25 Ekim 2021 Pazartesi

Pandemide Sinema ve Boşboğaz Kişi

Hımmmm... lüfer yemeliyim, dedim ben ve sinema fikrime ekleyiverdim ki lüfer bolluğu var; ucuz balık kategorisinde bu yıl:) Saat 6;57 itibariyle halim böyle Sevgili Okul Arkadaşım; önümüzdeki saatler ne gösterecek bakalım?:)


Dedi yorumunda ve Pazar günü sabahı gerekli planları yapıp, düşündüklerine tek tek çentik atmak üzere yola koyuldu. Kahvaltı için canı "Su böreği lütfen," demişti. Kırmadı onu ve girdi Nişantaşı Pastanesi'nden içeri. Ve söyledi, saat 09:02 itibariyle:

"İki dilim peynirli ve bir dilim de kıymalı su böreği lütfen. Bir de çay!"

Oturdu bulvarı da gören her zamanki masaya. Daha önceleri söz ettiği ve sevdiği, hatta Pedersen Hoca ile sohbetine tanıklık edenlerinizin olduğu mekânın karşı şeridinde ve çaprazındaydı şimdi. Üzgündü bir yanıyla. Çünkü Feşmekan* adıyla nam, çapraz köşedeki hoş yerde artık bir outlet türemekteydi. O anılarda yerini alırken burayı keşfetmiş olmasına, her ne kadar onun yerini dolduramayacak olsa da sevindi ve afiyetle yedi böreklerini. Ayrıca bu ara ihmal ettiği ve normalde bitmesi gereken kitabına da göz attı

Tabii ki böreklerini soğutmadan.


Sonra istasyonun şehir yönüne gidecek bölümüne geçti. Rayların üzerine ağzında yiyecek olan bir karga kondu. Bineceği trenin fotoğrafını çekmek istiyordu ve dileği onun Çinli, olmadı İspanyol olmasını talep ediyordu. Ayrıca tren istasyona yanaşırken karganın tavrını da merak ediyordu ve bir kez daha neden iyi makine almadım yanıma diyen iç sesindeki sızıntıyı kulak arkası ediyordu.

İlk golü trenden yedi çünkü hiç dilemediğiydi. Ayrıca istediği zumu yapamadığı için de karga kadrajda görünemez olmuştu.

Bindi trene.

Şimdi istikamet AVM.


Atakum Belediyesi durağında indi. İlçe sınırları içinde bir AVM olmasından memnun. Aslında üzgün ama kaderin önünde durmak da; değil mümkün. Çünkü orası önünde kocaman bir koru olan plajdı. Buralar da köy. Enn amcası şehre geldiğinde bir gün o plaja gitmişlerdi ve o kendini Ülkü ile eşlemişti. Tıpkı ilkokul öğretmeni sayesinde izledikleri Florya plajındaki Atatürk'le yan yana Ülkü'yü gördüğü siyah beyaz filmdeki gibi!

AVM'nin açılmasına 10 dakika vardı, önüne vardığında. Bu zamanı fotoğraf çekerek değerlendirmek istedi. İlçemizin kültür merkezini mutlaka göstermeliyim diyerek onla başladı. Yanındaki park da mutlaka görülmeli diye düşündü ancak yanındaki makinenin yeteneklerinden kaynaklı olarak kafe kısmını ayırmak zorunda kaldı.

Şimdi kendi bulunduğu noktaya göre daha Doğu yönündeydi ilçenin. Oradan, eski yazılarında söz ettiği ilk iskeleyle birlikte diğerinin, yani kendi coğrafyasında olan ve sıklıkla söz ettiğinin birlikte fotoğraflarını çekti. Sonra da AVM'ye yönelip içeri süzüldü ve kaldı. Garip bir biçimde aşı kartı kabul görmüyordu ve illaki HES kodu olmalıydı. Bir önceki gün başka bir AVM'de de aynı sorun yaşanmıştı. Çok zarif güvenlik görevlisi, geçebilirsiniz dedi.


Filmin başlamasına bir saat vardı. Yavaş yavaş katları turladı, yürüyen merdivenlerin tatlarını çıkardı, balkonlarından kendi mıntıkasına doğru baktı, fotoğraf çekti. Film sonrası yapacaklarını gözünden geçirdi ki bunlardan ilki David People'da oturup bir Amerikano içmekti. Sonrasında sakin yeme içme alanından geçip sinemaya vardı. Bu kez aşı kartı istendi. "Abi buraya kadar geldiğime göre kontrolden geçtim demek ki," demedi ve bu titizliklerine saygı duydu. İçecek ve patlamış mısır ister miymiş? "Ahh bunun -bazı bünyeler için- nasıl itici bir durum olduğunu bir anlasalar," dedi ve istemedi tabii ki. Ancak sanki bedavaymış gibi söyleyişlerine bir kez daha hayran olurken, bazı utangaç bünyelerin reddedemeyip alıcı olabileceklerini de mümkün buldu. Salon ekranda açıldı ve tahmin ettiği üzere küçük olandı. Tabii ki "D-6 lütfen" dedi, saat 10:25 itibariyle..


Sonra D&R'a girdi, Pandemi de olsa en azından bir hatıra diyerek dolaştı. Bir kaç kitaba baktı, alacağından değildi ama o hissi yaşamalıydı. Koşucular'da kaldı ve onu bir kez daha eline aldı. İçine şöyle bir göz attı. Çıkarken gazetelerin içinde Oksijen'i gördü, eli gitti ama sonra çekti. Sırt çantasında yer yoktu ve sonra alırım bizim oralardan diye düşündü. Yeme içme katındaydı ve salonun yeni halini beğendi, deri döşemeli koltukları olan yuvarlak masalardan birine, zaman geçirmek için oturdu. Az önce pandemi hatırası olarak bir aynanın önündeyken kendi fotoğrafını çekmişti. Bu kez de biletinkini çekti. Ve usulca filmin oynayacağı sinemaya süzüldü. Dibe vardı ve oradaki hoş masanın hoş koltuğuna çöktü. Üzerindeki dergiyi aldı, kurcaladı. Ve salona geçip koltuğuna oturdu. Saat 10:55 olmuştu.


Yine salonu benim adıma biri kapatmış, dedi ve bundan mutlu oldu. Bir fotoğraf çekti. Aslında fikrinde jenerik akarken de filmin adını yakalayıp çekmek ve onu yazısında kullanmak vardı lakin sonucu beğenmedi ve afiş de koymam dedi.

Reklamlar geçti, mısır reklamı geçerken yine gaza gelmedi. O sırada aklına gelmedi ama ben gelmişken söyleyeyim: Eskiden filmlerin içine 20 karede bir izleyenin göremeyeceği ama bilinç altına işlenen cola reklam fotoğrafı koyarlarmış ve bu antrakta insanları ona doğru itelermiş. Sonra bu tür reklamı hileli olarak niteleyip yasaklamışlar.

Aslında bazı filmlerde bir şeyler atıştırmak keyiflidir diye düşündü ancak bazı filmler vardır ki insanı çekip alırlar ve onu da filme dahil bir karakter haline sokarlar; kalpler birlikte atar, birlikte gülünür, korku bacayı birlikte sarar.

İzleyicinin hissi, belki de bu filmi yaşarım sanki ben yönündeydi, bilemeyiz.



Film muhteşem.

Her karesiyle!

İzleyici aylar sonra çok mutlu. Öyle bir dinginlik, yavaş bir akış ve öyle ilmek ilmek örülen bir mevzu ki, kapıldı. Bir yandan tedirgin oluyor çünkü mutlu giden film mutlu bitsin istiyor. Oyunculuklara hayran. Yönetmen Lee Isaac Chung'a çoktan bayıldı. Ama çocuk oyuncular, özellikle erkek olan, "Abi sen daha ananın karnındayken mi eğitim aldın," dedirtiyor. Bu kadar mı iyi oynanır!

Anneanne zaten ödülü kapmış. Anne ve baba, sizi çok sevdi izleyici. Hem oyunculuğunuzu hem de duruşunuzu. "Olsun, bazen ilişkilerin zor anları vardır. Bitebilir de ama bu ikinizin de iyi insanlar olduğunuz gerçeğini, gelenekleri de göz önüne alınca değiştirmez," dedi ve çok sevdi duygularınızı ve inatlarınızı.

Ama abiye işinde yardım eden Amerikalı, ne tat kattı filme ve ne mutlu etti izleyeni.

Ya su arayan çatalın sahibi?

Bir var olup bir yok olsa da...

İlginç ve komikti .



Sonuçta film bitti ve izleyici, iyi ki geldim bu filme diyerek, ayakları yerden kesik, zevkten uçar vaziyette planda olmayan bir şey yapıp Özsüt'e girdi ve bir profiterol sipariş verdi.

Derdi aslında balkon manzarasıydı ama yediğine pişman oldu.

Aslında AVM'de bulunduğu süre içinde mağazalara da girdi. Mudo'da beğendiği şeyler oldu ama dedi ki "Şimdi alırsın üç gün sonra pat indirim."

Mavi'de internet sitelerinde görüp rengini beğendiği sweetshirt'ü aradı yoktu, sordu. Satıcı kadının "Bende kalmadı," lafına ayar oldu ve dedi ki "Ben gizli müşteri olsam, yanmıştın sen."



Bir su aldı Migros'tan, David People'da kahveden vazgeçti ve boşboğazlığının bedelini de bu zevkten mahrum kalarak ödedi.

Çıktı Yeşilyurt AVM'den, yürüdü ve trene bindi, Ömürevleri durağında da indi. Biraz yürüdükten sonra, saat 14.30 gibi balıkçıdan içeri girdi. Dışarıdaki hoş bir masaya oturdu. Hava nefisti. "Lüfer, lütfen," dedi, ama yoktu. Palamut da yoktu. Bir an hamsi geçse de aklından garson çocuğa sordu: "Sen ne önerirsin?"

"Mezgit," dedi,

"tava," diye ekledi.

Kabuldü, çünkü balık kafada yer etmişti.

Çok keyifli miydi?

Keyifliydi ama o kadar da değildi.

Çünkü şu boşboğaz seçimin ardına balık eklemek saçmalamanın daniskasıydı.

Olsundu, şahıs bazı şeyleri yokmuş gibi görebiliyordu. Söz dinlemiyorsa bedelini de ödemeliydi.

"Keşke bir şeye benzemeyen profiterolu yemeseydim, adam gibi kahve içseydim, onu içerken manzaranın keyfini çıkarsaydım, gazeteyi alıp okuyarak zaman geçirseydim ve sonra şu balığı, balık gibi tat alarak daha geç vakitte yeseydim," dedi.

Kesin bilgi!



*Feşmekan - Lise Öğretmeni Pedersen'le Öğle Arası

20 yorum:

  1. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Bu filmi bugün İstiklal Caddesinde Beyoğlu Sinemasının afişinde gördüm. Kaç zamandır izlemek istiyordum, yine hatırladım hatırlamasına da henüz sinemaya gitme cesaretine kavuşamadım. Gerçi ilk seanslar tenha olur, bir deneme yapılabilir belki. :)

    Lüfer yok mu? Hepsi İstanbul boğazına mı kaçmış yoksa? :))
    Mezgit güzel duruyor ama, bizim burada böyle ufaklarında pek olmuyor, üç sene önce Trabzon'da yemiştim, pek beğenmiştim. Afiyet olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım,

      Kalablık olacağını sanmam, bizim burada bu nitelikte filmlerde, normal hayattayken de en kalabalık 5 kişi oluyordu. Bunda bilet fiyatları etkili midir bilmiyorum, sonuçta internette bir şekilde bulup izliyor insanlar. Dediğiniz gibi yine de ilk seanaslar daha garanti gibi. Cinemaximum tüm salonlarda klimaları açıp havalandırma yapıyormuş ve ayrıca dezenfekte ediyorlarmış, film öncesi tanıtımlar geçerken öyle dedi, ben onların yalancısıyım:)

      Belki o saatte yoktu,yoksa lüfer var; ancak genelde tezgahlarda gördüklerim biz çinekopuz diyorlar, ileriki günlere bakacağız:)

      Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  2. Bu filmi Oscar öncesi internette bulup izlemiş, pek de sevmiştim, hele ki anneanne :)
    10 yıl önce bir arkadaşımın davetiyle Samsun'a gelip 3 gün kalmış, deli gibi gezmiş, pek de memnun kalmıştım. Atakum'u okuyup fotoğrafları da görünce anılarım canlandı.
    Mezgiti pek sevmem ama uzun süredir balık yemiyorum canım çekti, afiyet olsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anneanne bir tane:) Mezgit ben çocukken pek balıktan sayılmazdı, eve de pek girmezdi, sonra sonra diğer balıklar kırım yemeye, deniz talan edilmeye başladıkça onun popülaritesi arttı. Şehir güzel ama, özellikle merkez benim çocuklğumdaki bir başkanın döneminde ve bütünüyle ideolojik bir tavırla yok edildi aslında. Bir sürü, Rumlara ve Türklere ait ev ne yazık ki apartmanlaştı. Oysa şehir hanımeli kokardı. Neyse ki son 25 yılda görev yapan iki başkan toparladılar şehri, ama son gelen saçmalıyor, neyseki halk şehrine sahip çıkıyor ve geri adım attırmayı başarabiliyor. Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  3. Mezgiti babacım yumurtalı yapardı, şahane olurdu, ondan sonra da el verdiği ablam aldı görevi, o yapıyor ama bu sene yemedik daha müsilaj korkusundan. bak canım çekti gece gece :)

    film benim de listemde sevgili buraneros. izleyeceğim en kısa zamanda ama henüz sinema salonuna hazır değilim sanırım :(

    YanıtlaSil
  4. Burada da yumurtalı yaparlar, hakeza lokantalarda da. Izagara sınıfı balıktan sayılmaz pek garibim, yumurtaya eli mahkum:)

    O halde evde ve bir an önce izlenmeli diyorum Sevgili Şule, iyi geliyor insana. Kesin bilgi:)

    YanıtlaSil
  5. seninle gezmeyi de bir süre önce başladığım ama bir şeylerin altında kalmış kitabı hatırlamayı da bir türlü izleyemediğim filme dair umut verici yorumları da çok sevdim ve sevindim çünkü çok keyifsiz başlayan bugünün bütün havası değişti. nasıl güzel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de, yazdığın herşeyi:) Ama en çok günün havasını değiştirebilmiş olmama sevindim, dilerim öyle kalsın... Hep ama!:)

      Sil
  6. Afiyet olsun. Benim gözüm yine yemek içmek film değil denizde kaldı... Çok şanslı baĞzı insanlar yahu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.:) O zaman komik birşey söylim; o denize yıllar var ki ayak ucumu bile sokmadım. Ama varlığından çok mutluyum tabii ki:)

      Sil
  7. Güzel ve dolu dolu geçen bir gün olmuş yine. Yazarla birlikte oralara ışınlandık yedik içtik film seyrettik. Genel anlamda keyifliydik. Ne de olsa hayatı dolu dolu yaşamak ilkemiz.
    Karga fotoğrafının çekileceğini anlayıp hüsrana uğratmış sizi. Bunu ben de çok yaşamışımdır:) Bugün güzel bir mezgit bulsam da tavasını yapsam şöyle mısır unuyla. Ama ama.. Bizde dipler müsilajlı maalesef...

    YanıtlaSil
  8. Öğleden evvel olmasının avantajları güzeldi, neredeyse AVM'yi kapatmış gibiydim, izlediğim salon hakeza öyle. Açık hava zaten sorun değil dolayısıyla pandemisiz bir gündü, maske hariç:)Akşam seansı olsa AVM dolu ama salon boş olurdu yine:) Karga çok kabadayı dolaşıyordu, merakım tren gelince uçup uçmayacağıydı. Fotoğrafta olmasa da uçtu:) Dipteki müsilaj bir şey yapmaz diye düşünüyorum, hem akıntı ve hem derinliği düşününce.

    YanıtlaSil
  9. Öncelikle afiyet olsun. Ve bende ekleyeyim ki evet her filmde mısır yenmez. Bazı filmlerin drama ya da festival türü özellikle en sessiz yerinde kırt kırt mısır yiyen insanlar beni deli ediyor. Bazı filmlere "Bu filmde lütfen bir şeyler yemeyiniz" uyarısı eklenmeli . :)

    YanıtlaSil
  10. Çok teşekkür ederim:) Kesinlikle katılıyorum. Bence de bu tür filmlerde yenmemeli. Ben çocukken perde kenarında "kabuklu kuru yemiş yemek yasaktır" yazardı. Ben onu salon pislenmesin diye olduğunu düşünürdüm, belki de bu nedenleydi:)

    YanıtlaSil
  11. Yine şehrinin bu kez bir başka köşesinde gezdirdin bizi. Bir de üstüne balık ısmarladın:) Sizin sinema görevlisini tebrik ediyorum. Burada son günlerde iki ayrı sinemaya gittim, ikisinde de aşı maşı sorulmadı. Salgından önce salonun girişinde bileti kontrol eden olurdu. Bu kez muhtemelen aşı kartı sormamak için kimsecikler yoktu. Salonda 5-6 kişi olduğumuz için umursamadım ama doğru değil. Bizde kanunlar var ama uygulayan yok. Ancak işine geleni uygulamak var da denebilir. Neyse, derin konu. Biz epeyi popüler filmlere gittik ama:) Onları da özlemişiz. James Bond ve Last Duel. Salondaki beş kişinin üçü telefonuyla oynuyordu:) Bazıları sinir etmeye devam.
    Koşucular'ı eline aldığında aklına geldim mi doğru söyle?:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim sinema cinemaximum, kurumsal bir yapı olduğu için belki bu kadar titizler, farklı bir sinemaysa bir şey diyemeyeceğim ki bahsettiğim avm buralı bir ailenin ki onlar da çok titizler. Tuvaletlerin fotoğrafını koysam hangi saraydan bu dedirtirler, belki sahiplerin iç denetimlerinin de etkisi vardır.

      Koşucular'da tabi ki senin yazının etkisi var ama farklı düşünüyor olmak nedeniyle değil. Benim kitap en sevdiğim kadında, ben okuyalı iki seneyi geçti muhtemelen ve o bölümün anlatılış biçimine bakmak için önüme çıkınca aldım ve baktım. Yani aklıma gelen senin farklı duruşun değildi ama geniş bakarsak sebebi sendin, hakkında yazmasaydın avm'de o an yaşanmayacaktı:))

      Sil
    2. Salonu işleten ailenin etkisi olsa gerek. Benim gittiğim de Cinemaximum'du. Cinemapink'te de aynısını yaşadım, orada da kontrol olmadı. Saçma sapan işler.
      Farklı düşünmemden olduğunu düşünmedim:) "Bölümün anlatılış biçimine bakmak için" demişsin ya, tam da aynısını tahmin etmiştim. Koşucular konusunu kendimde kapatıyorum:) Yazarın bir başka kitabını okuyacağım.

      Sil
    3. Aile AVM'nin sahibi. Sinemanın işletmesi farklı grubun. Aile çok titiz. AVM yeni açılmışken İstanbul'daki bağımsız bir şirketten denetim istemişlerdi, konuya bakan kişi beni tanıyordu ve rica etti gitmem için. Bütün mağazalara farklı günlerde müşteri gibi gittim, tüm sosyal alanları denetledim. Kim gelecek diye merak etmişler ve şirketten öğrenmek istemişlerdi, tabii ki söylemediler:) Tanıdığım insanlar ama sıfır toleranslı bir rapor yazmıştım. Sadece mağazalardaki tutumlar sorunluydu ki bu aslında AVM sahiplerinin sorunu olmamasına rağmen, kalite konusunda ne kadar duyarlı olduklarının göstergesiydi. Aslında yazsam ben bu maceraları:)

      Sil
  12. Pandemide en çok sinemayı özledim. Bir de tren yolculuğunu. Eskişehir'den İstanbul Haydarpaşa garına yaptığım yolculukları. Ne tuhaf? Sinemadan çıkıp nasıl geldim ki bu anıya...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bana tren deme! Ne çok anı, ne çok çok özel an var. Hayatımın en güzel en keyifli biralarından birini bir trende içmiş olabilirim mesela, hatta o trene binmeden önce de bir tane. Hatta yazılarımdan birinde iki kız kardeşle sohbetten bile bahsetmiş olabilirim:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP