20 Ocak 2010 Çarşamba

Adam(lar) Yapmış Abi!

Altın Kürede ödülleri toparlayarak Oscar konusunda önünü açan Avatar için söylenebileceklerin özeti yazının başlığındaki cümledir.


Merak ediyordum ama önceliğim değildi Avatar... Oldum olası insan dışı karakterlerin olduğu filmlerin animasyon dışındakilerini sevmem. Buradan yola çıkarsak yaratılmış dünya filmlerini -başta Yüzüklerin Efendisi serisi olmak üzere-basından izlemek dışında bir eylemde bulunmadığım anlaşılabilir. Televizyondaki onca tekrarlarına rağmen başından sonuna izlediğim herhangi bir bölümü yoktur. Dolayısıyla Avatar'a ilgim senaryosunun dışında sebeplerdendi: Başta James Cameron'un hayatında tuttuğu yer, filmin görselliği ve kullanılan teknoloji üzerine çıkan yazıların oluşturduğu meraktı. Film boyunca senaryo üzerinden hareketle filmin ana felsefesini kapmak için diyaloglara dikkat etmeye çalıştım. Hikayenin ne aşk ne de kahramanlık kısmı bana yeni şeyler anlatmadı. Bunun sonucunda da kendimi tümüyle filmin görselliğine bıraktım. Bu bütünüyle bana özel ve bu tür filmlere olan ilgisizliğimden kaynaklı olabilir. Dolayısıyla türü sevenler filmin bütününden hoşnut kalabilirler.

Bugüne kadar izlediğiniz pek çok filmde varolan; kadın, o kadını içten içe seven kendi toplumundan savaşçı bir erkek, o topluluğa dışardan gönderilen esas oğlan, esas oğlanla rekabet halinde olan kadını seven savaşçı , esas oğlanı topluluğun içine iyi ve bilimsel niyetlerle gönderen bir grup, sonra ortaya çıkan ergenekoncular(!), sonra onların niyetini farkeden kahramanımızın öteki tarafa doğru dönüşümü, filmin ilerleyen bir bölümünde aşık kadının 'sana güvenmiştim' cümlesini kurma hali gibi klişelerin tekmili birden bu filmde de olduğunun altını çizmeliyim.

Bir de filmin ilerleyen bölümlerinde üzerine kurulu olduğu felsefenin ana eksenini oluşturan doğaya buldozerler bulaşmaya başlayınca, ne hikmetse benim aklım doğrudan Zümrüt Ormanı filmine gitti ve yüreğim John Boorman diye atmaya başladı.

Açıkcası senaryosu ve verdiği mesajlardan yola çıkarsak Avatar bana yeni bir şey söylemedi. Bu minvaldaki tüm filmlerde olan iyiler, kötüler, aşk, kahramanlık, yurduna sahip çıkma, yapılanın haksızlık olduğunu farkedip ötekilerin savaşına önderlik etme hallerinin hepsi bu filmde de vardı.

Üç boyutlu hali elbette filmi uçurmuştu ve muhteşem bir sinema şöleniydi. O dünyanın en ince ayrıntısına kadar tasarlanmış hali, efektler ve aksiyon mükemmeldi. Filmin bir çok sahnesindeki manzaraları, onların üç boyutlulukla kazandıkları görkemi görünce aklıma düşen bir çok filmin üç boyutlu halllerinin ne muhteşem olacağıydı. Ve sanıyorum ki ortaya koyduğu teknoloji ve görsellik açısından bu film: Avatar'dan önce ve Avatar'dan sonra diye tanımlanacak bir sürecin miladı oldu. Muhtemeldir ki bundan sonra her türden fazlaca sayıda üç boyutlu film göreceğiz.

Filmin son bölümündeki savaş sahnelerini nefesim tutulmuş bir vaziyette, büyük bir heyecanla ve içimden gelen alkışlara engel olmaya çalışarak izlediğimin altını çizmeliyim.

Bu tür filmler konusunda benimle aynı arızalara sahipseniz de filmi mutlaka (üç boyutlu) izleyin ve bir milada tanıklık edin. Adam gerçekten yapmış.

1 yorum:

  1. Grafik ve görsellik olarak güzel bir film olsa da bence biraz mantık karmaşası vardı.

    Misal, doğayla birleş, uyum içinde yaşa. Normal olaylar onlar için. Tak kuyruğu hükmet tarzı hakim.

    İşin trajikomik tarafı ise, sevgilisi ile birliktelik de aynı kuyruk, ve yadsınır potansiyele konulmuş.

    Hayvanların öncelikli olduğu düşünülürse biraz ilginç gelmişti bana.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP