22 Mayıs 2022 Pazar

Vortex Kitap Falan Filan Üzeri Kahve

Günlerimin hepsini cumaya çeviren kadınla tanışana kadar en sevdiğim gün cumartesiydi.

Bu cumartesi O sınav teri dökerken ben kendimi sokağa atıyorum.

İlk durağım; Trileçe, çay, kitap.

Sembol'deyim, güneş masamın kenarında, tavanlar açık ve üzerim gök kubbe. İstikamet sinema, filmse bir Gaspar Noé başyapıtı:

Vortex.


Kitabımı son yudumun ardından sırt çantama atıyor, ödeme için kasaya yanaşıyorum.

İşyeri sahibi emekli misiniz, diye soruyor. Ne kadar zamandır merak içinde olduğunu ama bir türlü soramadığını anlıyorum. Açıkçası ben de olsam merak ederdim: Zaman sınırı olmaksızın, mesai saatleri içinde de gelen, çoğu zaman sırt çantasından kitap çıkaran, şekersiz çay yanına bir şeyler ekleyen, çalışanlarla ilişkisi seviyeli, teşekkürü asla ihmal etmeyen bir adam.

Emekli olduğumu ama emekli olmadığımı tebessümle söylüyorum. Espri yaptığımı düşünüyor. Soruları dilinin ucunda sıralı, hissediyorum. Sonra sırasıyla erken başlamak zorunda kalan erken emekli olur diyerek ve Bağ-Kur'un altını çizerek meraklarını yanıtlıyorum.

Ve trende, yeni başladığım kitabımla birlikteyim.


Son siparişimde bir karar verdim ve bir günde, bilemedim iki, üç günde bitirilecek kitaplar seçtim. Miguel De Unamuno, adını duymadığım bir yazar, Yıldız Ersoy Canpolat'ın İspanyolca'dan çevirdiği Üç Örnek Öykü Ve Bir Önsöz adlı kitabı kafamız uyar demese ona uzanmazdı fikrim. Dün akşam Palmiye Kafe'de, İskele Meydanın'dan gelen şenliğe dahil konser coşkusu eşliğinde, şekersiz bir fincan çayımın yanına eklediğim ve tavsiye edeceğim ve az sonra fotoğrafta görülecek, BİM'den aldığım iki bar sayesinde vallahi keyifli zamanlar geçirdim.

2021'de çıkan Sonun Bacakları adlı öykü kitabı ile bana umut vadeden yazar duygusu yaşatan, aslında Farsça'dan çeviriler yapan, iyi bir yazar demek için biraz daha zamana ihtiyacı olan ve 2019'da yılın çeviri ödülünü Furuğ'un Rüzgâr Bizi Götürecek - Toplu Şiirler kitabı ile kazanan Makbule Aras Eyvazi'nin Furuğ Ferruhzad'ı hayatına dokunmuş; biri babası olmak üzere dört erkeğin gözünden anlattığı ilk romanı ama ikinci kitabı 119 sayfalık Başa Dönemeyiz'i bitirmiştim, öncesinde.

Piazza'nın bir durak öncesinde iniyorum; ara ara söz ettiğim, ürünlerine bayıldığım Tarihi Kılıçdede Fırını'ndan acıbademler almak için. Aslında dün gece uzun uzun telefonda konuştuğumuz enn sevdiğim kadına fırından bahsettiğimde, o da henüz tatmadığı acıbademleri sormuştu. Aklımda olduğunu ama sonra geçireceğim vakti göz önüne alarak, sertleşip kuruyacaklarını düşünüp vazgeçtiğimi söylüyorum ve hem filmi, hem de AVM'de yeni açılan Penguen Kitapevi'ni övüyorum.



Bugün gişe önleri şaşılacak derecede boş. Genç kadın ekranı açtığında koltuğumun kapılmış olduğunu görüyorum. Salonda bir ikinci kişi daha var ve o biraz daha önlerde. Standart yerimin bir önünündeki sıradaki aynı numaralı koltuğu alıyorum. Biraz daha vakit var. En alt kata iniyor, Migros'daki şarap reyonuna göz atıyor, bir ufak su alıyor, ama kafeteryasının önünden geçerken de yemekler benim gözümü alıyor.

Şimdi salona doğru yürüyorum. Kitap satılan açık alanın hemen önündeki resim sergisinde Frida'nın önünde kalıyorum. Bir kız öğrencinin elinden çıkma. İlköğretim okulu şehrin varoşlarından... Fotoğrafını çekme arzusu dayanılmaz! Bir çocuğun, adını okuduğum ama görmediğim, tanımadığım bir çocuğun o an benle kurduğu ilişki muhteşem. Fikrim paçalarımdan asılıyor, ısrarcı ve perpeçek ediyor beni. "Tamam," diyorum... "tamam!" Fikrime de açıklıyorum kararımı: Bir kaç kitap alacağım, o okula gideceğim ve o kitapların birini o kıza, diğerlerini okula vereceğim. Ama o günden asla söz etmeyeceğim ve konu aramızda kalacak!

Nasıl zıplıyor, nasıl seviniyor, nasıl sarıp sarmalıyor fikrim beni, görmek lazım.*


Sinema katına çıkıyorum. Kitabımı açıyorum. Yeni tanıdığım yazar, ya da tanımakta olduğum Miguel De Unamano kafa dengi geliyor bana. 1864-1936 yılları arasında yaşamış. Kitabın 7.baskısı elimdeki ve bilindiğini ve kendisiyle ilgilenildiğini gösteriyor. Ben bilememişim, buna üzülmüyorum tabii ki, bazen geç tanımak iyidir diye düşünüyorum çünkü okuduğum öykülerde başka bir tat buluyorum. Bu tadı tarfileme çabası içindeyim. Benlerden biri diyor ki bunlar büyüklere masal. Ona katılıyorum, evet diyorum, aynı şeyi aklımdan geçirmiş ama çok emin olamamış, pek de cesaret edememiştim, yetişkin masalı demeye... İtiraf ediyorum ki aldığım tat tam da öyle. Elbette kendisi ile ilişkimiz devam edebilir ki enn sevdiğim kadın bir kaç kitabını okumuş, tanışıyor kendisi ile.


Bugün onunla -belki- bira içeceğiz, dün akşam saatlerce konuştuk, çok tatlıydı ve çok hoş sohbet ettik ve geçen gün yıldönümü akşamı için yazdıklarımı çok beğenmiş. Yani insan tatlı bir gurur içindeyken düşünmeden de edemiyor: Onca yıla rağmen, onca yıl sonra yaşanmış bir akşamdan ilkmiş, tazecik bir tanışmanın ilk birkaç gününden biriymiş gibi... sanki benzeri hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi bir keyfi, sarılarak yürüdüğü bedenden geçen tazeliği, sarhoşluğun sınırından gelip geçen cümleleri, ayın ışığına yükselen adımların ve sözcüklerin cazibesiyle saçlarının kokusunda yok olmayı aynı kadınla bir ömrün kaç keresinde bu kadar unutulumaz ve ilk bulabilir, diye sorasım geliyor.


Son yürüyen merdivendeyim, Penguen'in Kafe'si aklımı çelmiş durumda. Filmim standarta uygun olarak 6 numaralı salonda. Fakat o da ne?! Afiş farklı. Oysa fotoğrafını çekmeyi hayal etmiştim. Önceki filmin afişi olduğunu anladım ama âdet yerini bulsun diye yine de sordum. İlk kez bu saatte sinema katını bu kadar boş görüyorum. Koltuğuma oturuyorum. Hep oturduğum koltuğuma bir genç kadın geliyor. Reklâmlar artık bayağı uzun sürüyor. Üç sıra önümdeki genç kadın kalkıp salonun kapısını kapatıyor ve perdenin sol alt köşesine yansıyan ışık yok oluyor. Ve film tek açıdan yüzü çeken kameraya bakarak enfes bir şarkıyı seslendiren Françoise Hardy ile başlıyor.



O bittiği andan itibaren de film iki ekrana bölünüyor ve sonuna kadar öyle devam ediyor; ta ki filmin sonlarında bölümlerden birindeki görüntü yok olana kadar. Oyuncular muhteşem. Aslında zor görünen film nasıl başarıyorsa izleyiciyi çekip alıyor. Sadece ikinci yarının bir kısmında, "Bu kadar uzatmasaydın iyiydi be abi!" dedirtiyor ama sonra -salondaki- izleyicilere gerekliliğini kabul ettiriyor.

Film bitiyor.

Öncelikle şunu söymemem gerek ki ilk kez başka sinema, festival filmlerinden birinde üç seyirciden hiçbiri dışarı çıkmıyor aksine son isim kaybolup ışıklar yanana kadar yerlerinden bile kımıldamıyor. Bu bir saygı, tümüyle içgüdüsel, filmi sevdiler sevmediler kısmı söz konusu değil ama saygı duydukları kesin.

Soruyorum düşüncelerini. İkisi de daha önce Gaspar Noé filmi izlemişler. Bunu onun tarzından farklı bulsalar da daha çok sevmişler ancak başkalarına tavsiye konusunda, şiddetle öneririm noktasında fazlasıyla çekimseriz. "Açılıştaki şarkı?" diyorum. Onlar diğer şarkı diyorlar, yemek sahnesindeki olduğunu anlıyorum ve "Gracias A La Vida, Mercedes Sosa," diyorum. Dario Argente ve Françoise Lebrun'un üstün oyunculuk performansları konusunda hemfikiriz.


Bir an iki genç kadını kahve içmeye davet etmeyi, onlarla filmi konuşmayı düşünüyorum. Fakat bir şeyler atıştırmak da istiyorum. O halde Migros'un kafeteryasına. "Bir taze fasulye, lütfen."

Ev yemeği lezzetinde, anne eli değmiş gibi, ekmeğimi bana bana yerken, marketin içindeki devinimi izliyorum. Hoşuma gidiyor. Çıkarken bir şişe -paçoz- Cumartesi Sangria almayı, akşam belki yazarken usul usul içmeyi düşünüyor sonra evin oralardan al'a erteliyorum.


Penguen'deyim, manzaram enfes, teras şahane, masalar ve koltuklar hoş, kitabımı açıyorum. Kaliteli bir Americano.  Tütsü gibi. Nefis bir aroma... Hissediyorum. Usul yudumlarla filmin üzerinden geçiyorum. Sonra kitabın sayfalarında, manzaramın tadında kahvemin yudumlarında, hayatın dibine vuruyorum.


Trene yürüyorum, az önce kimlik kartı boynunda asılı zihinsel engelli bir gençle asansöre birlikte bindik, çok hoş sohbetle üst geçide çıktık, geçidin üstünde kemana eşlik eden ritm box'la oluşturduğu mini orkestrasıyla müthiş müzikler çalan genç adamı dinledik, alkışladık, emeğinin karşılığını verdik ve yine sohbet ederek, espriler yaparak yıllardır sanki arkadaşmışız gibi asansörden çıktık ve onun istasyon girişinde bekleyen ve bize doğru gülümseyerek el sallayan arkadaşına biz de  el salladık, buluştuk, aynı trene bindik, onlar inene kadar da sohbet ettik. Vedalaştık, tren kalkana kadar istasyonda beklediler...

El sallaştık...



Cumartesi Sangria kafamda, trafik ışıklarını ev yönünde geçiyorum. Artık daha çok istiyorum! Migros'tayım,

reyona ulaştım;

bakındım...

bakındım...

bakındım...

Ama Sangria yok!




*Frida tablosunun etkisiyle devam eden süreç merak edilirse buradan lütfen...

25 yorum:

  1. Unamuno'dan çok yıllar önce (30 bile olabilir) Tula Teyze'yi okumuştum, ne hatırlıyorsun derseniz, kafam boş inanın, unutmuşum, sadece tuhaf bir kitap olduğu izlenimi var. "Baharda Ölmek" hüzünlü öyküsüne rağmen çok sevdiğim bir kitap. Bavul hakkında yazışmıştık sanırım. Bernieres'i "Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini" ile tanımış ve çok sevmiştim. "Kırmızı Köpek" ve "Kanatsız Kuşlar" ardından geldi, sevdiğim bir yazar, bu kitabı bitirince bilgi rica edeceğim. Makbule Aras Eyvazi elimde ama henüz başlamadım.
    Gün dolu dolu ve çok güzel geçmiş, sefanız olsun diyeyim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Unamuno bence de biraz tuhaf, bir romanını okusam ne hissederim bilmiyorum ama öyküleri ilginç geldi, kısmen kara mizah. Kendisiyle bir buluşmamız daha olması muhtemel... sonrası ne olur ondan emin değilim işte:) Bavul hakkında yazışmıştık, hatta ben o an onun başka bir kitabını okuduğumu hatırlamamıştım... Amerika yıllarında oradaki Rus Yahudileri üzerinden yazdığı romanı Yabancı Kadın, esprili dilini sevmiştim, keyifli bir okumaydı. Filmi izledim ama yazar aklımda bile yoktu, kitabın adı ilgimi çektiği için aldım, sizin yazdıklarınızdan sonra tamamdır, yine doğruyu seçtin dedim.:) Bir sonraki okumam kesinlikle o; bitince bilgi kesin. Eyvazi güzeldi, bazı yerlerde -sanırım Furuğ'la kurduğu duygusal bağ nedeniyle abla gerek yoktu bu kadar dram süsüne dedirtse de bence iyi, sevimli, hoşgörülebilir bir okuma oldu ben için. Kendisini takibe devam yani:) Çok teşekkür ederim, gün gerçekten çok güzeldi:)

      Sil
  2. Sevgili Buraneros, her şeyin ilk günkü gibi tazeliğini korumasının sebebi hakkında biraz - belki de birazdan fazla - hadsizlik ederek kendi fikrimi söylemek istiyorum: Aynı evde yaşamıyorsunuz; birbirinize yemek, temizlik, çamaşır, ütü vb sorumlulukları yüklemiyorsunuz; birbirinizi özlüyor, farklı hayatlar yaşayıp konuşacak şeyler biriktiriyorsunuz. Buluşacağınız zaman plan program yapıyor, özeniyorsunuz. Aşkın, sevginin, tazelik hissinin canlı kalması için gereken tüm bileşenlere sahipsiniz bence :) Aşk aynı çatının altına girince (d)evrilip başka bir şeye dönüşüyor; tazelik gidiyor. Eğer şanslıysak yıllandıkça kazanılan daha başka bir tat geliyor yerine. Yok eğer şans yaver gitmezse aşk yanlış fıçılanan şarap gibi ekşiyip sirkeye dönüşebiliyor bazen.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili KuyruksuzKedi, yüksek farkındalığının ürünü ve genele bakınca çok doğru, haklı, mükemmel tespitlerinin tümüne katılıyorum. Ancak ayrı evlerde yaşamak tek başına hiçbir şey, ya da aynı evde yaşamak bazı zorluklar içerse de bazen ses yükselttirse de taraflara, hatta sonu ayrılığa varsa da, anılarda bıraktıkları yine de tüm o arızaların -bazı hallerde- temelinin sevgi, kuvvetli bir aşk olduğunu inkar ettirmediği gibi, kötü hatırlar olarak da kaydetmiyorlar kendilerini tarihe; duygu açısından... Mesele duyguların özünün farkında olabilmek, çatışma anlarını gerektiğinde yaşamak ama o öfkenin ardını da görebilmek. Bu çok şansla alakalı bir durum değil aslında, insanın biriktirdikleri, anladıkları ve sınırları ile alakalı bir durum... aslında üzerine uzun konuşulabilecek, her ilişkiye göre özel, fazlasıyla farklılıklar gösteren insan hallerinin bir gerçeği. 20 yıldan fazla aynı kadınla evli, çocuklu olarak da yaşadım, ikimiz de sevmediğinde bir gün bile birlikte yaşayacak insanlar değildik.. Bir gün daha derin konuşuruz bu mevzuları. Çok keyifli olacağından eminim, senin önündeki yıllarda nüansları zenginleşecek gözlem ve düşüncelerinle, benim geriden beslenerek gelmiş, test edilmiş düşüncelerimizin buluşması şahane olacak eminim, tabii ki diğer konuşmacıların katılımlarıyla:)

      Sil
    2. O zaman uygun ortam sağlanıp şahane keyifli bir sohbet etme fırsatını ele geçirene dek nadasa bırakalım bu konuyu Sevgili Buraneros :)

      Sil
  3. Peşinize takılıp yolculuğunuza eşlik ettim. Sangria'yı da bulabilseydiniz keyfim tam olacaktı:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sangria büyük hayal kırıklığı oldu ben için de, şıp diye yapılacak bir şey olsa üşenmezdim... ayrıca, pek de sangria'ya benzemeyecek çapulcu daha cazip gelmişti o an:)

      Sil
  4. Ben de Frida kısmına takılacağım. Böyle çalışmaları görüp değer veren, hatta okula kadar gidip o çocuğu bulan insanların varlığının olması ne güzel. Ama ben o çalışmayı yaptıran öğretmeni bulup hissettiklerini ve teşekkürünü de sunmanı isterdim. Biz öğretmenleri en motive edici şeylerden biri umulmadık bir zamanda ortaya çıkan böyle beğeniler. Bir çok meslektaşım çocuklar için canla başla çalışıyor emin olun kendi okullarından bile karşılığını alamıyor. Bir arkadaşım var mesela şu an Eruh'ta resim öğretmeni ve yılsonu sergisi hazırladı lise öğrencileriyle. Contemporary tadında.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet yazıda altını çizmedim ama bir kitap öğretmen içindi, önce öğretmenler odasına gidip onu bulacaktım, kutlayacaktım, onunla da öğrenciye ulaşacaktım, duyarlı öğretmenim:) Bu hafta, ya da önümüzdeki hafta olay gerçekleşecek, önce seçtiğim kitapların gelmesini bekleyeceğim çünkü...

      Sil
  5. İlk cümleye vuruldum. Hatta bir romandan alıntı sandım.
    Pelin Pembesi'nin yorumu da bana yıllar yıllar önce tanıştığımız bir grup resim öğretmenini hatırlattı. Onlar o zaman Modern Sanat müzesinde kendi eserlerini sergilemeye Güneydoğu'dan gelmişlerdi Istanbul'a. Daha da öyle sıcak ve güzel insan grubu tanımadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O cümlenin orjinalini bundan yıllar önce yazmıştım, bir konser sonrasında o geceye dair yazımda. Şöyleydi: "Bense, günlerimin hepsini cumaya çeviren sebebimle aynı salonda, üstelik de aramızda bir sıra ve beş koltuk varken ve an itibariyle aynı havayı soluduğumuzun farkında değilken... uzun zaman sonra bir konser salonunda yalnız değildim."

      Aslında sergide çok güzel resimler vardı ama bu resim beni önündeyken çaktı, öteki öğretmenlere ayıp eder miyim diye düşündüm şimdi. Yeniden sergiye gidip bakacağım, kaç öğretmenin adı varsa o kadar gül olan bir buket de yaptırıcağım, ek olarak:)

      Sil
    2. Orijinali olarak belirlediğin cümleyi de sen yazınca hatırladım. Ama benim favorim bu yazının girişindeki. Daha vurucu. Daha kısa olmasından dolayı sanırım.
      Ah be buraneros, ne incesin. Nasıl sevinecekler!

      Sil
    3. Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  6. "Günlerimin hepsini cumaya çeviren kadın"a ayrı, frida'ya ve aklına gelen inceliğe ayrı bayıldım Buraneros'cuğum :)

    Ben de cuma günlerini pek çok severim bu arada. Pinhani'nin şarkısı tam benlik bu yüzden ama istersen seninle de paylaşabilirim :)

    https://www.youtube.com/watch?v=VPYkpe_B0MQ

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sevgili Şule, yaşasın cuma kardeşliği:) Çok sevindim, Pinhani zaten Pinhani ben için geçende altını çizdiğim üzere... Bu çok daha tatlı bir dinleme oldu benim için, teşekkürüme ilavelerle... Sevgiler...

      Sil
  7. Vortex'i merak ediyorum zira Noé'yi senelerdir izlerim; çok farklı biri. Seyredenler bu filmi -dediğiniz gibi- tarzının dışında olarak tanımlamış ama beğenmeyen olmamış. Dario Argento da çok saygı duyduğum bir korku üstadıdır ki bizzat onun Roma'daki korku dükkanını ziyarete gitmiştim. Görevli hanım baya şaşırmıştı "ben Türkiye'den geldim" dediğimde.

    Son bir söz, Françoise'a hepimiz vurgunuz :)
    https://zihninarkasokaklari.blogspot.com/2021/12/francoise-hardy-sarklarnda-kayboldu.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı beğenmeyenler var, ancak konusu itibariyle bakmak gerek ki bu hikaye bence ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi... oyunculuklar muhteşemdi zaten, genelde iki ayrı sahnenin yanyana perdede olması eleştirilmişti, beni de öncesinde ürkütmedi değil... ama senkronizasyon muhteşemdi ve sahneleme yaşlılık hallerinin gerçeklerini hissettirme noktasında çok çok başarılıydı. İzlediğinde mutlaka yazarsın, şimdiden merak ettim, nasıl bulacağını:) Kesinlikle Hardy, o ayrı, ama bu filmin açılışına o kadar yakışmıştı ki klip, içim sıcacık oldu , yüzümde bir de gülümsem, gidip yanağını okşayasım geldi:)

      Sil
  8. Birkaç saat önce Vortex hakkında bir yazı okumuştum, kendi adıma izleyip izlememe konusunu düşünmüştüm, üzerine bu yazı denk geldi:) Sonuç: Halâ karar veremedim:) Bu arada, neden düşünüyorum bilmem, izle gitsin hâlbuki:)
    Yorumlarda sevgili Rüya'nın yazdıkları dikkatimi çekti. Sonuna kadar hak verdim:) Benim de bazen düşündüğüm bir konudur. Arada eşime kızınca, "evlenende akıl yok, yine biz beraber olsaydık ama evli olmasaydık" derim:) Senin yorumlarını da okudum, sen de haklısın:) Bir yandan evliliği, o ortaklık halini de çok severim. Kadın erkek ilişkisinin genel gel-gitleri işte:) Öyle ya da böyle huzur önemli, huzurun kıymetini bilmek önemli.
    O öğrenciyle uzaktan bir etkileşim kurmak, ona ve öğretmenine kitap hediye etme fikri ne kadar hoş. Yüreğine sağlık!
    Keyifli günlerin, günleriniz çok olsun... Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benzer duygular ve kararsızlık bende de oluşmuştu, sonra git ve izle dedim. İyi ki de dedim; bir hayat gerçeği idi karşımdaki ki çok daha dramatik bir sonun tanığı idim ama annemin direnci ve yaşama tutunma gücü muhteşemdi, şahane bir ders verdi aslında hepimize... Son nefese kadar hayat! İzledim keyifle, ön yargılarım açılış parçası ile birlikte yerle yeksan olmuştu zaten ve her şey çok olağan geldi, cengaverdim, üzerine bir de aferin bana demiş oldum:)

      Çok teşekkür ederim, okulda yaşayacağım heyecanı ve keyfini hayalde yaşıyorum şimdi, gerçek olduğu anı düşünemiyorum bile:)

      Sil
  9. Vortex nasıl seyircisini içine çekiyorsa bu yazı da okuyucusunu içine çekiyor. Peşinizden ayrılmayan bir gölgeymişçesine her yaptığınızı sizinle yapmış gibiyim :))

    Frida ne güzel... Öğrencilerin resim sergilerini hep çok sevmişimdir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Bu benden ziyade yaşanan anların ve yarattıkları duyguların eseri... Emin ol yazma ritmimi onlar belirliyorlar, daha önce de çok tekrar ettiğim üzere, okurken çoğu zaman bunları ben mi yazdım şimdi diyorum:)

      O kadar güzel olmasa, hızlı adımlarla sinemaya yürüyen bana fren yaptırmazdı kesinlikle:)

      Sil
  10. Françoise Hardy muhteşem, ve tek kameralık bu video sinemada, altını çizdiğim gibi çok vurucu, bir yanıyla da sanki insanı filme hazırlayan ve sanki filmle ilişkisiz bir tatlandırıcı gibi.

    Çok teşekkür ederim, güzel sözlerin için ayrıca... biliyorsun ki ben de aynı keyfi senin yazılarından alıyorum.:)

    YanıtlaSil
  11. Soluksuz okuyunca böyle oluyor. Kalbim hızla çarpıyor, normale dönmesi zaman alıyor. Yüreğinin inceliğinden öperim.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP