Yeni yıl hediyesi olarak oyuncak bekleyen küçük bir çocukken, bir yılbaşında babamın aldığı Jules Verne'in Michel Strogoff adlı kitabına ne kadar çemkirdiğimi, ne kadar naz yaptığımı hatırlıyorum...
Aradan bir-iki yıl geçtikten sonra ise, yine bir yılbaşında hediye ettiği Harry Potter ve Büyülü Taş kitabının ilk sayfasına şuna yakın şeyler yazmıştı babam: "İyi seneler mussano... Umarım yeni yılda da kitap kurdu olmayı sürdürürsün"...
Zamanla beni en çok sevindiren yılbaşı armağanı, oyuncaktan kitaba dönüştü. Bu yılbaşındaki hediyem de Japon yazar Haruki Murakami'nin "Yaban Koyununun İzinde" isimli romanı oldu...
Bir kere arka kapağında "Japonya hakkında tüm bildiklerinizi unutun!" cümlesiyle başlayan tanıtım yazısını ve açılış sayfasındaki -genelde Amerikan ağırlıklı- önemli dergi ve gazetelerin şaşalı övgü cümlelerini okuduktan sonra insanın kitapla ilgili beklentileri ister istemez artıyor. Reklam endişesi de tabi ki...
Murakami galiba kendini öncelikle bir dünya vatandaşı olarak görüyor. Çünkü romanın adını bilmediğimiz başkişisi Heineken bira içiyor, Levi's kot giyiyor ve araba olarak Volkswagen'i tercih ediyor. Hatta suşi yemek yerine Fransız restaurantına gidiyor. Sayfalar ilerledikçe aslında Japonlarla aramızda çekik gözlerden başka bir fark olmadığını hissediyorsunuz. Japonya, gelişen olaylara yalnızca fon olarak katkı sunuyor.
Kitabın ismine ilham veren "ünlü" koyunumuzun romana müdahil olması biraz zaman alıyor. Çünkü kitabın ana kahramanı olan beyimizin öncelikle aşması gereken bazı kişisel sorunları var. Aile meselelerini halletmesi, geçmişiyle yüzleşmesi ve günde birkaç bira yuvarlaması gerekli...
Murakami'nin başarısı bence işte burada yatıyor. Çünkü siz merakla koyunun olaya nasıl müdahil olacağını beklerken, yazar başarılı bir ön yemekle kitaba böylece bir-iki boyut daha kazandırıyor. Koyunun peşine düşene kadar biraz post-modern ve biraz da varoluşçu çizgide ilerleyen kitap, koyun işin içine girince kendini bir de artık elinizden bırakamadan okuyacağınız bir dedektif romanına dönüştürüyor. Bana göre biraz muğlakta kalan son bölümünde ise kafkaesk esintilere rastlamak mümkün...
Japonya ve Amerika'da çok tutulan bir yazar olduğunu sonradan öğrendiğim Murakami'nin okuduğum ilk romanı olan Yaban Koyununun İzinde, az bir farkla da olsa, içimde onun başka kitaplarını da okuma isteği uyandırdı diyebilirim. Hatta dedim bile!
Cuma Gelmiş!
20 dakika önce
2004 yılbaşında, M.P.Anadolu Lisesi hazırlık sınıfındaykenki kitap Felsefenin Tesellisi olmuştu ve ilk sayfasına da şunları yazılmıştı: ''Çocukların en olmuşu... Çocukların en entellektüeli(!)*... Umarım büyüdüğünde bu kitap; bir kitap okudum vites büyüttüm dedirtir. Mutlu Yıllar...'
YanıtlaSilSizleri büyürken izlemek acaip bir keyif...
*öğretmenlerinin bir veli toplantısında senden övgüyle söz ederken çok entellektüel yakıştırmaları üzerine eklenmiş çok keyifli bir bir ifade edişti, toplantılarda en arka sıraya oturur senden ötürü bana dönen bakışları zevkle izlerdim:))...
çocukken benim de hediyem çoğunlukla kitap olmuştur, ya da el göz koordinasyonu geliştiren veya hafıza geliştirmeye yönelik oyuncaklar... şanslı çocukların onlara dünyalar kazandıran anne babaları olurmuş...
YanıtlaSilkitabı okumadım ve yazarının herhangi bir kitabını da okumamıştım... yazın, bana da okuma merakı aşıladı :)
ve babaya; ne keyiftir kimbilir öyle bakışlara maruz kalmak...
babaya da, evrene de güzel yorumları için çok teşekkürler :)
YanıtlaSil"İmkansızın Şarkısı" doğum günü hediyemdi. Emanet kitaplarım var, önce onları okumayı planlıyordum ama. Sanırım öne alacağım hediyemi.
YanıtlaSilBoşuna bu duruma gelinmiyor. Emeği geçenlere selam olsun.
YanıtlaSilKitabı okumadım. Tanıtım için teşekkürler...