Oysa yeni yıl başlangıcındaki ilk yazı: yılbaşı hindisi, bir kaç kadeh şarap, bir yılbaşı olmazsa olmazı olarak Türkan'ın PastaHane'sinden alınmış, bal kabağı peynir uyumunun arşa erdiği üst malzemenin, tat dokunuşlarıyla çeşnilendirilip neredeyse krokan kıvamında pişirilen incecik tabanla birleştirildiği ve elbette üzeri kıvamlı ama zar kalınlığındaki kabak turuncusu sosla kaplandıktan sonra, her zamanki sadeliği ve sanat işi bir zarafetle süslenenen kekinden ayrı ayrı söz eden ve yılın son akşamını biraz da ballandırarak anlatan bir yazı olmalıydı...
Ama bir kitap!
Trene ilk bindiğimde okula bile başlamamıştım, son bindiğim uzun yol treniyse bir efsane!* Bir de planda olan, belli bir noktasına kadar defalarca gittiğim ve ardını hep merak ettiğim ama şu zamanlarda pandemiye yenildiği için bekleyen -biri nispeten popüler- diğeri belli bir noktadan ötesi ıpıssız, medeniyet öncesi ama upuzun iki hat var. Dolayısı ile içinden trenler geçen bir çocuk olarak kitabın adından hareketle heyecanlanmış, "Hep trenler hep istasyonlar ne güzel," diyerek zıp zıp zıplamış, kavuşmayı heyecanla beklemiştim!
İlk sayfada ve ilk satırlardayken, garda ve kalkmasına henüz bir saat olan bir trenle karşılaşınca kendimi kompartımanda sanmış, şu cümlelerle de iyice heyecanlanmıştım: "Tren hızlandıkça bir sevinç dalgası yükseliyordu içimde. Ama her an daha da kararan bir ormanda dikenli bitkilerin, böceklerin, gececillerin arasına fütursuz dalışımın ödeyemeyeceğim bir bedeli olduğu duygusuna da kapılıyordum."
Bilinir ki içinde trene dair vurgular olan dergilerin, filmlerin, kitapların, sohbetlerin ve elbette yolculukların gönüllü tutsağıyım. Sonlarda söyleyeceğimi baştan söylersem: İstasyon kısa kitapların koskocaman olanlarından! Yeni yılın ilk sabahında bir aldım elime, son sayfayı çevirip arka kapağını kapatana kadar bırakamadım!
Yaşadım...
Okumadım!
Kar'ı buzu, soğuğu, mekânları, eczaneyi, adanın plajlarının kış yalnızlığını sevdim... Arada bir çakarıyla rastlaştığım polis arabasını gördükçe ürksem de, dahi eczacı ablaya bayıldım.
Küçük şehirlerin, kasabaların gazino, lokanta, pavyon, meyhane şekline bürünebilen, gündüzünde kadınlar matinesi dahi yapılabilen, illaki bar tezgahında kadın olan, yegâne ama işlevsel alkol mekânlarına ve farklı zamanlardaki müdavimlerin kozmopolit yapısına ölürüm... Mekândayken sıklıkla gülümsedim; bu yazar da ben gibi ölenlerden olmalı, diye düşündüm. Bayıldım. Pop yıldızı unvanları elinin tersiyle itişini, çok genç ama reklamcı bir yeniyetme olmayışını, dilindeki ve kelimelerindeki ince mizahı çok sevdim.
Kitaba ad olan İstasyon çok işlevli bir sözcük kitapta, -sağaltıcı- bir metafor... Tren, vapur, sürpriz konuk, doğa, market, kasaba insanları, sokaklar, soğuk, soba sıcağı, eczane, bira, şarap, şarhoş, kar, tipi, polis, telefon, Çocuk, Arkadaş... Hepsi, ama hepsi başrol bu kitapta. Üstelik Arkadaş bilge bir kişilik, duyarlılık noktasında dersler veriyor.
Fark ediyorum ki esas kadından hiç söz etmedim: Trene binen ve yolculuğa çıkıp anlatıcı olan Kadın. Kasıtlı bir tavır değildi. Şu yazıları yazan adam yerine ben yazsaydım, kesinlikle söz ederdim! Görmezden mi geldi, yoksa onun derdi kitabı yazmak mıydı bilmiyorum. Ama yazmamakla iyi ettiğini düşünüyorum.
.........
Ruhumun coşkun mutluluğu, içimdeki heyecan, okuma süresince beni yalnız bırakmayan korku, merak, Birgül Oğuz'un akıcı ve çok ama çok tatlı, çapraz sorgu tadındaki oyunbaz üslubuyla sürekli yükseliyor, olayların yarattığı duygu değişimleri nedeniyle de gerilimle ferahlık arasında gidip geliyordum. Bir okur daha ne ister ki diye düşünüyor, elimin altında keşke ödül aldığı romanı da olsaydı diye hayıflanıyordum.
Derken... damakta bir lezzetle kitabı bitirdim ve kapattım. "Bu gencecik yazar ne kitaplar yazar daha," diye düşündüm, "Böyle de bir yazarımız var yahu!" sevinçlerimle zıp zıp zıpladım. Şükrettim. Yeni yılın ilk gününde bana koskocaman ama koskocaman bir okuma keyfi, daha ötesi yaşam zevki yaşatan, yüzüme missler gibi bir gülücük kondurup yıla dair heveslerime, heyecanlarıma, planlarlarıma istim vererek beni ıraklara baktıran yazara bu büyük ikramiye için çok teşekkür ettim.
*Doğu Ekspresi ve Kars
Sevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilAh o uzayıp giden tren yolları...
O yollarda gidip gelen Anadolu Ekspresi, Toros Ekspresi, Ankara Ekspresi, sonradan Mavi Tren...
İstasyon binaları, o binaların yanı başındaki çay bahçeleri, yaz akşamlarının -yazlık sinema dışında- tek eğlencesi...
İstasyon bahçesine yürüyüp, tahta sandalyelerde oturup çay içmek, gelen geçen duran kalkan trenleri, yük katarlarını izlemek, kömür kokusunun genzi yakışı, marşandizin bacasından çıkan duman, trenlerin su alışını izlemek...
Tren insanları sonra, istasyon şefi, gar şefi, hareket memuru, makinist, kondüktör...
Açıldı bir kere küçük istasyon anıları kutusunun kapağı, öyle ki istasyon şefinin torpiliyle lokomotife binip, kısa süre de olsa makinistin yanında yolculuk etmek, buhar kazanına kömür atıldığını izlemek bile akla düşüverdi.
Tamam burada kesiyorum, bu bir kitap yazısı yorumu olmak üzere başlamıştı, aldı başını Kurtalan Ekspresine bindi gidiyor. :)
Sevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilLâkin ne İstasyon binalarını bozuk para gibi harcadılar sonra, Allahtan ıssız yerlerdekiler duruyor:) Tünele yaklaştığını haber veren düdüğü sonrasında pencere kapatma telaşlarını ve de şeker fabrikalarına pancar taşıyan vagonlarından pancar aşırma eylemlerini unutmamak lazım:) Yalnız doğuya gittikçe hâlâ, yolcu davranışları bile eskisi gibi, Doğu Ekspresinin saldırıya uğradığı yeni yolcu profilli yakın zamanı hariç ama:)
Yeri gelmişken, dün haberdar olduğum üzere BBC Earth 13 Ocakta Dünyanın en güzel tren yolculukları diye 6 bölümlük bir diziye başlıyor:) Hedeflerimden biri Kurtalan son durak:)
İstasyon'u ben de yılın son ayında okudum ve bayıldım. Birgül Oğuz gümbür gümbür geliyor bence, öyle duru, sakin bir anlatım, İskandinav yazarları gibi. Trenleri çok seven biri olarak adı çarptı beni zaten. Her ne kadar trenler kitabın ilerleyen sayfalarında yer almasa da olsun varsın, istasyon lafı bile büyüler beni. Dedem demiryolcu idi ve biz ailecek trenseveriz. Babam daha genç yaşlarında mutlaka ayda bir Sıhhiye İstasyonu'na gider, rayla boyunca yürürdü, istasyon lojmanlarında büyümüş bir adam, normaldir. Hatta çocukken iddia üstüne rayların arasına yatmış, tren üstünden geçmiş. Hayatımda bu kadar yoğun bir ses duymadım diye anlatırdı, iyi ki ürküp kafayı kaldırmadım derdi. Tabii sonrasında dedemden güzel bir dayak yemiş :) Şu pandemi bitse de atlasak YHT'ye en azından bir Eskişehir, bir Konya yapsak...
YanıtlaSilYazılarda fazlaca söz ettiğim benim dedem de demiryolcu idi. Özellikle onların doğduğu topraklara, permilerle yapılan uzun yolculuklardan bulaştı bana trenler:) Bundan son derece mutluyum, çocukluğumun masal dünyasına o sayede yüzlerce anı koyabildim. Ve o kadar sadakatliler ki asla terk etmiyorlar beni:) Raylara yatamasak da istasyon içinde ray değiştirme işlemi yapan trenlere çok binmişliğimiz vardır, arkadaşlarla. Fakat bir gün hesabı tutturamamış, yanlışlıkla uzun yola giden bir yük trenine atlamıştık. Yavaşlaması ve geri gelmesi gereken yerde yavaşlamadığı gibi gittikçe hızlanınca uyanmış, o hızda çaresizce atlamıştık, sonra yerde yuvarlanmaca:) İçinden tren geçen hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışırım ben de:)
SilYan tarafta görünce sizinle birlikte bir de Antalya'ya uzanıverdim. Resmen bana yaşadığım şehri özlettiniz, derin bir için geçirip "Ah!" dedim. 2020 Şubat'ından beri evimin yakın civarından beri bir yerini görmedim şehrin.Pandemi şehri unutturdu resmen. oysa Kaleiçi'ni, falezler üstünde bir bira içmeyi, müzenin o güzelim bahçesinde mor salkımların açtığı zamanda oturup Tanrılar Salonu'nda bir kez daha kendimden geçmeyi, sergileri, konserleri, tiyatroları,konserleri nasıl özledim anlatamam. Festival zamanları burnumda tüttü, 7 Mehmet'in sonunda yer aldığı parkta yürüyüş yapmak, en sevdiğim gözlemecide gözleme yemek...sahi bunlar var mıydı?
YanıtlaSilÖzlenmeyecek bir şehir değil ki:) Hepimiz aynı dertlerden muzdaribiz, elbette acısını çıkaracağız. Ve şu pandemi sürecinden de kârla çıkacağız. Belki de bu yoksunluk sayesinde zamanın kıymetini daha çok bilir halimizle bugünün hayallerini yarına -asla-bırakmayacağız:) Dışarıdan bir göz kendi şehrimi yazınca aklıma hep Calvino'nun Amerika'da Bir İyimser'deki sözleri gelir ki Antalya yazılarımın içinde de kullanmıştım:)
SilAhhh o tren yolculukları.. Birçoklarını yaptım ama henüz Doğu Expresi ile Kars'a gidemedim ama gitmişçesine ben de yazdım! Ve yazmak gitmenin ilk adımıdır diye de düşündüm :) Öyle midir dersiniz?
YanıtlaSilCorona bitse ilk hedefim uzun bir tren yolculuğu. Demek ki kitaplarımdan biri de hazır.
Kars'ın yol anlamında tadı kaçmış, okuduklarımdan anladığım o; olağan bir yolcu gibi, olağan yolcularıyla seyahat başkaydı:) Senin yaptıkların içinde hayalini çok kurduklarım vardı, ama hayat bu kez cebinden tavşan çıkarmayınca, babamın çok erken ölümü yani, elime bir mecburiyetler listesi tutturdu. Tüm planlar yerle yeksan olurken, hayallerin bir kısmı baki kaldı:) Önümüzdeki yıllara bakıyoruz:) Kesinlikle öyledir, üstelik nereye yazıldığının da bir önemi yoktur, yeter ki yazılmış olsun!:)
YanıtlaSilÇok üzüldüm Allah yerinde rahatlık versin..
SilBir sonraki yazıya geçiyorum, çok büyük bir heyecanla! Henüz okumadan, çok şey alacağımı bilerek :)
Amin, teşekkür ederim:)
SilTren yolculukları, istasyonlar bana hep maziyi hatırlatır. Sanayi devriminin en büyük icadı olan buharlı lokomotiflerden sonra kara trenler bir çok şarkıya, türküye, filme ve kitaba konu olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra ne yazık ki ihmal edilen demiryolları yerini karayolu taşımacılığına bıraktı. Bu yüzden tren yolculuklarının ve istasyonların atmosferini birebir yaşayamadığım için içimde bir burukluk hissederim. Bu yüzden içinde tren yolculuğu geçen kitaplar, yazılar, filmler mutlu eder beni. Sayenizde yine mutlu oldum, teşekkürler:)
YanıtlaSilMaziyi hatırlatan hatta yaşatan tren yolları, istasyonlar hâlâ var. Büyük şehir istasyonlarına gelince gözlerimizi kısmen kapatıyoruz sadece, onlardan geçince de geçmişin tadında bir yolculuk yapabiliyoruz:) Rica ederim, ben de mutlu oluyorum:)
YanıtlaSilAmsterdam-Eindhoven arasını saymazsak hiç şehirden şehire tren yolculuğu yapmadım:( Hollanda'daki yeni nesil trendi, o yüzden saymıyorum. Ne üzücü değil mi? Hayalimde Trans Sibirya Turu var. O kadar isterim ki. Rovos Treni ile Victoria Şelalesi de hiç fena olmazdı:) Kısmet.
YanıtlaSilTren deyince kitaptan önce bir film geldi benim aklıma. Before Sunrise:) Çok severim.
Hepimizin hayali Trans Sibirya:) Fakat bizim onla tat olarak aşık atacak üç hattımız var, ve şahane de doğamız ve hat üzerinde göllerimiz. Ayrıca an itibariyle de göl üzerinde yanılmıyorsam iki kilometre gidilen dünyanın en uzun demiryolu köprülerinden biri bizde:) Trenlerimizi sevelim, bence tadını çıkaralım, onlar aslında gözümüzden ırak ama görülesi topraklarına götürüyorlar memleketin:) Sen Before Sunrise yazınca benim aklıma da Tequila Sunrise geldi, izlemediysen tavsye ederim:)
YanıtlaSilYazının başını soluksuz okudum. Kitabı merak ettim siz öyle deyince ve şu anda listemde :)
YanıtlaSilSenin potansiyeli yüksek bir kalemin ve hevesin var, yazar da sen kadar olmasa da genç, okuman sana yazmak konusunda çok şey katacaktır; gerçekten farklı bir yazar ve sıkı bir kitap ve bence yazarlık yolunda yürüyen biri için -tutumu ve kariyeriyle- çok iyi bir rol model:)
SilÇok ama çok teşekkür ederim 😊🙏🏻 Yazarı kesinlikle okuyacağım :)
Sil