4 Kasım 2022 Cuma

Ve Roman Biter...

Ama öyküsü şöyle başlar:


22 Ekim 2022
Saat 22:00 suları...


O arada telefonum çalıyor. Asker arkadaşım Apo. Arkadaş grubu ile. Bense anında Aydın'da asmalar altında bir terasta, enfes bir meyhanede rakı masasına ışınlanmış durumdayım.

Kafa çakır tertibimin. Aydın Samsun arası kaç saat muhabbeti yapıyoruz. Sonra konu bir kitaba dönüyor. O an masadaki arkadaşlarından birinin kitabından söz ediyor ki romanın kahramanlarından birinin kendisi olduğunun altını da keyifle çiziyor. Sonra kitabın yazarı katılıyor sohbete. Çok hoş, kısa ama keyifli bir sohbet.

Sonra Apo tekrar alıyor sazı eline, roman kahramanı olmanın havasını güya çaktırmadan atıyor. Ona kitabı alıp okuyacağımı söylüyorum. Kitap okumaz can dostumun kafa çakır hali çok tatlı; roman kahramanı olmak pek hoşuna gitmiş. Ertesi sabah Amazon'da buluyorum kitabı ve başka bir kaç kitapla birlikte istiyorum. Ve umduğumun fevkinde bu polisiyeye bayılıyorum.




Çünkü ilk satırdan itibaren iltimassızca, gerçekten etkileniyorum üsluptan. Bir ilk roman olmasına rağmen anlatım dili, betimlemeler, zamana hakimiyet etkiliyor beni. İçimde övgü cümleleri kaynıyor ve muhteşem bir şaşkınlık. Bu hızla kendi içinde bölümlere ayrılmış, bu anlamda kolaylıklar sağlayan, sıkı araştırmaya dayandığı belli, fonu epey geçmiş zaman olan romandaki akış beni tümüyle şimdiki zamandan alıp geçmişin baş köşesine oturtuyor. O kadar şaşkınım ki; bir ilk roman ve bu zaman diliminden olmamasına rağmen belli ki yazar döneme hakim, üstelik bunla yetinmemiş akademisyenlerden bilgi almış, araştırmış. Romanın ciddi bir emekle yazıldığı kesin. Yazarın heyecanındansa söz etmeme bile gerek yok, çünkü buram buram hissettiriyor satırlar bana. İlk işim enn sevdiğim kadını aramak ve kitabın üzerimde yarattığı şaşkın, umduğumdan çok çok öte ilk izlenimlerimi, altlarını çize çize onunla paylaşmak oluyor.

Sürekli gelişen bir heyecanla ve akıcılıkla kitabın ortalarını geçiyorum. Bu süreç boyunca öykünün içinde bir karakterim, kenardan da olsa olan biteni izliyorum. Kelimelerin gücüyle ve bilgiyle çizilmiş zamanın tam göbeğindeyim; altını bir kez daha çizersem satırlardaki döneme hakimiyet neredeyse kusursuz ve doğal olarak bu gerçeklik duygusu okura da geçmiş, onu da şimdiki zamandan alıp romandaki zamana taşımış durumda. Bildiğim şehrin geçmişinde hiç yabancılık çekmeden dolaşıyorum. Sürekli telefona sarılma, Apo'yu arama ve tüm bu hislerimi ona, onun vasıtasıyla kısa da olsa konuşma fırsatı bulduğum yazara ulaştırma arzum paçalarımı çekiştiriyor.

Elim telefona çok yakınsa da daha soğukkanlı yanım, daha coşkulu bir mizansen için sürekli frene basıyor ve diyor ki, "Önce oku bitir, sonra üzerine yaz, blogda paylaş ve sonra Apo'yu ara ve "Bloga bakar mısın?" de...

Derken kitapta ilerledikçe yazarın coşkusunda bir azalma olmamakla birlikte, artan bir heyecanla daha çok detaylandırma başlayınca okurda soru işaretleri oluşmaya başlıyor; durumun kendini, kitabın akışkanlığı ile bağını zorladığını hissediyor ki bu elbette bu okura ait bir durum. Çünkü okuduğum bir polisiye diye bakıyor romana. Bunu hisseden içindeki ukala dikiliyor ayağa ve sürekli kafa karıştırıyor. Diyor ki mesela, bu kadar tarihsel detaya ve mekâna gerek var mıydı? Betimlemeleri, yan hikâyeleri bu kadar detaylandırıp, çoğaltmaya gerek var mıydı, bir tık aşağıda bırakılsa, sonu merak eden okurdaki katil kim heyecanı daha diri kalmaz mıydı, o zaman?

Elbette kendiyle çelişse de bu okur yazarın coşkusuna ortak, heyecanının, iyi niyetinin, en güzeli olsun arzusunun ve hevesinin farkında ama sonuçta her okur yazarın yazma anındaki coşkusuyla aynı hislere sahip olamaz ki, diye geçiriyorum aklımdan.  Okur bir hazırcı sonuçta, çoğu zaman verilen emek umurunda değil, bencil, keyfiyle alakalı bir karakter o.

Ve kabul ediyorum ki yazar kurduğu öyküyü birebir yaşayan, daha çok isteyen, kurguyu daha iyi sindiren ve yazdıklarının özünü bilen... Romanı en iyi olsunu, zenginleşsini samimiyetle, bir çıkar gözetmeksizin arzulayan kişi. 

Oysa okurlar bir konfor alanına sahip ve seçme özgürlükleri var. Kitabı sıkıldığında bir kenara atıp gidebilen kişi. Okuduğu kitap onun evladı değil, yazanla aynı hislere sahip olması mümkün olmadığı gibi, kendi konfor alanlarını gözeten de kişi, bencil.

Bu okurun bencil tarafı, yazarın niyetini, en iyisi olsun arzusunu, coşkusunu fark etmiş olmasına rağmen sonuçta şöyle düşündü: Biraz daha kısa tutulsaydı roman acaba, ansiklopedik bilgi tadındaki detaylar bir tık daha azalmış olsaydı; mesela bu okur gibi arazlılar, konfor düşkünleri ve okuduğuna emek vermek yerine sonuca odaklı hazırcılar açısından ve romanın ileri bölümlerinin akışkanlığı için daha mı iyi olurdu?

10 yorum:

  1. Ne kadar heyecanlı bir şey ilk romanı yazmak ve ne güzel bir şey ilk romanının basılması. Ben de bakacağım hemen :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarın bir de öykü kitabı varmış, bu kitabını alırken görmüştüm.

      Sil
  2. Kitabı almış ve bitirmişsiniz. Daha önceki yazılarda askerlik arkadaşınızla buluştuğunuzdan bahsetmiştiniz. Şahsen iki satırlık yazı yazarken zorlanan ben yazarların harcadığı emeğin boyutunu kavramakta zorlandığımı söylemeliyim. Akın Yakan'ın emeklerine sağlık, okuru bol olur inşallah. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzledim kısa filmi, çok hoştu, çok teşekkürler:)

      Sil
    2. Akın Yakan'ın potansiyeli çok yüksek, asıl mesleği değil yazarlık, ama kitaba çok ciddi hazırlandığı net ve içtenlikle, samimiyetle ve coşkuyla yazdığı da kesin. Çok hoş betimlemeleri var lakin ben de hissettiklerini yazma konusunda kayırmacı olamıyorum, diğer yorumda da dediğim gibi bir başka okur o noktalar da benim gibi hissetmeyebilir:)

      Sil
  3. Kitabı almanız, okumanız, üzerine bir de yazı yazmanız bile o kadar etkileyici ki... Ben olsam belki de almazdım bilemedim. Okuyacağım kitaplar konusunda pek seçiciyim. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Genel de ben de seçiciyim, tanımadığım bir yazar olduğunda o anki hislerim ne söylerse ona uyarım. Bu kitap, yazarla kısa süreli sohbet, bana okumalısın dedi. Bir iki dakikalık o sohbet yazarın kişiliği ile ilgili çok şey fısıldadı bana, ayrıca arkadaşım benim için çok kıymetli dolayısı ile onun arkadaşları da... Bir hayal kırıklığım yok, sadece bir seviyeye gelmiş bir okur olarak, şahsi görüşlerimi ve hislerimi, dürüstlükle, kayırmacılığa başvurmadan olduğu gibi yazmış oldum:)

      Sil
  4. Polisiye deyince aklıma ilk Agatha Christie romanları gelir. Bana okuması çok keyifli ve heyecan verici geliyor. Belki polisiye türünü sevdiğimden olsa gerek belki de yazarın anlatım tarzı bundan pek emin değilim.
    Ayın Yüzü Suya Düştü. Kitabın adı bile ilgi çekici geldi. Acaba okudukça detaylarında ne anlatıyor, merak ettim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Spoiler vermiyoruz prensip olarak:)) Ama kadılar, hocalar, hamamlar, mağaralar, camiler, dergahlar, çeteler olan bir dönem, yöre Aydın olunca zeybekler doğal olarak var... içerik zengin, karakterler bol, tasvirler güzel; bir de benim fazla bulduğum yerler var ki başkasına hoş gelebilir:) Ben 12-13 gün önce Amazon'dan 6,95'e almıştım, kampanyaya denk gelmişim tesadüfen ki D&R'da da 7 TL idi. Dün merak edip baktım 21.95'di. Bence takip et, merak ettiysen denk geldiğinde al.:) 75 TL üstü kargo bedavaydı, almayı düşündüğüm bir iki kitap ilave etmiştim:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP