6 Mayıs 2009 Çarşamba

İŞTE BÖYLE...


12 öğretim yılı okudum.En bahtsız zamana denk geldi bizim yıllar.

Biz başlayınca, ilk öğretim 8 sene oldu.

8 sene bitince ismi değişen bir sınava girdik.

O esnalarda açıklama yapıldı, liseler 4 yıla çıkarıldı.

Hazırlık seneleri kalktı, bazı liseler ortadan kaldırıldı

O 4 yılı da okudum.

4 yıl sonunda da bir sınava gireceksin dediler;hala gireceğiz.

Sonra bir de dediler ki; bu, sizin son böyle sınavınız, seneye sistem değişiyor, bir de zorlaşıyor.

Bizde, eh! dedik.değiştirin bakalım.:)



Halen annemin kucağından indirilip çıktığım, ilk okulun ilk merdivenleri var hatırımda...

Halen ilk beslenme çantasına tuhaf tuhaf bakan, sınıfındaki arkadaşlarından bir yaş ufak mavi önlüklü kızım.

Halen ilk okulun ilk sıraları cila kokuyor.

Halen ilk kalem açacakları ilk kurşun kalemleri açıyor.



Bitince başını düşünüyor insan.

Bitince, bitmesi için edilen duaların komikliğini,bitmesi için kurulan hayallerin saçmalığını düşünüyor.

Bitince, elimizden avcumuzdan bir yanımızdan birşeyler alındığının farkına varıyor.

Bitince, kaldığı yerde kalıyor insan.



27 Nisan pazartesi...

Okulun son günü.

Sınıf tam.

İki sınav var o gün.

İkisini de verip çıkıyoruz.

5.ders saati.

Herkes sırasında...

Kimsede çıt yok.

Herşey bitmiş.

Not kalmamış, sözlü yok sınav yok ...

Herkes boşlukta an'ı anlamaya çalışıyor.

Kimsede çıt yok;

hocayla bakışıyoruz...

Bir daha aynı sıralara oturma fırsatımızın olmayacağının farkına varıyoruz.

Bir daha aynı üniformayı giymeyeceğiz, bir daha İstiklal marşı okunmayacak, bir daha hocalardan tırsmayacağız.



Bir daha buraya gelmeyeceğiz.



Sınıf hocası bişeyler söylüyor.

Kendimi düşünüyorum, ben ne yapacağım şimdi?

Herkes birşeyler söylemeye başlıyor.

Her ağızdan bir ses sonra...Helallik alınıyor.

Herkes kucaklaşıyor.

Birileri gülüyor.

İnanılmaz bir gürültü var sınıfta,

bir kahkaha havası,

"aramayan ölsün" nidaları ortalıkta.





Düşünüyorum.

Herkes bu durgunluğuma şaşırıyor.Böylesi anların en yırtık, en sesli kızıyım ben.

Sırama adımı kazıyorum..."captaiin".

O sınıfın kapısından çıkarken, dönüp son kez nasıl bakacağımı düşünüyorum.

Herkesi kucaklıyorum.

Gidiyorum...

Nisanın 27 sinden aklıma kazınıyorlar, nisan 27 içimi buruyor, büküyor, zedeliyor.





27 Nisan tarihimden hafızama kazınanlar...


Emre...

4 yıl beraber okuduk ve sıralarımız arka arkayaydı, 1.80 boyunda, ince bir gençti kendisi.

Hiç kimse onun kadar delikanlı, onun kadar samimi olamazdı.

4 sene her gün, günün belirli saatlerinde ben yanımdaki kankam ve Emre'nin yanındaki Bayram'la sohbet ettik.

Herşeyden her konudan...Onunla sohbet vazgeçilmezdi.

Savunucuydu, yanındaki kıza toz kondurmaz, laf söyletmezdi.

27 nisan günü Emre'ye kocaman sarıldım.

Sonra söyledi: "Captaiin arkadaşlığın paha biçilmezdi."



Bayram...

4 yıl Emre'yle yan yana, benim arkamda oturdu.Ondaki millet sevgisi, vatan aşkı kimsede yoktu.

Son sene apoletli bir kazakla dolaştı, son 3 yıl başkandı, onun polislik hayalleri kaldı aklımda.

Bir de, tez zamanda evlenip 3 tane çocuk yapmak.

Onda mükemmel bir okuma hevesi,bilgi ve sakinlik vardı.

Bizim sohbetlerin temeli de buydu ya! "Hoşgörü".

Bazen, çekilip kenara, onla çok özel konuşurduk.

Babasını anlatırdı.

Ailesini,çıkmazlarını,sıkıntılarını...

Memlekete çok üzülürdü.

Bayram'a da koskocaman sarıldım.

Eyvallah.



Tugay...

Son 1 senedir birbirimize tek kelime etmedik.Biz küslüğümüzün sebebini unutmuşken, yıl doldu.

Tugay için elimden gelebilecek her şeyi yaptım.Mükemmel bir arkadaştım.

Ne oldu, ne yaptık birbirimize hatırlamıyorum; ama küslüğün sebebinin kayda değer bir tarafı yoktu, eminim.

Onu çok çok çok sevdim.Sabahlara kadar kızlardan çektiklerini dinlerdim.Yaz tatillerinin iş arkadaşıydım.Sahil içmelerinin olmazsa olmazı...

O değişti.Zaman ve yaşadıkları onu tümden başka biri yaptı.

Ben de, yüklendim ceketimi omzuma, çıkıp gittim.

Yüz yüze bakmayalı bir yıl olmuştu ki...

27 nisan 6. saat helallik vakti...

Onu, uzaklardan bir yerden, biraz kuytudan izledim.

Gelmemi beklediğinden adım gibi emindim, elimi uzatsam o elin boş kalmayacağından da emindim.

Cesaret edemediğimden değil, gurur yapmanın da hiç vakti zamanı değildi hani!..Ama eksikliğini hissetmediğin bir şeyin,yerinde olması için de çabalamanın bir anlamı yoktu.(öyle sanmışım)

Helalleşmelerin içinde bir an göz göze geldik,durduk.

Kalkıp yürüdüm, elimi uzatırken onun eli uzandı ve sarıldım.

Ama ne sarılma.

İki gözüm çeşme gibi akmaya başladı, hiç bu kadar hızlı ağlamamıştım.

Sımsıkı sarıldım,öptüm.

Birkaç dakika sarsılmışız.Bir baktım Tugay benden çok ağlıyor.

O sınıfta, 4 yıldır ilk kez bir erkek ağladı.

Manyaklar gibi ağladık.

Kulağına fısıldadım.

Biz niye küsmüştük...?



Gün bitti.

Zil çaldı.

Çalan son zilimizdi bu.

Mutluydum.





Gerisin geriye...

Bütün eğitim hayatım boyunca çok az kız arkadaşım oldu.

Lise sıralarında ise yalnızca bir kız arkadaş edindim.Diğerlerindense bir biçimde nefret ettim.

Bütün erkekler kankamdı.

Cazgırlık edip hiç bir kavgaya karışmadım.

İddia kuponlarına yatırdığım parayla bir üniversite öğrencisi burslu okuyordu.:)

Güya fix tüyo almışlarda:“captaiin ortak kupon yapalım bu sefer tutacak”.(hep böyle yediler paralarımı)

Hocalarımdan yalnızca birine saygısızlık ettim; ki, o da hak etti.Müdürdü kendisi...

Bizim fizik derslerine girerdi son iki sene böyle oldu.Geçen senenin son zamanları, onun aşağılayıcı ve tutucu tavrına sinir olup,birkaç siyasi akım hakkında ani çıkışda bulundum.

Anarşizm üzerine bir cahil gibi konuşuyordu,bende tutamadım kendimi...

O gün, beni dersten çıkarıp bekleme salonunda 1 saat tuttu, sonra babamı okula çağırdı.

Akşam, babam tarafından feci biçimde haşlandım.

Ama babamın bu kadar kızmasının sebebi savunduklarım değil,hocaya olan çıkışımdı.

O günden sonra adım anarşiste çıktı.

O günden sonra müdür beni defalarca,bir sebepten ötürü okula almadı.

Bazen etek boyum, bazen saç rengim, bazen ayakkabı rengim, bazen çorabımın laivert değil siyah olması.

Ondan sonraki fizik derslerinden bir şekilde(yandakiyle konuşma,arkaya dönme vs…) 8 kez dışarı atıldım.Ama o sayıyı bir 10 yapamadığıma yanarım.:)

Millet arkada okey çevirirdi, ama bir biçimde ben göze batardım.

Her neyse; ama müdürden, yani müstakbel fizik hocamızdan bir türlü nefret edemedim.

Geçen ay, son fizik dersimize girdiğinde elinde 70 sene(çok ciddiyim)öncesine ait fizik kitabı vardı yine.Biz 2 yıl o kitaptan ders işledik.

O haşat kitabı koyup masasının üzerine, “evet arkadaşlar size anlatacağım fiziğin tamamını anlattım.Fizik dersi bitmiştir.” deyip, kitabı kapadı. ”Sorusu olan?”

O an içimdeki vicdan azabını anlatamam.

Ulan bir kere olsun o fizik dersi dinlenmez miydi?

Evet bir kere bile dinlemeden fizik dersi bitti.:)



Onu dışında belki bir milyon kez okuldan kaçtım.Ah o tellerde pantolonlarım mı yırtılmadı?Eteklerimi rüzgar mı almadı?Düşmedim mi?

Bazen sırf heyecan olsun diye okula çitlerden atlayarak girerdim.



Deli gibi kopya çektim.Ölümüne çektim bütün kopyaları.Bir kere bile yakalanmadım.

Ama hiçbir sayısal dersten yandakine bile bakmadım.Bütün kopyalar sistemine küfrettiğim eğitiminin bize zorla işletilen sözel dersleri içindi.

İnadına:Hala cinaslı kafiyeyle tunç kafiyenin ne olduğunu bilmem...



Her neyse.

Bir biçimde bitti.

Bir an büyüdüğümü sandım.

Hâlâ anamın kucağındaydım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP