30 Mart 2023 Perşembe

15. Yıl Özel Sayı-5

Bol aksiyonlu anılar, arkadaşlar biriktirdiğim ve hayatımdaki yeri çok özel, unutulmaz heyecanlar, güzellikler yaşadığım bu kentte yıllar sonra bu kez; ânların güzelliğinden başımın döndüğü, muhteşem bir güne dair...


Kal Gelince Bir Üşengeçlik de Geliyor



18 Ekim 2013


Uzun bir yazıyı hak ediyor mu bayramda aşık olduğum bir şehirde olmak bilmiyorum. Aslında biliyor ama kıvırtıyorum. Sokaklarındayken hep şunu tekrar ettim oysa: "Amasya, aşkım benim."

Belki de şu cümlenin yansıması idi her şeyi anlatan:"Bir de gayet bencilgezer olarak söylemem gereken bir şey var ki, mekân, bir ev, bir sokak, bir şehir ya da ne olursa olsun orayı bilen değil de yaşayan ve seven biriyle gezmenin insana ve keyfine kattıklarına da ayrıca paha biçemem."

Esnaf tavrına, lezzetine bayılacağınız, maaile çalışılan, pek de eğlenceli bir yemek keyfi yaşatan Sakarya Islama Köfte Salonu'ndan, Yeşilırmak üstündeki minik balkonda içilen kahveden, İlk Pansiyon'dan, Bimarhane'den, Pirler Parkı'nın en eğlenceli yerinden, Ali Kaya'nın restoranında bayram dolayısı ile yapılmadığından yenilemeyen Germeç'ten, uzun yıllar sonra gidilen ama gündüz kapalı olduğu için geri dönülen Büyük Amasya Oteli'nin Ayışığı Bar'ından, güne muhteşem bir final olan Grand Pasha'daki buz gibi biradan ve en önemlisi bir milim glikoz içermeyen tatlıları ve muhteşem ötesi dondurması ile Gazimihaloğlu'ndan söz edip, mekân mekân yazmak isterken şehrin bu ışıklı gününe dair bir yazı, ve rehber olmak isterken okuyana; sonuçta ortaya çıkan bencil bir kaç cümle olmuş. İsterseniz sadece fotoğraflara bakın!



Bir Mektupta Amasya'da Yaşanmış Bir Bayramdan Bahsetseydim.

 
Şu mübarek bayram sabahında fark ettim ki benim aklım kalakalmış; güne adapte olmak, mekâna dönmek mümkün değil. Üstelik kalakalan aklım sürekli yazıyor; şu otelin şurası, şu mekânın burası falan derken bir yandan da bir gün öncesiyle gelecek arasında gidip geliyor. Zaman ve mekân kavramı ortadan kalkmış, ben sadece kuru bir beden olarak sağa sola bilinçsizce hareket ederken o, "Al gözüm seyreyle," tadında sürekli sunuyor. E doğal olarak benim hayta yanım bundan çoookkkk memnun.


Üstelik dünya, işler, rutinler umurunda bile değil. İşin açıkçası iş peşinde koşan, tüm bunlardan uzak sorumlu bir insan olarak ben de kıskanmıyor değilim kendisini. Köpeği beslemiş, inşaatı sulamış, ekmek almaya gitmiş; yıkanıp kuruyup yatak üstüne atılmış, günlerdir sorumlu bir insan evladı bekleyen bilumum çamaşırlara derin bir sorumluluk duygusuyla "Hadi şunlara bir el atalım da ortadan kalksınlar," diye sarılmış; hepsini tek tek askılara asıp dolaba kaldırmış sorumlu şahsım da aslında; bir yandan televizyona bakan "Ah şu hayatı bir de ben yaşasam," diyen ve kendini tam da orada hisseden, saçlarını İstanbullu Kuaför Müjgan'a* yaptırmış kenar mahalleden Ayşe Abla formunda valla. Ne gün yaşamış be adam, diyor.


Şimdi gelirsek özüme: Tek tek cevap vermektense her mektuptaki konulara toptan girmek üzere, ve aslında sabahtan beri yazı hayal eden ama bir coşkunluk içinde telef olmakta olan, iki lafın ucunu bağlayamayan şu garip bir çözüm üretti ve ne var ne yoku şurada topladı. Kendisi valla fena halde şaşkın, üstelik bunun fena halde de farkında.


Tek mesele bunca çok ân içinde kaybolmuş olması. O ânlar da çok ama çok afacanlar; sürekli sağdan soldan çakıyorlar, her biri bir diğerinin önüne geçmeye çalışıyor, bense bundan şikayetçi değilim ama onlara uyunca hiç bir şeyi düzgünce ve sırasıyla yapamıyorum. Tek çarem var ki o da her şeyi bir kenara bırakıp şu andan kopmak, dünkü zaman dilimi içinde yaşamak. O yüzden şu mektup bir şeye benzemiyor, bir anlam bütünlüğü yok farkındayım.


Bu arada o fotoya ben bayıldım bir kere. Masa üstü bile yapabilirim onu, hatta bir poster haline dönüştürüp, hayalini kurduğum duvarlardan birine bile asabilirim. Ayrıca eller kocamansa, benim büyüklük algımı değiştirmem şart, kesinlikle doktor müdahalesine ihtiyacım var. Ve ayrıca o fotoğraftaki kolların, bileklerin ve parmakların zarafetini fark etmeyecek öküz henüz dünyaya gelmemiş, rabbime sordum. Ve ayrıca bu fotoğraf makinası öndeki görüntüleri arkadakilere göre bir nebze daha öne çıkarıyor. (Bkz. perspektif: ilkokul birinci sınıf resim dersinde öğretmen tarafından verilen bilgi) Ve ayrıca o günkü resmin ve o kadının benliğinin yansıması açısından, çektiğim en güzel canlı fotoğraf olduğunun altını çiziyorum. Ben milim kusur göremiyorum orada. Sürekli ona bakıyorum zaten.


Ve ayrıca fotoğrafçı duygu yakalama konusunda maharetli tamam, ama olmayanı var etme konusunda sıfır. Hatırlarsan hep tekrar ettiğim bir şey var: Bir yönetmen olarak olanı çekme konusunda dünyanın en iyilerinden biri olabileceğimin altını çizerken; film ve benzeri hallerde sahne hazırlamak, oynatmak konusunda sıfır olduğumun altını da ısrarla çizmişimdir.



Kabul ediyorum ki insan ânı yaşarken karşıdan etkileniyor, onunla doğru orantılı olarak çoğalıyor her şey... ama bunun koşulu da o duyguların kişinin bünyesinde var olmuş olması, zaman içinde yaşananlarla doğru orantılı olarak gelişip serpilmesi. O nedenle tam da ayna misali bir alışveriş bu. (Buradaki alışveriş, kapitalist dünyanınkinden tamamıyla dışarıda ve matematiği olmayan bir mana içermektedir!)


Yahu ben hayatımın en güzel günlerinden birini yaşamışım, akşam eve gelince ilk işlerimden biri otellere bakmak olmuş, günün tadı damağımda kalmış, her saniyesini yeniden yaşarken ve bizzat yaşamış olmama rağmen ardından ööle bakarken; sanki biri bana anlatmış da bana inanılmaz gelmiş, "Yok olmaz ya böyle bir gün," diyerek, -içimden- "Sen bunu külahıma anlat," cümlesini sıklıkla geçirerek ve suratıma sırıtarak "He he," çeken dinleyen modundayken ne desen boş valla.


Bir de gayet bencilgezer olarak söylemem gereken bir şey var ki, mekân, bir ev, bir sokak, bir şehir ya da ne olursa olsun orayı nefes almanın tadını bilen, tek bir kelime konuşulmayan bir ânda bile aynı duyguyu hissettiğini hissettiğin, yanındayken zerre kadar huzursuzluk taşımadığın, kaygısızca konuşabildiğin, çırılçıplak kalabildiğin; bir tek noktasına dokunmadan bile bedenini, kremsi gerginliğe sahip tenini hissedebildiğin, aklından geçenlerin hepsini gözlerinin pek de flörtöz bir hazla yapabildiği ve yaşamayı bilen, şu akustiğin olduğu mekânda ânın tadını fark edip zıpzıp zıplayabilen bir kadınla dolaşmanın tadını da ben anlatamam. Bir de o biri böylesine çok sevdiğin biriyse, eşinin benzerinin olabilmesi mümkün değil, valla.



 Kısacası: İyi ki seninleyim. Çokkkk ama çokkkkkkkkk teşekkürler gerçekten yaşıyorum dediğim her saniye için.



 *İstanbullu Kuaför Müjgan cümlesi şehirde gerçekten var olan bir dükkanın tabelasındandır.
Fotoğraflar Nikon L23 ile çekilmiştir.

20 yorum:

  1. Ne güzel bir anlatım olmuş yine; ne güzel bir kent ve ne güzel bir aşk -maaşallah :) Amasya'nın methini ben de çok duydum ama umarım nasip de olur bir gün gitmek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kent muhteşem, teşekkür ederim ancak anlattırana da bakmak gerek, çünkü çok özel bir şehir:) Aslında Ankara'da yaşayan biri için ulaşmak kolay... Şu linke gidersen https://laparagas.blogspot.com/2010/04/kimbilir-belki.html şehire dair daha çok fotoğraf görürsün.

      Sil
  2. Sizin bu 10 yıl önceki paylaşımınızı görseydim, sanırım Amasya gezimi yazamazdım gibi geliyor bana. Hele ki muazzam yazıya eşlik eden ifade yüklü fotoğraf karelerine gıpta ettim desem.
    Amasya'yı kısıtlı zamanda gezmek, hep pişmanlığım olmuştur. Bıkana kadar, ki bıkacağımı sanmıyorum, evimi özleyene kadar orada kalmayı isterdim. Umarım tekrar gitmek kısmet olur.
    Paylaşım için teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Benim için çok özel hem de çok aksiyon yaşadığım bir şehir, 12 eylül döneminde askerliğimi orada yapmıştım, olağanüstü tanıklıklarım var ve şahane bir ekiptik. Rastladınız mı bilmiyorum, o döneme dair yaşadıklarımızı ve tanıklıklarımı içeren bir yazım var. Belki ilginizi çeker diye ilk bölüm linkini şöylece bırakıyorum. https://laparagas.blogspot.com/2010/03/aksiyonlu-gunler-umur.html

      Sil
    2. Rastlamadım. Bu aralar yoğunluktan pek giremiyorum bloglara. Linkini hafızama kazıdım. Mutlaka bakıp okumak isterim.

      Sil
  3. Oruçlu oruçlu ekrana resimlere direk kilitlendim:))
    Neyse yolun Trakya'ya düşerse Ahmetbey diye bir kasaba var, birde köfteyi orada ye yanında da koyun yoğurdunu mutlaka iste. Tavsiyemdir.
    Aşka söylenecek bir sözüm yok, herkesin aşkı kendine güzel diyerek maşallah diyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yolum düşerse kesin, çok teşekkürler:)

      Sil
  4. Amasya'ya bir kez gittim ve kalbim bu şehirde kaldı. Tekrar gitmeyi istediğim ender şehirlerden biri. Hatta her mevsimde orada olmak isterdim. Islama köfte aslında bizim buraların Adapazarı'nın meşhurdur. bİr daha gidersem senin rotanda olacağım :)

    YanıtlaSil
  5. Amasya'daki köfteci de Adapazarı depreminden sonra gelmiş zaten. Benim iş nedeniyle de çok gittiğim bir şehir, ama askerlik dönemi, arkadaşlıklar ve anılar şehri başka kılıyor bende:)

    YanıtlaSil
  6. Ne hoş anıları kalan, anıları tazeleyen bir gezme olmuş. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhtemelen ramazanın ardından yeni bir tazelenme için gideceğim:)

      Sil
  7. Amasya'dan geçtik geçen yaz, muhakkak bir daha gelip uzun uzun gezmek sözü bırakarak. Fakat anlatım harika, fotoğraflar efsane, emeğe, yüreğe sağlık...

    YanıtlaSil
  8. Çok teşekkür ederim, malzeme güzel olunca yazanın ve fotoğraf çekenin işi de kolay oluyor:)

    YanıtlaSil
  9. Fotoğraflarda ayrı, anlatımda ayrı kayboldum desem... Sanıyorum ki o "an"ları karşılıklı olarak yaşayabilmenize katkıda bulunan o kişinin çok etkisi olmuş bu anlatımda :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim... O kişinin pek çok anlatımda fazlasıyla etkisi var:)

      Sil
  10. Sevgili Buraneros, yazmadım yazmadım ama sen Amasya dedikçe kayıtsız kalamıyorum. Orhun'un bedelli askerlik durumu var. Amasya'da yapacak:) Gerçi nasıl olacak bilmiyorum zira İngiltere'de şu an. Kasım ayı çıktı şansına. Ocak, şubat diye sıralama yapmışken en son tercihi çıktı:) Bakalım. Bizim için Amasya'nın önemi bu yani şu an:) Amasya'ya üniversitede, ders kapsamında ufak bir geziyle gitmiştik. Bir de seneler sonra gezgin gözüyle gidip görebilmek adına hep aklımdadır. Öyle ya da böyle gideceğim yine:)

    YanıtlaSil
  11. Benim tugayıma gidecek yani, hayatımın en güzel zamanlarını, aksiyonlarını ve arkadaşlıklarını yaşadığım yer... Kasım iyidir, kışları sert yazları da kavurucudur çünkü... Hayırlısı olsun diyelim şimdilik, o gün gelince haberleşelim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Orası mı acaba diye düşündüm de biliyor musun? Hatta eşime de anlattım:) Pek anlamadığım için zamanı gelince sorarım dedim:) Hayırlısı olsun , aynen.

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP