkisi ile, işin doğrusu gerilmek istemediğim için erteliyorum.

Tereddütler devam ederken filmle ilgili, pazartesi akşamına netleşiyorum.

İzlemeliyim modum dünyaya dönüyor ve arzum berrak, sinema heyecanı bünyeyi ele almış durumda ve ben, istasyona doğru yürürken buluyorum kendimi.


Gişenin önündeyim.

Klasik sinema alışverişi az önce Migros'da yapıldı.

Benim tatlı gişecim meşgul, eğildiği kutudan muhtemelen bir animasyon için biletle birlikte verilecek 3 D gözlükleri çıkarıyor.

Benden başka kimse yok.

Nerede o kuyruklar diyorum bir kez daha...

Onunla aramız bir nefes mesafesi; izliyorum ve bir süre sessiz kalıyorum.

Sonra bu konsantre haline sesleniyorum; ne aydınlık, ne sıcak gülümseme o...

Ben söylemeden o söylüyor.

"Asi?!"

Kısa sohbet güleryüzlü...

Sinema katındayım ve bomboş. Terasa çıkıyorum.

Geceye dönmekte olan akşamın ışıkları muhteşem.

Tatlı bir soğuk.

Hoş bir manzara, ruhum kanatlı bir keyif halinde...

İçeri geçiyorum.

Kitabımdan birkaç vakit geçirme sayfası okuyorum.

Şimdi promosyon mısırımı alabilirim.

Kodumu gösteriyorum ve hazırlanıyor mısırlarım.

Tam anlamı ile sinema ve onun keyfi kategorisine sıçrayıp, orada bağdaşını kurmuş halde ruhum...

Sevinçli.

Duyargaların tümü keyfe açık.

Sıkı bir film gecesi olacağından eminim.

Bir kaç mısır atıyorum ağzıma.

Ve film afişlerine göz atarak katta dolaşıyorum.

Şimdi salon 6'dayım, D.3'ümle sarılıyoruz birbirimize... Onun üçüncü akşamı, film hakkında bir fikri var, hakkında tek kelâm etmiyor ama aldığım his muhteşem bir film izleyeceğim noktasında bir heyecanı tetikliyor.

Dakikalar geçiyor lakin perdede bir hareket yok.

Vakit tamam ama film başlamadı.

Çıkıyorum salondan. Benim tatlı gişecim kata çıkmış;

filmin başlamadığını söylüyorum.

O telefondayken ben salona geçiyorum.

Bu akşam dört kişiyiz.

Kolamı, havuçlu kekimi, suyumu ve tabii ki beleş mal baldan tatlıdır modundaki mısır paketimi uygun yerlere yerleştiriyorum.

O sırada ışıklar sönüyor ve film başlıyor ki süper bir açılış.

Gecikmenin avantajı ise reklâmların ve fragmanların yayınlanmaması oluyor.


Sonda söyleceğimi başta söylemeliyim,

kararım bu.


Ben bir film izlemedim, bir kez daha perdedeydim.

 
Hayatımda izlediğim en gerçekçi, sert ve acımasız aksiyonlar bu filmdeydi, dersem abartmış olmayacağımdan da eminim.

Coğrafyada olan biteni biliyorum.

Aslında hepimiz biliyorduk; gazete sayfalarından da olsa o şiddeti yaşadık, hissettik.

Hatta hayal ettik.

Ama şimdi?!

O hayal ettiklerimizin vücut bulduğu her şey şu an perdede.

Ve o perde bizi koltuklarımızdan çekip içine de alıyor ama gerçek şu: Biz ne kadar filmin içine çekilmiş olsak da kendi konfor alanlarımızdayız.

Ve suyumuz, kolamız, havuçlu lokmalık keklerimiz, mısırlarımız elimizin altında.

Film sürekli silkeliyor olsa da canımızı yakacak bir acı, bir bıçak, bir kurşun, bir kırbaç değmiyor tenimize.

Ahh filmin Hannes De Maeyer elinden çıkmış ağıt yakıcılığındaki muhteşem müzikleri....

Rap ile bu film nasıl bir araya gelir diyemiyorum ama hastası olmadığım, rast gelmezsem dinlemediğim tarz o kadar yakışıyor ki acının isyanına...

Anlatılamaz!

Ancak yaşanır.

Acımasızlığı bu kadar net ve gerçekçi ortaya koyabilen ve aynı zamanda sevgiyi yüceltmeyi bu denli başaran bir film izledim mi? diye soramıyorum bile kendime...

Bir saniye bile yavaşlamayan, filmden kopmaya fırsat vermeyen, bu olağanüstü ritm tatlı bir işkence!

Kendini hatırlatan yakın tarihli bir gerçeklik; bir anda başlamış, tüm dünya ile birlikte bizi de girdabına almış, sonra da birden hayatlarımızdan ve gerçeklik algımızdan çıkıp, zihinlerimizde yok olmuştu sanki.

Oysa şu anda bir sinema salonunda; bilinç sandıklarımıza gizlenmiş, hepimizi ürkütmüş şeytani o sürecin kilitleri yeniden açılıyor...

Film bitiyor, jenerikle birlikte enfes bir müzik akıyor. İzleyiciler yerlerinden kımıldayamıyorlar...

Ve dört kişilik seyirci kitlesi başta yönetmenler Adil El Arbi, Bilall Fallah olmak üzere, Aboubakr Bensaihi, Lubna Azabal, Tara Abboud, Amir El Arbi özelinde filme sahicilik ve duygu katan tüm oyuncuların önünde saygı ile eğiliyorlar.



11 yorum:

  1. Ooo yeni bir film.
    Yorum yazarken müziği açtım, ilginç bir seyri var melodinin. Gerilimli, kıvrak, sürprizli. Eminim ve mutlaka iyi bir filmdir. İzleyeceğim zaman gelecek, bekleyeceğim. Çünkü şu ara ruhu sakinleştirmem gereken zamanlardayım.
    Ama sana bir şey diyeyim mi, müzik hala devam ediyor, rap sözleri anlamasam bile o duyguyu veriyor katman katman yükseltiyor. Kimbilir vaktinden önce de olabilir seyrediş. (kediyi merak mı öldürüyordu?) :)

    YanıtlaSil
  2. Sözler çok derin, filmde alt yazı ile veriliyor ancak durum tam olarak "sözleri anlamasam bile o duyguyu veriyor katman katman yükseltiyor," ifadendeki gibi. Müzikler filme çok yakışıyor, bu kadar sert bir filme bu kadar duygu yerleştirmek ve tüm bu hengame içinde yine de duygulara ön aldırıp, olağanüstü çatışmaları, gümbürtüyü ve sertlikleri ve din temalı çirkinlikleri sanki arka planmış gibi hissettirerek göze sokmayı başarmak başka bir tat. Eğer evde izleyeceksen ve mümkünse filmin tüm seslerini kulaklıkla dinlemeni öneririm. En azından dene, olmadı çıkarırsın:)

    YanıtlaSil
  3. Siz filmi yorumlamamışsınız ki, resmen bir şiir yazmışsınız..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım izlediğim şeyin kalıbına giriyorum yazarken, ondandır:) Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  4. Rap müzik bana uzak fakat melodideki tınıyı etkileyici bulduğumu söylemeliyim.
    Afişteki cümleyi de sevdim. " Adaletin olmadığı bir dünyada umudu yeşerten ailedir. "

    YanıtlaSil
  5. Alt cümleye geçerken yanlışlıkla yayınlaya dokunmuş oldum. Özürlerimle...
    Bu filmi izlemeyi çok isterim. Anlatım ve paylaşım için teşekkür ediyorum. Ayaklarınıza sağlık olsun.

    YanıtlaSil
  6. Rica ederim, ayrıca da çok teşekkür ederim. Cümle aslında filmde karşılığını fazlası ile veriyor. Film çok etkileyici ve bazı bölümleri ve oyunculuklar o kadar gerçekçi ki insan belgesel izliyorum sanıyor, sanki perdedikiler oyuncu değil de gerçekten o anları yaşayanlarmış gibi. Şiddet içeriyor olsa da duygusal derinliği daha ön planda ve anne karakteri muhteşem.

    YanıtlaSil
  7. Her zamanki gibi anlatımınız mükemmel, keyifle okudum:))) Filme zaman bulunca bakacağım inşallah:) İsminden dolayı ayrıca ilgimi çekti:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. İsmine çok güvenme, doğru bir tanım ama bence filmin ana ve daha kıymetli temalarından biriyle -erkek karakteri baz alırsak- uyuşmuyor, çok katmanlı ve bakış açılarına göre farklı duygular oluşturacak, ya çok sevilecek ya da izlediğim neydi şimdi dedirtecek de bir film, uyarmış olayım:)

      Sil
  8. "Adaletin olmadığı bir dünyada umudu yeşerten ailedir" film afişine taşıdıkları bu cümle çok çarpıcı... Savaştan kaçan çok insan oldu ülkede. Çokta film yapıldı. Ancak o cehennemi yansıtmaktan çok gidişe, gidilen yerlerde yaşananlara odaklıydı filmler. Asi olayların göbeğini anlatmış anladığım kadarıyla. Bu insanlar neden ülkelerini bırakıp yeni hayatlar aramışlar sorusuna yanıt olmuş gibi film.
    Yazınızdan sonra bir heyecanla izleme kararı aldım ama bulamadım, sonraya kaldı maalesef...
    Yaza gireceğiz yakında sinemalar iyice boşalacak. Bu durum beni üzüyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fazla ipucu vermek istemiyorum ama meseleyi çok gerçekçi anlattığını söyleyebilirim, belgesel gibi sahiciydi, karakterler sanki oyuncu değildi de belgeseldeki gerçek insanlardı. Sinemada efektleri göz önüne alırsak resmen savaş alanlarındaydık diyebilirim:)

      Nerede o yazlık sinema yılları dedim son cümlenden sonra, kasabalarda bile varlardı:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP