19 Ekim 2021 Salı

Bu Bir Şehire Yazılmış Mektuptur



Daha ne olsun vurgusu, söz konusu bu küçük ve şirin şehir olunca bir yeterlilik, bir doyum ifadesi olarak anlam bulamıyor. Onun bir arzusu var; tamam noktasına getirene kadar sizi, bırakmamak. Dönüşe başladığınız anda özlediğiniz, tez zamanda dönmek arzusu ile yeni planlar yaptığınız bir duyguyu yanınıza ekleyerek uğurluyor sizi. Çok misafirperver ve asla sizi boş bırakmıyor. Zorlayıcı, göze sokulası bir kibarlıkla değil, aksine görmüş geçirmiş bir edanın yumuşak, gerektiğinde müdahil ama çoğu zaman sizi kendi halinize bırakan ve uzaktan uzağa, size sezdirmeden ama sıkıştığınız anda yanınızda biten ve yolu gösterip çekilen bir olmuşluğu var. Şu an onun şefkatine sığınmış, utangaç bir edayla yazıyorum bu satırları. Hayatımızın en özel izler bırakan iki gününü orada yaşadık oysa. Eğer başladığım gibi sürdürebilseydim onu anlatmayı, çok eminim ki küçüklüğün aksi büyüklükte ve sayıda, kısacası  bir şehiri anlatmak konusunda rekor yazı dökerdim ortaya. İhmal ettim. Ama aradan onca zaman geçmesine rağmen sıcağını hissediyorum. Belki bilgisi eksik ama duygusu tazecik bir yazı olacak. Yazmazsam, benim ve ennn sevdiğim kadının, ona dair duygularına ve her saniyesinde zıp zıp zıplanan bir yaşanmışlığa ihanet olur. Bu biraz duygusal bir yazı, bir şehiri tanıtma yazısından öte bir mektup; yüzüne bakamadığım için ona hitaben değilmiş bir üslupla yazılmış ve görebileceği bir taşın altına, akıp giden zamana bırakılmış bir mektup.


Diye başlamışım ve orada kalmışım. Çok yoğun bir iş döneminde iki günlük bir nefes planıydı. Bir gece ve iki gün! Nasıl dolu dolu ve şaşırtıcı... Sanki yüz yıldır oradaymış gibi samimi, öte yandan da şimdiki zamandan geri dönülmüş gibi bir lezzetti. Oysa aşağı bırakacağım linkle gidilecek yazıda anlaşılacak ki yabancımız değildi. Şaşırtıcı bir duyguydu. İlk kez tanışıyormuş gibi. Sımsıcak ve sıfır kilometrede bir Aşk.


Ne lezzetlerine doyabildik. Ne zamana...

Ne müzelerine, ne sokak aralarında geri sardığımız kaç katmanlı zamanlarına...

Evlerine, camilerine, türbe ve ibadete koşan siyah çarşaflı kadınlarına, ne de ince işlemeli ahşap konak kapılarına...

Her sokakta bir başka zaman çıktı önümüze. Her müzeye çevrilmiş konağa ya da camiye girdiğimizde sanki bir zaman sıçramasıyla uçuverdik gülsuyu kokan günlere.

Terk edilmiş konakların önünde kaldık, alacakaranlıkta ve buzlar içinde vardık, balık gözü mercekle fotoğrafladık perili köşklerini.

Ürpertici ama dost öyküler yazdık, Cumhuriyet kokan binalarında.


Saat kulesine çıkarken çok güldük kendimize. Buz tutmuş merdivenlerden  sakınımlı adımlarla  korkuluklarına tutuna tutuna çıktık. Sonra bu manzaraya bu emek değer dedik, bir kaç saat önce onunla olduğumuz karşı tepedeki kaleye kuş uçurduk.

Dibindeki kafeye bayıldık; kahvelerimizin yanına manzara kattık.

İnişi arkasındaki yoldan yaptık ve şaşırdık; sanki bir başka mevsimdeyiz sandık.

Tıpış tıpış iniyorduk bahar gelmiş sokaktan ki; işte budurun önünde çakıldık. Muhteşem -perili- evle duvar yazısının arasında kaldık.


Evet şapka? Şapkalar!

Orası bir müze. Daha doğrusu müzeler cennetindeki bir müze. Şehir merkezinin uzağında ama yürümek çok keyifli. Vedat Tek. Bir mimar. Muhteşem bir kompleks. Vedat Tek Kültür Merkezi. Silah, Şapka, Dantel, Bebekler ve Oyuncak-lar.  Son derece güzel düzenlenmiş bir alan ve muhteşem bir bina ve alana dağıtılımış müzeler.

Hepsi özel!

Saatler yetmedi dersem anlayın. Ahh bir de buraya şehrin ortasından yürüyerek gelmenin keyfi; yol üstünde rastlanan, insana buralara kadar mı geliyormuş diye düşündürten, önce gemileri akla getiren sonra o oyukların ev olduğunu hissettiren kayalar. Her adımda bir sürpriz. Çağlar arasında yolculuk. Açık havada müze bir şehir.

Kentle bütün geçmişim sıfırlanmış ve sanki herşey sıfırdan bugün. Yeniden tanışıyoruz.

Şaşırtıcı?


Bütün o müzeler, sergi salonları; bu muhteşem, çoookkkk keyifli alanın içinde. Kimlerin şapkaları yok ki müzede. Göz nuru danteller bir ışık yakıyor. Kalbim çarpıyor. Annemin iğne oyaları geliyor aklıma. "Bu müze onları hakediyor," diyor içsesim. Coşuyorum. Fikrimi Enn Sevdiğim Kadın'a açıyorum ve eve döner dönmez ilk iş kardeşlerimle paylaşıyorum.

Sonra dediğimle kalıyorum.

Unutmuyorum.

Aramıza başka seyahatler ve sonra da pandemi giriyor.

Şöyle bir hayal kuruyorum ve sırf bu yüzden bugün dördüncü aşı randevumu alıyorum.

21 Ocak 2017'nin seneyi devriyesinde...

Bir kez daha...

Evet bir kez daha ve yine bir gezgin olarak, hiç görmediğimiz bir şehir tadıyla orada olmak

Ondan özür dilemek ona sarılmak, sokaklarında nefes almak ve geçmişinde kaybolmak.



Sonra günün içine dağıtmak lezzetlerini. Aynı konakta, aynı odada kalmak ve dede ile babannenin  sedirinin üzerinden bakmak gecenin ışıklarına...

İstiyorum...



On yazılık duygu yaratan ama iki yazıda kaldığım ve devamını sıcakken getirmeyişime üzüldüğüm, bize en çok fotoğraf çektiren şehire yaklaşık beş yıl önce yazılmış ve devamı getirilmemiş iki yazı tam da şurada.

17 yorum:

  1. Çook yıllar önce şöyle bir uğrayıp, bir-iki saat geçirdiğimiz, nefis bir kır pidesi yiyip devam ettiğimiz ama hep merak ettiğim bir yerdir, bir daha gitmek kısmet olmadı. Tüm hevesler de pandemiye, ardından diz ameliyatına yenildi. Bu da bir süreçtir geçer diyorum ve hayallerimi bir köşede bekletiyorum. Halam ve ailesi bir süre İnebolu'da yaşamıştı. Orası da çok güzel bir ilçeydi çocukluğumda, Amasra'dan eski mi eski bir vapura binmiş (Samsunmuş galiba adı) öyle gitmiştik. Fakat o zaman ne Amasra'da, ne İnebolu'da geminin yanaşacağı liman yok, sandalla açığa demirlemiş gemiye gidip ip merdivenlere tırmanarak çıkmıştık güverteye. Nefis bir mercimek çorbası içtiğimizi hatırlıyorum, sonra annemle beni deniz tutmuş, kamaraya kapanıp adeta bayılmıştık :) Babam sabaha kadar güvertede çarkçıbaşı ile sohbet etmiş. Sabaha karşı yine ip merdivenden bizi bekleyen sandala inmiştik İnebolu'ya gelince. Bunu niye yazdım ki? Ha, dedem gitmişti halamların yanına ve dönüşünde bize uğramıştı, kaldığı sürece İnebolu ve Kastamonu maceralarını dinlemiştik. "Kastın Neydi Moni?" diye diye isminin öyküsünü anlatmıştı bize :)
    Gönlümüzce gezeceğimiz günler tez gelsin...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karadeniz doğa güzellikleri açısından bence başka, mevsimi yok ya da kısa diye gözardı ediliyor bazı kesimler tarafındam ama öyle değil. Özellikle şu inşaatlardan nasiplenmekten nispeten uzak kalabilmiş ilçeler, ve doğa, doyulabilecek gibi değil ki Kastamonu özelinde ne aransa var. Kışsa Ilgaz, yazsa sahilleri. Artık o gemi yolculukları da yok ne yazık ki; dediğiniz gibi ben de çocukken Savarona'ya hem de Çanakkale'de kayıkla gitmiştik ve açıktayken çıkmıştık. Yolcu gemileri Samsun limanına yanaşabiliyordu. Son deniz yolculuğum muhtemelen 85-90 arası, o gün bugündür her taraf deniz ama yolcu gemisi yok:)

      Tez gelsinler bence de, sağlıkla birlikte.

      Sil
  2. Ne güzel bir gezi olmuş Sevgili Okul Arkadaşım, belki yenisini yaptığınızda on yazılık seri de tamamlanır. :)

    Yıllar önceki çocuklar küçükken yaptığımız Karadeniz gezimizde, şehrin içine şöyle bir uğrayıp, yemek yemiş, sonra devam etmiştik.
    Yeniden gidip gezmek gerek. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı şeyi yapmışız, birlikte gidelim :)

      Sil
    2. Çok güzeldi ama şehir de sundukça sunuyor, bir de iş nedeniyle değil de Calvino etkisiyle gezince kent fena halde görünür olmuştu, ve konuşuyordu bizimle:) Yüzlerce fotoğraf var, ayıklıyorum, belki yeni bir yazı daha eklerim diye Sevgili Okul Arkadaşım:)

      Sil
    3. Birlikte ya da tek gezerseniz ve gelirseniz buralara Sevgili Leylak Dalı, size buradan ifşa etmeyeceğim, gözümüzden bile sakındığımız ve sır -saklı- yerleri de fısıldarım:)

      Sil
    4. Leylakcığım,
      Gidelim gidelim!! :))
      Daha sırada Eskişehir Odun Pazarı tren gezmesi var, hatırlatırım. ;)
      Bak Sevgili Okul Arkadaşım da gizli yerleri söyleyecek, gidelim görelim. :)

      Sil
  3. Müzeleri çok demek ki. Ne güzel. Daha çok doğal güzellikleriyle düşünmüştüm halbuki. Henüz gitmedim. Dilerim en kısa zamanda görürüz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tarih çok katmanlı olunca böyle oluyor diye düşünmüştüm ben de, şehrin ölçeğine bakınca metrekareye düşen müze sayısında üst sıralardadır kesin. Eski konağını müzeye çevirmiş insanlar var. Her sokak arasında neredeyse eskiye dair bir şey insanın önüne çıkıyor ve yeni binaları görmezden gelmeyi başarırsa insan muhteşem bir zaman yolculuğu yapılabiliyor ve Cumhuriyetin izleri her yerde:)

      Dilerim:)

      Sil
  4. Bu bir gezi yazısı değil desen de Buraneros 2016 yılında 3 arkadaş yaptığımız Kastamonu seyahatimizi hatırlattı bana. çok merak ettiğim bu şehire mart ayının bir haftasonununda 8 saat süren yolculukla gelmiştik. hemde otobüsle. tabi ki 2 gün yetmedi bu şehre. en sevdiğim :) 2. adamla gelmeyi o kadar çok istiyorum ki. çünkü tam yaşayamadım bu şehri. karavanımızla gelip uzun uzun kalmayı hayal ettiğim şehirlerden biri. ah bir emekli olsak. 4 yıl kaldı off. çok çok beğenmiştim, Amasya, Tokat gibi Kastamonu da mutlaka tekrar görmek istediklerimden.
    Şehirlerin büyüsü, seyahatlerin mutluluğu ilişkileri de olumlu etkiliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amasya ben için su yolu ve askerliğimi de orada yaptım; o da benim özel şehirlerimden, hakeza Tokat da. Ancak Kastamonu onlara göre daha az dikkat çeken, daha yol kuytusu bir şehir, buna rağmen çevresiyle birlikte hepsinden muhteşem; hem karlı dağı var hem de denize kadar uzayan ve oralarda enfes beldeleri olan bir şehir. Ayrıca ormanları! Ve de sahile inilince dönüş Sinop üzerinden de olabiliyor ki o sahil hattı anlatılmaz:) Yaşanır:)

      Dört beş güne denk gelen bir bayram tatiline bakar bence:)

      Sil
  5. Ben hakkıyla gezmedim hiç Kastamonu'yu, gezmek lazım dedirtti yazı bana :)

    bir de ben izmir'e bir mektup yazmıştım lise son'a giderken: "senden nefret ediyorum" diye başlayıp "yok yok haksızlık ettim sana, seviyorum seni de istanbul kadar olmasa da" diye bitirdiğim...ara kısmını hiiiç hatırlamıyorum. keşke saklasaymışım, o zamanki şule'nin kendisini hatırlatmasını isterdim bana...

    YanıtlaSil
  6. Pelinpembesi'ne yazdığım sahil hattını es geçmemek lazım, korsan limanları ve kaleleri var:) Ve Çatalzeytin'in Copacabana ile yarışacak yol kenarı plajları, ayrıca o güzergahın fiyordların üzerinden kıvrıla kıvrıla gidilen daracık asfaltaları ve tabbi ki varılan Sinop... Abana'yı da unutmamak lazım:)

    Ben aslında mektuplarımı saklamıştım hep, ne olursa olsun içinde... Göndereceklerimi çift kopya yazıyordum ama annem 12 eylül sonrası temizliği yapınca tüm -sakıncalı kitaplarımla birlikte dergilerimle mektuplar da gitti:) Blog için ne malzemem vardı aslında:) Ben kendi benimi hatırlıyorum Sevgili Şule, elbette mektupları tekrar edemem ama zorlasam birşeyler çıkarırım da, kim uğraşacak:)

    YanıtlaSil
  7. Sinop ile yan yana bir kenti halen görmemiş olmanın ayıbıyla okudum maalesef. İtiraf edeyim, bu kadar cezbedici olduğunu bilmiyordum. Eskiden Sinop'a Samsun, Gerze sıralaması bittiğinde ulaşırdık. Uzunca bir aradan sonra 2013'te gittiğimiz yol Kastamonu üzerindendi (otobüsle tabii) ve çok şaşırmıştım. Aslında farkettim de, Sinop'tan ulaşım kolay olsaydı çok kez giderdim demek istiyorum galiba:)
    Bu harika yazıdan pek çok şey öğrendim, artı; pandemi sonrası gezi listeme ekledim otomatik olarak. Sinop da özlendi iyiden çünkü:)

    Annenizin elişleri konusunu ciddi olarak ele alın bence. Ne güzel bir fikir. En kısa zamanda bir kez daha; ama ilk kez görüyormuş gibi heyecanla orada olmanızı diliyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kastamonu bulunduğu nokta itibariyle şanssız bir şehirdi uzun süre. Ilgaz'ın popülaritesi arttıkça o da önemli olmaya başladı ancak Ilgaz'a Ankara üzerinden gelenlerin de çok dikkatini çektiğini sanmıyorum bir süre. Şimdi Sinop'tan ulaşım çok kolay ancak bu kez de Dranaz'a dolayısıyla Küre dağlarına tırmanmadığı için bence eksik ve zevksiz yeni yol ki eskisi tepe noktada iki yanı tek sıra eski usul ahşap evler arasından, tabii ki kahvesinin önünden; solda kalanların arkaları uçurum bir köyden geçerdi ve bayılırdım orada durmaya, benim masalımdı, şimdilerde kalıntıları duruyorsa ne âlâ:) Ayrıca geyikler yok aşağıdaki yolda:) Sayenizde ve yeri gelmişken Sinop - Kastamonu güzergâhını kullanacakların Boyabat'ı ıskalamamalarının altını çizeyim, şimdilerde kısmen iğne aramak gibi olsa da o eski evleri bulsunlar, çarşısını da ve kalesini tabii ki:)

      Çok teşekkür ederim Sevgili Zeugma ancak anlattıran olmasa anlatan hiç:)

      Annemin el işleri gündemde:)

      Sil
  8. Evet, çok keyifli bir yazı olmuş. Şapkalara bayılırım, o müzeleri umarım bir gün gezme şansım olur :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, dilerim o şans olur, şapkaların çok mutlu edeceği ise kesin, çünkü kimlerin şapkaları bile var kısmını sır olarak saklıyorum:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP