*TDK'ya göre kelime ayrı yazılır, lakin yazar yaşadığı günün hissini vermediğini düşünerek ve bu şekil yazarak, bildiğini okudu.
Tavuklar bile uykudayken çıkıyorum evden. Sırt çantam hazır fakat sonradan yaşayacağım bir pişmanlık var ki o ân için bu durumu gözüm görmüyor. Gün ağardı, ilkokul öğrencileri okul bahçesinde, ben ağır adımlarla sahilden Migros'a doğru yürüyorum; kahvaltı etmedim dolayısı ile onların iri ve kısmen sigara böreği sayılacak -ama bence puro- böreklerinden iki tane almaya karar veriyorum ve sabahın ıssız sokaklarında ağır adımlarla yürürken onları götürüyorum. Cep telefonum kapalı, onunla yetinmiyor, evden çıkarken sabit telefonun ahizesini de yuvasından çıkarıyorum.
Komik di mi!
Geride bana dolaylı yollarla olabilecek olsa da ulaşılabilecek hiçbir açık bırakmak istemiyorum.
Bu eylemimden enn sevdiğim kadına ve erkek kardeşime bahsetseydim mi diye düşünüyorum sonra vazgeçiyorum; çünkü meraklanma saatleri geldiğinde bana ulaşamayanlar onlara ulaşırlar! Evden çıkarkenki planımda Amasya'ya gitmek ve orada en az iki gece kalmak da var. İşte bu nedenle sabit telefonda kayıtlı ad ve numaralardan başka arkadaşlarımın aranma ihtimalini hesap ederek olayı o boyutta alevlendirmemek için o telefonu da sırt çantama atıyorum.
Ortalığı gereksizce germenin ve kalabalıklaştırmanın bir mânâsı da yok!
Ve keyifli bir tren yolculuğu sonucunda ve günün hareketlenmeye başladığı saatlerde Tekkeköy İstasyonu'na varıyorum. Atıştırma için hedef noktam hep ertelediğim ve zorunlu olarak hep önünden geçtiğim ve bu durumdan bir yazımın içinde bahsettiğim, adına bayıldığım Şehrin Kırıntısı...
Ancak şimdi değil.
Ama bu bir fotoğrafını şimdi çekmeme de engel değil.
O ara fikrim diyor ki "Şu karşı bölgeye hiç geçmedin, sonradan gelme, dedin benimseyemedin, hadi gel bugün onun da gönlünü al." Uyuyorum öneriye ve ne kadar da çok oto galerisi varmış diyorum ama ben yine de yeniliğin değil de aynı noktadan görülebilen uzak köy tadının fotoğrafını çekiyorum.
Kasabanın derinlerine doğru yürürken Bi Meyhane enfes ışıklı tabelasıyla yine beni benden alıyor ve o kaldırıma geçiyorum. Gözlerim tabeladan hareketle mekânı hep üst katlarda hayal etmişti; bu kez kaldırımdan içeri doğru uzayan daracık bir koridorun bir kaç metre ilerisinde olduğunu görüyorum kapısının. Gizemli bir mekân hissi içi nasıl acaba dedirtiyor ki an itibariyle ıpıssız. Geniş bir kasaba merkezi turu atıyor, ana arterler dışındaki köy tadına yine bayılıyor, ıssız sokak aralarında yürürken cıvıl cıvıl çocuk kaynayan ilkokulun önünde çocuk kahkahalarına gülümsüyorum. Oradan çarşı içine bağlanıyor, daha önce fotoğraflarını çektiğim- iyi ki çekmişim- ve şu cümleyi kurduğum "Sokak adımları ile yürürken kendimi İrlandalı emekçilerin mahallesinde buluyorum," diye tariflediğim evlerin önüne vardığımda bu kez muhteşem bir hüzün tepeden tırnağa giydiriyor beni: Çünkü yoklar, hayallerim yıkılıyor ve yerlerinde bir inşaat başlayacağı kesin. Ama bir yanıyla da bir tesellim var çünkü elimde eski hâlin fotoğrafları var. Öte yandan sevgili blog yazarlarımızdan Nazlı Toaç hanımefendi adına seviniyorum ki kendisi yazımı okurken "metruk" evlerle çok ilgilenmişti ve ben ona iyi ki fotoğraflarını yollamıştım.
Sürekli ağır aksak adımlarla bağ bahçeleri ve yolları uzatarak önce eski gara varıyor, muhteşem parkındaki banklardan birine oturuyorum. Uzun uzun saat kulesini izliyor, daha önce çekmediğim açılardan fotoğraflarını çekiyor, bir ara elimi sırt çantamdaki kitaba atıyor biraz okuyor, çokca zaman geçiriyor ve beslenme planımda olan mekâna doğru yürümeye başlıyorum; elbette yolları uzatarak. Ve bu kez sıra sıra yeme içme noktalarının olduğu, gençlerin takıldığı, bayıldığım geniş bulvarı kullanıyorum. Bazı hamburgerciler fikrimi dürtse de kararımın gereği olarak Şehrin Kırıntısı'nda içeri süzülüyor, verandadaki kalabalığı geçiyor ve ân itibariyle iki hanımefendiden başkasının olmadığı, görüş açısı hoş, dolayısı ile sakin ve hemen geniş camların önündeki bir masaya oturuyorum.
Seçtiğim poğaçalarım ve çayım önümde, görüş alanım iki bulvarın kesiştiği göbek dahil coğrafyaya çok hakim. İnceden bir müzik ânı çoğaltıyor. Bu arada gözaltında olduğumun da farkındayım. Kim bu adam merakı var. Kitabımı çıkarıyorum. Valla yalan yok kendimi ben de beğeniyorum; içten giyilmiş Fenerbahçe yeşili, armalı, kapüşonlu sweetshirt'ümün kapüşonunu lacivert ve pek sevdiğim montumun boyun kısmından çıkarmışım, kotum en sevdiklerimden... ve içerisi okşayıcı bir sıcaklığa sahip. O halde montu çıkaralım ve Fenerbahçeliliğimizi ortalığa serelim. Masa artık buralı olmadığımdan emin. Engellenemez bir merak var ve bu çok hoş. Kitabımda, zaman zaman da dışarının manzarasındayım ama üç uzağımdaki masadan bana ulaşan göz değmelerini de hissediyorum. Ve ayağa kalkıyor, izleyen gözleri görmezden geliyor, içeri geçip trileçe siparişi veriyor, bir de çay istiyor ve masama dönüyorum. Öncesinde kitabımı, sırt çantamı ve montumu özellikle masada bırakıyorum. Masama geçerken ardımdan bakıldığını biliyorum. Siparişlerimi getiren gence teşekkür ediyor, bu çok hoş saklambaça devamla kitabımı açıyor, arada dışarıya uzak bakışlar atıyorum.
O sırada kısa bir müzakerinin ardından iki hanımefendi ayağa kalkıyorlar.
Bir göz atalım bakalım, masalarına döndüklerinde gelen seçimleri neler imiş?
Dolabın başındalar, seçimi birlikte yapıyorlar; lakin kararı tetikleyen beni çaprazımdan gören hanımefendi, ve iki hanım da çok hoş. Şu an trileçelerimiz sayesinde iyice ortaklaşmış durumdayız. Havadaki flörtöz tat muhteşem. Bir yetişkin oyunu bu, ruhlar çok genç ve taze. İki tarafta kesinlikle nitelikli insanlar ve bir sarkma asla yok. Biraz meraklı, biraz afacan ve çok hoş bir oyun bu. Ağırca ve biraz da havalı toparlanıyorum, sırt çantam artık yerinde ama tek omuz askılı, yanlarından geçerken gülümsüyoruz karşılıklı.
Dönüş trenindeyim. Günün ruhları dürtükleyen saatleri. Sanayi sitelerinin sonuncusunun istasyonundan bir hanımefendi biniyor. Yanımda iki güvenlik görevlisi oturuyor; birinin inekleri var ve sütlerini satıyor. Muhtemelen ineği doğum yapacak, çünkü telefonda bir müşterisi var, ona durumu anlatıyor ve yeniden süt evresine geldiğinde piyasanın altında bir fiyatla ona yine süt verebileceğini söylüyor. O ara kafamı çevirdiğimde az önce trene binen hanımefendinin beni izlediğini kısa bir gözgözelik ânında fark ediyorum. Ve gözlerimi hemen geri çağırıyorum. O sırada planım üzerine düşünmeye başlıyorum. Yok oluşa devam yani. Sabahaysa uzun saatler var. Trenler sabaha kadar devam etse işim kolay, sürekli turlarım. Çünkü eylemi en azından ertesi güne sarkıtamadan dönersem bu eylem eylem olmaktan çıkar. Önce Palmiye Kafe'ye geçiyor bir çay söylüyorum. Sonra kağıt helva alıp iskelede yürüyorum. Sonra Afiyet'e geçip kuru pasta çay, kitap yapıyorum. Tekrar sahile dönüp uzun yürüyor. Ağaçların altındaki banka oturup zaman geçiriyor. Tekrar iskeleye doğru yürüyüp kestane alıyor, onları çok hoş masalarda dalgaların sesi eşliğinde yavaşça tüketiyorum.
Gece yarısını geçtim. Artık yeni bir gün ama vakit hâlâ merak ettirici değil.
Üstelik saat itibariyle ben de kimsenin umurunda değilim. Oyuna bir son verme zamanı ve ân itibariyle evin hizasındaki ağaçların altında bacaklarımı denize doğru uzatmış durumdayım. Genç çocuklar gecenin bu saati demeden basketbol oynuyorlar. Eylemi sonlandırmaya karar veriyorum. Çalışma odamdayım, o halde müzik, ve Mariana Montalvo açıyorum. Gürcü birendisi çaçanın şişesi yanımda, bir şatla başlıyorum ki bu kez eşlikçi schwepss mandalina... uyumu sevdim. Gökyüzü muhteşem, deniz dalgalı. Bir şat zaman aralıklı olsa da bir kaç şata ulaşıyor ve saat sabaha iyice yanaşıyor.
Yatağımdayım...
Telefonumda bir mesaj var...
Amasya otellerine bakıyorum,
tren saatlerine göre gün belirliyorum
ve otellerden birinde karar kılıyorum.
Güzeldi, arkanızdan izler gibi, sanki ben de oradaymışım gibi okudum. Teşekkürler 🌺
YanıtlaSilBen de teşekkür ederim, üstelik yazıya vurgu bir motivasyon oldu şahsım için:)
SilBu benim listemdeki maddelerden biri: kimseye haber vermeden yokolmak :) Sen benden önce yaptın, çok da güzel yazdın sevgili Buraneros. Bana da "yapacaksın" hissi verdin! Yapacağım! :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Valla yap Ceren, hatta arada bir tekrar etmekte bence yarar da var, fazlasıyla ferahlatıcı oluyor ve müthiş bir hafifleme, üstelik küçük afacanlıklarla tatlanmış:) Aldığım tat bana yeni kaçış rotaları çizdi diyebilirim:)
SilBaşlık, yazının içeriğiyle öyle güzel uyuşmuş ki, okuyucuyu sadece düşündürmekle kalmıyor o zaman dilimini yaşatıyorsunuz da adeta. Belki TDK. da ikinci bir anlam değişikliğini ekler!
YanıtlaSilÜlkemizde güzelliklerin yok edilişi yavaş yavaş olmuyor, aniden, şaşırtıcı biçimde gerçekleşiyor. Hayran kaldığımız Uzungöl ün yokoluşu gibi.
Dikkatli ve incelikli gözlemlerinizle, özenli yazı dilinizle farklı insanları ve yerleri tanımak çok iyi oluyor. Teşekkürler.
Ben de çok teşekkür ederim Makbule Öğretmenim. Bence de eklemeli, çünkü bu birleşik halden daha güzel hiçbir başlık olamazdı yazıyı ve eylemi vurgulayacak, diye düşündüm ben de :) Malesef ki mevcut iktidar sürekli peşkeşlerle pek çok güzelliği çirkinleştirdi, yok etti. Elbette onların arkasından def çalınacak günler de gelecek:)
SilYokoluş değil de tozoluş desek? :))
YanıtlaSilHerhalde çok keyifli ve son derecede ilham verici bir "oluş" ;)
Yakışır elbette Sevgili Okul Arkadaşım, o an yokoluş biraz daha dramatik bir vurgu gibi geldi, biraz isyan da içerir gibi hani:) Kesinlikle çok keyifliydi, benim diyen detokslara meydan okur diyebilirim:)
Siloh mis gibi bir başlangıç olmuş yeni yıla. yıl hep keyifli gezilerle geçsin Buraneroscum :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Şule, valla hoş oldu, arada bir yakın ve farklı bölgelere günübirlik kaçmakta yarar var sanki, iyi geliyor:)
Siloff birisi bana haber vermeden yok olsa , düşünemiyorum merak ve telaşımı. Bu nedenle asla yapmayacağım bir şey.
YanıtlaSilAma gezinti ve pastanede ki flörtleşme baya canlandı gözümde:))
ikinci, üçüncü güne sarksaydı bizimkiler de telaşlanırlardı, üstelik telefona da ulaşamayacakları için fena olurdu. :) Bu seferki yok oluş makul saatler olduğu için sorun olmadı, bana iyi geldi ama:)
SilHiç bir mesaj ve telefon sesinin olmadığı anlar gerçekten çok değerli. Herkesin bunu denemesi gerek, kendiyle baş başa kalmak için gerekli. Çok keyifle okudum. :)
YanıtlaSilBence de değerli, hiç değilse arada bir yapmakta fayda var, uzağa gitmeye de gerek yok, günübirlik gidip dönülecek en yakın köy ya da kasaba yeter. Keyif verdiğine göre yazı ne mutlu bana:)
SilKaçak olmanın lezzeti bir an benliğimi sardı, az önce ziyaret ettiğim Nazlı hanımın İzmir Meydanı'nı keşfe çıksam nasıl olur diye :) An çok kısa sürdü ama düşünmesi bile keyiflendirdi beni. Harika bir yazıydı. Teşekkürler :)
YanıtlaSilKesinlikle güzel olur ama küçük ve daha sakin kasabalar bence daha uygun; etkili bir detoks için şehirden kaçmak gerek sanki:) Çok teşekkürler benden de... Sevindim:)
SilGençliğin başta duman olduğu yıllar... Eskişehir'den İstanbul'a kaçış hikayesi benimkisi. Haydarpaşa paşalar gibi bir gar. En sevdiğim İstanbul sabahı için, kimselere haber vermeden, garda buluyorum kendimi. Elimde Ali abiden alınmış, acılı turşu biberi içinde, bu sefer soğansız köfte ekmek. Nereye diyor, gülüyorum. Adetim değil o saatte yemek hele de sumaklı kırmızı soğansız. Rahmetli bilirdi ona gelen herkesi, neyi nasıl sevdiğini.
YanıtlaSilEv ahalisi yaştaşların bardan eve dönme saati. Bir iki merak edip uykuya dalacaklar. Sabah uyanınca da erkenden üniversiteye, derse gittiğimi düşünecekler. Telaşa mahal bir durum yok. Gardaki bekleme salonu kalabalık. Dışarısı serin ama yalnızlık duyguma omuz veriyor. Tercihim vagonun muhtemel duracağı yere denk gelen duvar diibi.
1.30'da kalkan Mavi trendeyim, yemek vagonunda, elde bira, yürekte dert, demirin demiri dövdüğü sese kulak verip düşüyorum yola. Tıngır mıngır geçiyoruz köyleri, her durak bir heyecan, bilmem kaçıncı kez gördüğüm garlardaki o insan telaşları her seferinde farklı. Üstte başta ne varsa, hazırlıksız plansız çıkmışım yola. Uyku tutmuyor, yemek vagonu kapanıyor. Abi izin veriyor orada oturmama. Işıkları da kapatıyor. Tek başına elimde bira zaman tüneli yolcusu gibiyim. Yemek vagonundaki sabah telaşı başlayınca, iki vagon geçişinde yer buluyorum yalnızlığıma.
Sabahın erkeni, deniz çarpıyor yüzüme, martılar selamlıyor beni merdivenlerden inerken...Hafifliyorum. Dumanı üstünde İstanbul simidinden önce 1 sonra 2 sonra 3 tane alıyorum. Martıları ve güvercinleri masaya davet ediyorum. Dinliyorlar diye, anlattıkça anlatıyorum. O bankı evim biliyorum. Uzanıyorum, bulutları seyre dalıyorum, bir köpek yaklaşıyor, tüm kuşlar uçuyor. Biraz da onunla yarenlik ediyorum. Dönüş saati geldi. 10.30 trenine binip bu sefer koltuğumda yerimi alıyorum. Uyku ağır basıyor.
Gözümü Eskişehir'e açıyorum. Karnım zil aç. Ali abiye uğrayıp bir çeyrek istiyorum. Bana dün geceyi soran tek kişi o oluyor. Anlatıyorum. Bu kaçamağı bir o bir ben biliyoruz. Ev arkadaşlarım erkek arkadaşımda kaldığıma emin. Nasıldı sorularında muziplik boyumu aşıyor. Yatağa kendimi bırakıyorum. Trenin sesi kulağımda ninni, martılar yanı başımda yerini alıyor. Günlerin derdi kafamı rahat bırakmış sonunda. Uyuyorum. Hiç uyumadığım kadar, saatlerce uyuyorum. Çok iyi geliyor.
***
Gene nerele gittim sayende. Kira alsan yeri, gelip gidip uzun uzun yazıyorum senin mekanda. Özledim mi nedir?
Ama kabul et sen yazınca gözünde canlanıyor insanın, yürüyor seninle, oturuyor bir masaya, o flörtöz tavır geçiyor ister istemez. Yüzde beliren muzip gülümseme derken kelebekler uçuşuyor falan, derken, insan başlıyor kendi yolculuğuna.
İyi ki varsın ve iyi ki yazıyorsun.
Hep kal.
Doğal olarak yazın beni de tetikledi, ben de bir baktım ki zamanda uçup eski bir vakte konmuşum (Vakit ama ne vakit!). Tembelin uyanığıyım sonuçta, okuduğum yazın üzerine uzuuun uzun yazmak işime de gelmemiş olabilir; bir yazımın içinden alıp aşağı bıraktığım metni, ânı, o ânın kıymetini aşmam da mümkün değildi belki, yazdıklarını okuyunca :)
YanıtlaSil"Yine sipper bir yolculuktan dönemedim! Hala bir tren garında, bir otobüsün koltuğunda yüreğime yaslanmış saçların kokusunda, gecenin en yarısında hafif ıslanmış asfaltın parlağında, içinden geçilen görünmez kentlerimizin ışığında, trenin barında iki yeniyetme kızkardeşle parlattığımız sohbette, şahane bir parkın ıssız kahvaltısında, dergilerden fırlamış da oraya konuşlanmış sanılası salonda mumlar ve müzikle harmanlanmış yiyeceklerin, biraların hiç uyanmak istemediğim rüyasındayım. Gördürenin yüreğine sağlık! Haa bi de janjanlı var ki; o bugüne kadar tanıdıklarımın tümünden farklı, bir kendine münhasır şahsiyet. Ve kendileri başlı başına bir yazı konusu! Sakarya'dan geçiyorum şimdilik. "Ebegümeci"nin keyfini ise bekletiyorum.
Ve farkındayım ki bir süredir yapmakta olduğum yolculuklardan hiçbirini diğerinin önüne koyamıyorum. Şapşahane bir keyif, hain gülümsememin kenarından, en lezzetiyle akıyor.
İyi ki..."
Ben de sevindim Sayın Buraneros. Yıkılacağını tahmin etmemiştim açıkçası. O metruk yapıların başına her ne geldiyse bana sağlam görünmüşlerdi. Restore edilip tekrar kullanılabilirdi diye düşünüyorum. Kimbilir, ne yaşanmışlıklar geçti o hanelerden. İyi ki fotoğraflarını çekmişsiniz. Ve ben de saklıyorum kareleri. İnce düşünüp yolladığınız için tekrar teşekkür ediyorum size. Bakalım o arsaya nasıl bir yapı olacak...Ben olsam, madem yıkılacak, aslına uygun inşa ederdim. Dikenli sarmaşanların ortasında bir gül gibi görünürdü en azından.
YanıtlaSilTüm fotoğraflar çok güzel fakat bir kare var ki...Uzaktan da olsa o köy karesi bir başka güzel...Bir de çay ve poğaçalarla sandalyede ki KIRINTI yazı kombinasyonu ise efsane...:)
İtiraf etmeliyim ki kafedeki bakışmalara çok güldüm. Göz hapsine alınışı gülerek okudum.:))
Planınızdaki Amasya olmamış olabilir fakat gün güzel geçmiş mi, önemli olan budur. Arada bir bu yokoluşlar iyi oluyor. İnsan özgür hissediyor kendini. Bir yere bağımlı kalmadan, hesap vermeden, avare dolaşmak gibisi yoktur.
Amasya gezinizi umarım en kısa zamanda gerçekleştirirsiniz. Yokoluş için harika bir alternatif. Zaten oraya giden, zamanda yolculuk yapmış gibi hisseder.
Keyifle okunan bu yazınız ve paylaşım için teşekkür ediyorum size.
Ben de öncelikle zarif tavrınız ve güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Tarihe kayıt düşülmeyi hakeden yapılardı bence, sahiplerini, içlerinde hayat geçirilenleri bulabilirsem hikâyelerini dinlemeyi istiyorum ki sonraki gidişimde buna uğraşacağım:) Muhtemelen verilen kat yüksekliğinde apartmanlar olacak yerlerinde, çünkü sahipleri belki mirasçıları öyle düşünmüşlerdir. Küçük şehirlerin ve kasabaların pastaneleri içindeki insanlarıyla birlikte gerçekten hoş oluyor, elbette bazı rastlaşmalar da eğlenceli:)
SilOf! Yalnız gezmenin keyfi... Bunu yapabilmek ayrı beceri, böyle etkileyici anlatmak ise bambaşka. Okuyan herkesi yollara dökeceksin Sevgili Buraneros:)
YanıtlaSilArada bir her şeyi olduğu yerde bırakıp yollara dökülmek de yarar olabilir, denemekten zarar gelmiyor söyliyeyim:)
SilBiz anneler için bir ilaç bu ''yokoluş'' ama kim ne kadar gerçekleştirir bilemedim. Arkamızdan gelecek onlarca sorumluluk ve iç sesiyle ne kadar gidebiliriz bilmiyorum. Yapsak bile öyle flörtöz dakikalar yaşanacak anlar olacağını sanmıyorum memlekette, sonrasında kurtulmanın imkanı yok karşı cinsten. Aman eksik kalsın :)
YanıtlaSilBen kurtuldum ama:) Bir günde başlayıp biten bir eylem bu, yakın çevreden bir yer seçimi oldumu sabah gidip akşam dönülebiliyor. Evet kadın olunca biraz riskli bir durum, erkek yapısına göre şahıs tarafından bayağı bayağı cıvıklaşma ve bir sarkma durumu yaratılma ihtimali var. :)
SilNe mutlu bana da o zaman; yazı ve fotoğraflar seni de gülümsetip mutlu ettiği için. Teşekkür ederim:)
YanıtlaSilyok olmak, rutinden kaçmak ve özgürlüğü hissetmek hımm denenebilir:)
YanıtlaSilBence de denenmeli, işe yarıyor, şimdi de bir kaç günlük kaçış planları yapıyorum:)
SilSebebini bilmiyorum ama bu yazı bana iyi geldi. Zaten sizin yazılarınızın hep insana iyi gelen bir yanı oluyor. :)
YanıtlaSilMuhtemelen bir kaçış olması iyi gelmiştir, rutinlerden sıyrılmak iyi geliyor:)
YanıtlaSilYazılarınızı okumak büyük bir zevk sevgili Buraneros. Her şeye rağmen yaşamın tadını çıkarmada benim için ilham kaynağısınız. Yokoluş bir bakıma da varoluş bence. Başkalarından soyutlanıp sadece kendini var ediş. İlaveten Evren'in yorumuna yazmış olduğunuz cevabın ikinci paragrafındaki lirik anlatıma bayıldım. Keyfiniz daim olsun:)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim sevgili Kaystros. Aslında bu platformda hep altını çizdiğim üzere bir imecenin ortaklarıyız bizler, dolayısıyla herbirimiz bir diğerimizin ilham kaynağıyız. Yokoluşu tarfileyişiniz ufuk açıcı, zaman zaman da bir ihtiyaç aslında. Evren'in kalemi her zaman bir tetikleyici ve güçlü, yorumlarda kaçınılmaz bir etki yaratıyor. Sizin de keyfiniz daim olsun:)
Sil