2 Şubat 2023 Perşembe

15. Yıl Özel Sayı-1

Bu sabah, Ağustos'da 15 yılı tamamlayacak blogumun her yılından bir yazıyı bu yıl içinde paylaşmak, onları da 15. yıl özel sayı başlığı altında toplamak geldi içimden ve ilk bir yıllık zaman diliminden (Ağustos 2008-Temmuz 2009) ilk yazı için  rast gele dedim ve yazı adedi kadar numaralar arasından birini çektim... Ve rast geldi!


Hayat Dersleri





5 Şubat 2009

İspanyol Pansiyonu
yazıma çok hoş bir yorumla katkı yapan sevgili Arzu'nun: ''Hayat okulunda öğrenecek daha çok şey var çünkü:)'' cümlesi; bir sitede (Siberalem) yer alan hakkımdaki kısa bir özet, sevdiğim kitaplar, filmler, şarkıcılar gibi soruların yanıtlarını da içeren profilimden etkilenerek ve orada yazılı eğitim durumumla ilgili beyanımdan yola çıkıp bana övgü dolu mesaj atan, yanlış anlaşılabilme olasılığına karşı da çok zarif bir cümleyle bu hassasiyetini vurgulayan, ülkenin çok önemli üniversitelerinden birinde öğretim görevlisi bir hanımefendiyle, özellikle bu şaşkınlık üzerine yaptığımız yazışmaları hatırlattı. Aslında onun bakışının temelinde kendi camiasından da bakarak ülke insanındaki- o hanımefendiye göre- genel bir eksikliğe serzeniş de vardı.

Kendi adıma çok özel nedenlerle böyle bir eğitim yapamamış ve bunun eksikliğini hiç duymamış olsam da sözünü ettiklerimin hiç biri "üniversite de neymiş, okunmasa da olur"un bir savunusu değildir. Aksine, gençlerin bunun için sonuna kadar çaba göstermeleri gerektiğine inanan biriyim. Ama, hayatın sonu ve her şeyi de değil elbet! Çünkü, o gün yazdıklarımda da vurguladığım gibi... neyse girizgahı fazla uzatmadan o zaman neler demişim buyrun bir göz atalım.

''Zaten toplumun statü konusundaki genel yargıları bu kadar ortadayken ve her birimizin en azından bilinçaltı bakışında, karşımızdakini bilmeden dinlemeden, sadece giyim kuşam, ekonomik durum, mesleki ve toplumsal statüye göre değerlendirme duygusu varken, bu şaşırmalar son derece olağan. Üstelik buna alınganlık gösterecek biri olsam oraya yazmaz ve de üç yıllık liseyi bile beş yılda bitirebilmiş olduğuma vurgu yapmazdım. Bunu bazı düşünüş biçimlerine, özellikle üniversite kazanamamış çocuklarının sürekli başlarına kakarak hayatı dar eden, üniversite diplomasının ya da herhangi bir okul diplomasının her şey olduğuna inanan ebeveynlere ve insanlara eleştirel bir bakış olması anlamında özellikle yaptım.

Bir de şu bakışın aslında ne kadar yanlış olduğunun da bir eleştirisi olarak düşünülebilir bu... Neyi düşünürüz hep: Üniversite mezunlarının her anlamda daha yetkin, daha donanımlı, daha bilgili olduklarını... Oysa üniversite, sizi yalnızca mesleki anlamda eğiten, yetiştiren, bu konuda donatan bir kurumdur. Elbette daha sosyaldir. Kültürel etkinliklere, sempozyum, panel benzeri tartışma ortamlarına sıklıkla sahne olmak gibi avantajları vardır. Ama bunların hiçbiri, bireyin bu yönde talepleri, eğilimleri ve merakları olmadan ilgileneceği olaylar değildir. Sonuçta siz üniversiteye belli bir taleple, birikimle geldiğinizde bu kültürel olanaklardan yararlanırsınız; bu tür ilgileriniz yoksa, bunların hiçbirine katılmazsınız.

Sizi kültürel anlamda geliştiren, olgunlaştıran olay doğduğunuz evde başlar. Aile fertlerinin size karşı tutumları, evinizin küçük mütevazi kitaplığında gördüğünüz kitaplar... Amcanızın siz okumayı yeni söktüğünüzde elinizden tutarak götürdüğü kitapçıda sizin için aldığı, eve gelir gelmez soluk soluğa okuduğunuz, cildini kapağını sevdiğiniz, okşadığınız, sizi başka bir boyuta taşıyan, hayaller kurduran ilk kitap... Sonra halanızın her ay sonunda maaşının bir kısmıyla sizin için aldığı kitaplar... Dayınızın her sizi ziyarete geldiğinde sizin için aldığı kitaplar... Bir diğer amcanızın sizi götürdüğü maçlar... İlkokul öğretmeninizin sizi fark eden sevecenliği ve ilgisi... Sinemaya giden bir aile... Size plaklar almanız için para veren bir babaanne... İlkokul mezunu ama ufku ve düşünce dünyası geniş, elinden geldiğince önünüzü açan bir anne baba... Tüm birikiminizi paylaşabileceğiniz arkadaşlar... Bunların tümü varsa ve siz merak ediyorsanız kendinizi geliştiriyorsunuz. Yoksa, bomboş geldiğiniz üniversitede kimse al bunu oku diye elinize bir şey tutuşturmaz. Zaten sizin alışkanlığınız, birikiminiz yoksa, tutuşturulsa da fark etmez. Yani, aslında insanı geliştiren okul eğitiminin yanı sıra, kendisi ve hatta hayatın ta kendisidir; kendinizin talepleri ölçüsünde...

Ve gerçekten ağaç yaşken eğiliyor. Çünkü bunu kendi çocuklarımı yetiştirirken de görüyorum. Her şey aile ortamında başlıyor ve hayat yolunda yürürken size eli değen insanların güzelliği ile şekilleniyor. Ve insan olma yolunda ilerlerken; paradan puldan, statüden, bunların tümünün sağladığı güçten daha değerli şeyler olduğunu görüyorsunuz. Düştüğünüzde onlar sizi ayağa kaldırıyor: Sevgi ve samimiyet... Beni yetiştiren, temeli atan tüm insanlarda olan cinsten... İçten, hiç bir hesabı olmayan ve alabildiğine karşılıksız...

Ben de hayatın içinde dolaşırken sizinkinin daha ötelerinde bir çok farklı şaşırmalarla karşılaşıyorum. Mesleğim gereği sıklıkla, özellikle yakın çevreye müşteri ziyaretleri yaparım. Ve her meslekten, her ekonomik durumdan ve kültürden insanlarla karşılaşırım. Bir de, özellikle taşradaki hayatın işleyişi, ilişkileri ve mantığı ilgimi çeker. İyi bir gözlemci olarak bu sosyal yapılarla ilgilenirim. Örneğin, taşrada bir oto tamircisiyle bir kaç kez sohbet ettikten, birbirimizi daha yakından tanıdıktan sonra bir gün bana ne mezunu olduğumu sordu. Aslında kendisi de ilgili, belli ki okuma hevesi yarım kalmış birisiydi. Ben lise mezunu olduğumu söylediğimde, onun ufku ''tahsilli insanın hali başka oluyor'' diyecek noktadaydı. Yani üniversiteden bakınca liseyi azımsarken, ilkokuldan bakan biri için nerdeyse erişilmez bir nokta gibiydi.

O, yaşadığı yerin ekonomik durum ve tanınmışlığı anlamında önemli insanıyken; ben, onun bakışında, kentte bir sıkıntısı olduğunda çözecek dostları olan, yaşadığı kentteki ilişkileriyle hastası olduğunda ya da bir kamu kurumundaki sorunu çözmesinde yardımcı olacak, paraya ihtiyacı olduğunda onu kentte parasız bırakmayacak güveni sağlayan, onu ziyarete gelmiş çayını içen, bunun gururunu oradaki dostlarına da gösterebildiği, oradaki itibarına itibar katan biriydim aynı zamanda... Ve onun bu iç seslerinin hiç birinde de yadırgatıcı bir yan yoktu. Çünkü içtenliği tüm bunların yalnızca insani duygular olarak yorumlanmasını sağlıyordu. Elbetteki farklı bir karakterde aynı şeyler çıkarcılık olarak da yorumlanabilirdi. Benim bakışımlaysa: Aslında ikimiz de birbirini anlamış, sevmiş, saygı duymuş, bir dostluğu paylaşmanın keyfini yaşama noktasında bir müşterekte buluşmuş, eşit iki insandık. Ve ben aslında oradan ne kadar çok şey öğrenerek çıkmıştım ki bunları bir yazıya konu yapabildim.

Bu yazdıklarım statü eleştrisi üzerine ya da sizin yazdıklarınıza atıf değil; sadece, değerlendirme biçimlerimizde, kendi gözlemlediğimiz somut verilerden ziyade, dışardan yüklenmiş önyargıların ne kadar etkili olduğuna vurgudur. Çünkü kendimizi ifade etme biçimlerimizde hep dışarıya gösterme duygusu vardır. Bu duygu da akışkandır. Bir şekilde her birimize değişik oranlarda bulaşmıştır. Ve bunu aşabilmek için çok fırın ekmek yememiz gerekir.

Ben bunu yapmaya çabalayanlardanım. Ayrıca Türkiye'deki insanlar konusunda umutsuz olmayın, inanamayacağınız kadar iyi, insan olma vasfı yukarılarda kalabalıklar var, anlatacaklarımla umutlarınızın nasıl yeşerdiğini göreceksiniz.''

Demişim.

24 yorum:

  1. Nice yazılarınızı okuyalım, bu yazıda çok güzeldi okurken etkilenmemek elde değil bazı konularda. Keşke herkes tüm bilgilerini birikimlerini bu şekilde aktarabilse.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Özlem, sen de aktarıyorsun sonuçta, iş hayatından ve diğer anılarından... onun için iyi ki bloglar var diyorum ve bu alemin bir ferdiyim diye de pek mutluyum:)

      Sil
  2. O zaman da yine iyimser ve umut dolu bir bakışınız varmış Sevgili Okul Arkadaşım. :)
    İnsanın eğitimle "adam" olamayacağına dair atalar sözlerimizi tekrarlamaya ihtiyaç yok sanırım. Yazdıklarınız bu durumun en net kanıtları.
    Bu yazı diziniz çok iyi fikir, böylece delikanlı blogunuzun yetişkinlik yaşlarına güzel bir anı zinciri olacak. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öbür türlü bu hayat çekilmezdi Sevgili Okul Arkadaşım, kötülüklerini de görüp güzelliklerini baştacı etmeliyiz ki beslenerek büyüyebilelim:) Bu fikir aklıma gelince yazılarıma da bir göz attım, cısss meselelerle ilgili de "güncele ve siyasete dokunuş" etiketiyle yazmıştım ki onlar daha çoktu; kardeşlerim ve arkadaşlarım falan isdibdat başlayınca korktular yazma dediler, hatta halam falan bazılarını çekmemi istediler, çektim... onlardan da özel sayıya koymayı düşündüğüm bir iki tane var. :)

      Sil
  3. Ne güzel anlatmışsınız, ilgiyle okudum. Önemli olan insanın ilgi alanına göre kendini nasıl yetiştirdiği. Okumak, çabalamak önemli elbette ama bazen ne kadar ulaşılsa da istenen yere gelinmiyor. Benimse en gıcık olduğum şey şu zamanda pek çok insandan duyduğumuz "iş çok beğenen yok lafı", insan yıllarca emek veriyorsa doğal olarak karşılığını bekler ve iyi bir konumda olmak ister. Çok denen işleri sayarsak genelde vasıfsız işler oluyor zaten. "O kadar biliyorsanız siz gidin çalışın," diyesim geliyor benim de. O kişilerin kendi oğlu ya da kızı okumuş olsa aynı şeyi diyemezler ama, çünkü herkes kendi evladını yükseklerde görmek ister.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Çok haklısın, ülkemizde hem eğitim sistemi hem de aileler ne yazık ki insanların istedikleri iş kolunda çalışmak için kendilerini yetiştirmelerine, o yöndeki okullara gitmelerine imkan vermiyor. Yol haritasını onlar belirliyorlar ağırlıkla, anne babalar da genellikle kendi hayallerinin çocuklarında gerçekleşmesini istiyorlar:)

      Sil
  4. ne güzel bir fikir olmuş bu sevgili Buraneros.la paragas'ı henüz bilmediğim zamanları keşfetmek keyifli olacak :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım... Beklentiyi yüksek tutmayalım yine de Sevgili Şule hayal kırıklığı yaratmak da istemem:)

      Sil
  5. Çok teşekkür ederim, potansiyeli en yüksek yazarımız:) Küçükken insanlara bakar borçlarını ödeyip ödemeyecekleri konusunda fikir beyan ederdim, bu babamın hoşuna giderdi çünkü tahminlerim tutardı. Ama bir yorum yapmazdı, beni şımartacak ve tabii ki mutlu da edecek bir cümle kurmazdı... Sadece insanları seveceksin derdi. Bunu büyüdükçe detaylandırdım, aslolan bendim, bütün mesafeleri tayin edecek olan. Sonra bunu sloganlaştırım, usul usul büyüdükçe... Ve vardığım bilinç şu oldu: Ben herkesin arkadaşıyım ama herkes benim arkadaşım değil:)

    YanıtlaSil
  6. Gerçekleştirmek istediğiniz düşünce öyle güzel ki . Geleceğe ya da günümüze yön verirken geçmişin deneyimlerinden yararlanmak çok yararlı. Geçmiş yıllarda bloglarda "Nostaljik Pazartesi" uygulaması vardiı. Eski yazılarımızdan birini Pazartesi günü yeniden yayınlıyorduk. Çok sevdiğim bir uygulama idi. Sonra sürdürülemedi.

    İnanın, hiç abartmıyorum, yazılarınız, ifadeniz, düşünceleriniz çok düzenli , övgüye değer. Öğrencilerime çok inanarak vurguladığım bir şey vardı;" Kaç diplomanız olursa olsun, hayattan alacaklarınızla bir karışım yapmazsanız öğrendikleriniz hiçbir işe yaramaz." Farklı kurumlardan aldığı diplomaları süslü çerçevelerle duvara asan insanlar tanıdım. Anadolu'nun bir köy ya da kasabasında kendini yetiştirmiş bilge bir kadın veya erkeğin deneyimlerinden yoksundular.

    Diplomalardan fotoğraflar da kaldırılınca bir dönem sahte diplomalar türedi. Diplomaları asıl değerli kılan insanın özü, kişiliği, karakteri. tutum ve davranışları.
    Eminim, çevrenizde sizden çok şey öğrenen kişiler vardır. Örnek olmaya devam edin lütfen.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocuklukta içine düştüğüm otomotiv sektörü bir labaratuvardı diyebilirim. Otomobil Yedek Parça mağazamız vardı ve oraya aklınıza gelebilecek her türden insan gelirdi ki öncesinde babam oto tamircisiydi. Benim için de bir gözlem alanıydı, tamirhanesine babannemle gittiğim ilk günü, 4-5 yaşımda falandım, içebilmem için soğusun diye tabağına boşaltılan oraleti bile net hatırlıyorum. Çok şey öğrendim sektörden insanlara dair; toplumun aşağıladığı insanların bir çoğunun asla öyle olmadıklarına tanık olduğum gibi göğe çıkardıklarının da aslında öyle olmadığıklarını gördüm. Eğitim doğrudan diploma ile ilişkilendirilecek bir şey değil. Belli bir siyasi cenaha yanaşmış kitelenin nasıl diploma sahibi olduklarına tanıklık etmiş bir nesiliz sonuçta. Aynı şekilde iş bulma konusunda kayırıldıklarını da biliyoruz.

      Şanslı olduğuma inanırım, 80 darbesinde askerdim, sıkıyönetim savcılarına mihmandarlık yaptım ve onları taşımakla da görevlendirilmiştim. İçinde Fatsa Belediye Başkanı Terzi Fikri'nin de olduğu tarihin en büyük davasını izledim, alınan ifadeleri gördüm, işkenceleri de... üç kağıtları da... bazılarını yazdım ki bu 15 yazı içinde onlardan paylaşacaklarım da var.

      Teşekkür ederim, kıymetli öğretmenimiz, sözleriniz çok değerli:)

      Sil
  7. Rica ederim:) Kesinlikle öyle oluyor. Ve sınırın belirleyicisi sen oluyorsun. Onlar seni seçiyorlar, hadlerinin farkında olarak ve aşmayarak... çünkü çevreleriyle kıyasladıklarında senin güvenilir olduğunu görüyorlar.

    YanıtlaSil
  8. 15. yılınız kutlu olsun. İyi ki bloglar var, yaşasın blog dostlukları :)

    YanıtlaSil
  9. Çok teşekkür ederim. Evet iyi ki bloglar var, yaşasın dostluklar :)

    YanıtlaSil
  10. İyi ki demişsiniz.
    Nice diplomalı tanıyorum, diplomayı haketmeyecek bilgiden yoksun,
    nice diplomasız tanıyorum kendini yetiştirmiş bilgi ve kariyer sahibi...
    Her şey aile ortamında başlıyor dediniz ya, sonuna kadar katılıyorum. Önce erdemli insan olalım, gerisi gelir zaten.
    Nice 15. özel sayılarınız olsun. Ayrıca fotoğraf da çok güzel...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, fotoğrafı bir yerde rastlayıp kullanmışım, o zaman telif sorunu da yoktu, bana ait değil:)

      Sil
  11. Güncel yazıları okuyoruz hep, eskilere dalabilmek her zaman mümkün olmuyor. Ancak konuyla ilgili linkler verildiğinde uğramaya çalışıyoruz. Her yıldan bir yazı fikrini bu anlamda faydalı buldum, fikrinize sağlık. :) Hayatın içinde yaşarken hep bir alış veriş sirkülasyonu mevcut. Doğumdan itibaren bu döngüde alınanlar ne kadar çoksa yansıması da o denli zengin oluyor. Şu an bu satırları okuyan bizler bu zenginliğin meyvesini toplayanlardanız.
    Kaleminize, yüreğinize sağlık.
    İnsanları sevmeyi aşılayan babanıza da gani gani rahmet diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiler blogların altın yıllarıydı, sana gönderdiğim linkteki gibi... Fikrim birden geldi çünkü çok yazımı ben de bulamıyordum, o nedenle bazılarını bulabileceğim başlıklar altında bir kez daha gruplandırsam iyi olacak diye düşündüm. Şanslı bir dönemde doğmanın avantajını yaşadığımı söyleyebilirim, ülkenin neredeeeen nereye geldiğine tanıklık etmek bir bakımdan geçmişin değerini anlamak adına güzel de oldu, daha doğrusu güzel yıllardan edindiklerimiz, tüm olumsuzluklara rağmen, şu karmaşık yılların içinden ayıklayarak güzellikleri ve güzel insanları bulma becerisini de kazandırmış bize... Ve devlet okulları, nitelikli eğitim sistemi ve şahane eğitilmiş öğretmenlerimiz oldu.

      Çok teşekkür ederim, babam için de:)

      Sil
  12. On beş yıl, yazarken ne kadar kolay; oysa ben son on beş yıla bakıyorum da neler görmüşüm, neler görmüşüz.. Bu perspektifi sizin kaleminizden okumak ayrı keyifli olacak Üstadım :)

    Ayrıca, evet gerçekten eğitimin temeli ailede başlıyor. Zihin gergefine işlenen ilk nakışlar ailenin elinden dökülüyor...

    YanıtlaSil
  13. Aileden yana gerçekten çok şanslıyız. . Bence cennetlik olmuş babanne, anneanne, dedelerden başlarsam 4. nesil çocuklar dahil henüz bir zararlı çıkmadı içimizden, 5. nesil için zaman yaklaşıyor, muhtemelen oradan da çıkmaz diye düşünüyorum. :)

    YanıtlaSil
  14. 15 yıl...:))) Ne kadar güzel:) Bu güzel yazılarla var burada var olmak ve hep devam etmek:)))
    Sizin yazılarınızı okumayı çok seviyorum, başka bir havası var anlatımlarınızın, nasıl diyeceğimi bilmiyorum, ne denir tam olarak onu da bilmiyorum aslına bakarsanız:)
    Kelimelerin arasındaki gizli anlamlar, başka bir dünyada gibi hissettiriyor bana:))) Yorumlarınızı ve bakış açınızı da çok seviyorum, yazılarınız da yorumlarınız da beni fazlasıyla gülümsetiyor.
    İtiraf etmeliyim ki, bu yazıya geçen haftadan beri yorum yazacağım ama sıra gelmedi bir türlü. 1 aydır olmadığımdan dolayı yazıları geriye dönük yavaş yavaş okuyorum, serinin diğer yazılarını da okuyacağım:)))
    Hep burada olun ve hep yazın:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, nasıl geçti ben de bilmiyorum ama hissim sanki dün yazmaya başlamışım gibi. İyi ki bloglardan haberdar olmuşum da bulaşmışım kendisine, diyorum şimdi:) Heyecanların ve duygularını yazılarına ve yorumlarına yansıtma biçimin, içtenliğin o kadar güzel gülümsetiyor ki insanı..

      Burada olacağım, hayat son diyene kadar; burada olmak ve yazmak o kadar çok şey kattı ki hayatıma anlatamam, mutluyum yani:)

      Sil
  15. Üniversite tek başına hiçbir şey vermez. Kesinlikle kendiniz bir şeyler katmalısınız, daha çok okumalısınız, daha çok araştırmalısınız. Yoksa sadece tek bir diploma ve boş bir okuma yanında cahilliği getiriyor. Yazdıklarınıza katılıyorum...
    Ayrıca bunların dışında ailenizde öğrendikleriniz, kültür başka bir bakış açısı kazandırıyor insana. Aile konusunda herkes şanslı değil tabii bu da üzücü başka bir nokta... Ve bunların hepsini kapsayan bir başka kavram sevgiyle büyümek, içinde gerçekten sevgi olması...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söyleyecek söz kalmamış bana, o kadar güzel anlatmışsın ki... teşekkür ederim:))

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP