Çok haklısın, çok da keyif aldığını anlıyorum ancak ben şarkıları, söyleyenlerden ayrı düşünüp daha çok seviyorum belki... mesela koşa koşa gidip şunu görim, imza alim gibi heyecanlarım da yoktu. Plaklarını, kasetlerini alır, dinler, kendilerini sever, konserlerine giderdim o kadar... Düşündüm de posterini astığım kimler vardı diye, pek hatırlayamadım.
Yukarıdaki italik lafları bundan bir hafta önce çok keyifli diyalogları olan ve bir 45'lik plağın fotoğraflarını ekleyerek ve çok hevesle yayına verdiğim postun yorumlar kısmında ediyorum. Ve aradan daha bir kaç gün geçmeden, plağı yerine götürdüğümde bir başka plağı ararken Melike Demirağ geliyor aklıma: Plakları olduğunu biliyorum ve Arkadaş'ın elimde olmasını dileyerek ve heyecanlanarak kurcalamaya devam ederken geri getirilmeyenlerden olduğunu anlıyor, üzülüyorum; ama hayat bana kıyamıyor sanırım ve bir sürpriz yapıyor. Arkadaş yağmadan dönememiş üzüntümü bile silecek bir sürpriz bu; aklımın ucunda bile olmayan bambaşka bir şey! Üstelik çok kıymetli. Çünkü:
Elimdeki iki plaktan biri imzalı! Önce inanamıyorum. O konser gününü, sonrasını ve geceyi çok iyi hatırlıyorum ama imza ne iş? Şaşkınım. 1978 nere 2023 nere? Onca yılda elimden kaç kez geçmiştir hesap edemem. Sonra acaba bu imza baskı mıydı plak kapaklarında diye düşünmeye başlıyorum ve aynı plak kapağını internette arayıp buluyorum. Yok... imza yok ve elimdeki imza orjinal. Ben bunu nasıl becerdim diye düşünmüyorum çünkü denemem bile, onca kalabalığın içine girip bir imza için yırtınmam, huyum bu! Beynimdeki arşiv çalışıyor. O geceyi bütün detayları ile hatırlıyorum çünkü, imza hariç!
O Gece
Olağanüstü coşkulu kapalı spor salonu, solun çok güçlendiği ve iyi organize olduğu yıllar, devrim şarkıları söyleniyor salonda, nefis bir bahar akşamı, her birimizin içinden Che Guevara'lar fışkırıyor ve ben iki aşkın arasında göz yaşları döktüğüm sırada; yıllar yıllar sonra yazılarımda şu cümleyi kuracağımı henüz bilmiyorum: "Aradaydım. Yaşamımın sonraki hiç bir döneminde bir kez bile tekrarı olmayacak şekilde hem de..."
Sloganların ardı arkası kesilmiyor akşam boyunca, konser aralarında marşlar söyleniyor ve o gece Arkadaş kaç kez isteniyor sayamıyorum.
Konser bitiyor, kızları evlerine bırakıyor ve soluğu Birtat'da alıyoruz. Beş arkadaş enfes pastaları enfes limonatalarla götürüyoruz. Bir süre sonra Bora da katılıyor bize, o konseri organize eden, aynı zamanda fuar içi kapalı devre radyo ve siyah beyaz televizyon yayınları yapan Tulga Gerçek Reklam Ajansı'nda çalışıyor. Anlatmaya Melike ve diğer alt şarkıcıların konser sonrası diskoya geçtikleri ile başlıyor, esrar partisinden çıkıyor... O anda fark ediyorum ki biz çöküyoruz; çünkü olayı hemen bir seks partisine bağlıyoruz. Melike'mizi öyle hayal edemiyoruz, o kutsal bakiremiz bizim; öyle kalmalı. Az önceki şen şakrak sohbetin zerresi bile masada değil artık. O halde kafa çekmeye gitmeliyiz. Gelsin biralar. "Oğlum yarın okul var," lafları havayı dövse de iş arabeske bağlanacak ve biralar içilecek, Melike bize bunu nasıl yapar! İki bardak bile çokken üçüncü yeni yetme bünyeleri yıkacak kesin, sonrasını lavoba paklar. Masa pek efkârlı, zihinler kurmacanın esiri ki kısa sürede sıyrılacak gibi değiller. Eve geldiğimde ilk işim Suzi'nin yanındaki posteri sökmek oluyor. Oysa biz onu Joan Baez katlarına çıkarmıştık. Olmamıştır diye diye teselliler yaratıyor, yarattığıma inanıp uyuyorum.
Ertesi gün okul, Bora gecenin yorgunu ve sınıfta değil, hepimiz mevzudan uzak. Okul çıkışı eve geliyor, kotumu giyiyor, bir şeyler atıştırıp bir şeyler okuyor ve günün ruhları dürtükleyen saatinde derneğe gidiyorum; ortalık ıssız ve loş, O'nu bekliyorum. Biraz sonra O, yani Sen Zamanı Olmayan Zamansız Bir Yerindensin Ömrümün Neyleyim Ben konservatuardan geliyor. Gitarı ve vokali bir kez daha aklıma karışıyor...Teselliyi O'nun dizlerinde, sesinde ve gitarının tellerinde buluyorum.
Sonra gitarını kenara bırakıyor ve gülüyor, çünkü ilacımın kendisi olduğunu biliyor, gülümseyerek bu çocukça tavrıma; böyle anlarda en bayıldığım şeyi yapıyor; parmakları saçlarımda dolaşıyor. Sonra dudaklarımda enfes bir ıslaklık ve sonra ruhumu sarıp sarmalayan şefkatli bir yumuşaklık. Ve iki dal filtresiz sigaradan biri bana...
İki gün ve gece boyunca plak yanımdayken dün gece bir anda aydınlanma yaşıyor ve konser ertesinin en önemli ânını, dolayısı ile eksik parçasını hatırlıyorum ve anormal bir rahatlama ile şu cümleleri ekleyerek beklemekte olan yazıya, huzura eriyorum: Ben 45'liği Bora'ya verdim, çünkü O tüm gün ve gece boyunca Melike Demirağ ve ekibiyle ve alt kadrosu ile birlikte olacaktı. Kolay işti onun için ve o akşam Birtat'a konuklar için tatlı bir şeyler almaya gelmişti ve bizle rastlaşınca da iki lafın belini kırmıştı. Her ne kadar anlattığı esrar kısmı normal bir durum olsa da Türk filmlerinin etkisindeki ve şartlandırdığı biz, belki de dönemin -yerli- seks filmleri furyasının etkisiyle olmayacak bir yakıştırma yaparak, evleneceği Şanar Abi'ye de gıyabında ayıp etmiştik.
Bir ertesi sabah, kabı imzalı plak okulda ve elimdeydi. O ise hâlâ bizim Melike'mizdi!
ne kıymetli bir anı. Ne müthiş bir şarkıdır Arkadaş.
YanıtlaSilAkaretler yokuşunu çıkarken bu şarkıyı söyleyen bir grup genç geliyor gözümün önüne hep, ne zaman duysam. hüzünlü. ama bir o kadar güzel. Cemal Süreya'nın dediği gibi "Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel"...
İşte şu iki dizedeki ifade güzelliğinde severim yaşadığım hayatı Sevgili Şule... Hep ama hep içinde yaşadığım ailenin tüm büyüklerine bana kattıkları için şükran duyarım. Yaşadığım her olayda aldığım her tat da o emekleri hissederim, Arkadaş diye bir şarkıdan habersiz, tatsız tuzsuz bir odun da olabilirdim.
SilYazıyı okudum ve içimden "ne tatlı bir anı" cümleciği geçti. Yorum yazmak için aşağıya indiğim anda Şulemin yorumunu ve ilk cümlesini gülümseyerek gördüm. :)
YanıtlaSilBizim neslin kalbine saplı oktur Arkadaş şarkısı, Sevgili Okul Arkadaşım. :)
Ne şahane, net ve koskocaman bir vurgu "Bizim neslin kalbine saplı oktur Arkadaş". Muhteşemsiniz Sevgili Okul Arkadaşım:)
SilÜniversite 2'deyim ve berbat bir okulda okuyorum, bir süre sonra bir arkadaşımız öldürülecek, henüz habersiziz. O sırada "Arkadaş" vizyonda. Melike pirimiz, "Hasretinden Prangalar Eskittim" kitabı elimizin uzantısı, Ahmed Arif en baba şairimiz oluyor. Yıllar yıllar sonra lise arkadaşlarımızla Bodrum Bitez'deyiz. Akşam yemek yeniyor, eğleniyoruz. Sonra biri spontane bir biçimde "Arkadaş" şarkısını söylemeye başlıyor ve hepimiz iştirak ediyor, bir yandan da ağlıyoruz. Sizimki çok güzel bir geçmiş anısı, benimki de pandeminin hemen öncesinden kalma. Güzel anılarımız çok olsun ve bizi hiç bırakmasın...
YanıtlaSilDileğinize yürekten katılıyorum. Yorumunuzu okuduğumda doğrudan kitaplığa koştum ve muhteşem şiirlerin kitabını elime aldım, yılı 1977 ve 14. Baskı. Şimdilerde çıkıp da 14 baskı gören kitap var mı çok emin değilim. Çok şanslı bir dönemin çocuğu olduğuma bir kez daha sevindim, kendi öğretmenlerim özelinde tüm öğretmenleri, kumbaralarımızda güzellikler biriktirme becerisine sahip bizleri kaliteli eğittikleri için sevgi ve şükranla andım.
Sil70'leri yaşayanların dilinden okumak da ayrı bir tat veriyor Üstadım.. Gerçekten <3
YanıtlaSilSana aslında çok malzeme çıkar benim gerçek hayat hikâyelerinden, roman bile, etiketlere bir göz at ve r harflilere gelince bi dur orada; istersen tıkla ve gir içeri:)
SilBazı şarkılar, bazı filmler ya da kitaplar, şiirler vardır; Unutulmayan dostlar gibidir. Adını anmak bile insanın yüzünde bir tebessüm oluşturur, bir anılar zincirini çağrıştırır. Teşekkür etmek istedim. Sayenizde Melike Demirağ'ın o duygu yüklü yumuşacık sesi uzaklardan evimize kadar ulaştı, içimizi ısıttı. Yılmaz Güney'le birlikte çevirdikleri "Arkadaş" filmi unutamadıklarımdandır.
YanıtlaSilNe güzel, düzenli bir bloğunuz var. Konulara göre ayrı başlıklar altında toplamanız ne iyi olmuş.
Esenlikler diliyorum.
Ben size çok teşekkür ederim, yazdıklarınız çok değerli ve aynı zamanda yazdıklarıma katkı... çok sık kullandığım bir ifadem vardır ve tekrar etmekten de hiç bıkmayacağım; biz bloggerlar bir imece yapıyoruz aslında ve zamana çok kıymetli ve gerçek notlar düşüp ipuçları bırakıyoruz.
SilÖylesine başlamıştım, sonra hoşuma gitti yazmak, sonra birikimlerimizin biri işe yaradığını gördüm, konular çoğaldı ve kendim de yazıları bulamaz hale gelince konulara ayırdım:)
Ben de size esenlikler dilerim...
Diyaloğu biliyorum ve derin kuyulardan ne anılar çıkarmış bunu biraz da tatlı bir şaşkınlıkla okudum. İsmimin şapkalı a içermesi, Melike Demirağ ve Arkadaş filmiyle ilgili bir hatırayı kuyusundan çıkarıverdi benim de. :)
YanıtlaSilNe güzel bak işe yaramışım, bu arada filmi izledim yeni geldim sinemadan, pek yakında laparagas.blogspot.com gururla sunacak:)
SilSiz bu kadar eskileri nasıl böyle iyi anımsayabiliyorsunuz hayret ediyorum bazen... Ben dünümü aklımda zor tutuyorum...
YanıtlaSilBiz hayatı derin yaşayan bir kuşağız desem:) En önemli avantajımız hayata dokunmaktı, elimizde istediğimiz anda girebileceğimiz, bizi esir alacak internet bağlantılı cep telefonları yoktu . Filmi, tiyatroyu, konseri canlı ve yerinde izlerdik, televizyon yayınları hafta içi akşam başlardı ve başlangıçta tek kanal ve siyah beyazdı, plağı plakçıdan alır, müziği bizzat liste yapıp kasetçide doldurturduk falan. O alışkanlıklar sayesinde yaşadığımız anlar kazınırdı, unutulmazdı ve hâlâ da öyle:)
Sil