15 Nisan 2022 Cuma

Kapıdan İçeri Sadece Yemek İçin Girmiştim Oysa

Bir iki ay önce biri kırtasiyeci olmak üzere yıllardır var olan binanın altındaki üç dükkân boşalıyor. Sonra hummalı bir tadilat başlıyor. Kadim fırına yürüdüğüm her sabah iki kere önünden geçiyorum. Sonra lokanta-kasap olacağına dair işaretler oluşmaya başlıyor. Kasap ve lokanta birlikteliği konumu itibariyle doğru bir seçim olmadığı gibi beni cezbeden bir durum da değil. Pandemi sürecinde pek çok yeni iş yerinin açıldıktan sonra yıldırım hızıyla kapandığını görüyorum. Üstelik bunların içinde çok yakın tanıdığım ama aklı evvel biri var ki tüm uyarılarıma rağmen onbeşbin lira kira ile yer tutup, aslında market ama ona göre şarküteri açtı. Dedim açtın eyvallah, hayırlı olsun, ama bir farkın da olsun ki etrafın anlı şanlı zincir marketlerle dolu.

Ona buradaki bir kaç iyi restorana meze yapan genç kadını önerdim. Kars'tan bir kaç peynirci, Hatay'dan da yine bir kaç üretici söyledim. Dükkânın önceki hali alt katı da olan, dışarı masa atılabilecek bir lokantaydı. Fırın'ı da var ve bu işler için normalde biçilmiş kaftan. Mezeler, peynirler, sandviçler ve diğer şarküteri ürünleri, fırından çıkacaklar satılırken burada da oturulup yenilebilsin, dedim. Şimdi adları ve şanları yok olan eskinin bulvar kafe-marketleri gibi: şu çocukluğumuzdaki adları ile, bir tür bonmarşe yani... Yüksek kar marjları olan bu kısmı kulak arkası etti. Zaten bir şekilde bildikleri ve alışveriş ettikleri yerleri bırakıp koşa koşa ona geleceklerini sandığı insanlara güvenerek, üstelik rekabete açık, kâr marjları düşük ambalajlı ürünlerle yola çıktı ve sonuçta 3 ay sonra kapattı ve bir sürü para çöp olmakla kalmadı; asıl işinde de sıfırı tüketti.

Buraya kadar olanlar çok keyifle yaşadığım iki öğlenle ve yazının ana konusu ile çok alakalı olmasa da; günlere ve döneme dair bir kaç not olarak şöyle bir kenarda bulunsun.


Bundan yıllar yıllar önce, şafak saydığım günlerde bir gün Aziz'le hiç o anki konumuzla alakası yokken ve o güne kadar tek bir kelam edilmemişken üzerine... Bana bir kişiden söz ediyor.


Dün

Öğleye yakın işe ara verip çıkıyorum evden. Bir konu var ve onunla ilgili görüşmek için emlakçımıza yürüyorum. Oradan çıkınca yemek fikrim dürtüyor beni. Buralarda mı yesem falan derken sahilden yürümeye başlıyorum. Nihayetinde önceki gün ilk kez gittiğim lokanta-kasap dediğim yerde karar kılıyorum. Aslında aklımı ona yönelten adı: "Et Lokantası-1933'den beri." Şehrin en hareketli ve popüler caddesinde yıllardır var ve belki de eski lokantalar adabını kolalı peçeteler dahil her şeyi ile yaşatmaya devam eden tek yer. Yemekleri muhteşem. Lokantanın kurucusu ve aşçısı baba, 11 yıl daha yaşarsa lokanta 100.yılını kutlayacak. Bir ilişki sezdirmekle birlikte aklımdan geçen orada çalışan bir grubun ayrılıp burayı açtığı, çünkü asıl yerin Et Lokantası kısmının önünde bir ad var!

Önceki gün ilk gelişimde genel olarak içerisi, masalar ve düzen hoşuma gidiyor. Mutfak ekibi tam tekmil, beyaz kıyafetler şık, aşçı şapkaları kafada. Hoş bir genç kadın alıyor siparişimi ancak tahtada yazılı menü iftar için-miş. Oysa aklımı çelen patlıcan kebap olmuştu. Yayla çorbası ile Ezo Gelin arasındayken Ezo da karar kılıyorum ardından da az döner istiyorum. Çorbaya bayılıyor ancak döner pişme ve etin kalitesi anlamında olmasa da tat olarak gerçek Et Lokantası'nı aratıyor. Şimdilik Ramazan nedeniyle sık kesilemediğine veriyorum bunu.

Dünse patlıcan kebap var. Oysa bu kez yayla çorbasına razı olarak gelmiştim. Patlıcan kebap ve az pilav söylüyorum. Görüntü muhteşem. Kuşbaşı doğranmış etler bol ve biz varız diyor. Muhteşem yani. Ödememi yaptıktan sonra gidip şefi bizzat kutluyorum ve işyeri sahibi olduğunu asıl konuya girerken öğreneceğim kişiye de "Bu coğrafyada bu patlıcan kebabını yapacak bir yer yok," diyorum ve önceki gün gerek duymadığım asıl mevzuya giriyorum.

Sorum üzerine anlıyorum ki rahmetli Ulutan Abi şahsın amcası. Kuzenlerinden ayrılmış ve burayı açmış. Sonra ona yıllar yıllar önce yaşanmış bir kesişmeyi anlatıyorum. Hayat ne kadar ilginç!

Yıl 1981, askerim. Bir gün bir boş zamanda bir şeyler içerken orduevinde, Bodrum'da yaşayan Aziz'le  Bodrum hakkında konuşurken Ulutan diye bir isim geçiriyor cümlesinin içinde. Çok bilinmeyen, en azından benim çok duymadığım bir ad olduğu için "Bodrum nere Samsun, nere"  demeden, ilk aklıma Ulutan Abi geliyor. Mevzuya biraz dikkat kesilince ve ben biraz detay verince aynı Ulutan Abi olduğu anlaşılıyor. Gel benle hafta sonu Samsun'a diyorum Aziz'e. Ulutan Abi'yi arıyorum. Pazar günü öğlen Serkan Restoran'da buluşalım diyor. Basıp geliyoruz. Aziz bizde kalıyor ve öğlene doğru verilen saatte Serkan Restoran'dayız. Mekân şimdiki Piazza AVM'nin olduğu eski garajların içinde; bizim mağazaların da olduğu sanayi sitesinin dibi. Gün pazar. Muhteşem bir masa hazırlanmış. Ben içmiyorum çünkü ev şehrin dışında ve sıkıyönetim sürecinde olduğumuz için çıkıştaki kontrol noktasında durdurulacağımız kesin.

Ulutan Abi'nin bir projesi olduğunu, muhtemelen Aziz'in çalıştığı Kortan Restoran'da tanıştıklarını, onu bir kaç akşam izlediğini, sonrasında beğenip sevdiğini ve bu konuyu Aziz'le Bodrum'da konuştuklarını artık biliyorum. O gün tüm bu projenin üzerinden geçiliyor. Göze kestirilen, incelenen ve projelendirilen yer Bodrum'un eski Belediye Sineması. Şarkıcılı gazino havasına modern dokunuşların da yapılacağı bir mekân hayal edilen. Solist sahneye şarkısını söyleyerek ve sinemanın eski balkon kısmından kıvrılarak ve açılarak zemine ulaşacak merdiveni, onun hareketiyle senkronize biçimde inerek gelecek. Solist olarak kimlerin adı geçmiyor ki. Ulutan Abi aynı zamanda bir otobüs firmasının sahibi. Kabadayı adam, film karakteri gibi. Bir çapulcu asla değil! Yaşamı ve yaşamayı bilen zarif, yakışıklı, arabası şık, o yıllarda birlikte olduğu kadın çok güzel, adını veremeyeceğim kadar ünlü ve off anam of... Kaç şise rakı boşalıp yerine yenisi geldi öğleden geceye kadar bilmiyorum. Elbette adabıyla yenildi içildi. Ama eve gider gitmez Aziz'in sızdığını, ve sabahın köründe oğlum firarımızı verirler dememle anca toparlanabildiğini, evden tam gaz çıkıp, gaz pedalı dibe yapışık bi halde Amasya'ya vardığımı, resmi kıyafetlerimizi giyip o konuta, ben de jipimi alıp tam saatinde binbaşımın evine ekmek teslimatını yapıp, jip'de onu beklediğimi söylüyorum.

Bunları gülümseyerek ve ilgiyle dinleyen genç adam şaşkınlık ve hayranlık içinde. "Ya," diyorum, "hayat bu kadar enteresan. Sen burayı açmasan, ben gelmesem, amcanın yıllar yıllar önceki projeleriyle ilgili bu bilgilerden hiç haberiniz olmayacaktı."

Ramazandan sonra sulu yemeklerin de olacağını, arkadaki depo olan bir yeri de lokantaya katacaklarını söylüyor ki o ara vedalaşmak için onlara doğru döndüğüm tüm personelin, bir masalın şaşkınlığı içinde, bitti mi şimdi diyen yüzlerini görüyorum.



14 yorum:

  1. hayat tesadüflerden ibaret Buraneroscum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi ki öyle fakat tesadüf konusun kafama takılmış ve yıllar önce blogda şöyle bir cümle kurmuştum, bir soru belki de Sevgili Şule.

      "Tesadüf denilen an gerçekten tesadüf müdür? Yoksa, algıda varolan bir hazırın ötekiyle yolunun kesiştiği an(mı)dır?"

      Sil
    2. ooo bu derin bir sohbete yol açacak bir soru :) bizim küçük ergenin 100m. koşu yarışı olacakmış haziranda ve tahmin edin nerede :) samsun'da! eşim beyle ben de gelebilirsem konuşacak konularımızdan biri bu olsun, söz Buraneros'cum :)

      Sil
    3. OOo süper haber bu, ben planları yaptım okur okumaz. Olur da bir tek yarışçı gelirse bile önceden haberim olsun, yarışların olacağı muhtemel yerle bizim ev aynı yol üzerinde, bulurum ben onları:) Tahminimce susmaya hiç fırsatımız olmaz Sevgili Şule:)

      Sil
    4. Sevgili Okul Arkadaşım,
      Hayattaki tesadüfler konusunda Şulem ile oldum olası sohbetimiz vardır, o nedenle buraya damlayıverdim.
      Ki, bizim burada tanışıp okuldaş olduğumuzu keşfetmemiz, bizzat tesadüftür. :))
      Şöyle düşünüyorum, tesadüfler bizim irademiz dışında gelişiyor, onlarla karşılaşıveriyoruz. Ancak onları ayırt etmek ve seçmek becerisi kişisel irademizle ve algımızla gerçekleşiyor.

      Sil
    5. Aslında aynı anlayışa sahibiz, bunu bir yaz masasının etrafında oturup konuşmak pek de keyifli olur, bir an öyle bir masada gördüm kendimi Sevgili Okul Arkadaşım:)

      Sil
  2. Ne hoşuna gitmiştir dinleyenin.. :) Ben olsam hakikatrn kalpten ve çok teşekkür ederdim aile hikayeme yapılan bu katkıya!
    Bu arada adında lokanta geçen her yerin yemeği güzel oluyor sanki? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Görmeliydin, konuşma çok uzun ve detaydı, sorular da soruldu, yazıda bahsi geçen serkan restoranın sahibi ki o da rahmetli, konuya dahil oldu sohbette çünkü o da özel bir karakterdi ve aslında Ulutan Abiyle birlikte gireceklerdi o işe... İşi 12 Eylül darbesi bozdu aslında, belediye başkanları görevden alındı her yerde, yerlerine genelde emekli askerler atandı.

      Evet haklısın adında lokanta geçen yerler konusunda:)

      Sil
  3. Yine keyifli bir pazar hikâyesi okudum:) Tesadüf konusunda dile getirdiğiniz husus, bana da neden olmasın dedirtti. Hizmet sektörü çok zevkli olmasının yanında zor. Zorluğu asla yoruculuğundan ileri gelmiyor, esas sorun hem işi hem ahlâkı iyi insanları bulmakta yaşanan zorluk, hele bu devirde... Ayrıca zincir marketler küçük esnafı ortadan kaldırmak için çalışıyorlar. Son olarak getir, götür kuryeleri çıktı. Hayatta kalmaları çok zor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, ne mutlu keyif verdiyse.:) Bu konuda tecrübeniz var, açtığınız yerle ilgili yazılarınızı okumuştum. İş ahlakı aslında tüm sektörlerde erozyona uğradı. Ve bu kadarı da olmamıştı dediğimiz bir ekonomik felaket yaşıyoruz şimdilerde ki geçmişe şükrettiriyorlar.

      Sil
  4. harika elinize saglık kardeşim

    YanıtlaSil
  5. Çünkü insan seni dinlerken de, okurken de, "bitti mi şimdi" der. Anlatıcı olmak böyle bir şeydir çünkü.

    YanıtlaSil
  6. Diyorsun... Aklımda bir şarkı dönmeye başladı, anlatıcı ve dinlerken kelimeleri aynı cümlede geçince:)

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP