Çarşamba günü başlayıp perşembe günü devam eden sağ ayak iç tarafındaki ve dolayısı ile aynı bölgenin tabanında oluşan ağrı pek yabancım olmasa, yere basmadıkça sorun çıkarmasa da hayat akışıma sekte vurdu. Gerçi 10 şiddetinde bir deprem eğer sağ bırakırsa beni, hayatla ilişkimi engellemeye muktedir olamaz, ama kendimi sokaklara atamayacak olmak da sanki bir yoksunluk tokaçı gibi fikrimi döver durur!
Oysa önümüzdeki hafta sonundan sonraki hafta sonu Amasya'dan Bildiriyorum başlığı altında yayınlayacağım günlerin hayali ile meşguldüm. Ya geçmez ve bu hayale engel olursa tedirginliğim vardı ama artık çocuk da değildim. Şu bilgisayarı icat eden dedim bir kez daha. En sosyalsiz hayatta bile insanı sosyal hayatın içinde tutabiliyor. Ona epey epey geç bulaşmış biri olarak esiri olmasam da varlığından mutluydum ve sokakla bağım kopmuş bir anda dünyanın her yanına ulaşabiliyordum. İşim sekteye uğramıyor, hatta ülke ekonomisi fikrime yeni yeni komiklikler katıyordu. İki gün önce TL değeri daha düşük olan bir yatırım dolar olarak daha yukarıdayken, aynı yatırım dünyanın tüm ekonomistlerini ve hatta mezarda olanlarını mezarlarında ters çevirecek bir biçimde iki gün sonra TL olarak yükselmişken dolar bazında iki gün öncenin gerisinde kalabiliyordu. Ve tüm bunlara rağmen memleketin en baba şirketlerinin hisseleri 2 yıl önceye göre yarı fiyatınaydı!
Cuma günü içimdeki cengaver ayaktaki ağrıya açıkça meydan okudu. Bir kez de Gürcistan seyahati öncesi başıma gelmişti ki o yazılarımın girişinde söz etmiştim kendisinden. Bu kez de alt edebilirdim onu: Bir tedavi yazdım kendime ki elimin altında her zaman varlar... Ve ikinci gün başladım. Cuma günü sabah çivi çiviyi söker eylemimi zorlansam da başarıyla yerine getirdim; yürüdüm ve alışverişlerimi yaptım. Cuma akşamüstü pes ettim sesleri gelmeye başlamıştı ayaktan ama kulak asmadım. Bildiğim yolda devam ettim ve cumartesi sabah ayak beyaz bayrak sallıyordu.
Öğleden sonra saat ikiyi geçmişken çıktım evden. Planlarım doğrultusunda önce Adem Usta'ya gittim ve hayalim sulu yemeklerinden olsa da mecburen bir tavuk döner yedim. Bir Tayyip hayranıdır ve o konuşacaksa ya da haberlerin saatiyse televizyon hepimiz duyalım diye açıktır. Çıkarsız inanmışlığın sevinciyle duyurmak ister hepimize... Enn sevdiğim esnaflardan biridir kendisi; hem yemekleri lezzetli ve temiz hem de fiyatları uygun. Misal estetik açıdan da çok hoş, yanında garnitürü ve mini pilavı olan tavuk döner tabağı 17 TL.
Oradan çıkınca hemen sokağa kıvrıldım ve Bredblok'a uğradım. Nohut mayasından Kumru ekmeği yapıp yapmadıklarını sordum ve bu konuda bir bilgileri olmadığını anladım.
Artık hedef noktam olan küçük kahve dükkânında ve aynı masamdayım.
Bir genç hanım geldi ki geçen gelişteki olmayan kişi olduğunu düşündüm ve "Bir Amerikano, lütfen," dedim.
Kitabımı açtım ve masama vuran güneşin ve pazar gününe göre daha canlı bulvarın keyfi ve çalan müzikler eşliğinde içinde yok oldum.
Sevgili Momentos'un chanson'lardan bir demet çalınsa önerisi aklımdaydı, konuşacaktım ancak geçen gelişte olmayan ve bu mekânın her şeyi olduğu belli oğul yine yoktu ve bir karşılığı olmayacağı için konuşmanın manası da yoktu çünkü içtiğim Amerikano'nun fiyatını bile neredeyse arayıp soracaklardı ki son dakikada buldular.
Amerikano başarılı değildi, usta işi çift espresso hazırlanıp üzerine sıcak su ilave edecek bir düzenekleri yoktu ve şu Nestlé'nin yarı profesyonel cihazları gibi bir cihazla hazırlanıyordu ama olsundu.
Kendine has bir tadı vardı, mekân şirindi: tabii ki dert etmedim, ona dünyanın en güzel ve özel Amerikano'su muammelesi yaptım. Mini kurabiyemi zevkle yedim ve sonra yine parkın içinden geçtim.
Fikrimde parkta kitap okumak vardı; fakat güneş düşmediği için soğuktu ve ben de tren raylarına paralel giden kaldırımda yürümenin keyfini çıkardım.
Bu kedilerle çoğu sabah olduğu gibi bu kez akşam üstü karşılaştım. Komik dostlarım benim. Genelde sabahları ekmek ya da börek, poğaça falan almak için Salih Usta'ya sahilden gelip şu çöp kutusunun önünden devam eden sokaktan ulaşırım. Bu kediler her sabah aynı nizamda orada toplaşmış olur ve hepsinin başları dikilmiş, gözleri apartmanın üst katlarına bakar vaziyettedir ve ben bir gün fotoğraflarını çeksem derim. Bu kez akşam üzeri ve sokağa kıvrıldım. Az önce ekmek almış onu da sırt çantama koymuştum. Bir an dürtüldüm ve sırt çantamdan fotoğraf makinemi çıkarmaya karar verdim; sanırım ekmeğin kokusunu aldılar, ya da onlara bir şey vereceğimi sandılar ve peşime takıldılar.
Oturdum kaldırıma. Eski pozisyonlarını alsınlar diye bekledim ama nafile.
Kısmet olursa bir başka gün ve özellikle sabah, işlem tamam inşallah.
Kedilerden sıyrıldım, daha çok gençlerin ve sosyalist izler taşıyan entelektüel abilerin takıldığı Tabure'nin de yer aldığı kafelerin olduğu sokakta yürümeye devam ederken bir gün kitabımla Tabure'ye gelmeye karar verdim. Hiç gelmediğim ama hep köşesinden kıvrıldığım Mavi Bar'ın önünden karşıya geçtim ve sahildeyim. Sıralı gidersem son fotoğrafın olduğu noktadayım. Sanki deniz güneşin ışığı ile aydınlanmış bir sahne. Bir bankta oturuyorum ve o kısımda ışıklar sönmüş sanki. Usta bir fotoğrafçı için büyük bir fırsat. Sanki iki farklı zaman dilimi aynı anda yaşanıyor. Güneşli bir gün ki tümüyle denizin üzerinde. Öte yanda usul usul geceye karışan bir kumsal. Kaldırımlarsa bütünleştikleri kumsalla birlikte akşamı çoktan etmiş geceye doğru kolkola yol alıyorlar. Bir süre oturuyorum bankta. Ay şu anda bir ağacın üzerinde. Biraz ileride bir grup genç de kumların üzerinde ve tadı buralara uzanan bir sohbetin içinde. Yürümeye devam ediyor bir yandan da ağaçın üzerindeki Ay'ın fotoğraflarını çekiyorum.
Sanki her 15 dakikada bir biz karanlığa gömülürken deniz üzerindeki canlılar gündüzü yaşamaya devam ediyorlar. Ruhum müzik istiyor. Neden mp3'çalarımı yanıma almıyorum bilmiyorum. Hımmmmmmm bunu düşünmeliyim. Üstelik cuma günü sabah hayat önüme iki enfes sanatçıyı attı. İkisinden de zerre kadar haberim yoktu. Yoksa ben pandemide hayattan koptum mu?
Kopmadığımı biliyorum, dert ettiğim de yok ki bukalemun bünye yeni durumu çoktan kabullendi ve bir süreçten sonra onunla bütünleşti. Ancak elimizden alınanlar gerçeğini de görmek lazım. Evet henüz bir canlı konsere gitmedim. Eksik parça bu. O halde ilk hedef bir konser!
Bu sahneyi çok sevdim. Uzun süre izledim. Uzun bir Hint filminin final sahneleri gibi. İki karga ki birinin betonun ardında kaybolmuşken birden bazı savaş uçakları gibi dikine kalkıp kaldırıma konması çok afacan gelmiş ve bu hal içimi ısıtıp bol bol güldürmüştü beni.
Brenna Mac Crimmon. Dünya yansa haberim olmayacaktı. Vikipedi bilgilerine göre Kanadalı, Balkan müzikleri üzerine tez yazmış bir müzisyen. Uzun yıllardır varmış ve söylermiş de ben duymamışım. Üstelik Selim Sesler'le bir albüm yapmış, Baba Zula'nın bir albümünde yer almış, sular seller gibi Türkçe konuşabilen bir kadın.
Bana bir algoritma kıyağı. Caz dinliyor, oradan oraya sıçrıyordum. Önce buyur şuna bir bak diye önüme yine bilmediğim Nim Sofyan'ı* attı. Onu "Vay be!" diye diye dinlerken de Brenna'yı ki Fatih Akın iki şarkısını filmlerinde kullanmış. Bir bakayım diye tıkladım. Cumartesi gecesi saat kaçlarda yatana kadar tüm albümlerini ve içinde olduğu albümleri dinledim. Bayıldım ve iki sanatçıyı iki tadımlıkla kişisel tarihime kaydetmeye, bilmeyenlere bildirmeye karar verdim.
*Nim Sofyan: Balkan ve Asya müziklerini yer yer funk ve caz tınılarıyla yorumlayan müzik grubu. Gitarist ve solist Alp Bora'nın Viyana'da kurduğu Nim Sofyan şimdiye kadar Divane, Agora ve Düm Tek adlı üç albüm çıkarmıştır.[1] Grup adını Anadolu müziğindeki 2/4'lük zamanlama için kullanılan bir terim olan nim sofyandan almıştır. Kaynak Vikipedi.
OKUDUKLARIM 2024/77 GİZEMLİ KÜTÜPHANECİ
2 saat önce
Sevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilGeçmişler olsun, ağrılardan yürüyüş engelinden olabildiğince çabuk kurtulmanız dileğimi ileteyim önce.
Fatih Akın'ın "İstanbul Hatırası, Köprüyü Geçmek" (Crossing the Bridge, The Sound of Istanbul) filmini iki kez izlemiştim. Filmdeki şarkıların olduğu albümü kaç defa dinledim bilmiyorum, her birini ayrı ayrı severim. Brenna Mac Crimmon'a, azimle türkülerin peşine düşmesine ayrıca hayran kalmıştım. Keşfettiğinize çok sevindim. :)
Nim Sofyan'ı hatırlamıyordum doğrusu, şimdi sayenizde bir kazanç hanesi oldu. :)
Sevgili Okul Arkadaşım,
SilÇok teşekkür ederim, kısa sürdü ama pandeminin yaşamı getirdiği nokta uzunmuş ve hayattan çalıyormuş hissi yaratıyor:)
Filmi bilmiyordum, şarkıcıyla rastlaşınca öğrenmiş oldum. Siz bahsedince de şimdi baktım, buldum ve izlemek üzere işaretledim kendisini. Teşekkür ederim:) Brenna kesinlikle büyük bir keşif oldu benim için. Yeni bir Mircan Kaya olayı hatta:) Nim Sofyan'a falan ulaşınca başkaları da çıktı önüme ve dedim ki medyamızın geldiği hale eyvahlar olsun:)
Ayağınız için çok geçmiş olsun. Bence alt etmek için fazla zorlamayın artık. İlaç tedavisinin yanı sıra biraz uzunca bir dinlence şart.
YanıtlaSilİnternet sayesinde sosyal hayata eşlik edebilmemiz büyük nimet sahiden. Pandemi günlerini atlatabilmek epeyce zor olacaktı. Kedilerin başları yukarıdaki fotoğraflarını sabırla bekleriz elbette:) Kargaları izlemek ise en büyük zevklerimden biri. Gezegendeki diğer canlılarla haşır neşir olmanın ruha iyi geldiği kesin. Sevgili Buraneros, alttaki iki albümden de haberim yoktu. Akşam saatleri olmasının da etkisi olabilir, ama her ikisi de ruha şifa etkisindeydi. Teşekkürlerimi iletiyorum:)
Teşekkür ederim Sevgili Zeugma, geçti gitti.:) Kargalar candır, eğlenceli hikayeler sunarlar. Pandemi öncesi benim görüş alanımdaki bir ağaçta yuva yapmışlardı, içini göremeyeceğim kadar yüksekteydi ama anlamıştım ve sonra minicik iki kafa görmüştüm, sonra uçuş eğitimleri falan derken biri yok olmuştu. Çok üzülmüştüm. Bana hayatımın en güzel paragraflarını yazdırmışlardı o süreçte. Rica ederim, hep derim ve tekrar etmekten de bıkmam, blog dünyası dünyanın en keyifli imecesidir:)
SilEğer daha önce rastlamadıysanız karga ailesinden söz eden bölümlerden biri şu linkin ilk iki paragrafında...
https://laparagas.blogspot.com/2019/07/oysa-ki-sadece-saclarm-kestirecektim.html
Sonrası da şu linkin ilk bölümünde
https://laparagas.blogspot.com/2019/08/bir-kitap-okurken-oltalarma-havai.html
Dolu dolu günler, ne güzel.. ancak o ayaklara arada buz kompresi ve ayak altında bir şişeyi yuvarlama hareketleri yapmak gerek :) geçmiş olsun.
YanıtlaSilEn son fotoğrafın hikayesi içinde saklı, çok güzel bir kare.
Brenna' nın sesi taş plaklarda dinlediğimiz kadın sanatçıların sesi gibi, ne hoş. İkisini de dinledim Brenna açık ara önde ama bu şarkıyla sınırlı kalmayıp diğer eserleri de kolaçan edeceğim. :)
Teşekkürlerimle,
Çok teşekkür ederim Sevgili Momentos:) Şişe yuvarlamaya gerek kalmadı, belki biraz çivi çiviyi söktü ya da biraz mağnezyum ve bir hap sorunu halletti, her şey cumartesi sabahından beri yolunda yani:)
SilBrenna, Sözünü ettiğim gibi yeni bir Mircan Kaya olayı oldu ben için:)
Rica ederim, paylaşmak için buradayız:)
buraneroscum çok geçmiş olsun. dilerim en kısa zamanda iyileşirsiniz.
YanıtlaSilNim Sofyan benim en sevdiklerimdendir. "efem" ise...çok özel bir şarkıdır...Egeli anneciğimin, memleket hasretiyle belki de, en sevdiği şarkılardan. Bu yüzden de araba ile gezerken söylediğimiz şarkılar içinde en sık tekrarlanan...
Çok teşekkür ederim Sevgili Şule, dileğiniz gerçek oldu, sorun kısa zamanda halloldu:)
SilDüzenlemelerini çok sevdim ve kendilerine özel, farklı bir soundlarının olması hoşuma gitti.
Öncelikle geçmiş olsun. Müzikler ne güzel :) Kumru ekmeği acaba kumru simidi ile ya da nohutlu taban simidi ile aynı mı acaba? Egeli anne sayesinde taban simidini de kumru simidi de bilirsiniz diye düşünüyorum :) Ege dışında kimse bilmiyor/yapmıyor maalesef ve ben bu duruma anlam veremiyorum. Offf nasıl canım çekti şu an anlatamam :(
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Sevgili KuyruksuzKedi,:)
SilBelki öyledir bilmiyorum belki de hamur aynı olabilir, ama gördüğüm formu sandviç ekmeği gibi onun, şimdi baktım taban simidine ki farklı, kumru için bkz, linkteki 6.foto:)
https://laparagas.blogspot.com/2018/12/iki-zamanda-izmir-kumru.html
Çok geçmiş olsun Buraneros! Kırığı, çatlağı, zedelenen bağı, tendonu derken her türlü ayak - bacak sakatlığını bizzat deneyimlemiş biri olarak diyebileceğim tek bi şey var: Dinlenmeden geç-mi-yooor. İlle o toto üzerine oturulacak, ille o bacak şöyle bi uzatılacak, üstünde tepişilmeyecek ki hepsi benim bünyeye ters. Aksi ile geçmediğini ben defalarca ispatladım, ben ettim sen etme. :)) Ayrıca akşam akşam nohut mayasına kumru ekmeğini niye soktun ki şimdi sen tam da eliminasyon diyetinden çıkmış ama acilen geri dönmesi gereken aklıma :))
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:) Geçti gitti, tam yatacak adamı buldun, benimki biraz mağnezyum ihtiyacı hissedince arzıslaşıyor sanırım, ilkinde doktora gitmiştim, şimdi iki üç senede bir yokladı mı hallediyorum:) Benim durumum senden beter çünkü izmir usulü yaparım hayalleri kurmuştum. Hayal kırıklığından daha beter kırıklık var mı şu hayatta:)
SilBi de yazmana sevindim, ara ara Romanya'dan giriş oluyordu bloga, yoksa dedim, hatta hemşirene sormaya niyetliydim ama unuttum sonra:)
Biraz elimi eteğimi çekmiştim blog camiasından ama son yazımın tarihini görünce fark ettim ki o biraz biraz fazla olmuş yine. :))
YanıtlaSilRomanya maceramız biteli bir sene oldu, o yüzden o girişler maalesef ben değildim.
Biliyorum bittiğini de acaba dönüldü mü diye düşündürtmüştü:)
YanıtlaSilBir zaman fakir ama gururlu RON bile olmuş 2.54. Ahhh keşkem ah keşkem... Bak sonuna emoji bile koyamadım öyle karmaşık bi ruh hali!
SilŞükredelim, beterin beteri var. Nas suresini okumanı öneririm!
YanıtlaSilBugün hisse senetlerinde bir 10 dakika var ki kaç ocak kurtlara yem oldu tahmin edemezsin.
Merhaba; nasıl güzel bir ortam burası sıcacık bayıldımm gec buldum ama sık ugrarım artık banada beklerim. Bu arada bir zamanlar radyo djligi yaptıgım yıllarda en cok millete dinlettirdigim favorimdi Nim Sofyan ve EFEm ve hala en sevdiklerimden. Sevgilerimle...
YanıtlaSilMerhaba, çok teşekkür ederim. Radyo DJ'liği hoş, sanki blog DJ'liği olarak da sürdürülebilir. Kısa listelerle blogunuzda deneyebilirsiniz, sonra da ara ara devam edebilirsiniz diye düşündüm:) Ben yeni tanışsam da bir kazanç oldu Nim Sofyan. Sevgiler...
SilAh senin inadın! Bak şarkı ne güzel diyor "gitme gitme gel" dinlen. Ne diye kısasa kısas yapıp yoruyorsun o ayakları.
YanıtlaSilBu arada şarkılar nerelerden alıp nerelere savurdu, nasıl da bulursun yüreği işleyeni. Ayrı bir kabiliyet.
İnat etmiyorum, bu bir tedavi yöntemi:) Atalarımız çivi çiviyi söker demiş, onları dinliyorum:)
Sil