Mimleri seviyorum. Çünkü bunları değerli kılan, mimlerin kendisinden öte o mimlerin geldiği yerler... Onların satır aralarında yakaladığım, gördüğüm derin kimlikler, ki o kimliklerin dünyalarında var olmak bana değer katıyor. Dün sabah Sevgili Ateş Böceği "Sence mutluluk ne?" diye sorarak, bana bir mutluluk yaşattı. Ben de oturup mutlu mutlu bu yazıyı yazdım. Bakalım birlikte, ne imiş bence mutluluk?
Mutluluğun insanın bakış açısında saklı olduğuna inanırım. O bakış açısı ve hissediş, doğduğunuz aile ve o ailenin ilişki içinde olduğu çevreyle doğru orantılı olarak gelişir. Mutluluk da diğer olumlu, olumsuz bir çok duygu gibi öğrenilen bir şeydir, ben öyle düşünürüm.
Birileri size oturup anlatmaz bunları, siz tanık olursunuz, zamanın kumbarasında biriktirirsiniz, öğrendikçe çoğaltırsınız. Sormazsınız kendinize ben mutlu muyum diye, doğal bir akışkanlık halinde yaşarsınız... Soru, mutsuz anlarınızda gelir, neden ya da niye diye.
Aslında boş dolu bardak klasik cümlesinin yorumunda bulur kendini mutlu olma hali... Ben o cümleye kabul gördüğü, bir çok insanın değerlendirdiği, seslendirdiği anlamda bakmam. Genel kullanımında boş tarafı görmezden gel telkininin yattığını düşünürüm. Kendine bir rüya hali yaratmaktır bu... Eğer bakış; daha doğrusu yorum bu olursa, doluluk da gerçek değerini ve mutluluk halini barındırmaz içinde... Boş taraf da bizim gerçekliğimizdir. Onla baş etmeyi, kabullenmeyi, direnmeyi ve dik durmayı bildiğimiz, öğrendiğimiz gün bir anlamı vardır dolu tarafın da.
Evet mutluyum. Hayatımın her evresinde mutluydum. Yaşadığım ve yaşamakta olduğum hayatı şöyle nitelerim: İçinde acılar, kederler, yenilgiler, üzüntüler, bazen ufak da olsa kaygılar olan mutlu bir hayat; içinde düşlerin, hayallerin olduğu bir gerçeklik hali...
Mutsuzluğunu anlat dendiğinde yaşadığım ve anlatabileceğim hiçbir şey yoktur. Bu, hayatımda acılar yoktur anlamına gelmesin. Fazlasıyla vardır. En sevdiklerimden bir çok kişi mezarlardadır. Ayrılıklar vardır. Doğalının, olması gerekenin olmadığı ve bu olmamazlık hali yüzünden yaşam anılarında eksiklikler kalmış insanlar vardır. Ve bu hal onların suçu değildir. Evet bazen oturup düşündüğümde, bu durum fazlasıyla da acı verir. Ama tüm bunlar, genel anlamda kendimi; mutluluk kavramından baktığımda, mutsuz diye niteleyebileceğim olgular değildir. Her biri, kendi hissettirdikleri ile tanım bulan anlardır bende...
Otursam, bu yazı yerine acılarım deyip bir yazı yazsam ve hayata sadece oradan baksam. Bir de damardan bir arabesk koyup yanına da bir şişe açsam. Öyle hissetsem. Hayatla oyunumuzda ortaya çıkan bazı sonuçların nedenlerini ona yüklesem. Hayatın bir yalancı, bir dolandırıcı olduğunu düşünsem: Ya kafama sıkıp giderim ya da captaiin'in dünkü yazısındaki gibi, bir urgan yeter. Oysa biz hayatla her gününde bir sürü bonus olan, çok keyifli bir oyun oynuyoruz.
Mutluluk hem çok kolay hem de çok zor elde edilebilir bir olgudur. Tıpkı tek gerçeğin, algıdaki gerçek olduğu kuramsal doğrusu gibi... Tıpkı aynı somut halin farklı algılarda farklı anlamlar bulan gerçeklikler olarak dile dökülmesi gibi... Mutluluk her günün içinde saklanmış ve gün boyu öncül ve artçılarıyla devam eden bir devrim halidir, hem de sürekli bir devrim.
Bir kahve fincanındadır, demli bir bardak çaydadır, bir merhabada, bir şarkının en güzel sözcüğünde, bir e-postada, bir kadının en sıkıntılı halinde yüzüne oturtabildiğiniz tebessümde, bir bakışta, taşrada bir sokak arasında o gün keşfettiğiniz bir dondurmacıdaki bir tabak dondurmada, bir ağacın üzerindeki kuşta, yüzünüzü okşayan rüzgârda, önünüzde yürüyen iki sevgilide, söylediğiniz kışkırtıcı bir cümleye bir kadın tarafından söylenmiş tek bir sözcükte ''Deli,'' dedir.
Bir doğum gününüzde, hiç ummadığınız bir sürprizle tüm yasakları delip riskler alarak, arkadaşlarınızın, 12 eylül paşalarına ayrılmış yemek odasında, onların masalarına donattıkları sofradadır. Bir cezaevi karanlığında, hiç unutamadığınız, adı aklınıza yazılı bir genç kıza, bir öğretmene yazılmış bir küçük kardeş mektubundaki, ''Buralarda kayısı ağaçları çiçeklendi,'' cümlesindedir. Çağrıldığınız ziyaret bahçesinde, bin yıl düşünseniz aklınıza hiç gelmeyecek, izinizin kaldığı okul arkadaşınızın elinde bir kutu kuru pastayla sizi görmeye geldiği andadır.
Bir ayna üzerine yazdığınız bir cümleye, baş ucuna bıraktığınız bir tek güle bakıp, ona izler bırakarak yönlendirdiğiniz yerdeki hediyeye gitmeden, yan odada oturmuş kucağınıza en pijamalarıyla gelen kadının dolanmış kollarının dudağınıza kondurduğu tutkulu öpücüktedir. Bir tren penceresinden baktığınız akıp giden zamandadır. Bir vapur güvertesinde yanınıza oturacak düştedir. Binlerce mekânda binlercesini içtiğiniz biralardan birini hepsinden farklı yapandadır.
Her sorusuna yanıtlar verdiğiniz minicik bir çocuğun, bir gün bir sorusuna bilmiyorum dediğinizde; onun kocaman yüreğinin ses tonundaki, koca koca anlamlarla yüklenmiş ''Sen harika bir babasın,'' cümlesindeki, teselli ediştedir.
Bunların her biri birileri için hiç bir anlam ifade etmezken birileri için çok şey ifade edebilir, eder! Mutluluk elimizin altındadır. Bulamadığını iddia edenlerin aradıkları yerler yanlıştır ...Suçlu bizizdir...Suçlu ne yaşam, ne öteki, ne de kaderdir.
Andre Gide'ın muhteşem bir sözü vardır: Yasam çok zalim bir ögretmendir. Önce sınav yapar, sonra dersi verir.
Ben o sınavları hep sevdim; ve hayatla eğersiz ve hiç küsmeyen bir arkadaşlığımız var. Ben onu olduğu gibi seviyorum, o da beni...
O an hissettiklerimi bir blog yazısı yapmayı düşünerek not aldığım çok taze bir mutluluk örneğimin giriş kısmını, o anki kelimelerim ve başlığımla buraya taşıyayım ki benim için mutluluğun ne kadar emek verilerek elde edilmiş bir kolaylık olduğuna örnek olsun. Aşağıdaki yazımda her bir cümle, her ifade ettiğim, tek başına da bir mutluluk anıdır ve bunların toplamı da sadece o gün yaşanmış kocaman bir mutluluktur. O ânı yaşamak, ondan tat almak sadece o günlük bir şey değildir de aynı zamanda!. Zamanın kumbarasındaki kocaman bir anlar birikmişliğidir .
Bir Fotoğrafla Ayaküstü Bir Gönül İlişkisi...
Bir fotoğraf gördüm... Kalabalık; gülüp eğlenen kadınlı erkekli bir kalabalık... O Fotoğrafın içinde bir fotoğraf gördüm: Gözüm önce takıldı, sonra baktı, sonra gördü... Görünce, daha çok baktı. Kalabalığın içinden kadını ayırıp tek kişilik bir fotoğraf yaptım. Gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerinin içine baktım. Tanıyordum. Tanıdım... Tanıdı... Kalabalıktı, mutluydu... Ona seslendim: ''Bir insan onca kalabalığın içinde ancak bu kadar farklı ve tek durabilir, ruhun bambaşka, bu çok hoş!..'' ''Aşırı sıcak ve dumandan ötürü bir parça bayılmış olmanın da etkisi var o ruh üzerinde desem,'' dedi. ''Ben gördüğünü okuyabilecek biriyim desem,'' dedim.
O fotoğraf şimdi gözümün ucunda, düşümde...
Mutluyum.
şimdi ben varya mutluluk 3 ü bir arada neskafedir diyecektim. Biri fincan, diğeri kahvesi, bir diğeri kreması falan diye konuşmuştuk zamanında, mayam,nily,sen ve beni katarak. Şimdi ben nedense buna Arzu yu da eklemek istedim. onu sıcak su yapmak istiyorum. :) mutluluk resmimde o da var.
YanıtlaSilOnun dışında ben bu resmi merak ettim desem. :D birde bu resim yeni mi?
ben sana bir biskrem versem:))
YanıtlaSil(:
YanıtlaSilantep fıstıklı çikolata deseydin olurdu, ama artık çok geç :)))
La paragas magazin servisi lütfen....
oraya ben karışamıyorum,gerkli görürlerse bir açıklama yaparlar:))
YanıtlaSilyaaa meraklandım ama napıyım :))
YanıtlaSilne biliyim mutluyum sadece o kadını ayırdım falan deyince :D ben buradan sevindim.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilOysa biz hayatla, her gününde bir sürü bonus olan çok keyifli bir oyun oynuyoruz..
YanıtlaSilBumudur evet Budur ...
Tam tahmin ettiğim gibi bir yazı olmuş çok teşekkür ederim hep mutlu ol evgiler Ateşböcüğü :)
Sıcak su olmayı kabul ediyorum... Kaç derece olsun siz söyleyin yeter.
YanıtlaSilMutluluğunuz mutluluğumdur
sevgiler!
içinde bunca mutluluk sözcüğü ve mutlu olma hali geçen yorumlar üzerine mutluluklar çarpılarak çoğaldı.teşekkür ederiz efendim herkese, toptan ve ayrı ayrı...
YanıtlaSilAslında, yaşadığım her şeyle yüzleşmiş, ve dahası, hiçbirinden pişmanlık duymamayı öğrenebilmiş biriyim. Ama şimdi, öyle bir ruh halindeyim ki, hayat çok anlamsız geliyor. Bu sızlanan halimden nefret ediyorum ama, yazmaktan başka bir çıkar yol da bulamıyorum. Anlatmazsan delireceğimden korkuyorum. Belki de korkmamalıyım bilmiyorum...
YanıtlaSilBahsettiğiniz küçük mutlulukları bile, bir ağlama bahanesi sayan biri olarak, teşekkür ederim.
Sevgili parpali ,bütün onların farkındalığında olduğunuzu farkettiğim için zaten linki vermiştim. Hayat öğretiyor zaman içinde her şeyi... Ve yazmak gerçekten rahatlatıyor. Bunu biliyorum. Korkacak bir durum da gözükmüyor açıkcası, şimdinin sonrası ve önceside var olduğuna göre, normalleşir hayat ve gelir geçer her şey dimi ama:)
YanıtlaSilÇok hoş fikir, bir süredir rastlıyorum "tıkla gelsin" bağlantılı yazılarınıza. Şimdi tecrübe ettim, ilk sayfaya yorum yazılamıyormuş, tıklanana yazmak gerekiyormuş, buraya halen pek çok güzel yorum yazılmışmış.
YanıtlaSilYazıdaki temel fikre bütünüyle katılıyorum; bence de mutluluk bir seçimdir, mutlu olmaya karar verince hayat size mutlu anlar verir Sevgili Okul Arkadaşım. :)
Şarkıyla ilgili bir not; ilk kez dinledim, çok beğendim. Sonra fark ettim, yakınlarda Mary Jane de yorumlamış -veya yeni söyleyişle coverlamış- o da güzel olmuş. :)
Teşekkür ederim Sevgili Okul Arkadaşım:) Çok eski yazılarımı bulmakta zorlanıyordum zaten. İlki bir ihtiyaçtan olunca, sonra bu seriye devam etmeye karar verdim. Arada bir devam edeceğim:)
SilŞarkı başlangıçta yoktu. Yeni koydum, o dönemki bir kararımla ve koyu yazılı kısımla ilintili olduğu için. Hikâyesini yeni bir yazı olarak yazarım belki bir gün.
şahane bir yazı olmuş bu. şahane bir mutluluk yazısı! okuyunca bile mutlu oluyor insan, daha ne olsun :)
YanıtlaSilbu arada şarkıya ba-yıl-dım! ay ne güzel bir yazı yahu bu, günümü güzelleştirdiniz buraneroscum :)
Çok teşekkür ederim, Sevgili Şule:)
SilŞarkı kesinlikle çok güzel, bir kaç ay önce rastlşmıştım ve Sevgili Okul Arkadaşıma yazdığım gibi sonradan koydum onu. Kaç kez dinlediğimi söylesem şaşarsınız:)
Ne mutlu bana o zaman:)
Sevgili Andre Gide'ın o muhteşem sözü yüzümde kocaman bir tebessüm oluşturdu ve gözlerim dolu dolu okudum yazının devamını.
YanıtlaSilŞarkı... Ah Buraneros şarkıdan bahsetmiyorum bile. Şarkıyı her aklıma geldiğimde dinlemeyi düşünmüyorum. Aralıksız bir şekilde sürekli aynı şarkıyı dinleyince insan sıkılıyor. Ben bu şarkıdan sıkılmak istemiyorum. :)
Mutluluğu seçiyorum sevgili Buraneros.
Hayatı olduğu gibi yaşamayı seçiyorum.
:))
Sevgili Pek Değerli Yazarımız,
Silİnsanın bir hikâyesine dokununca ve ona eşlikçi olunca sanırım çok kez dinlemekten zarar gelmiyor, keşfettiğim günden beri severek dinliyorum.:) Tıpkı ben de sen gibiydim sen yaşlardayken, ama anladım ki bazı şarkılar ne kadar dinlenirse dinlensin tüketilemiyor.
Ben zaten senden hep umutluyum! Kendimin sen yaşlarını görüyorum sende, e diyorum o zaman, bu tatlı kızın önü pek açık, üstelik o enstrüman da çalıyor:))
Öncelikle çok teşekkür ederim sevgili Buraneros.
SilSöylediklerin çok onur ve mutluluk verici.
Enstrüman konusuna gelecek olursak üzülerek söylüyorum ki başta yalnızca iki ders aldım yaz tatiline girince yaz kurslarında kayıtların vs. dolması ile yaz tatilinde kemanıma elimi bile sürmedim. Şuan sıfır noktasındayım sevgili Buraneros.
Fakat o kemanı satmayacağım. Veya "Bir zamanlar benimde bir kemanım vardı fakat öğrenemedim benimde içimde uhde olarak kaldı." dememek için elimden geleni yapacağım.
Biliyorsun. :)
Bildiğini biliyorum.
Teşekkür ederim. 🌸
Rica ederim Sevgili Pek Değerli Yazarımız,
SilBak ne kadar benzeriz; ben de mandolin kursuna gönderilmiştim, hem de ağaç yaşken eğilir sözü doğrultusunda ve ilkokuldayken. Aynen senin gibi kısa sürede, belki de iki ders sonra bıraktım:) Acaba dedim sonra, kocaman biri olunca; biliyorum ki piyano da benlik değil, bir org mu alsam kendime, aldım:) Ama artık kocamandım ve işler güçler arasında arada bir dokunuyordum, sonra anladım ki biz gibiler için sanki org daha kolay bir başlangıç, hani biraz diş sıkılsa üç beş ayda kotarılacak gibi; tuşa basmak tele basmaktan daha kolay gibi sanki, ama piyano hariç, öte yandan telli çalgılar da sanki daha havalı, sana da yakışır sanki:)
Azmine inanıyorum, gelecek günler ne getirir bilemeyiz hem Sevgili Kendi Dünyasında, değil mi:)) Ben de sana teşekkür ederim, ne güzel bir sohbet oldu sayende:)
"Mutluluk"un adı çok büyük ama kendi küçücük anlarda gizli sanırım :) Bloga yaptığın yoruma cevap olarak yazmıştım ama şuracığa da bırakayım Cemal Süreya'nın satırlarını:
YanıtlaSil“Sana rastlamak mutluluktu; sana sahip olmak başka bir şey, başka bir ad bulmak gerek; 'içine taşınması' gibi bir şey insanın.”
Mutluluk, yolda sevdiğimiz birine rastlamak kadar mucizevi, bir ömür boyu ıskalamak kadar olası :)
Ben Cemal Süreya ya da benzerlerinden olmayan basit bir Allah kuluyum, mutlu olmam kolay, öyle mayalanmışım çünkü; ya da mucizeler bir yapıştı mı bırakmıyor beni, ne yapayım şimdi, ayrıca sahiplik duygusu bana öyle uzak ki, özellikle insansa söz konusu olan:)
YanıtlaSilNe güzel, ne şanslıymışsın :) O sözde sahiplik derken öyle sanki basit bir eşyanın sahibi olmak gibi bir şeyden bahsedildiğini sanmıyorum. Daha çok sevilen kişinin sevgisine mazhar olmaktan bahsediliyor bence :) Yoksa hangimizin haddine bir insana sahip olmak değil mi?
SilSahiplik vurgum şairin kastına değil, normal, gündelik, sıradan hayatımıza yönelikti. Orada sahiplik hakkını kendinde bulan insanlara çokca rastlamak mümkün.:)
SilKendimize bile sahip miyiz acaba diye düşünüyorum sabahtan beri Sevgili Buraneros :) Ama dediğin gibi dışarıda kendini bilmez insan o kadar çok ki başkası üzerinde hak sahibi olduğunu utanmadan iddia edebilecek... Yine de en azından bugünlük boşverip görmezden gelelim onları :)
SilPeki Sevgili Kuyruksuzkedi:)
Sil