Produkty 24 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Produkty 24 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Nisan 2023 Cuma

Şahane Bir Keşif İyi Bir Film


Geçen Hafta Sonu


Haftayı boş geçeceğim kesin, çünkü görünürde tercih edeceğim bir film yok!

Başka Sinema sayfasını takipteyim, son âna kadar bizde vizyona girecek Başka Sinema filmi görünmüyor.

Üstelik bu kez cuma günü sinemaya takılmak istiyorum. İşi asıp günün canına okuyacağım; iştahlıyım. Hafta boyu gidilecek film dilerken bir yandan da biliyorum ki haftanın son vizyon günü,

gerçi perşembeleri bazen son anda ekstra bir gelecek program afişi peydah oluyor.

Tıklıyorum ve büyük sürpriz. Mikhail Borodin bir Rus yönetmen, üstelik genç bir adam; Başka Sinema'dan olmayan, ödüllü ve ilk uzun metrajlı filmi son dakikada gösterimde: Orjinal adıyla Produkty 24!

Durum tam anlamıyla bir isterken iki göz tadında.

İçimdeki sevinç saatten kaynaklı olarak cumayı revize ediyor ve cumartesi 16 seansında karar kılıyor.


Bu Hafta

Hafta sonunun ve hafta başının canını okumaya and içmişim sanki. Pazartesi sabah Oğuz'a uğruyorum, göz kapağımın alt katında bir enfeksiyon oluşmuş, aynaya bakmasam haberim olmayacak; bu sevimli yaratık, beni hiç rahatsız etmeden -sessizce- orada takılmaya başlamış. Bir göz damlası ve bir kutu antibiyotik yazıyor ve çıkıyorum. Hava ıslak. Buraya gidip gelirken önünden geçtiğim, bahçemiz var vurgusu da yapan dikkat çekici bir pastane uzun süredir gel bak pişman olmazsın sinyalleri gönderiyor ama ben genelde erkenden işimi halledip, piyasaların açılışına yetişmek niyetiyle boş veriyorum.

Aslında burnumun dibinde sağlık ocağı olmasına rağmen 13 kilometre uzaktaki, çocukluğunu bildiğim Oğuz'a gitmeyi tercih ediyorum; ancak sabah için akşamdan kardeşi aramadığımdan ve telefonumu da fark etmemiş olduğundan, bu kez istem dışı bir tercihi zevk haline getiriyor ve tren için istasyona yürüyorum. Yağmur çiselerken okula ya da işe giden, henüz uykuya doyamamış kalabalıklarla dolu sabah treni keyfinin ruhu yükselten  etkisi de başka bir güzellik, tadını yaşıyorum.

Oğuz'da işimi halledince yol üstündeki pastanenin kapısından içeri süzülüyorum. Güleryüzlü bir hanımefendi. Börekler göz alıcı. Sade, şık, sakin ve pırıl pırıl bir mekân.

"Bir ıspanaklı gül böreği, lütfen."

"Bir de küçük çay lütfen."


Diyorum ama... öyle bir börek ki bitirince ikinciyi de iki kuru pasta ilavesi ile ve ikinci bir çayla istiyorum.

"Biliyordum," diyor hanımefendi. Gülüyorum ve siz mi yapıyorsunuz sorumu, sadece içini kendisinin yaptığını söyleyerek yanıtlıyor. Sonra anlıyorum ki bir kaç kadın birlikte çalışıyorlar, diğerleri henüz işbaşı yapmamışlar.

Tüm bu keyifler esnasında gözüm bir iki metre ötemdeki çiçek saksısına takılıyor.




Cumartesi

Benim tatlı gişecim uzaktan gülümsüyor. Kendisi ile iki hafta sonu rastlaşamadık. Kısa bir sohbet. Artık film adı ve koltuk numarası söylememe gerek yok. Promosyon mısırımı üst kata çıkınca büfeden alıyorum ve terasa çıkıyor, bir kaç fotoğraf çekiyor, sonra film için 6 no'ya doğru yürüyorum.

Filmi benim eski koltuğumdan ve üst sıradan izleyecek bir genç kadın dışında kimse yok salonda. Filmin adından anlaşılacağı üzere 24 saat açık bir market söz konusu. Açılış sahnesinde bir dini nikah töreni var. İslami geleneklerin gereği yerine getiriliyor ve konuşulan dil de bizce anlaşılır. Çünkü Özbekçe. Görünüşte her şey normal. Bir hanımefendi var, onun patron olduğunu varsayıyoruz; aynı zamanda çiftin destekçisi.

Film gittikçe enteresanlaşıyor. Kısmen bir gerilim filmine evriliyor. Kısmen de kaçak işçiler meselesi. Muhabbat, Özbek bir genç kadın, film onun etrafında gelişiyor. Zukhara Sanzysbay bu karakterde fazlası ile sahici.

Hakeza Lyudmila Vasilieva'da Zhanna karakterinde...

Özbekistan bölümü bir anlamda turistik seyahat tadında. Ülkeye dair şaşırtıcı gerçeklikler seriyor izleyicinin önüne. Film bir anlamda sosyalizmden dönüşmüş Rusya ve bağımsızlaşmış ülkeler durumunu ortaya dökerken, ciddi anlamda ve çaktırmadan da -yozlaşma çerçevesinde- şahane bir rejim eleştirisi yapıyor.

Kendi klasiğim ise yine film başlangıcında benim yönetimimi ele alıyor ve burun büktürüyor bana; ne işimiz vardı bu filmde manasında. Ama çok kere olduğu gibi, bu kez de genç bir yönetmen, abi bir dur, biraz sabır, ayarını çekiyor ki finalde aldığım Sovyet ekolünü yansıtan sinema tadı, çarpık kapitalizm ve modern çağın kölelik düzenine vurucu eleştiri ve bu tadı çoğaltan filmin müzikleri muhteşem!

Bunca zaman nasıl geçti farkında değilim. Sürreel kapanış sahnesinde bir yandan ne o bitti mi şimdi şaşkınlığı yaşarken, utanmasam ve içimdeki keyfe uysam, perdeyi alkışlamam işten bile değil.


Salı

Şehirdeyim ve aynı coğrafyada bir kaç eski apartmanın fotoğrafını çekiyorum. İş Bankası'nın kitapçısına uğramam gerek. Sonra da blog fotokopilerimi halleden Hakan'da takılıp laflama ihtimalim var.

Hımmmm Deva İşkembecisi'ne uğrasam da fena olmaz.

Ama günün sürprizi, ortaokul arkadaşımla rastlaşmak oluyor. Kendisi Yıldıray Çınar'ın yeğeni ve onun adına açtığı bir müzeyle meşgul. Saraydan davet almış ve malum kişiye, saray sofrasında Çarşambayı Sel Aldı'yı söyletmiş biri. Uzun uzun laflıyoruz ancak büyük sürpriz bende olmayan, olmadığı gibi aklımda bile olmayan bir fotoğraf oluyor. Okulun taşındığından, mezunlar derneği kurduklarından, bizim evde ders çalışmalarımızdan falan söz ediyor. Fotoğraf cep telefonunda; açıyor, şaşkınım, hiç hatırlamadığım bir an ve okulun bahçesinde üç arkadaş ki biri ben. Sohbet minik devrimciler günlerine doğru, uzadıkça uzuyor.

Bir gün müzenin fotoğraflarını çekip yazmayı düşünüyorum.


Aslında tüm bunlar yaşanmadan önce bir kez daha pastaneye uğruyorum. Bu kez patatesli börek ve ikişer adet olmak üzere üç çeşit kuru pasta ve bir fincan çay söylüyorum. Dün yanımda fotoğraf makinesi olmadığı için eksik olan fotoğrafları çekiyorum. Ana karakter Kumru abla!

İki yumurtanın üzerinde yattığını dün hanımefendiden öğrenmiştim. Bugün biraz daha sıcağız Kumru Hanım'la ve epeyi laflıyoruz. Pastalar yine enfes. Ama hanımefendi o kadar güleryüzlü ve konuşkan ki... Kendisinin Türki Cumhuriyetlerden olduğunu düşünmekteyim.


Ödemeyi yaparken bir kez daha şaşırıyorum çünkü kalite fiyat dengesi diğer mekânlara göre çok ucuz. Özellikle dün akşam bizim mahalledeki bir pastanede ben gönlü bolca, şundan, şundan, şundan ikişer tane diye seçerken de tek bir kuru pastanın 8 TL. olduğu konusunda uyarınca görevli genç kız beni...

Vazgeçiyorum ve o pastaneye nal toplatacak yine mahallemizin kadim pastanesinden iki kocaman kesmeyi 19 TL. ödeyerek alıyorum.

Ev yapımı filitre kahvem misss gibi!


Ablanın pırıl pırıl mekânında masada olanlara ödediğim para ise tanesi 8 TL olanın yanında, toplamda 47 TL. olarak, tarihe not manasında şurada dursun.

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP