Hiç yüzyüze gelmediğiniz, fiziken yok bir insanı ne kadar sevebilirsiniz? Başkalarıyla, en yakınındakilerle bile sırf onlar üzülmesin diye paylaşmayacağı sıkıntıları içine atmaktan başka bir çare olmayan çaresizlikler içindeyken ne yapabilir insan? Kendiyle konuşur, o sıkıntılar beyinde dönüp dururken kendinin bile inanmadığı çözümlerle teselli bulur. Uykusuz geceler sıraya dizilir, radikal ve çözüm üreten kararlar alınır, alınır, bozulur. Dış faktörler fenadır, bir çıkış yolu vardır. Bu yol bilinse de ötelenir çünkü bedelini ödemesi gerekenden hariç, bedel ödemesi istenmeyenler de vardır ve şu alemin en yorucu işi bu durumda doğruluğu kesin ama zarar görecek masumları yüzünden ertelenmek zorunda kalınan kararlardır.
Yıl 2001
Çok daha beter krizlerden hep yükselerek çıkmış ben bu kez çaresizdim. Oysa sürekli çatışarak ve olması gerekenleri bağırarak, o günlere gelmiştik. Ve göz göre göre geldiğimiz nokta bir eylem gerektiriyordu. Kardeşim rahattı, "Neleri aşmadık ki," diye düşünüyor ve bunun altından da kalkacağımızı umuyordu. Oysa fikir birliği içinde olmadığımız bir düşünce yapısıyla da mücadale gerekiyordu ki bunun sonuçlarından zarar görecek çocuklar vardı bu kez. Süreç akarken öngördüğüm tüm olumsuzluklar bir bir gerçek oluyordu. Bizim işimizdeki pozisyonumuz sağlamdı çünkü yıllardır birlikte çalışıyorduk ve babanın kaybındaki ve sonrasındaki tüm krizler bizi teğet geçmiş, hepsinden de büyüyerek çıkmıştık.
Şimdi anlamayana anlatmak gibi şu dünyanın en beter işine soyunmak gerekiyordu ve alınacak radikal tavrın yan etkileri sürekli aklı çeliyor ve ne yazık ki doğrular üzerinden bir kararı sürekli öteliyordu.
Çözümsüz ve özel hayatı da içeren sorunları diğer insanı gözeterek genelde insanlarla konuşmayı sevmem. Ama konuşmam lazım, kardeşimi de üzmek istemiyorum çünkü abim bunu da aşırtır bizeden çok emin. Ama bu kez ben gidişin ne olduğunu görüyor, ertelemelerin de kaybı büyüteceğini biliyorum. Biriyle kesin konuşmam gerek. Bir yol çizmeyecek, fikir vermeyecek, konuşmayacak ama yanımda olduğunu ve kararlarımı tutarlı bulduğunu sessizce hissetirecek biri ile.
Her bayram mutlaka ziyaret ettiğimiz, hiç görmediğimiz ama yokmuş gibi davranılmayan amcamın mezarının başındayım. 15-20 metre ilerisinde de dedemin mezarı var, ona dularımı okuyup amcaya koştum. İçimde ne varsa döktüm. O beni, ben de O'nu can kulağı ile dinledim. Hiç konuşmasa da bildim ki fikirlerime destek. Netleştim. Ve sonrasında önce küçük çöpleri süpürdüm, sonra Yavaş Hayat'ta yazdığım gibi son derece radikal ve silbaştan kararlarımı bir bir hayata geçirmeye başladım.
Bu yakışıklı, bu sırdaşım, babamdan ve enn amcamdan küçük, çapkınlık derslerimi aldığım amcamdan büyük adamla adaşız da. Doğduktan sonra ölmüş ve benden büyük, aklımız ermeye başladığında mezarını çok aradığımız bir kuzenimiz de var. Ve adını bildiğimiz ama yazmayacağım bir de yengemiz var; hiç görmemiş olsak da benimseyip sevdiğimiz ve merak ettiğimiz... Yengeyle tanışmayı ve görüşmeyi, ona sahip çıkmayı hep istedik, Halam bir şekilde haber uçurdu ancak o yeni ailesi nedeniyle -büyükler ilk evliliği ve kuzeni bilmedikleri için- bunu istemedi, saygı duyduk.
Geniş ailemi işte bu nedenlerle çok seviyorum. Bizde kimse ölmüyor. Hani şu slogan vardır ya özellikle siyasi cenazelerde çok kullanılır; falanca ölmedi kalbimizde yaşıyor. Bizimkiler hep hayatımızın içinde. Bu fotoğrafın arkasında da daktilo ile ve büyük harflerle Z. ve Arkadaşı Y. yazıyor. Açık renk takım elbiseli yakışıklı adamla - hep ilk adım kullanılsa da- adaşız ki bu adların bana konulmasının, sonradan keşfettiğim daha farklı ve ilginç de bir hikâyesi var.
Günlerden bir gün, enn amcamın üniversite yıllığına bakıyorum. Tarabalarına bayıldığım, döşemenin tahta süpürgeliklerinde mantar yetişen kira evdeyiz. Henüz ilkokulun başlarındayım. Yıllığın hemen başındaki bir isim dikkatimi çekiyor. Göbek adı denilenle birlikte asıl adla da adaşız. Bir profesör. O an için bunu, bu benzerliği çok adlandıramıyorum ve bir özellik gibi de gelmiyor bana. Sonra bir gün, belki biraz daha büyüyünce dank ediyor ve ilk adımın da nereden geldiğini, göbek adımın ortak olduğunu böylece anlıyorum.. İlk ve kullanılan adım enn amcamın kariyeri pek parlak hocası Ordinaryüs Profesör Dr. B. Z. S.'dan, göbek adı denilense üçümüzde ortak... Sonra bu keşfimi onaylatmak için enn amcama soruyorum. Uzun uzun anlatıyor. O anlattıkça hayallerimin, enn amcamın içimizde en yetenekli dediği benimle ilgili hayallerine, ne kadar uzak olduğunu anlıyorum.
22 Aralık 2021 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilHenüz genç yaşta iken gitmiş aile büyükleri, kayıplarınız erken olmuş, Allah rahmet eylesin tümüne. :(
Fotoğraftaki amcanız gerçekten yakışıklı, ne güzel bakıyor. :)
İnsanın derdini dökmek için, onu dinleyecek birisine yakın olmak için aile büyüklerinin kabristanına gitmesi kendime çok yakın bulduğum bir duygu. Babamın mezarını ziyaret ettiğimizde oradaymış gibi konuşuruz biz de.
Çocukların adını kimin verdiği, nerelerden etkilenerek o isimlerin verildiği aslında hayat gibi karmaşık bir konu. Verilen isim insanın hayatının akışını etkiliyor bile olabilir.
O güzel bakışlar bize en büyük miras sanırım Sevgili Okul Arkadaşım, bunu bizzati ifade eden çok insanla karşılaştım, karşılaşıyoruz.:) Sizin gibi, özellikle yaşımın epey küçük, bir anlamda kardeşlerimdeki boşluğu doldurmam gereken yıllarda babayla çok sohbetimiz vardır.
Silamcanızın ruhu şad olsun...
YanıtlaSilne güzel demişsiniz "bizde kimse gitmiyor, kalbimizde yaşıyor" diyerek. bizim büyük ailede de böyle ve ben bunu çok seviyorum. babamı anmadığımız gün yoktur mesela ama sadece o değl, amcalar, dayılar, anneanneler, dedeler hep bizimleler sanki. iyi ki de öyleler. yoksa çok yalnız ve eksik olurduk.
Çok teşekürler Sevgili Şule.
Silİyi ki böyle insanlarız, çünkü bize büyüklerden miras kalan bu hassasiyetler yıllar boyunca doğru ve güzel insanlar tanımamıza sebep oluyor, o tanışma platformları nere olursa olsun bu değişmiyor ki dünyanın genel gidişine bakınca nasıl kıymetli bir miras bu:)
Sen ve güzel yüreğin... 2001 krizinin yaşandığı o günlere dair anılarıma gittim de, yalnızlığım geldi oturdu mideme. Koşup gideceğin, dertleşip, çözüm bulacağın hem de enn amcanın varlığına gıpta etmedim değil. Bence sadece isimler değil yakışıklılık da ortakmış.
YanıtlaSilAhh 2001 işte... Özel hayat kısmı olmasa hayatımın en sıkıntılı kısmı da olmayacaktı lakin bazen insan hallerinin sorunlarını çözmek matematiksel olanlardan çok çok daha zor ve yarattığı baskı daha felaket; o dönem büyük bir tecrübe ve ders oldu ki bu anlamdan baktığımda, gelecek yıllarım için bir kazanç da oldu bu, mesela blog yazmıyor olacaktım muhtemelen:) Sonraki çok çok güzel ve kıymetli günleri biraz da o yaşananlara borçlu olduğumu biliyorum.
SilAilenize çok imreniyorum :) Ne güzel, siz anlatınca bu ışık ve ısı satırlardan biz okuyanlara bile yansıyor.. ne güzel!
YanıtlaSilKesinlikle çok sanslıyız, bunu hayatım boyunca hissettim hatta bir yazımın bi yerlerinde yazmış olabilirim ki neredeyse bizim tüm arkadaşlarımız halama hala, babanneme babanne, amcalarıma amca derlerdi:)
SilYazının devamını çok merak ediyorum. 2001 krizini hatırlıyorum maalesef. Hiç görmediğin amcanla konuşmak, ondan fayda umman ve gelmesi, çok çarpıcı geldi bana, senin o sırada bir çözüm bulmak için harcadığın eforu da çok güzel yansıttı. Aklıma yatırlar geliyor, tam aynı şey değil biliyorum ama andırıyor: hekimlik yapmış insanların mezarlarıymış böyle akın akın ziyaret edilip, hala şifa umulan. Eski yunanca -iatr son ekinden türemiş şifa anlamına gelen halen bazı branş doktorlarının ünvanlarında bulunan ve türkçeye oradan geçmiş diye duymuştum.
YanıtlaSilBenim kişisel tarihimde de var ağlaya ağlaya birinci derece akrabamın mezarını ziyaret edip sakinleştiğimi bilirim. Hepsinin yattığı yer ışık olsun.
Yazının devamı yok ama parça parça blogun bir yerlerinde sonrasına dair şeyler vardır ki Yavaş Hayat başlıklı yazıda çoğundan söz etmiştim.:) Kısaca şöyle diyeyim, sıkıntılı süreç bir süre daha sürdü, sonra duygusal bakışı şöyle kenara doğru bir iteledim, radikal kararlar aldım, onları hayata geçirdim ve sonrası iyilik güzellik:)
SilEvet kesinlikle ışık olsun.
Okumadan önce, okuduktan sonra resme tekrar tekrar baktım. Amca gerçekten çok yakışıklı ve aynı zamanda masum, temiz yüzlü. Anadolu'da yaygındır. Aileden biri sıra dışı ya da erken bir ölümle ayrılmışsa onun ismi yeni doğanlardan birine verilir. Demek ismi size kısmet olmuş. Birbirinizi hiç görmediğiniz halde aranızdaki bağ oldukça etkileyici. Radikal kararlarınızda da etkisi var mutlaka. Olumlu sonuçlar almanız ne güzel. Adaşınız, sevgili amcanız nurlar içinde uyusun...
YanıtlaSilBize hep anlatılırdı, hiç yoklarmış gibi hissetmedik, ölümün ne olduğunu ben dedem öldüğünde anladım ki o da her daim evin içinde gibiydi sonrasında. En büyükleri olan Halam var bir de hiç görmediğimiz ve çok küçük yaşta ölen. Bu amcamdan en az 20 yıl önce... O da bizim zihnimizde ve kalbimizde, sanki birlikte zaman geçirmişiz gibi var. Aile konusunda altını yine çizeceğim ki çok kalabalığız ve çok şanslıyız, bizden sonra ne olur bilmiyorum ama:) Çok teşekkür ederim.
Sil"Bizde kimse ölmüyor" ne güzel bir cümle ve ne güzel bir tavır. Her biriniz bu duyguyu benimsemiş olsanız da belli ki bunu en iyi yaşatanlardan biri sensin. Önemli kararlarda burada olmayan büyüğünle konuşmak, rahatlamak ince bir davranış. Takdir ettim ve yazıyı huzurla okudum. Amcanın mekânı cennet olsun.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:) Aslında hepimizde var bu duygu, ben dedemlerden başlarsak 3. kuşaktaki en büyük çocuk olduğum için biraz daha akışa vakıfım çünkü yaş küçük olduğu yıllarda iki üç yıl bile tanıklıklar anlamında bir fark yaratıyor, avantajım sadece buydu ve aslında bu bir anlamda da onlardan sonra sorumluluğun bende olduğuna dair bir işaretti:)
Sil