Öncesi
"Tam gidecektim, pilotlar ustam bir tecrübe etsen şu uçağı, hani baksan başka bir sorun var mı falan diyince, geçtim direksiyona; onlar da yan koltuklara oturdular. Önce sağ motora bir tam gaz... Sonra sola bir tam gaz verip motorda kötü, kirli ne gaz kaldıysa hepsini attırdım eksozdan... Ardından el frenini bırakıp usul usul pist başına geldim. Rüzgar arkadan estiği için kalkışı denize, şehrin üstüne doğru gerçekleştirmem gerektiğinden pistin sonuna doğru ilerlemeye başladım; bu arada da uçağın tüm aksamlarının nasıl çalıştığını gözden geçiriyorum. Pist sonuna gelip dönüşü kalkış istikametine doğru bitirdikten sonra, önce bir durdum ve bismillah deyip gaz pedalına yüklendim.
Pistin bitim noktasına kadar gaz bastım; pilotların yüzünde ne halt ettik biz korkusunu sezdim ama!.. Buna içimden gülüyorum bir yandan da; lan süt çocukları kendinizi pilot sanıyorsunuz di mi? diyerekten... Pistin artık her şey bitti noktasına geldiğimde çektim levyeyi ve uçak tekerlerini kesti yerden. Onların kıpkırmızı, kan ter suratlarına daha yeni oh be rahatlığı gelmişti ki çaktım uçağı burun üstü, denize doğru; bunlar yapıştılar tabi ki koltuklara, denize sıfır noktası kadar yaklaşmıştım ki nerdeyse kuyruk suyu sıyırıyormuşçasına dikildim yeniden, gökyüzüne doğru...
İyice dikildiğimde, ki bilsem atmosferi geçerken yanmayacağız gidecem şu ayda ne var lan bi bakim diye, o kıvamdayım yani... Güneş gözümü iyice alıp bakamaz hale geldiğimde, asılıp levyeye geriye doğru yaslayıp uçağı ters taklayı attırdım ve güneşi arkaya aldım. Normal hale geldiğimde pilotların ve diğer Amerikalıların üst baş dağıldığını, terden sırılsıklam olduklarını farkettim; inerken keşke koltuklara da baksaydım lan..."
Neyse, adamlar titrek ve korku dolu tonda "Usta vaktimiz yok, hemen İncirlik'e uçmamız gerekiyor"u anca diyebildiler. Gülerek, tamam dönelim dedim. Ama çok terlediniz biraz serinleyin de öyle gidelim diyerek denize doğru alçalmaya başladım yeniden. Sağ kanadın ucuyla denize şöyle bir dokunarak suyu uçağın üzerine boca ettim. Ardından aynı işlemi sol kanatla da yaparak yeteri kadar soğutmayı sağlayıp uçağın içini serinlettikten sonra dönüp havalanına geldim."
Alana gelip park etmesiyle, uçaktan inen pilotlar nerdeyse öpecek haldeyken yeri, ''Usta o kadar senedir uçarız ama senin gibisini göremedik ver elini öpelim.'' diye yapıştıklarında ustanın eline; o büyük bir tevazuyla ellerini öptürmeyip yanaklarını okşadığı pilotlara biri iki tavsiyede bulunarak; Amerikalı yetkililerin, Amerikaya yerleşip bilgilerini yeni yetişen öğrencilere aktarmanın yanı sıra Amerikan hava yolu şirketlerine ve hava kuvvetlerine hizmet vermesi konusundaki tüm ısrarlarını, teklif ettikleri yaşam standartlarını geri çevirerek, sade bir vatandaş olarak bu vatana hizmetlerini uzunca bir sürdürmeyi daha uygun görmüştür. Bu hikayeden öte bilinen bir başarısı kendi ustalığı da dahil yoktur.
8 Mart 2009 Pazar
At Be Ustam!..Kim Tutar Seni...2.Kısım
Etiketler:
akıp giden zamana notlar...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bol keseden atmak ata sporu galiba Sezai Usta'da :)))
YanıtlaSilBunlar birer efsane karakterler ki aynı grupta bildiğim 3 kişi daha var, oto elektrikçisi olan bir tanesi bir gün işe geldiğinde o kadar soğukmuş ki hava kedi bir çatıdan ötekine atlarken havada donmuş öylece kalmış:) Ben çok ufaktım, inanırdım. Sonra büyüdükçe anladım onları ve hep sevdim ama, babam çok erken öldüğünde bize manevi olarak çok destek oldular, zamanlarının güzel adamlarıydılar. Elimde çok fotoğraf var ve hep takım elbise kravatlılar, görsen bunlar usta demezsin, üniversite hocası sanırsın. Öyle de zarif bir kuşak işte:)
SilBöylesine güzel hatırlanıp sevgiyle anıldıklarına göre kesinlikle güzel adamlarmış sevgili Buraneros :)
SilEski insanlar işte, aslında aynı işi yapıyorlar, bir anlamda rakipler ama birlikte oturup yiyip içiyorlar eğleniyorlar ve bir sorun yaşadıklarında da ortak çözüm üretebiliyorlardı... güzeldiler valla:)
Sil