Adını duymadığım bir yazardı. Ta ki Klio'nun Şarkısı'ndaki resim derslerine kadar. Bir ressam olarak derste önüme çıkmıştı. Kitapların içinden tren geçtimi onu yazan kimse adamımdır. Manhattan Transfer ile birlikte Doğu Ekspresi ilave edildi siparişe ve geldiler. Hemen atlamadım tabii ki üzerine. Şımartmayı sevmem. Elimdeki bir kaç kitabı bitirince buyur ettim. Güzergâhın bizim topraklarımızdan geçen kısmına hakimdim. Ama zamana değil elbette! Bildik yerlerde bilmedik şeyler dinledim, gördüm... Hoşuma gitti. Heyecanlıydı. Kafa dengiydi ve de edebi. Normalde iki, bilemedim üç günde biterdi; bitmedi. Trenden inip deveye binmek gerekti ve o kervanların yol alması da günler sürmekteydi. İnsanlar çeşit çeşit. Çöller aştık. Masal diyarlar gördük; toz toprak... Korktuk. Otsuz olmazdı, olmadı. Nerelerden geçmedik ki. Şark bir dinler koleksiyonu. Hırlısı var hırsızı. Çok haraç verdik. Çok keyifler yaşadık. Yıl 1921, Tarabya'da, taraçada, boğazın yeşil sularına karşı, Alexander içtik. Jardin'de kocaman kan portakalı bir Ay eşliğinde Dardanella'yı dinledik; bir Rus orkestrasından... Pera'da bir suikast; gözümüzün önünde. 72 millet İstanbul'da. Zor yıllar. Ajanlar, katiller... Falan filan işte.
Dört gün sonra bir baktım ki yatağımdaymışım!
Diğer kitabı kafama takmıştım, yazarı tanımıyordum; Leylak Dalı'nda rastlaşınca, dedim hemen! Hemen dedimse de 24.11.2021'de elimdeydi ve epey kalabalık okunmayanlar bölümünün biraz kenar mahallesinde yerini aldı. O yerini aldı ama kaşar kitaplar aralarına pek almak istemediler. Kıdem meselesi.
Hır çıkmasın isterim. Onun için alt devre muammelesi yaptım. Görünürde ama kıdemlilerin uzağında bir yere bıraktım fakat; şımarır, hava atar, dile döker diye de, sır vermedim. Dedim aklımdasın.
Önceki gün, el ayak çekilmiş saatlerde, sessizce girdim çalışma odasına. Ortalık süt liman. Dikkatlice, özellikle kaşar takımın olduğu kısmı süzdüm. Uykular derin. Çorap ucu adımlarla yürüdüm ahşapları... Bunun ise çenesini kapattım ve ufaktan dürtüm ki işaret parmağım; ucu burun üstünü aşmak kaydıyla dudak üstümdeyken... Uyanık, çaktı. Sessizce çıktık.
Yatağıma kuruldum, başucumdaki okuma lambamı açtım. Künyeyi okudum. İlk sayfayı geçtim ve ondan sonra baktım ben yatağımda yokum. Bir kaptı beni ki soluksuz...
120. sayfada zor kurtardım! O nasıl akıcı bir anlatım. Konuya nasıl bir hakimiyet. Mizah zaten... Aşk meşk zaten... Haydarpaşa canımız ciğerimiz... Solculuk başımız gözümüz üzerine... Mevzu can yakıcı; uyku paçalarımdan çekiştiriyor. Saat neredeyse "Sabah şerifleriniz hayrolsun," diyecek. Kontrollü adamsın her ne kadar kaptırsan da paçanı vur elini masaya evresindeyken ben; ehil kişi bir hooop çekti ve kibar ol, dedi. Söz büyüğün, saygı bizden. Roman kahramanlarına dönüp "Bana müsade, size iyi eğlenceler," dedimse de baktım sözlerine, niyetler bozuk. Anladım ki ufacık bir zafiyet gösterirsem; bu iş Çiçek Pasajı'na uzar. Romanın içinde, yazarın kaleminde olsam başımla beraber; sonuçta hayatım onun elinde olacak. Yat yat, kalk kalk. Yani O ne buyurursa o. İrade koydum: "Baylar bayanlar, Ali Baba, hepiniz cansınız, canımsınız, sizinle masanın da sözün de keyfine doyum olmaz; ama bu saat de bana uymaz lakin gözüm de ardımda kalır, hatırım için yarın takılalım," dedim.
Ertesi gün Haydarpaşa'nın yanmış çatı katındaydım. Manzara derya. Ona döndüm ve "Gözlerimi yaşarttın, 24 saat dolmadan kapağı kapattım, helâl sana! Haa hiç mi fren yapmadın dersen Başar Öztürk kardeş; belli ki bagajın dolu, sağlam adamsın, dağarcık pırıl pırıl lakin biraz daha sakin. Biz gördük zira seni; ama sen gözümüze sokmaya kalkma bir dahakine kendini," dedim. Sonra gözlerim Marmara'ya ve karşı kıyılara derin ve anılarla bakıyorken; ne ihale aşaması, ne Orient Ekspres, ne Orient Ekspres'in sahibi ve hanımefendileri, içtiğimiz şampanyalar, ne de patronun kredi kartıyla çizik ayırıp burunlarımızla çektiklerimiz, enfes sohbetler, ne 10 numaralı forma, ne de geçirdiğimiz tüm bu güzel saatlerin yitişi içimi yakıyordu. Her önünden geçişte gözlerimi alamadığım hüzün yüklü bakışlarıma, yaşadıklarıma, hatıralarıma, o gara trenle son girişime sığınıyor; gün gelir, gün gelir zorbalar kalmaz gider cümlelerimin ritmiyle teselli buluyordum.
*Klio'nun şarkısı ve enfes John Dos Passos yazısı için buradan lütfen.
*Ve... ve... ve... Leylak Dalı!
20 Ocak 2022 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
şu senin hastası olduğun tren kitaplarından ilkini alacağım, tavsiye için sağol.
YanıtlaSilSen de sağol, keyifli okumalar:)
SilEkspreslerimiz aynı gün hareket etmişler Sevgili Okul Arkadaşım. :)
YanıtlaSilBenim tren yolculuğu büyülü biraz, Hogwarts Ekspres'e buyrunuz. :))
Bu arada belirtmeliyim, yolculuklarınıza pek imrendim. :)
Çok teşekkür ederim, önceden haberim olsa tamamdı Sevgili Okul Arkadaşım, ama belli ki farklı güzergahlardaymış trenlerimiz; bir ortak aktarma noktamız da yokmuş:)
SilTavsiye ederim:)
Çok sevindim beğendiğinize. İlk kitapta aklım ve gözüm var ama o kadar çok kitap yığdım ki döşemede bile yer kalmadı. Bir de benim enişte (enişte dediğime bakma, küçüğümdür kardeşimin kocası) İletişim Yayınlarında editör idi yakın zaman kadar, o yüzden İletişim kitaplarına para vermek istemiyorum, onlarda vardır, yazın okurum niyetindeyim. Ama elimde bir başka çufçuf var, yakındır okumam: "80 Trenle Dünya Turu", sonucu bildiririm.
YanıtlaSilBaşar öztürk'ün "Kefe" isimli bir podcasti var, bahsetmiştim sanıyorum, güzel bir polisiye, dinlemediyseniz kaçırmayın. Unutuyorum tavsiyelerimi, tekrar edersem kusura bakmayın.
ve son olarak, sondaki paylaşım için çok teşekkürler. Eminim ki babam bir şekilde haberdar oldu yorumlardan ve çok mutludur...
Podcasti sizin bahsinizle dinlemiştim. 80 Trenle Dünya Turu kulaklarımın dikilmesine sebep oldu doğal olarak, çok güzel bilgi teşekürler:) Hemen bakacağım kendisine elbette, duruma göre belki sonucu beklerim de şu an kendimden pek emin olamıyorum işte:) Rica ederim, Demiryolu Kardeşliği kutsaldır, demiryolcular da. Sevgiyle yapılan, bir kültürü olan ve çokça fedakarlık gerektiren, zorlu ama nadir keyifli mesleklerden biri olduğu da kesin.
SilE üstüne de trains planes automobilles filmi izlenmesin mi şimdi?
YanıtlaSilAh bir de film izlemeye fırsat yaratsa hayatın şu dokunulabilen keyifleri, ben de izleyeceğim de; şu pandemi garip bir şekilde bu dünyanın tatlarından kayıpmış gibi hissettiriyor bana ekranlardan izlemeyi. Ama sinemada izlemek pandemide de olsa hayatın içinde olmak gibi. Çok nadir gidiliyor olsa da mutluluk veriyor:)
Silne güzel anlatmışsınız, bayıldım :) Başar Öztürk listemde, okuyacağım en kısa zamanda :)
YanıtlaSilBu ikinci kitabıymış. Bomba gibi geliyor vallahi. Biraz yeniliğin, ne varsa dökmenin heyecanı var, enerji fena yüksek. Biraz daha o heyecan olgunlaşınca, bomba gibi bir yazar kazandı ülke diyeceğiz hissimce Sevgili Şule.
SilBir de eğer daha önce dinlemediyseniz, Sevgili Leylak Dalı'nın önerdiği Kefe'yi dinleyin derim:)
Kefe'yi dinledim ve pek çok beğendim :)
SilSevindim:)
SilTüm ince çizgilerin bir olup toplanmış gibi. ;)
YanıtlaSilDiyorsun:)
YanıtlaSilHer iki kitabı da duymamıştım. Anlatımınızla kitaba hayranlık duydum. Akıcı bir öyküye sahip olan kitapları hemen bitirmek istemem. Kitapla bağımı kısa sürede koparmamak adına sindire sindire okurum. Bu yazınızda da bu duyguyu hissettim.
YanıtlaSilİlk kitap bir kurgu olmadığı için bir anda bitirmeye pek izin vermiyor zaten, çünkü bir seyahatname. İkincisi zengin karakterli ve fazlasıyla akıcı bir roman sindire sindire okumaya çok elverişli. İkisi de 190 sayfa civarında kitaplar.
SilSıra dışı bir anlatımla iki kitapla tanıştı okur. Ama ne anlatım. Teşhis sanatı kullanmışsınız. Böylece her iki kitap da içeriklerinin çekiciliğinin yanı sıra, canlanmışlar bir güzel:) Kısa metrajlı film tadındaydı. Keyifle okundu, gerekli notlar alındı efendim:)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Sevgili Zeugma; kitapların başarısı bu, öyle bir keyif yaşatmışlar ki içimden dönüp yazıma baktığımda bu ben miyim dediğim yeni bir karakter çıkarmışlar:)
Sil