''İki gün önce maili aldığımda hissettiklerim tam olarak neydiden başlayacağım. Hani bi gün, en bi mavi gökyüzünün altında en bi mavi denizden bahsetmiştim ya! Dışarıda kışa gidişin izleri varken benim içimde çiçekler açıyor diye... Bu kez tam olarak kış yaşadım.
Bir an öfkem sana yazdığım bütün mailleri silmeyi, kendimi xyx' den silmeyi, sendeki mailleri sana sildirmeyi yap dedi bana! Kendimi müthiş derecede aldatılmış hissettim. Bir an her şey rüya geldi. Sorun bitmesi değildi, bunu kabullenebilirdim. Ama cümleler, soğuk ve öfkeli bir kışta göz gözü görmez bir tipinin kapı altlarından, cam aralıklarından girerek birbirine sığınmış üşümüşlükleri daha üşümüşlükler yaptığı, algılara buz kestirip en kötüyü seçtirdiği an gibi gelmişti; günün o saatindeki ruh halimle...'' diye başladı yazmaya...
Oysa, maili sabah gördüğünde bu etkiyi almamıştı. O gün ki maili okuduğunda sıcağı sıcağına yaptığı telefon konuşmasının ifadesizliği, msn'de bunun üzerine konuşma arzusuna düşen gölge, kendini ifade edememenin eksiklik duygusu, hayatın içinde bazen eksik kalanın, söylenememiş olanın, sorulara kendince verilen cevapların neler yaşattığını, bir tek kelimenin ifade edilişindeki vücut diline ya da tonlamaya bakıp aynı kelimenin farklı insan karakterleriyle ya da aynı insanın farklı ruh hallerinde nasıl farklı anlamlarla yüklendiğini bilen biri olarak; belki ilk kez kaybetme duygusu bu kadar derin oldu. Ya da değersizlik hissi; doğru ifade bu sanırım. Sonra bunu bastırıp bir takım avuntularla uyudu.
Sabaha karşı üçte uyandı, oturup bir mail yazmaya başladı; tüm bu süreci sonlandıracak bir veda yazısı. Yazarken, başlangıçtaki öfkesi gittikçe azaldı. Çok sert başlayan, can yakmaya yönelik göndermeler, çok acıtıcı cümlelerle devam eden yazı gittikçe yumuşadı; kendi gerçekliğine döndü. Öfkenin izleri dağıldı. Duyguları samimileşti. Belki; alt duygularının, egolarının yaptırmak istedikleri ortadan kalktı. Ne olursa olsun yazdıklarım kalsın duygusu ve diğer güzel şeyler onu sakinleştirdi.
O gün, ısrarla onun sesini duymak istedi. Gün ortasında telefonla arayıp konuşunca, insan sesinin verdiği o garantili hissedişle alması gerekeni almış olmanın huzuru çöktü üzerine. Sonra ona, belki salı ya da çarşamba günü atmayı düşündüğü mailin çatısını kurdu gün boyu.
Akşam eve dönerken yolu uzatıp, arabayı bütün bir sahil boyunca sakin bir hızda, müzik dinleyerek, düşünerek, çokça tebessümle, bazen dalıp virajın öbür ucundan toparlayan ama yine de bu hallere gülen bi keyifle sürdü. Yağmurun ritmi, sileceklerin ona uyan hareketleri, kaloriferin ısısı, aralık camdan içeri giren temiz soğuk, sanki her şey hissettiklerini tamamlamak için ortak bir çaba içindeydi.
Sahil boyunda en karanlıktaki en berduş büfede durdu, bir bira aldı. Sonra bir tane daha... Sonra o biraları en berduşundan bir keyifle içmeye başladı. Birinciyi bitirdiğinde insanı karşı kıyıya uzandırıyormuş hissi veren iskeleye gelmişti. Arabayı park edip en berduş biraları gazete kağıtlarına saran en berduş büfeden aldığı en berduş bira elinde, dudağına bir sigara sıkıştırıp arabadan indi. En berduş haliyle dudağında en berduş duran sigarayı en berduş şekilde yaktı. Hiç dudağından almadan, dumana gözlerini kısarak üç nefes çekti en berduşundan...
Sonra, yağmurun kafaya döktükleri ile denize döktüklerinin yaratığı sıçramalarla kıyıdaki binaların ve iskelenin zamansız koridorunun sarı ışıklarının denizdeki oynaşmalarına, çıkan seslerine kulak kesilip, ayağının altındaki aralıklarından denizi gördüğü tahtalarının gıcırtılarını rahatsız etmeyecek bir sessizlikte yürüdü. İskelenin en ucundaki sarı lambanın loşluğunda, karanlığın çıldırtan keyfinden bakarak o debdebeli denizin sanki karşı kıyısındalarmış gibi duran balıkçı teknelerinin emekçi ışıklarında coşkulu özlemleri, aşkları, gecenin zifir soğuğunda içilen çayların birliktelik duygusuyla yarattığı sıcaklığı, onların her birini bir sıcak sobalı uykuda bekleyenleri hissederek o berduş birayı çok berduşça içerken en berduşundan onu düşündü. Yalnızca onu.
...devam edecek; zamanın ötesinden berisinden bi günde ama ! Zamansızca yani.
Bu resim ve daha fazlası için: http://www.zerrintekindor.net/
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilzamanın ötesinden berisinden, zamansızca bir dost eli uzanır yine bir sahil yolundan... Zamansızca bir istekte bulunur sana... Susma, devam et yazmaya...
YanıtlaSilo dost elleri tutarım, ve yazarım...belki yakın bir zamanda:)
YanıtlaSilinsan okurken bu romanımsıları, kendini buluyor bazen, kendi ruhunun yansımaları gözünü alıyor...
YanıtlaSilokumuştum aslında daha önce bu yazını, ama galiba bu sefer tam da dediğim gibi oldu... bazenim tam da bugün karşılığını buldu...
Beğendiğim yazıların hepsine yıldız ekliyorum. Seninde var Evren öyle yazıların ara ara dönüp okuduğum. Okumayı ertelediklerim de çok. doğru zaman diyorum hep kendime. okumak için bile.
YanıtlaSilne güzel demişsin efsa... doğru zaman okumak için de, okuduğunu anlamak için de...
YanıtlaSil