Unutamadığım bir makarna var. 70'li yılların ilk yarısı; Mihri'nin öyküsündeki mahalleye yeni taşındığımız, fuarların konsept olmadığı gibi kapalı alanlara tıkıştırılmadığı yıllar. Aylardan Temmuz ve fuarımız açık. Ailece oradayız. Özellikle kamu kurumlarının reyonları muhteşem: YSE, DSİ, TCK, Topraksu, MKE, fındık ezmesi ile bizi tanıştıran Fiskobirlik gibi kamuya ait bölümlerde kurulu, içinde akarsular da olan, ışıl ışıl elektrik direkleri ve minicik barajları; dağları tepeleri, yolları, sokakları ve evleri ile maket köyler Gulliver tadı yaşatıyor bünyelerimize. Henüz inşaat halindeki Boğaz Köprüsü'nün miniğinin üzerinde yürümek, hatta o sallantı tadını yaşamak için defalarca geçmek paha biçilemez bir tat. Elbette Kızılay'ın reyonunda çekilişe katılmak yardım etme tadı vermesinin yanı sıra ne çıkacak heyecanını yaşamak anlamında da muhteşem. Fuarı ikiye bölen tren rayları ise başka ve olağanüstü bir keyif. En büyük dileğimiz trenle orada rastlaşmak. Sonra altından geçtiği köprünün ahşap merdivenlerini hızla çıkıp en üst noktasındaki düzlükten kömür kokuları yayarak geçen treni seyretmek. Hele bu makas değiştirme manevrası içinse ve durduktan sonra öteki makasa geçip geri bastıracaksa daha daha muhteşem. O yıl beni benden alan bir yer var fuarda ve ilk. Evde makarna yapılıyor elbette. Genelde sade. Bazen peynirli, belki kıymalı. Piyale mini bir reyon açmış. Bir de şoför kısmının arkası mutfak şeklini almış Volkswagen minübüsü var. Makarna tenceresi kaynıyor; başında da tam tekmil kıyafetli bir aşçı; filmlerdeki gibi. Önce biraz izliyoruz. Sonra makarna yemek istiyoruz. Bunun için babam fiş alıyor. Makarnalarımız elimizde, oturabiliriz. Bir filmin oyuncularıyız artık. Çünkü hayalimiz hep filmlerde gördüğümüz makarnalar. Şöyle uzadıkça uzayanlar. Oysa bizim evde kırılarak pişiriliyorlar ve temiz sudan geçiriliyorlar. Şu an görmekte olduğumuzsa sanki makarna değil! Biz makarnanın bir gariban doyurucu olduğunu sanırken o aslında bir asilzadeymiş hissi içinde bakıyoruz; her doldurulan tabağa. Sanki İtalya'da tatildeyiz. Ve birazdan eve dönünce bir an önce sabah olsunu bekleyeceğiz ki makarnayı, üzerindeki sosu, sanki İtalya'dan henüz dönmüş heyecanla anlatalım arkadaşlarımıza.
Ama üzerindeki o sos, ve aynı sosun acılısı. Onların makarnaya kattığı anlam, anlatılabilir gibi değil.
Sonra peşini fuar süresince bırakmıyorum tabii ki ve her yıl Temmuz ayını bekliyorum.
Porsiyonu 5 TL.
Henüz sıfırlarla tanışmamış, belki hayalini bile kuramamış 5 TL.
Son 15 gündür güzergâhım üzerindeki bir sokakta, denize bir kahve mekânı uzakta küçük bir dükkândaki faaliyet gözüme çarpıyor. Kare bölünmüş, İrlanda yeşili ahşap çerçeveleri ve minik verandası ilgimi çekiyor; sevimli buluyorum, bana iyi şeyler vadediyor, içimde bir sıcaklık var, ziyaret edeceğim de kesin.
Bir kaç gün sonra ise tabelası şekilleniyor. Bir makarnacı. Ondan bir kaç gün sonra da verandada insanlar görmeye başlıyorum ama sokağa henüz girmiyorum.
O sokakların hepsi dünkü çocuklar, imar uygulamalarının ardından türediler, sonrasında biz köyün bile taşralılarıyken bir anda görüyoruz ki şehirli olmuşuz.
Geçenlerde bir gün şehire iniyorum. İşlerimi hallettikten sonra bilgisini enn sevdiğim kadından aldığımı bir pişi dükkânına takılacağım. İşlerimi hallediyor ve şehrin havalı semti 56'lardaki sokak arası mekânı elimle koymuş gibi buluyorum ancak içerideki kalabalık girme fikrime set oluyor. Sonra makarna yesem fikriyle kendimi trende buluyorum. Bizim istasyona varınca da fikrim beni bir kez daha çeliyor ve Adem Usta'ya takılıyorum. Yeni bir garson var; ben bunu bir yerden tanıyorum diye düşünüyor bir türlü de çıkaramıyorum. Doymuş bir meraklı olarak makarnacının sokağına üstten girip sahile inerken kendisine iyice bir göz atıyorum ve ertesi gün, yani dün oradayım.
Süzülüyorum içeri. Çok hoş bir ortam. Bir sürü genç kız. Yatay dikdörtgen mekânın tamamı kadar bir mutfak. Şimdilik tek tip bir makarna yapıyorlar; fettucinne. Take away düşünülmüş bir işletme. Uzun pencere önünde yüksek tabureli uzun bir masa var ki şirin. Şu kadim eve bakıyor. O ev bizim kılık değiştirmemiş evle aynı zamanın ürünü. Şehrin en bilinen ve zengin ailelerinden birine ait havuzlu bir yazlık. Şehirdeki ilk evimizde de karşı apartmandan komşularımızdılar ve kızları kızkardeşimin kolejde 7 yılı birlikte okudukları sınıf arkadaşıydı. Aynı popülerliklerine ve katmerlenmiş zenginliklerine İstanbul'da devam ediyorlar. Burayı satın alan kişi ise hisse senetleri borsada işlem gören bir un fabrikası ve vesaire sahibi kişi. Satmayı düşünüyor ama tok satıcı olunca yıllardır bir babayiğitin çıkmasını bekliyor; ana yoldan denize uzayan ama imar sonrası tek parçalığı ikiye bölünen bu arsa.
Makarnam 15 dakika sonra seçtiğim sos ve üzerinde parmesanla geliyor. Verandanın denize bakan yönündeyim. Evimiz üç adım ötede. Coğrafya benim çocukluğumu, ilk gençliğimi, gençliğimi, şimdimi bildiği gibi ben de onun kelimenin tam anlamıyla ciğerini biliyorum. Severiz yani birbirimizi. Makarnayı beğeniyorum ama bir eleştirim var. Biraz sonra bunu ödememi alan genç kıza söyleyeceğim ve bir kaç öneride de bulunacağım. Önce keyfini bir çıkarayım ama...
Verandada otururken burada şarap ve bira olmalı diye düşünüyorum. Bir de küçük tahta kaşıklar ve çatallar take away için tamam da masada oturup yiyen için keyifsiz bir uygulama olarak geliyor bana. Porselen tabaklar ve metal kaşık çatallar, bir kadeh şarap ya da bira yakışırdı diye hayal ediyorum. Makarna çeşitliliğinin olmamasını başlangıç için yadırgamıyorum. Ödememi yaparken tüm bunları genç kıza söylüyorum. İlgiyle dinliyor ve bunları patrona ileteceğini söylüyor; samimiyetle gülümseyen yüz ifadesiyle. Ürün yelpazesinin genişleyeceğini, Ravioli ve Tortellini'nin menüde olacağının da altını çiziyor. Bir eğitim alıp almadıklarını soruyorum ve kimin hamuru yapıp pişirdiğini ekliyorum. Bir abla bu. Gülümsüyor elindeki açmakta olduğu hamurla birlikte. "Elinize sağlık," diyor, beğendiğimi ifade ediyorum. Gülümsüyor. Bu günlere ve genel fiyatlara bakınca da, bulunduğu noktayı da göz önünde tutarak, 25.TL'yi, sıfırları atılmış da olsa makul buluyorum.
PAZAR GÜNÜ MÜZİĞİ 🎵 FINNEAS O'CONNELL
1 saat önce
Sevgili arkadaşım seni instagramda bir adrese yönlendireyim. Talyatella çeşitlerini orada bulabilirsin. Bu benim arkadaşım, bir bayan olarak ahşap boyama, tiyatro oyunculuğu ve filmlerde figüranlık ve bu tür işler yaparak ayakta durmaya çalışıyor. Ben ondan alıyorum ve çok memnunum dişarıya da kargo yapıyor. Eğer arzu edersen evde de kendin pişirebilirisn.
YanıtlaSilsana adresi yazıyorum bir hikayelerini incele istersen...
https://www.instagram.com/zhrgnl74/
Ben kremalı mantar soslu olarak çok seviyorum...
Afiyet olsun sana da..
İnstagrama girip bakabiliyorum ama bir sayfam yok.:) Arkadaşın çok faal kutlarım kendisini, Sana da ilgin için çok teşekkür ederim. Ancak epey zamandır ben yemek yapmıyorum, kahvaltı dışında genelde sipariş veriyorum ya da dışarıda yiyiyorum; makarna ve benzerleriyse ayda yılda bir. Eskiden olsa kesinlikle alırdım. Yine de aklımda, İhtiyaç olursa ya da arkadaş arasında konusu geçerse linki tanıdıklarıma veririm.
SilÇok teşekkür ederim, sana da afiyet olsun:)
Çok nadiren makarna yiyorum artık, öğrencilik günlerinden kalma bir bıkma hali var makarnaya karşı ben de, ama köfteyle ya da biberli domates soslu seviyordum eskiden
YanıtlaSilBiz Türkler makarnayı standart ve benzer usullerle yiyoruz ki hepsi endüstriyel hazır makarnalar. Oysa eriştemiz var bizim. Onların lazanyası varsa bizim de özellikle Elazığ- Tunceli yöresinde yapılan patilemiz var ki annem babannem yaparlardı ve bence lazanyaya nal toplatırdı. Ama biz ne yazık ki mutfağımız kıymetini bilemiyoruz:)
SilAfiyet olsun, makarna yemek olmadığı günler mutfakta hayat kurtarıcı. Siz fuar makarnasını anlatınca bir anım geldi aklıma. Ben lise sona geçmişim, kardeşim 3 yaşında (aramızda 14 yaş var). Çanakkale'de kampa gitmişiz, kardeş orada feci alerji olmuş, bir türlü çözüm bulamıyoruz. Kamp sonrası izmir'e geçiyoruz fuar zamanı. Kardeşim bir yandan fuarda dolanıp bir yandan kaşınırken bir stantta zınk diye duruyor. Patates kızartıyorlar yağ tanıtımı için, minicik bir kaba 3-4 tane koyup veriyorlar. o güne kadar doğru dürüst bir şey yemeyen çocuk patates diye ağlıyor, rica ediyoruz, para teklif ediyoruz fazla veremeyiz diyorlar. Fuarı turlayıp turlayıp her seferinde birimiz bir kap alıp veriyoruz çocuğa, bıraksak bütün patatesleri yiyecek, o derece aç. Hala ne zaman patates görsem aklıma gelir. Sizin makarna en azından parayla alınabiliyormuş, bize o imkanı da sunmadılar :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Kurtarıcı olduğu kesin. Çanakkale adı nerede geçse içim bir cızz eder benim ki yine etti. Amcam banka müdürüydü, ben ilkokuldaydım ve bir yaz tatilinde oradaydım. Çok sevmiştim, Savarona'yı ilk orada gezmiştim. Dönüşte ballandırarak anlatacağım bir hikayem olmuştu üstelik. Öğlenin ıssız bir vaktinde bir yere yollamışlardı beni ve ben kordon üzerinden dönerken yol ortasında öpüşen yabancı bir çifte tanıklık etmiştim, tabii ki bir banka oturmuş seyretmiştim, nasıl şaşırmıştım ve şehrime dönünce yaz boyu anlatıp durmuştum. Nereden nereye:) Bizim makarnanın önü kuyruktu, Piyale para basıyordu. Oysa makarna işte diyeceğim ama değildi işte. Çünkü bizimkiler bütün nişastasını yıkayıp attıkları ve öyle de bir sosu olmadığı için farklı geliyordu o, belki de üç beş paket makarna alacak parayı bırakıp çıkıyorduk. Bizce değiyordu gerçi de babam ne hissediyordu bilemeyeceğim:)
Silçok severim çok, şöyle güzel bir makarna, yanında bir kadeh kırmızı şarap (bizim leyla bile baya pahalanmış bu arada, gördünüz mü?). A.beyciğim çok güzel deniz ürünlü makarna yapar, kimbilir belki bir gün istanbul'da ya da ankara'da misafirimiz olursanız, birlikte de yeriz :)
YanıtlaSilKim sevmez ki, bu aralar içki reyonlarından uzak duruyorum. Aklımı alıyorlar fiyatları ile çünkü. Bir noktada bir kaç gün dursalar belki alışacak insan ama öyle hızlı koşuyorlar ki:) Çok teşekkür ederim, hayal etmek bile güzel:)
SilSevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilyazıyı sonuna kadar lezzet içinde okudum okumasına da aklım ilk paragraftaki Fiskobirlik ve fındık ezmesi sözcüklerine takılı kaldı. Nasıl güzel ürünleri vardı! O krokanlar halen aklımda. :) Bugün markette tesadüfen Fiskobirlik fındık ezmesi kavanozu gördüm, uzun uzun inceledim, içindekileri okudum ve "fındıklar eski fındık değil bi kere" diye düşünüp almadan çıktım. :)
Hâlâ var ama artık fiyatları uçtu gitti Sevgili Okul Arkadaşım. Eskiden birlikti ve ne kadar ucuz ve ulaşılabilirdi herkes için. Yalnız ürün kimin bilmiyorum ama benim peynir falan aldığım yerde açık olarak satılıyorlar, fıstık ezmesi falan da var, arada alıyorum tadımlık, güzeller üstelik:)
Silyazının ilk paragrafı nedense bana üniversiteye ilk başladım ve paramın hiç olmadığı zamanlar sık sık gittiğim ama çok severek gittiğim kadıköy hostapiknik'te yediğim döneri hatırlattı. bir-iki sene sanırım sürdü bu müdavimlik sonra ara mı verdim n'olduysa, bir daha da aynı lezzeti alamadım.
YanıtlaSilbirkaç gündür de aklımda şööyle güzel bir makarna yemekler düşüyor, fakat kaliteli malzeme olması gerek ki yılların hastası midem yemek sonrası problem çıkartmasın. tuz biber ekti yazı, nefis görünüyor makarna. afiyetler :))
O ilk temas işte, iz bırakıyor. Sonra insan gibi damak da başka tatlarla tanışıyor ve her yeni bir eskiyi unuttuyor sanki. Ama derin iz bırakan hiç unutulmuyor. Çok teşekkür ederim, keyifli bir makarnaydı:)
YanıtlaSilBeni de ergenlik yıllarıma götürdü bu yazı :) Biz üç kafadardık asla ayrılmayan, Emre, Ersin, Ceren. İki oğlan bi kız çocuğu. Yaş 14-16 arası her akşam ya birimizde ya diğerimizdeyiz, oğlanların annesi çok mutlu çünkü "arkadaş kız olunca efendilik öğrenirler", benim ailem çok mutlu, iki tane kocaman adam sürekli korumam gibi :)) Ama bizi asıl birbirimize bağlayan makarna! Kimse bilmez :)) Nasıl açız, ergenlik işte doymak bilmez ya insan. Her okul çıkışı makarna yaparız; Emrenin uzmanlığı beşamel sos üstüne pınarın bu füme hindileri vardı onu dilimlemek, Ersin'in uzmanlık kaşar rende ya da beyaz peynir maydonoz, benim uzmanlık bolonez (o zaman adını bilmiyoruz, domatesli kıymalı makarna) Allahım 2 sene boyunca haftanın 5 gününün en az 3ü makarnayla geçti :))) Hâlâ bolonezim çok iyidir - püf noktası kereviz ;) Dostluk da devam ediyor binlerce şükür olsun, 3 kafadardık şu an 11 kafadarız ;) Ay özledim burnumun ucunda tüttü dostlarım ve makarnalar.....
YanıtlaSilBolonezi severim,iyi mekanlarda kerviz dokunuşu var ama çok haklısın çok yerde tam anlamıyla evde kavrulan standart kıyma:) Makarna hem çok asil hem de kafadengi bir yoldaş. Şimdi aklıma geldi, bir yaz arkadaşlarla birlikte kulübede kalıyoruz ve ilk akşam, en kolay makarna. Hep birileri yapmış biz yemişiz, suya atıyorsun pişiyor sonuçta. Kolay. İçimizden çok bildiğini sanan girişti, sonuç rezalet. Çünkü önce suyun kaynaması gerektiğini hiçbirimiz bilmiyoruz. Soğuk suya at kaynat usulü acı bir ders.:) Sizin ekip şef standartlarında:)
YanıtlaSilHerkes eskiye gitmiş ben şu anda buldum kendimi. :))
YanıtlaSilMakarnanın sosu fark etmeksizin her türlüsü ayrı güzeldir. Misal fotoğraftaki makarna olağanüstü güzel gözüküyor.
Afiyet olsun sevgili Buraneros. :)
Gençlik böyle bir şey işte, kendini hep anda bulmak:) Makarnanın sosu fark etmeksizin ayrı güzel, peki hiç toz şekerlisini denedin mi? Hiç bilmezdim, bir gün öğrenince adını koydum: Garibanın makarna sosu.
SilÇok teşekkür ederim Pek Değerli Yazarımız:)
Hiç denemedim açıkçası.
SilÖn yargımı bir kenara bırakıp denemeyi isterim tabii.
İsim çok orijinal. :))
Sırf bu yüzden denenmeyi hak ediyor. :)
Ben teşekkür ederim sevgili Buraneros. 🙏🏻
Deneyince yaz ama, hatta önce sade şekerle, sonra da ceviz dövüp toz şekerle karıştır öyle de dene:) Makarnayı erimiş tereyağında biraz çevir önce, sonra tabağa alınca sosu dök:)
SilAfiyet olsun :) Kadıköy'de 3 katlı bir makarnacı vardı; çeşit çeşit makarnalar, soslar... Ramazanda da ek olarak çeşit çeşit meyveli güllaç 😍 kapanınca çok üzülmüştük Evrim'le :( Ne zaman makarna lafı geçse ikimiz de o makarnacıyı hatırlarız hemen :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler:) Şanslı nesiller işte, bizse ketçapla tanışana kadar sos nedir bilmezdik bile. Hımmm bir de güllaç, Türk mutfağının en şahane tatlıların biri. Ne diyeyim, tadınız hiç kaçmasın, sevginiz artsın eksilmesin ve nice nice 14 şubatlara varsın ve kutlu olsun:)
SilFiskobirlik'in rengi beyaza kaçan fındık ezmesine ben de bayılırdım. Kıdıtlı bir bölgede satılıyordu nefense.
YanıtlaSilVe makarna. Afiyet olsun:)
Bana göre hazırladığımız sosa göre her makarna farklı bir lezzete,farklı bir şölene dönüşür, hatta ana yemek haline gelir. Bol kıymalı, leziz bir lazanya mesela. Of off:) Ya da fesleğenli, domatesli bir spagetti. Kaşarlı ya da sarmısaklı yoğurtlu kızartılmış ev eriştesi... En iyisi susayım ben. Tokken bile acıkıyor insan:)
O günün şartlarından biraz da. Fındık üreticelerinin birliğiydi ve Giresun'daydı fabrikası Sevgili Zeugma ve bir nakliye ağları ve araçları yoktu başlangıçta. Babam ve bir kaç arkadaşı ortak ve taksitle iki kamyon almışlardı. Başta Hürriyet olmak üzere İstanbul'dan Samsun'a gelen bir kaç gazetenin o yöndeki merkezlerine günlük taşınma işini yapıyordu o kamyonlar, her sabah çok erken saatte yola çıkar ve yol üstündeki il ilçe şubelerine dağıtırlardı. İşte bunun bize yansıyan şahane bir yanı vardı çünkü bazı dönüşlerinde Fiskobirlik ürünlerini bu kez bizim şehrimizdeki ana satış ofisine getirirlerdi ki meleklerin payı denen bir şey var sonuçta, değil mi, koliyle fındık ezmeleri gelirdi tabii ki:) Zaten o yıllarda fiyat açısından ve ülke şartlarından da kaynaklı olarak ulaşılabilir bir şeydi. Çok teşekkür ederim, makarna candır, lazanya ise canan:) Yukarıda bir yanıtta Patile'den söz etmiştim, o zaman lazanya nedir bilmezdik tabii ki, meğerse patile de tarz olarak benzermiş ama kat kat yufkadan yapılmaktaymış. Tavada yapanlar var ama benim çocukluğumdan gördüğüm fırında tıpkı lazanya gibi pişirildiğiydi ve kıyma harçlı olurdu. Hatırladğıma göre de her kat yufka eritilmiş yağ ile ıslatılırdı. Denenmeli:)
SilRoma'da ayaküstü yediğimiz o lezzetli makarna geldi. Zaten çok meşhur bir yer. önünde kuyruğa giriyorsun plastik kapta makarnanı alıyorsun çıkıp dışarıda merdivenlere falan oturarak yiyorsun. makarna atölyesi olan Pastifico öğlenleri 1-3 arası iki çeşit makarna yapan bir yer. ama dediğin gibi ben de keyif insanıyım öyle plastik tabakta yemek sevmem , kağıt bardakta çay , kahve mümkünse içmem. ama burada yemiştik.
YanıtlaSilseninde yediğin el yapımı ne güzel. şöyle güzel tabaklarda daha harika olurdu.
Bir sonraki gitmede daha detay konuşuruz gibi, masalara tabak mıhtemelen olur diye düşünüyorum ki mekan küçük ve şirin makarna lokantası könseptine çok uygun, menüye lazanya falan da katarlarsa yürür gider, sadece gel al ve o fiyatla eğer kira bir yerse de işi zor, takipçisiyim şimdilik:)
SilYüzümde bir gülümseme, kayboldum yine kelimelerde, sokaklarda ve lezzetlerde. Anılar geldi ardı sıra, Cadde ve makarna... Roma ve şarap... Trastevere ve şarap... Makarna ve şarap...
YanıtlaSilBir ara epey makarna şarap sevdalısı olmuştum. Özellikle bir markanın tagliatellesi ile versiyonlar deniyordum. Ispanak, somon, eser miktar sarımsak ve krema, bol öğütme karabiber, üzeri için varsa Bergama tulum, parmesan alacak para o zaman yok tabi, zaten parayı yatırmışız füme somona.
Bir diğer versiyonum mantarlı fettuccini... of leziz mi leziz, mantar ille kestane olacak, yüksek ateşte 3 dakika, krema elbet gene baş rolde, Üzerine file badem ve elbette karabiber öğütme olacak, servis aşamasında ince kıyım maydanoz ve üzerine peynir, damak tercihi, illelik bir durum yok.
Her birinin yanına şarap eşlemesi mühim. Lezzeti katlıyor, kesin bilgi.
Elbet hoş bir sohbet, sohbetin uzaması ihtimaline nazır abartısız bir peynir tabağı. Bir kaç mum, gözü yormayan bir ışık, mümkünse yandan ve tavana doğru, sakin bir müzik, baskın olmayacak elbet, fonda, içi ısıtacak sohbeti yakmayacak "cozy jazz"
Desene kadın git de kendi blogunda yaz :)))
Demem. Demedim de nasıl bir yanıt yazacağımı bilemedim. Mevzuya girebilecek bir boşluk, tutunacak bir ipin ucunu bulamadım velhasıl. Mutfak sevgi, sabır, zevk, emek ve o emekten keyif almak gerektirir, bir kurtarıcı cümle olabilir ben için; buna sarılayım iyisimi:) Bunu hiç yüksünmeden keyifle, adeta dans ederek yapanlara, yapabilenlere selam olsun. Yapanın sofrasında oturmak eyvallah, sonuçta restoran da bir sofra. Mesele ne biriktirdin hayattan sanırım. İşte o zaman hayat sen ne güzelsin, makarna sen ne şahanesin, eyy şarap, ey hayattan biriktirilenler, sizler olmasanız biz ne olurduk falan diye diye diye uzar gider mevzu. Ne dedim ben şimdi:) Keseyim o halde:))
Sil