21 Kasım 2012 Çarşamba

Şekil Bozukluğu

Pazartesi günü sanat aleminde ne var ne yok diye bakınırken oyunlara da göz atıyordum. Tiyatro sezonu açılmış olmasına rağmen henüz sezonu açmamıştım. Geçen hafta sevdiğim mizah yazarlarından Eprahim Kishon'un bir oyununun afişini bilboardlarda görünce heyecanla nete dalmış, salonun dolu olduğunu görünce de kaçıracağım oyun için üzülmüştüm.

Bu kez, özellikle de içgüdülerim "Bu oyuna git." deyince kıvranmaya başladım. İçgüdülerimi harekete geçiren oyunun adı ve afişi olmuştu, yazarı hakkında bir bilgim yoktu ama Trabzon Devlet Tiyatrosu çıkışlı Ben Feuerbach kişisel tarihim açısından önemli bir aksiyon yaşatmış izi derin bir oyundu.

Çok tereddüt yaşadım; bunun yanı sıra sürprizlerle karşılaşmayı seven yanım bu oyundan iş çıkar diye ısrarla dürtüyordu. Dayanamadım ve  en sevdiğim eylemlerden birini yaparak My Bilet.com'daki hesabıma girdim. Yer konusunda umutsuzdum. J sırasında bir boş koltuk görünce  bunu bir fırsat saydım ve  kaçırmadım.

Oyunun olduğu dün  gidip gitmemek konusunda sürekli ikilem yaşadım. Tanıtımında yer alan "Bekar bir kadının yalnızlığı ile hesaplaşması anlatılıyor." cümlesi ile tanımadığım yazarını yana yana getirince içimdeki ukala burun bükmedi değil... bir yandan da  "bir sürpriz çıkar ve ben oyunu ve yazarını parlatırım" diyerek keşfetmenin tadını da hatırlatıyordum kendime.

Salona girdiğimde dekordan etkilendim, dışarıda gördüğüm oyun resimleriyle sahneyi bir araya getirdiğimde hemen bir artı attım.

Oyunun açılışındaki  çerçeveye alınmış insan yüzleri ve doğru kullanılmış ışık ve tabii ki doğru seçilmiş müzik, şöyle bir koltuğa yerleşmeme sebep oldu. Bekar kadın ve yalnızlıktı sahnedeki, cümleler hoştu, atmosfer sıcaktı.  Bu da yazarla iyi bir tanışıklık demekti ve umuttu.

İçimde hep var olan ama arada bir ve aslında çok nadiren ortaya çıkan ukala, sonradan fazlasıyla utandırılacağı üzere, oyunculuk ve tonlama üzerine biri iki kelam etmeye kalktı oyunun hemen başında. Ama oyun ilerledikçe ve oyuncular ısındıkça ukala önce bedenimi sonra da sessizce salonu terk etti. Ben de  ukalaları salonu terk eden diğer izleyiciler gibi  koltuğuma çakıldım. O andan itibaren sadece beni değil tüm salonu eline geçiren bir oyun vardı; hüznü mizahla tatlandırmış, komikliklere başvurmayan, ukala bir bakışla komiklik sayılabilecek anları ve cümleleri bile sevimli kılmayı başaran  şahane bir akış vardı sahnede.

Bir saat beş dakika süren tek perdelik bu oyun derdini o kadar güzel anlatıyordu ki, o kadar geçirgen bir metni ve bu metin üzerinde o kadar samimi ve sevimli oyunculukları vardı ki,   anlar  çerçeveye alınıp dondurularak o kadar şık vurgular yapılıyordu ki,  ışık ve müzik, ufacık ayrıntılar, imgeler,  meslekler öylesine güzel planlanıp uygulanmıştı ki, her saniyesinde  oyuna  teslim olmaktan başka çareniz kalmıyordu.

Kanımca, oyuna sadece "bekar bir kadının yalnızlığı ile hesaplaşmasını anlatıyor" noktasından bakmak, başta iyi bir gözlemci olduğu anlaşılan başarılı yazar Hayriye Ersöz'e büyük haksızlık.

Oyun tek kişilik  yalnızlıkla, ilişkilerdeki yalnızlık halleri üzerine pek çok şeyi anlatıyor aslında... Bunu o kadar hoş noktalardan ve detaylarla  yapıyor ki bir anlamda bu detaylar izleyiciyi de oyunun  bir parçası yapıyor.

Ayrılma kararındaki bir evli çift, evlenme hayali kuran ve bunun zorunlu olduğunu düşünen bekar bir kadın, evlenmek için seçilen adam ve bir bedende somutlaşan yalnızlık üzerinden; her yetişkinin kendinden ya da tanıklıklarından bir parça bulacağı, bekar kadının hissettiği baskının nedenlerini de ortaya koyan son derece başarılı  öykü üzerinden son derece başarılı bir oyun kuruyor Yönetmen Yunus Emre Bozdoğan.

Bekar bir kadının yalnızlığı ile hesaplaşmasını anlatıyor vurgusu bir kişiyi öne çıkarıyor ve hikayesini onun etrafından  anlatıyor  algısı yaratsa da oyunun en güzel yanı aslında sahnede tüm karakterleri eşit kılıp hiçbirini öne çıkarmadan, derdini kolektif bir katkıyla anlatıyor olması. Her bir karakterin bir diğerinin katalizörü olduğu ve sonuçta ortaya bir mesele koyduğu ve bu meselenin salondaki herkes tarafından gayet iyi anlaşıldığı başarılı bir dil bu.

Keyifli bir tiyatro gecesi için biçilmiş kaftan olan Şekil Bozukluğu;  gayet sevimli, kasıntısız, kurgusu güzel, oyunculukları şirin,  ritmini asla kaybetmeyen, doğru tiplemeleri ve başarılı kostümleriyle eğlenceli ve"Kuzeyli" bir oyun. İzlenmeli.


Dekor tasarımı: Aytuğ Dereli, 
Giysi tasarımı: Töre Özsel,
Müzik: Fatih Veli Ölmez
Işık tasarımı: Yüksel Aymaz
Suflöz : Aynur Yılmaz


Oyuncular: UĞUR KELEŞ, EMRE ÖN, N. MERT HÜROL, F. DİDEM ÖZKAVUKÇU, SİNEM BİLGİN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP