17 Ekim 2021 Pazar

Dili Eşşek Arısı Soksun. Ya Da...

Erken kalktım.

Havanın rengi bugün evdesin diyordu.

Planlarım vardı ancak onlar da güneş varsa varız diyorlardı.

Salondaki kanepeye uzanmış, Habitat TV'yi açmış, bir yandan onu izliyor bir yandan da bacaklarıma spor yaptırıyordum.

Habitat'daki konu güzeldi. İş Bankası Kültür Yayınları üzerinden kurumun 60 yıllık yayın geçmişini anlatıyordu ki yazarlarla desteklenmişti. O ara ve bitmişken tam belgesel, gün bir kez daha kıyağını geçti: Yağmur izi eşliğinde sızıyordu salona güneş.

Koştum, makineyi kaptım. Poz üstüne poz çektim. Sonra sabah taslaklarda gördüğüm ve Bu Bir Şehire Mektuptur, başlığını taşıyan yazımla karşılaştım. Onu besleyip yayıma hazırlamayı düşündüm. Çok fotoğraf koymuştum ve altlarını dolduracak ilhamı bulamadım kendimde...

Fotoğrafların birkaçını kullanıp, başa da bir açıklama yazıp, iki de link ekleyip o halde yayımlamayı düşündüm sonra.

O niyetle geçtim çalışma odasına ve oturdum bilgisayarın başına. Gördüm ki, günün epeyi erken bir saatinde benim bile unuttuğum, hatta varlığına şaşırdığım bir yazım okunmuş. Ben de okudum. Hoşuma gitti. 12 yıl öncedendi.

Isındım birden; o günleri hatırlayan duygularımı okşadım. Sonra zamanı bugünüme doğru akıttım, yaşadıklarıma sevindim ve onun başlığını bu yazıya başlık yaparak yeniden paylaşmaya karar verdim.

Çünkü bu sabahın peşpeşe sunduklarını bir işaret olarak aldım.

Bana ait olmayan bir kalemden çıkmış, ilk kez okuduğum ve bilmediğim birinin yazısı gibi okumak için, yayım saatini 15:55 olarak ayarladım.

Bir kahve alıp okuyor olacağım.

Yorum bile yazarım belki?



Anlar vardır her şey tersine gider.

Kastedilmeyen anlamlarında çıkar sözcükler... Çünkü o an, uygun değildir bir diğeri için.

Kaçınılmaz bir şekilde konuşma ilerler...

Haklı olarak taraflardan biri, kendi halinden çoşkusunu paylaşmaktadır o anda; ve aldığı yanıtlar bekledikleri değildir.

Oysa söyleyen de onları, anlaşıldığı ya da anlaşılacağı anlamlarda söylememiştir.

O anki takıntıların dilinden dökülür sözcükler, o anının hissiyatındandır tonlamaları.

Bir çuval incir berbat olur.

Sonra düşünülür, düşünülür, düşünürsün... Üzülünür, üzülür.

Anlaşılır.

Hak verilir!

Üzülünmüştür.

Üzüntü sürekli büyür.

Keşkelerle birlikte şunlar denir her seferinde: ''O konuşma ya hiç olmasaydı, ya da bir şekilde erteleyebilseydim daha sakin bir zamana...'' Bu hep olur!

Konuşma anlarında elden gelen yapılır, an'dan çıkmak için.

Ama çıkılamaz!

Ok yaydan çıkar. Kepenkler iner. ''Anlamlı'' bir inat şekil bulur. Karşıya bir şekil koyulur. Beklenen yanıtlar liste olur. Bakış noktası kendindendir ve ötekinin keşkeleri görünmezdir.

Oysa beni benimle bırak bağrışları farkedilmez değildir.

Vurulamaz nedense dile bir kelepçe...

Koca bir 'an pişmanlığının' sevgisi ve şefkati heba olur.

Çekilen sızı ve farkediş görünmezdir.

Kemale erdikçe; daha dikkatli davranılsa da, daha özenli olunsa da, faydası yoktur?

İnsan çoğunlukla kendi beninden bakan bir görmezdir.

Anlamak için dinlemez!

Dinlemek için (yüreği) susmaz!



Bazen...

14 yorum:

  1. Ahahah:)) Kendimi okuyorum sandım bir an. Ben de aynen 2 gündür taslakta duran fotoğrafların altını nasıl doldursam diye bakıp durmaktayım. Zerre ilham yok. Kapatıp kapatıp çıkıyorum sayfayı:)

    Son kısım pişmanlıkla ilgili vurucu bir yazı ama boş verin bence. Gittiği herhangi bir adres varsa o (onlar) da boş vermeli. Normal zamanlardan geçmiyoruz çünkü. Çoğu zaman halimiz hal değil. Keşke'lerin üzerine bir çizik atıp her yeni güne bembeyaz bir sayfa açıp başlamalı herkes. Ne de olsa üçüncü kışa giriyoruz şu illetle birlikte. Hepimiz birden, olabildiğince relax lütfen:)
    İyi pazarlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bir tane var taslak:) Taze yazarım hep, onu da iki bölüm yayınlamıştım ama yoğun bir iş dönemiydi peşini getirmemiştim, sonra tek yazıda bitirim diye düşündüm, sonra taslakta kaldı.:)

      Gittiği bir adres yok, o zamanlar bir adres olursa elden teslim ediyordum, canlı canlı. Gözlediğim va yaşadığım genel bir insan tavrı üzerine yazmışım. ilk aklıma gelen kelimelerle ve kendince oluşan bir üslupla yazmayı severim, okulda da çok yazardım bu üslupla, ders beni sarmazsa karalardım deftere, çok vardı ama o zamanlar bloglar olmadığı gibi bende de alıp bir yerde saklama huyu yoktu işte:) Sıkıntı yok yani:)

      İyi pazarlar:)

      Sil
  2. Haydi bakalım! :))
    Şimdi Şule de bu yazıyı okusun ve bu sabah bizim de 12 sene öncesine gidişimizi anlatsın, Sevgili Okul Arkadaşım. :)

    Blogda yazmıştım gerçi, bizim gezintimiz bir fotoğraf eşliğinde oldu. Sizinki ise bir yazı.
    Yaşanan anlar, gidenler, kalanlar...

    YanıtlaSil
  3. Ben de bazen başka bir şey ararken, eski blogtan bir yazı düşüyor önüme. Sonra o yazı bir diğerine yol veriyor derken "iyi ki" diyorum "iyi ki yazmışım bloga" Çünkü yazılandan bağımsız o yazı o andaki hissettiklerimi de getiriveriyor önüme, o zamanki Şule ile birlikte, hoşuma gidiyor :)

    fotoğraf şahaneymiş bu arada :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sevgili Şule, pencerelerimin o yönü hep destan yazdırıyor bana. Bir usta fotoğrafçının eline bir düşse, sadece o açıdan çektiği fotoğraflar bir sergi açtırır.

      Hımmmm bu iyi fikir!:)

      O açıdan çektiğim fotoğraflarla blogda bir sergi açayım bir ara:)

      Şu hayatta yaptığım en soğru işlerden biri blog yazmak, Tanrı'nın bir lütfu bu, o dönemimde "ihtiyaçtan" bir bilgisayar almasam ve sanal dünyaya bulaşmasam bu yazıların hiçbiri olmayacaktı; hem bir dönemi daha sağlıklı düşünerek geçmeme neden oldu, hem de çok çok daha güzel günlere taşıdı yeniden beni. Sırf bu yüzden bile iyi ki blogspot var:)

      Sil
  4. Fevkalade üslûbunuzla nefis bir yazı çıkartmışsınız. Blogunuza uğrayıp okuduğum her yazınızı etkileyici bulduğumu söylemek isterim. Dilden düşen her sözcük insanın başına belâ. Yazarken düzeltme ya da tamamen geri alma imkanı varken dilden çıkanın dönüşü yok:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Atalarımız uyarmış, iki düşün bir söyle diye:) Buna bir de zamanın kattığı tecrübeyi eklersek hata payı düşüyor zaman içinde:) Petrol Oyunu diye enfes bir kitap okumuştum, muhtemel ki 16-17 yaşlarımda, orada bir şiir vardı, müthiş bir uyarıcı olmuştu ileriki yaşlarımda, şöyleydi:

      Akıllı bir baykuş ağaca çıktı: oturdu
      Çok şey gördü ama çok az konuştu.
      Ne kadar az konuştuysa o kadar çok duydu.
      Neden biz de baykuş gibi olamıyoruz?

      Sil
  5. burada hep hem çok güzel hem çok tanıdık, samimi şeyler bulmayı o kadar seviyorum ki! güneşin bulutlar ardından göz kırpmasını bir de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O güneş var ya çok oyunbaz,insan halinden anlar ve ölüyü diriltir derler ya, tam öyle işte; en dağınık haldeyken insan o hep aynı yerden, aynı ağaçların üstünden bazen kendini saklayarak ama ben buradayım, merak etme diyerek dibten alır insanı, çok iyidir yani:)

      Sil
  6. O alttaki eskilerden yazınızı okuyunca, ben de benzer bir eski yazımı düşündüm, düşündürdünüz. Böyle dökmek, yazmak iyi (geliyor). Hele zaman geçip soğuduktan sonra dönüp bakmak başka bir pencere (açıyor).
    Şuracığa bırakıyorum benimkini...
    https://mindmills.wordpress.com/2017/05/27/olur-muydu/

    YanıtlaSil
  7. Okudum, çok hoştu ki yazılarınızın etkisi hakkındaki düşüncelerimi biliyorsunuz:) Klip ekstra bir kazanç oldu, grubu bilmiyordum, şimdi Spotify'dan bulup ekliyorum kendilerini.

    Çok teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP