16 Ocak 2024 Salı

Narsistle Aşk

Kafamda satırlar, kelimeler fikrimde dönen sahnelere dair. Her biri sağlam bir filmin parçaları gibi; net, berrak ve sanki daha dün yaşanmışçasına...

İstasyondayım. Ruhum ve ayaklarım sinema dedi çoktan. İstasyona girdiğim anda kalkmak üzere olan tren sevdiklerimden olmadığı için salıyorum onu, ama öte yanda filme yetişemezsem endişesi; zihnimde ennn sevdiğim kadın...

Ruhumdan akan satırlarsa son yazım Tutkulu Bir Aşkın Kıyısında'ya dair. Kararım yazıya devam etmemek. Ve yazmamalısın fikri son derece baskın. Bir ân zamanın girdabına kapılıp dehlizlerinde ilerlerken kendimi geçmişte bulmuştum ve o yaşların coşkusuyla her bir ânı yeniden yaşayarak... ve şimdiki zamandan soyutlanmış bir ruh halindeyken -belki de hava atma modu beni dürterken- ben, zihnimde oluşan bu enfes görsel akışı yazıya çevirmiştim. Sonra, sanırım ayaklarım yere bastı ve ben o genç adamla vedalaşıp olgun kimliğime geri döndüm...

Ve o genç adama dedim ki:

"Burada durmalısın!"

Ve ekledim:

"Kabul bu çok renkli ve enfes bir yaşanmışlık. Ama ulaştığın fotoğraftaki kadın tüm gençlik dönemini bir kenara bırakmış, artık sen gibi çoluk çocuklu, belki de anıların kıymetinin farkında, ama artık hayatın bir başka noktasında! Tıpkı senin gibi, sanki çok uzak ve farklı bir boyutta, gençliğin o enfes hızıyla olağanüstü sahneler içeren, unutulmayı asla hak etmeyen ama tek taraflı bir kararla da yazılmaması gereken; elbette renkleri, aksiyonları olağanüstü, o oranda coşkulu lakin son noktayı da senin koyduğun, üstelik kör bir âşık olmadığın ama her bir ânı çok özel, tüm pişmişliklere rağmen hayatın yine de toy bir evresine ait ve yine kabul ki benzeri ancak film senaryolarında olabilecek kadar enfes bir ilişkiydi. Bırak olduğu yerde kalsın, lütfen, daha çok da yaşanmışlığın diğer ortağı açısından bir daha açılmamak üzere kapansın bu konu."

Sevdiğim tren görünüyor. O bir İspanyol. Meleklerim iş başında. İki çok tatlı ilkokul öğrencisi çocuk var. Abi siz oturun diye çok genç bir adama sesleniyorlar. Genç adam farkında değil, onlar sürekli tekrar ediyorlar. Diğer yolcular gülümsüyoruz ve kendilerine takdirlerimizi beyan ediyoruz. Az sonra bir başka, bu kez genç bir kadın ayakta, çocuklar yine yer vermeye niyetliler ancak genç kadının yaşı itibariyle yer vermeleri gerekli mi değil mi'nin muhakemesini yapıyorlar ve o sırada abla boşalan bir koltuğa oturuyor. Çocuklar cep telefonlarını çıkardılar ve anneleri ile konuşuyorlar. Elbette az önceki eylemlerinden de gururla söz ediyorlar. Benimse biraz geç kaldım ve seansa yetişemeyeceğim endişem var fakat sürücümüz kıvamında ve hızlı; ışıklara takılmazsak yetişebilirim diye düşünüyorum ki yetişemezsem son seans işime gelmez çünkü dönüşteki son treni kaçırmış olacağım. Ve o nedenle de filmi izlemeyeceğim.

Bunu bile umursamayacak bir hafiflik içindeyim. Bu gazla bu hafta içinde yeni bir kaçışım -sanki- muhtemel.

İstasyonlar bir bir geçildi ve ben trenden inip hızla asansörlere yürüdüm; güvenliği geçtim, sinema katına doğru hızlı adımlarla gidiyorum.

Sanıyorum 5 dakikam var lakin endişem diğer filmler için, ya kuyruk varsa!

Yürüyen merdivenler yürürken ben yine de hepsini yürüyerek çıkıyorum.

Enn sevdiğim gişeci, Batmanlı tatlı kız beni gördü, el salladı ve uzaktan uzağa gülüşüyoruz.

Küçük bir kuyruk var ve bankoya yanaşıp diyorum ki: "Filme yetişemeyeceğim galiba, rica etsem kuyruktan, benim biletimi ayarlayabilir misin?"

O diyor ki "Filme daha süre var."

O ara büyük ışıklı panoda afiş görünüyor ve filmin 16:05'de başlayacağını sanan ben gerçekte 16:20 rakamlarını görünce bir ohh çekiyorum. İşlemlerim yapılırken kısa bir sohbet, para puanlarımı kullanmak istermiymişim, kullanıyorum çünkü Başka Sinema filmleri de 85.00 iken 135.00 Türk Lirası olmuş!


Salon gözlerimi yaşartıyor. Başka Sinema filmlerinde nadir görülen bir kalabalık. Fakat kadın ağırlıklı bir kitle, sadece ben dahil iki erkek izleyici var. D.3'ümdeyim, üç koltuk sağımda Başka Sinema takipçisi, sık karşılaştığımız bir hanımefendi var; antrakta çıkarken ben ayaklarımı çekeceğim, o rahatsızlık verdiği için özür dileyip teşekkür edecek, ben gülümseyeceğim.

Nedense daha karar verme aşamasındayken bile filmin süresinin 3 saat olduğunu sanıyorum. Hatta başlangıçta bir süre olumsuzlayıp, bu filmde işim neydi diye düşünürken de bu üç saat inancımı hâlâ koruyorum.

Sevgili okurlar siz bana bakmayın, bazen benzer pişmanlık duygusunu çok filmin başlangıcında yaşarım ben.

Sonrasında film hüüp diye çekip alıyor beni ve artık filmin içinde bir karakterim ben. Bayılıyorum ve soluksuz izliyorum filmi ki Virginie Efira, Başkalarının Çocukları'ndan sonra yine güçlü bir performansla, Fransızca öğretmeni olarak ve oyun gücüyle alıp götürüyor filmi. Eş karakterindeki Melvil Poupaud ise izleyicileri, arızalı bir adam rolünü üstün bir performansla oynayarak ayar etmeyi başarıyor. Bir de psikiyatris olduğunu sandığım ki eminim o sahneler her izleyiciye aynı hissi verecektir, bir abla var. Onunla esas kadının diyaloglarının olduğu sahneler, her kadın için kanımca ufuk açıcı. Ve filmin ormanda geçen çok hoş bir bölümü var, ufak bir kaçamak, hayata bir meydan okuyuş belki... ama çok hoş ve sıcak.

Ve muhteşem bir final.

İzleyici ve izleyiciler çok mutlu. Işıklar yanınca bile koltuklarından kalkmadılar ve perdede son jenerik akarken, tüm film boyunca olduğu gibi, yine kendilerini Gabriel Yared'in enfes müziğine teslim ettiler.

Hatta bununla yetinmeyip, muhteşem bir iş çıkartan ve yine kadını önceleyen enfes senaryonun yazarlarından biri olmanın yanı sıra filmin yönetmeni Valérie Donzelli ve senaryonun ortağı Audrey Diwan'ı içlerinden, ama büyük bir coşkuyla, "ayakta" alkışladılar.

Çok keyifli bir tren yolculuğu ile mıntıkama varıyorum; sırt çantamda Migros'tan kapılmış ve fiyatı düşük kalmış Kurukahveci Mehmet Efendi'den bir paket Colombia filtre kahve var. Yemek işini çarpıttım ve ne yapsam diye düşünürken mahallemizin sevdiğim bir mekânında Adana Dürüm yiyip, bir de şekersiz çay içiyorum. Deniz muhteşem hava bahar tadında. Eve doğru yürürken zihnimden çoklu kaçış planları akıyor. Tren seferlerinin artık düzenli oluşu gülümsetiyor beni. Çalışma masama oturduğumda sabit telefonda bir cevapsız kalmış aranma görüyorum. Enn Sevdiğim Kadın olduğu kesin. Hemen dönüyorum ancak gelen yanıt mekanik, bana not bırakmamı söylüyor. O ara iki şat çaça ve eşlikçi olarak iki tık portakal suyu götürüyorum. Online bir toplantıda olduğunu düşünmekteyken ben, telefon çalıyor. Filmden ve günün akışından, süre şaşkınlığımdan falan söz ediyorum.

Sonra yüzümde enfes bir gülümseme, ruhum havalanmış, ayaklarım yerden kesik, kafamda çoklu kaçış planları ile tren saatlerine ve bir kaç otele bakıyor, sonrasında uykuya doğru yol alıyorum.

20 yorum:

  1. Yazıya devam etmeme kararına sevindim Sevgili Buraneros :)

    Bu sabah eşimle konuşuyorduk; TL faizinin sürekli arttırılması, maaşlara yapılan zamlar, her gün değişen fiyat etiketleri... Seslendirilmemeye, üstü kapatılmaya çalışılsa da gün gibi açıkta olan bir devaluasyon yaşanıyor. Paramızın alım gücü giderek eriyip tükeniyor. Bir sinema biletinin 135 TL olmasını normal karşılayacak hâle getiriliyoruz. İşin sonu ne olacak düşünmek istemiyorum. Tatili falan geçtim, 4 kişilik bir ailenin sinema, mısır, yemek içeren bir haftasonu keyfi yapması bile hayal artık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında bir sakıncası da yoktu çünkü bittiği an benim kararımdı ve o günden sonra hiç görüşmedik, tek kelâm yok, rastlaşma yok, o o zaman tayin oldu ve upuzun yıllar sonra -şu yakın tarihte- ne olmuştur diye merak edip bakınca nete, roman tadındaki o dönemin sayfaları da açıldı ve artık şehrinde olduğunu anlamış oldum, o tetiklenme ile de yazdım. Sonra da ne gerek var ki dedim.

      Açıkcası salonlar bomboş, bir kaç kez fotoğraf çekip bloga koymuştum. İşletmeci Kore şirketi olmasa çoktan kapanmışlardı buradakiler:)

      Sil
  2. Olsun, hikayeyi neden yazmak istemediğinizin hikayesini okumak da derin ve keyifliydi. Belki o hikaye başka bir formda ve kahramanının bile anlayamayacağı gizlilikte yeni bir hikayeye evrilir. Kim bilir...🌺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kahramanın blog yazdığımdan haberi yok, bilme olasılığı da yok. Ayrıca arkadaş gruplarımız da çok farklıydı ve yazıda bahsettiğim rastlantılar olmasa birbirimizden haberimiz olma ihtimali de sıfırdı. Keyifli ve aksiyonlu bir ilişki miydi, sanırım iki taraf içinde öyleydi.

      Kim bilir...:)

      Sil
  3. Hikayenin gerisini gerçekten merak etsem de kararınızdan memnun oldum. Bu açıdan neden düşünemeyerek merak etmeme de kızdım kendime :/

    Seneler oldu sinemaya gitmeyeli... Büyükşehir edasında olan küçük kentimdeki tek sinema salonu beni çok da tatmin etmiyor maalesef. Evimde sinemamsı bir atmosfer yakalamaya çalışıyorum. Sizin sinema günlüğü yazılarınızdan birini daha okumak keyifliydi
    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hikayede bir romana çevrilme ihtimali fazlası ile var, o zamanki yaşlara bakınca. Aslında hikaye müthiş ama benim kararımla yazılmamalı, zaman ne gösterir belli olmaz, hayat tesadüfleri sever ki hikayenin başlangıcı da bir tesadüf sonuçta.

      Çok teşekkür ederim, yorumlarınızı okumak da çok keyifli ve motive edici:)

      Sil
  4. Narsist kelimesini duyunca ürperiyorum filmini izler miyim bilemedim:) bu arada geçenlerde yazılarınızdan merak ettiğim Colombia filtre kahveden aldım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ürperten kısımlar var mı var, ama süreç bi bakıma da benzer hallerde ne yapılabileceği konusunda tüyolar da veriyor:)
      O kahveyi ben seviyorum, bulamamıştım ve Nescafe Gold'un filtresini aldım, fakat Colombia'nın tadını verememişti:)

      Sil
  5. Şu planlarımız, hayallerimiz olmasa ne yapardık! Ben de gitmesem de uçuşlara, trenlere ve o şehirlerde ki otellere bakmayı, hayaller kurmayı severim. Haftaya bizim de bir tren yolculuğumuz var aramızda kalsın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamam aramızda:) Bir keresinde "hayaller gerçekleşmelerin önizlemesidir" diye bir cümle kurmuştum. O nedenle hayal kurmak eninde sonunda amaca ulaştırır. İyi yolculuklar şimdiden:)

      Sil
  6. Önceki yazıya "rastgele" demiştik, orada kalacakmış meğer. O vakit yeni kaçış planı (planları) rast gelsin. :)
    Film seyretme yolculuğunuz ve devamı yine başka bir film tadındaydı Sevgili Okul Arkadaşım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kimbilir belki Evde Yazar'ın önermesi gibi hiç umulmadık bazenlerde kısa paragraflarla bazı yazıların içine sızar bazı anları Sevgili Okul Arkadaşım, ama şu an durum budur:)
      Çok teşekkür ederim, Çok Zarif Okul Arkadaşım:)

      Sil
  7. önceki yazıyı neden bilmem, atlamışım! devam etmeyeceğini öğrenerek okuyunca, kendi içinde güzel küçük bir romans olarak yerleşti beynime, iyi oldu :)
    bu senin sinema keyiflerin pek güzel. ben artık o kadar az gidiyorum ki sinemaya. oysa ne kadar severdim. önce covid, sonra evde seyrebilmenin ucuzluğu ve rahatlığı beni uzaklaştırdı sanırım. eskiden "emekli olunca her gün bir filme gideceğim" derdim. sanırım emekli paramla bunu yapmak mümkün olmayacak zaten! evde film seyretmeye alışmak bu açıdan da iyi galiba :(

    YanıtlaSil
  8. Niteliksiz, sanattan edebiyattan nasibini almamış başları Rabbim hiçbir ülkeye nasip etmesin derim, dualar ederim sevgili Şule. Ülkenin başka şehirlerinde olduğu gibi, çok sayıda yazlık, bir o kadar da kışlık sineması olan bir şehirde geçen çocukluğumu ve gençliğimi düşünüyorum da sanki bir rüyaymış o. Tüm sinemalar full çekerdi, geç kalırsak bilet bulamazdık, ortaokulumun dibindeydi sinemalardan biri, cumartesi yarım gündü okul, tenefüste kaçıp biletlerimizi erkenden alırdık çünkü kalmazdı ve bir kısmı karaborsacıların eline geçmiş olurdu. Halk matineleri olurdu indirimli, ve beyaz perdenin kokusunu almamış insan yoktu. Devlet destek verirdi sanata. Şimdi bakıyorum da nereden nereeyeeee:)

    YanıtlaSil
  9. İstanbul'da sinemada bilet fiyatları 200 TL . Artık hiç gidesim yok ,her tür film internette var , zaten bazı AVM lerdeki sinema salonları da pandemide kapandı .
    Hikayenin diğer kahramanı blog yazdığımı bilmiyor bile demeyin valla ben yıllardır görmediğim eskilerden bir arkadaşımın blogumu okuduğunu öğrenince şoke olmuştum, hala nasıl bulduğunu bilmiyorum sormaya da cesaret edemedim. Belli olmuyor bu işler, isteyen bulabiliyor:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O yıllarda internet kullanımı yaygın değildi ve vedalaştığımda benim blog yazmaya başlamama 20 yıldan fazla vardı, ayrıca cep telefonu falan kullanmıyordum ki hâlâ da çok mecbur kalmazsam kullanmam ve telefonum pek çalmaz, çok özel insanlar dışında kimsede yoktur numaram. Blogum olduğunu aile bilir, enn sevdiğim kadın bilir, bir de iki en yakın arkadaşım ve elbette blog dostlarım. Bir şekilde, diyelim tesadüfen bulsaydı blogumu, kesinlikle ve şahane bir cinlikle bir iz bırakırdı:)

      Sil
  10. fransız sineması dünyada en iyi sinema :)

    YanıtlaSil
  11. Bu aralar sinemalara baktığımda görmüştüm filmi, merak ettim afişi görünce de. Sizin beğendiğiniz filmler güzel oluyor, gitme fikri aklımda yoktu ama yazınızdan sonra oluştu😊
    Hikayeyi merak ettim ama kararınıza saygı duyuyorum, en güzelini düşünmüşsünüz😊
    Yazılarınızı çok keyifle okuyorum inanın, hele sinema yazılarınızı çok seviyorum😊 Bu ararlar pek uğrayamadım ama okuyacağım yavaş yavaş yazıları😊
    Tatlı geçsin gününüz😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hikâyeyi belki ara ara ve parça parça alakasız yazıların içine sızdırırım:) Çok teşekkür ederim ben de senin yazılarını aynı keyifle okuyorum. İnan uğramak için kendini mecbur hissetmene hiç gerek yok, keyfin neyi istiyorsa onu yap, ve senin kıymetinden en azından benim gözümde hiçbir şeyi eksiltmez uğramamaların, rahat ol:))

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP