20 Ağustos 2022 Cumartesi

Hikâyesi Olan Objeler-2

Ben bayramdan tetiklenerek Nerede O Eski Bayramlar diye bir yazı yazınca, altına anılar içeren pek hoş yorumlar geldi. Bu da beni bir başka yazı için tetikledi ve ortaya Likörlü Fısıltılar çıktı.

Sonra Sevgili Öğretmenimiz Leylak Dalı çok şahane bir fikirle Hikâyesi Olan Objeler diye bir seri başlatalım önerisinde bulundu ve ikinci yazısını yazdı. Diğer blog arkadaşlarımız Sevgili Okul Arkadaşım, Sevgili Şule, Sevgili Sadece C. de katılınca; bir nostalji dalgası esmeye başladı ki bu pek hoş oldu.



***

Arayışta olduğum bir kaç objenin peşine düşüyorum hemen. Leylak Dalı öğretmenimizin yazısına "Ölüme sebebiyet vermesi kesin cam kül tablaları vardı, cam yerinde ağırdır denilesi ve fotoğraftakilerin rengine haiz, onların peşindeyim," cümlesini içeren bir yorum yazıyorum. Ve onları gökte ararken televizyonun arkasında buluyorum. Çünkü ben sigara içmiyorum.

Tavsiye ederim!



Önce bir ikileme düşüyorum; üçüncü evlerindeler mi, diye. Kızkardeşle kısa bir değerlendirme yapıyor ve ikinci evlerinde oldukları kararına varıyoruz ama ben henüz ikna olmuş değilim. Şimdi aklıma aynı camdan mavi renkli olanları geldi: İşte onların üç ev ve belki de benim doğduğumu da dahil edersek dört ev gördükleri kesin. Yazının ardından peşlerinde olacağım. Bu arada bir stok oluşturduğumun da altını çizebilirim. Bir kaç yazılık malzeme an itibariyle elimde.


*

Ben tıfılın tıfılıyım. Babam terzisine benim için, o yıllarda isyan ettirse de bugünden bakınca mavisi çok hoş, kumaşı baharlık bir takım elbise diktiriyor. İlkokulun en başlarındayım. Bir pazar günü sabahında, enn amcam içine bir de tişört dokusunda boğazlı beyaz kazağa benzer bir şey giydirerek, saçlarımı tarayıp neler söyleyeceğimi de tekrar ederek takım elbiseli beni nişanlısının evine gönderiyor. Çekingenim. Kapıyı açtıklarında neler söyleyeceğimi hem aklımda tutmaya hem de kendi üslubumca kibar bir sıraya koymaya çalışıyorum yol boyu. Enn amcam coğrafyanın en tanınan, çiftlikleri olan bir ailesinin kızıyla nişanlı ve onlar şehrin en sosyetik semtinde oturuyorlar. Sadece salon salamenjeleri bizim 8 kişi yaşadığımız sobalı evi en az ikiye katlar. Üstelik hem kaloriferli hem de  şömineleri var. Hatta dünya tatlısı yengem bizim fakirhaneye geldiğinde sadece bizim ev değil bütün  mahalle ışıldıyor. Ardından da ne kadar mütevazı, ne kadar cana yakın gibi kelimelerin geçtiği cümleler kuruyor komşular. Çok tatlı, çok esprili ve çok seviyoruz.

Şimdi, daha önce bir kaç kez anne babamla, halamla ve amcamla  gittiğim evin kapısındayım ve bu kez destek yok yanımda. Tek başıma ben. Bir an kaçsam, evde yoklardı gibi bir yalan uydursam, diye düşünüyorum. Ter bütün bedenimi çoktan basmış durumda. Son karar ve kaçarı olmayan bir çaresizlikle zile basıyorum. Kapıyı hiç ummadığım, plan dışı tuttuğum üzere abisi açıyor. Onunla hiç provamız yok.  Kibarca konuşma çabaları içinde kem küm ediyor, terle karışık kelimeleri bir şekilde sıralıyorum. O benim farkımda ve içeri sesleniyor ve kapıya Suat Teyze ya da yengem geliyor. Ben heyecandan ve kibarlık çabalarımla ne dediğimi pek bilmiyorum ama sanırım onlar konuyu anlıyorlar. Sırtından tonlarca yük kalkmış bir rahatlıkla asansöre biniyorum. İndiğimde ve kapı açıldığındaysa karşımda enn amcam. Tekrar yukarı. Şimdi işim daha zor. Fırsat verse asansör kabininin minicik aralığından boşluğuna sızacağım. Çünkü biraz önce düzgün ve güzel konuşma telaşlarıyla fena saçmaladığımın farkındayım. Belki de saçmalamadım bilmiyorum. Bunun amcam tarafından bana verilen -kasıntı değil- klas adam olma eğitiminin bir parçası olduğunuysa yıllar sonra çakıyorum. Bir özgüven yüklemesi bu.

Gün çookkk keyifli geçiyor. Evin yengemden hariç bir kızı daha var. Oğul genç bir mühendis ve evli. Günün 6-7 belki 8-9 yıl sonrasına sıçrar ve  küçük de bir not düşersem: Sevgili Okul Arkadaşımla aynı lisede okuduğumuz yıllarda -kendisiyle netleştiremesek de- mühendis abi ve eşiyle aynı apartmandalar ve tanışmamış olsalar da komşular! Kız ise Kolej'de okuyor ve şimdi benzerleri olmayan, ciltli, içinde bir çok çizgi roman olan Tina adlı bir dergi alıyor. Ve o dergiler benim de çok hoşuma gidiyor. Bazen eski sayılarını topluca alıp eve getiriyorum. Okuyunca da yenileri ile değiştiriyorum.



Biz bir ya da iki yıl sonra Suat Teyze'lerin caddesi üzerinde bir daire satın alıyoruz ve mahalleden ayrılıyoruz. O eve -en azından salonuna-yeni eşyalar alınmalı. Sormuştuk anneme: O mahallede de bunları mı giyeceğiz diye! Yine bu kez şehrin diğer yakasındaki ova coğrafyasından bir çiftlik sahibinin kızı, dünya iyisi, konaklarda büyümüş çok tatlı kadın, enn amcamın kayınvalidesi Suat Teyze'nin zevki ve fikirleri önemli. Salon mobilyaları için birlikte çıkıyorlar alışverişe.

Burada bir zaman sıçraması daha yapıyorum; madem genişlettim yazıyı, o halde hızla ileri sarıyoruz zamanı ve devam.

Ben Lise'nin en başındayım. Bir gün ev telefonu çalıyor. Annem açıyor. Karşı konuşurken annem şöyle bir toparlanıyor ve sesini heyecan kaplıyor. Sürekli sağolun, teşekkür ederiz ifadelerini kullanıyor ve konuşma bitiyor.

Annem bir su istiyor.

Bir süre kendi haline gülümseyen heyecanını yatıştırması gerek!  Hâlâ inanabilmiş değil.

Çünkü telefonda ilk konuşan sekreter, ikinci konuşan kişi ise dönemin başbakanı, o yıllarda adı dağlara taşlara yazılan Bülent Ecevit.

Baş sağlığı diliyor.

Fevzi Amca öldü. Enn amcamın kayınpederi. CHP Samsun Senatörü.

İşte ben bu küllüklerin Suat Teyze'nin yeni eve taşındığımızda onun seçimi olduğunu düşünüyordum. Kız kardeşimse benden evlerinin anahtarlarını hiçbir zaman esirgemeyen, ev halkını da alıp bize götüren, sırlarımı saklayan küçük amcamla yengemin caddedeki  ev için aldıkları hediyeleri olduğunu söylüyor. Ayrıca sigaranın köz ucunu söndürmek için tokmağa benzer parçalarının da olduğunu...

Ve hatta gazete kağıtlarından sigara ölçeğinde rulolar yaptığımızı. Bir iki nefes alıp o zarif tokmaklarla söndürdüğümüzü...

Çok genç ve diri duruyor olmaları şaşırtmıyor beni; tahminimce 50 yılı aşmış bir zamanı ikisi aynı noktada olmak üzere 3 evde huzurlu ve kıymetlerini bilen nesillerin güzel insanları arasında geçirdiler ve geçirmekteler...

20 yorum:

  1. Anısı olan objelerin mavisi bizim Sinop'taki evde var. kayın valideden kalma bir kül tablası bir büyük kayık. Eşimin teyzesinde yeşil kayık. Bana sağken sen beğendin al dedi. Yeşili almadım. Çünkü koyacak yer aklıma gelmedi. Belki köy olabilir. Çocukluğumda da onun kahverengi şekerliği vardı. Sapının bir tarafı kırık .Bizde sigara içmiyoruz. Ama evde kül tablası olarak duruyorlar. Sizin yazınız da hoş anılar. Özellikle enn hoşuma gidiyor. Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Bizde de ev içinde sigara içilmesi yasak, içecek olanlar balkona çıkıyorlar. Çünkü ben evin neresinde olursam alıyorum o kokuyu. O nedenle ortalıkta küllük de yok:)

      Sil
  2. Evet çok tanıdık kül tablaları da, söndürmeye yarayan tokmağı da hatırlıyorum, demek bir dönem tüm evlerde bir statü nesnesi imiş, hayli pahalı olduklarını gayet iyi hatırlıyorum. Bu arada aklıma geldi, bizde bir de bunların kırmızı, sepet şeklinde olanı vardı, o ne oldu ki? Umarım kırılmıştır :)))))
    Tina dediniz aklımı başımdan aldınız, en sevdiğim çizgi romandı, kızlar için of of neler yoktu ki? Barbie Manken Kız, Jackie ve Deli Gençlik, Tina, Moomin Ailesi ve daha neler neler, kapakları ayrı güzel. Arkadaşlarım Tina sevgimi bildikleri için bir doğum günümde bulup buluşturup tek bir sayısını yollamışlardı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fiyatları konusunda bir fikrim yok, ancak bir çok evde benzer nedenle rastalamak mümkündü, bizde orta masada duran ve içinde sigara paketleri ve çakmaklar olan lacivert büyükçe bir çanak vardı, kızkardeşime bir soracağım ki şeklinden kaynaklı olarak Çin hanedanından biriymiş gibi havalıydı:))

      Sil
  3. ay evet, bizde de gri-siyahlı olanından vardı bu tablaların. gerçekten de ne kadar ağırdılar! ama köz ucunu söndürmek için olan aparatı hiç hatırlamadım.

    ne güzel yazmışsın yine Buraneros'cum. ellerine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Şule, bazı unsurlar öyle tetikliyorlar ki bir film akıyor sanki gözümden, parmaklar da üzerlerine düşeni yapıyorlar sanırım:) Aparat küçük gibiydi ama kafa yarma konusunda ihtisas sahibiydi:)

      Sil
  4. Galiba her evde vardı bunlardan, üstelik sigara içmese bile ev sahipleri, içinde türlü çeşit sigaraların olduğu kutuları da bu küllüklerin yanına koyarlardı. :) Hey gidi günler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhtemelen vardı, var olması da güzel, demek ki alınabiliyordu:) Şimdi onların hayali kurulabilir ancak:)

      Sil
  5. Sevgili Okul Arkadaşım,
    Sizin evin yeşil küllüklerin benzerlerini başka evlerde gördüğümü net hatırlıyorum. Bizde -daha doğrusu annemin evinde- yeşilin bir başka versiyonu olduğunu, hem de her gün gözümün önünde durduğunu, dün yazınızı okuduğumda köşeli jetonum tınkk sesi çıkararak düşünce hatırladım.
    Bugün fotoğrafını çektim, yazısı azzz sonnna gelecek. :))

    Ayrıca, daha önce bahsi geçti mi hatırlayamadım, ancak, bizim kat komşularımızdan biri genç bir mühendis ve onun öğretmen eşiydi. Diğer kat komşumuz babamın hakim meslektaşı ve avukat eşiydi, ama sizin hısım olan genç mühendis ve eşi bu tanımlara uymuyor.
    Aslında sizinle bir masa başında oturup sohbet etme imkanını bulduğumuzda, başka tanıdık çıkabilir düşüncesindeyim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım,

      Ben de aslında bunların laciverte yakın mavilerini hatırlıyorum onları bulabisem süper olacaktı:) Daha önce bahsetmiştik hatta bina sahiplerini ben bilmiyordum siz söyleyince oğullarının sınıf arkadaşım olduğunu söylemiştim.

      Belki farklı katlarda oturmuşsunuzdur ya da farklı tarihlerde, çünkü bizimkiler DSİ'nin lojmanlarında da oturdular...

      Otururuz bir gün masa başında, bir toplaşma günü planlandığında önceden haberim olursa ve bir meşguliyetim yoksa gelirim ben:)



      Sil
  6. Evet bizde de (ananemde) mora yakın mavileri vardı.. İçinde hep çikolata olduğu için ben ayrıca severdim, hani şu yuvarlak parlak kağıda sarılı eaki bayram çikolatalarından…. Of Buraneros ya geçmişe ışınlanmak ve orada kalmak istiyorum :,/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hatırlamam mı o çikolataları:) Hâlâ varlar onlar, hatta burada benim bebeliğimden bile eski bir şekerlemeci var, fabrikadan satışçı ama mağazalarında başka markalar da oluyor ve tam nostaljik mekân. İçi susamlı akide şekerleri ve tabii ki onları koydukları üst kapağı cami minaresi gibi tutacaklı sarı metal, uzun cam kavanozlar bile duruyor... Bir gün fotoğraflarını çekip yazayım onu da:) Hepimiz istiyoruz. Dişimizi sıkar da zaman yolculukları başlayana kadar yaşarsak tamamdır:))

      Sil
    2. Bizde de mavisinden vardı :)) Ama bizdekiler saks mavisiydi gibi canlanıyor zihnimde :)

      Sil
    3. Ben de bizim mavilerin peşindeyim, özellikle orta sehpanın üzerindeki sigaralığın:)

      Sil
  7. Ah! Bizde de vardı bu küllüklerden:) Aynı yeşil. Annem eski eşyaları tutmaz ama küllüğe epeyi bir süre şans vermişti. İşlevinden uzaklaşmış bir dekor objesi olarak:) Sanırım şu an yok ortada. Herkesin huyu ayrı, ben eski eşyalarımıza ne kadar bağlıysam annem de o kadar uzaktır:) O benden daha modern, daha minimalist ev döşer, bende ise anısı olan bol ıvır zıvır:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de eski eşyacıyım, kız kardeşim de, erkek kardeşim de... Dedemin köstekli saati var mesela, daha önce blogda bir yazıda fotoğrafını kullanmıştım ama bu seride özel bir yazı yazacağım onla ilgili. Ve babannemin içi binbir çeşit mağazaları gibi olan sandığı:) Hikayesi benim için çok özel, yaşı benden büyük bir pikap da sırada:)

      Sil
  8. Yorumlarda herkesin yazdığı gibi bizde de vardı bu küllüklerden. Hem de evde sigara içen olmamasına rağmen. Salondaki camdan yapılmış orta sehpanın üzerinde dururdu. Belki misafirler kullanır diyeydi bilemiyorum. Kırmaktan çok korkardım, cidden çok ağırdı. Cidden hikayesi olan bir objeymiş, herkeste bazı hatıralar oluşturmuş :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Savunma silahı olarak da kullanılması mümkün:) Yerleri de genelde misafir odalarıydı zaten:)

      Sil
  9. Böyle objeler beni çocukluğuma götürüyor. Eskileri toplamayı seven biri olarak, merakla geçmişe gidip hatırlamaya çalışıyorum, bunların koyu kırmızıları vardı bize, misafirden misafire girilen salonun koyu ahşap orta sehpasında dururlardı, sonra bir ara büfe olan televizyonluklu ama bol kitap yüzünden aynı zamanda kitaplık olan dolabın bir rafında olduklarını anımsıyorum. Şimdi neredeler acaba? Sigara içen olmayınca bir süre sonra göz ağrısı olmaktan çıktıkları kesin. Bir ara anneme sorayım da, yaşıyorlarsa hemen el koyayım :) Aklımda deli fikirler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben yukarıda da yazdım asıl lacilerinin peşindeyim ki onların orta çanakları muhteşemdi. Kızkardeşle bir görüşme ayarlayınca sonucu alacağım, alt katımda oturuyor ve mesafe uzak olduğu için bir türlü soramıyorum, elim telefona da uzamıyor, çünkü hava çok sıcak, ben de Meksikalı:))

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP