Öncesi
Hareketli gecenin sabahında normal saatimizde uyanıyoruz. Ranzalarımız yan yana. Her yerde beraberiz. Günlük bakımlarımızın ardından arabalarımıza geçip, komutanlarımızı evlerinden alıp karargâh binasının önüne varıyoruz. Onlar binaya girdikten sonra arabaları hemen karargâhın karşısındaki, sadece üstü kapalı ve makam araçlarına ait mini garaja park edip araç içinde sohbete başlıyoruz. Miss gibi çaylarımız da geldi. Olay mahallinde olmayan Cengiz ve Cemal'le akşamın geyiğini yapıyoruz.
O arada Yarbay'ın cipi giriş yapıyor ve binanın önünde duruyor. Oysa nasıl olacaktıysa sabah bizden önce Komutan'la konuşacaktı! Bizim olduğumuz yere hiç bakmadan, hızla inip karargâhın kapısından giriyor. O girdikten sonra da şoförü cipi park edip bizim yanımıza geliyor. Akşamdan beri çok sinirli olduğundan söz ediyor. Muhtemel ki geceyi uykusuz geçiriyor. Aslında biz de üzgünüz. Gözü karayız eyvallah; kimseye, bedeli ne olursa olsun papuç bırakmıyoruz. Serde gençlik de var. Ama ne olursa olsun rütbeyi geçtik karşımızdaki yaşça bizden büyük, en azından saygıyı hak ediyor ve hiçbirimiz de saygısız çocuklar değiliz. Alttan alabilir miydik? Eğer bizden büyük olan bu kadar keskin ve emin bir ön yargı ile yaklaşmasa, kapıyı ufacık da olsa aralık bıraksa buralara varmayabilirdik. Subayların geneli bizi severdi, kimseye rütbesi ne olursa olsun saygısızlık etmezdik. Ama rütbesinin gücünü kullanacağını sananlara da asla papuç bırakmazdık. Elbette bu "pervasızlığı" -kısmen- bağlı olduğumuz insanların gücünden alıyorduk. Ama bu gücü bize dokunulmadığı sürece asla istismar etmiyorduk. Herkesle aramız iyiydi, gücünü üzerimizde test etmek isteyenler hariç.
Yarbayın dışarı nasıl çıkacağını aşağı yukarı biliyorduk. Hatta emindik. Çünkü bizi şikayet edeceği kişi belki de bu Tugay içinde bizi en iyi tanıyandı. Ve herkesten çok biz onlarla vakit geçiriyorduk. Şoförlerdik biz, en tepelerin makam şoförleri ve muhafızları! Bir sürü askeri ve stratejik konuşmaya, alınan karara tanık oluyorduk. Aslında ailelerinin birer ferdi gibiydik. Hepsini bizler taşıyorduk ve onlarla gerektiğinde sohbet ediyorduk. Bu da bizi diğer askerlerden farklı kılıyordu ama ne yazık ki bunu bazıları anlayamıyordu. Ve de keskin, hiyeyarşik ve düz asker mantığıyla bakınca normaldi bu. Bizler belki de oradaki subayların çoğundan daha özel, daha stratejik bilgilere çok daha önceden, henüz onlara ulaşmadan tanıklık ediyorduk. Çünkü Komutan'la Kurmay Başkanı subaylar hakkındaki tüm meseleleri, kararları bazen arabada, bizim tanıklık anlarımızda konuşuyorlardı. Hakkımızda detaylı araştırmalar yapılmış ve seçilmiş adamlardık biz; üst kademelerde olmayan ve katı kuralları olan, rütbelerinin ve onun gücüne inanan disiplin aşığı bazı subayların anlayamadıkları belki de buydu. Bizden önceki şoförler, muhafızlar ve postalar gibi herkesle yalapşap bir ilişki içinde değildik ve mesafe koymayı çok iyi biliyorduk.
Bir süre sonra Yarbay'ın çıkacağı haberini getirdi bizim Posta. Şoförü koştu arabayı yanaştırdı kapı önüne. Bindi ve gitti. Giderken artık Orduevi'nden sorumlu değildi. Kendi mi istedi yoksa Komutan mı aldı sır. Merak da etmedik. Sadece üzüldük. Hem de çok! Kötü biri değildi ve disiplinli bir asker gibi davrandı aslında! Sıradan olmayan kaliteli bir adamdı ve farkındaydık. Bir özürü fazlasıyla hak ediyordu. Ne yazık ki artık hasım olduğumuz R.'nin bizle hesaplaşmasının tuzağına düştü ve bizim nasıl çocuklar olduğumuz konusunda hiçbir fikri yoktu. Bizim gibi tanıyamadığı ve anladığımız bir kurgunun gereği olarak telefon görüşmesi yaptığı, ardından cipini göndererek kaldığı otelden aldırdığı R.nin sanki olayın dışındaymış, bir dahli yokmuş gibi kurguladığı bizi harcatma oyununda yenik düştü. Tanımadığı bizi de genel disiplinin içindeki askerler gibi değerlendirdi. Oysa bizim ne çalışma saatlerimiz belliydi ne de günlük rutin askeri ritüeller içindeydik. Görev tanımımızı diğer sivil kişi makam şöförlerinden farklı kılan şey sadece üniformalarımız ve yattığımız koğuşlardı. Biz bizden önceki ekipten tümüyle farklı karakterlere sahip cin gibi, belli bir kültüre erişmiş, gözünü budaktan esirgemeyen ve bir o kadar da efendi çocuklardık. Bir benzer grubun askerlik tarihinde ve böylesi bir dönemde bir araya gelmemiş ve biz kadar organize olamamış olduğunu bile iddia edebilirim. Ve bizim komutanlarımız aradan yıllar yıllar dahi geçince, bizi unutmadılar. Yakınlarımızda bulundukları her zaman haber yolladılar ve bizi görmek istediler. Çünkü bu ülkenin nispeten yakın tarihli en özel döneminde silah arkadaşı olmanın yanı sıra sırdaştık da biz. Pratik zekâlarımız, iş bitiriciliğimiz ve ele avuca gelmez gençliğimizle sempati yaratan çocuklardık da aynı zamanda.
Günün sonunda mesai bitip de binbaşımla ev dönüş yolundayken öğrendim ki yeni Orduevi Müdürü benim patronum. Bir koltuk da iki karpuz taşıyacak-tık artık. O çok güzel bir adamdı ve Jean Paul Belmondo, Louis de Funés kupajıydı sanki.
*The Day After (Ertesi Gün) tüm zamanların spor dışı en çok izlenen televizyon filminin adıdır. Ve Vikipedi bilgisine göre 2009 yılına kadar hep zirvede kalmıştır.
Ters yüz
3 saat önce
Merhaba, yazınızla ilgili değil ama sizin görmeniz için yazıyorum bu yorumu... Konuşmuştuk zaten yine. :) Kitapları sevdiğinizi biliyorum, benim de yeni kitabım yayımlandı, blog'umdaki en son yazımda linkini bıraktım. Polisiye ve romantizm. Bir kış romanı. Okursanız uzun uzun detaylı kitap eleştirinizi mutlaka beklerim blog'unuzda. Çok sevgiler! :)
YanıtlaSil"Ve bizim komutanlarımız aradan yıllar yıllar dahi geçince, bizi unutmadılar. Yakınlarımızda bulundukları her zaman haber yolladılar ve bizi görmek istediler. Çünkü bu ülkenin nispeten yakın tarihli en özel döneminde silah arkadaşı olmanın yanı sıra sırdaştık da biz".
YanıtlaSilÖzel bir zamanda yaşanan anılar. Herkesin bir diğerinin hayat yolculuğunda ilelebet özel bir yere sahip olması, unutmaması. Ne güzel. Ve bu serinin her satırından anlaşılıyor bu hisler.
Fakat şu da vardır, erkek kısmının hayatında en yer tutan anılar askerlikle ilgilidir ve çok da atarlar, başkalarının hikayesidir aslında anlattıkları. Hatta avcılarla yarışabilirler ki askerken bize biz de şöyleyiz böyleyiz deyip, hadi o zaman dediğimizde öyle olmadıklarını gösteren çok kişiyle karşılaştık:) Bizim bağlarımız hiç kopmaz, bu cevabı yazarken mesela, bu yazının öncesindeki Zafer aradı:)
Sil