Ama Google ile WordPress'in arasına kara kedi girmiş olmalı ki yollayamadım yorumu. O zaman oturup bir yazı yazmaya karar verdim. Bu kez de içimdeki tembele tosladım. Bir süre yazmakla yazmamak arasında bocaladım. Gereksiz bir yazı olacağını düşündüm. Sonra, en azından bizim çocuklara yararı olur bizden sonraki yıllar için düşüncesiyle kararımı netleştirdim ve yazmaya karar verdim.
Ben tuğla aralıklarından içeri rüzgâr sızan kiracı olduğumuz bir evde doğdum. Kalabalık bir aile. O evden hatırladığım bir sahne var, etkisi otomobille uğraştığım her an içimden çıkmayan bir korku. Ben camdan, muhtemelen annemin kucağından dışarıya bakıyorum, Babam arabanın altına yatmış tamir yapıyor, o araba çalışıyor ve direksiyonda bir kişi var. Arada motor sesi yükseliyor ve babama bir şey olacak diye korkuyorum. 3-4 yaşında var mıyım? emin değilim. Bir süre sonra o evden aynı mahallede ama bu kez Kışla Sokak'ta bir eve taşınıyoruz. Yan komşumuz evin oğlu Harun Karadeniz adlı devle tanışacağımı henüz bilmiyorum. Arkadaki yatak odası ve mutfak camı bahçe toprağı ile hiza, bahçenin tarabalarına göre ise alçakta. Orası anne baba yatak odası, henüz bebek olan kardeşin beşiği orada, bazı akşamlar o odada oturuyoruz ve halam kitaplar okuyor; tüm aile radyo tiyatrosu formunda dinliyoruz. Aziz Nesin hikâyeleri gözde. Bize alınmış masal plakları ile birlikte başkaları da var ve hepsi 45'lik. Hâlâ durmakta olan Garrant marka pikap* ve onun entegre edildiği radyo ve kitaplar sokağa, aynı zamanda avluya bakan misafir odasındaki çok hoş bir ceviz büfede. Bir divan, üç koltuk zor sığdırılmış bir misafir odası. Geceleri ise halamla ikimizin yatak odası. Duvarla değil de iki kanatlı bir ara kapıyla ayrışan komşu oda ise dedemle babaannemin. Velhasıl nohut oda bakla sofa bir evde kiracıyız ve nüfusumuz 8.
Şu an kendi oturduğumuz binamızdaki daireleri baz alırsak ki benim mutfağım salona açık; benim salon mutfak birlikteliği kadar bir ev. Ama şahane bir aileyiz. Halam kız enstitüsünde öğrenci, gitar, mandolin, melodika, akerdeon ne bulursa çalabiliyor. Kekler, pastalar, vanilyalı aylar, çılbır gibi daha "sosyetik" yiyecekler ondan. Kuzinede babanne anne elinden enfes yemekler pişiyor. İçli Köfte, İşkene, Şille, Öfeleme, Gömme gibi yöre yemekleri baş tacımız. Enn amcam teftiş için şehire geldiğinde hayat biraz daha şenleniyor ve Aqua Velva kokuyor ev. Çok mutluyuz...
Enn amcam, bir tost makinesi ve portakal sıkacağı ile geliyor bir gün. Ne havalı bir durum. Kira ve minnacık evde zenginlik. Okuldaki beslenme saatine evde hazırlanmış tostlar ve koca şişe portakal suyuyla gidiyor, küme arkadaşlarımın getirdikleri ile kurulmuş masada artık pek geride kalmıyorum. İlkokul aşkım, küme arkadaşım, ancak çizgi hikâyelerde alıp kaçan köpeklerin ağzından sarktığını gördüğüm sosisler getiriyor. Çıkarıp masaya koyuyor ama biz el uzatmayınca geri eve götürüyor. Neden yemediğimizi ise bilmiyorum. Oysa evde sucuk pastırma oluyor ve o yıllar için satın alınması o kadar da zor değil.
Ev sahiplerimiz üst katlarda oturuyorlar. Yıllar sonra o evin dedesi, resmi nikâh öncesindeki -geleneksel- imam nikâhımı kıyıyor. En alt bodrumda da odunluklar var, orası bizim sinemamız aynı zamanda. Çevirme kollu küçük, tahtadan bir makaramız var ve ona sokaklarda bulduğumuz film parçacıklarını sarıyoruz, bir el feneri ile o siyah beyaz kareleri bodrum duvarına yansıtıyoruz, tabii ki bilet kesiyoruz. Sonra ilk evimiz -aile içi desteklerle- alınıyor. Hiç unutmuyorum. 90 bin lirası peşin diğeri taksitli olmak üzere o yılların değerli parasıyla 150.000 TL'sına. Babam artık oto yedek parça satıcısı. Hatta çalışan iki minübüs aldılar enn amcamla ortak. Sonra onlar satılıyor ve minik parça dükkânı büyüyerek ara sokaktan ana caddeye çıkıyor. Artık Dedem dışında tam kadro "Anne o mahallede de bu kıyafetlerimi giyeceğiz?" dediğimiz, kendi evimizdeyiz. Sonra halam evlenip gidiyor. Nasıl ağlıyorum. O sadece hala değildi benim için, küçük çocuğun bir özleminin karşılığı, imrenmenin yansıması, dışa vurumu, tesellisi bir ablaydı.
Şehrin o yıllara göre epeyi dışında bir arsa var, deniz kenarı, şu ekilip biçilmez, bir işe yaramaz, köyün kenar mahallesi muammelesi yapılarak kızlara verilen, çoğu kumluk alanlardan. Ucuz. Evin taksitleri bitince yine taksitle orası alınıyor. Kocaman ve yoldan denize işe yaramaz bir arsa... Bir avantajı Meteoroloji Md'lüğü ile Y.S.E kampının arasında olması. Alt yapı yok. Su yok.
Önce bir çadır kuruyoruz ama kalmıyoruz ve yazları hafta sonları geliyoruz. Suyu epeyi ilerideki caminin çeşmesinden dolduruyoruz. Sonra kamyonlarca toprak seriyor, kumluk halini verimli bir hale dönüştürüyoruz. Sonra ağaçlar dikiliyor, sebzeler ekiyoruz. İki göz odası olan derme çatma bir minik ev, o eve de bir aile yerleştiriyoruz; ekip biçecekler, biz ihtiyacımızı alacağız, kalanı onların, satabilirler. O süreçte sanayi siteleri inşaatı başlıyor. Kooperatif'den ve temelden dükkan alıyoruz, krediyle. Onlar tamamlanıyor ve taşınılınca dükkân kirası derdi de bitiyor. Sonra da yeşermiş bahçede tek katlı bir ev inşaatı başlıyor, ben artık ortaokuldayım, inşaat para oldukça devam ediyor ve bir yıldan fazla sürüyor... Ben liseye başladıktan sonra da bitiyor. Okullara oradan gelip gitmeye başlıyoruz. Dağdaki bir kaynaktan karşımızdaki Jandarma'ya gelen, bizim bahçenin önünden de geçerek komşu kampa giden bir içme suyu hattı var. Oradan izin alarak eve bir içme suyu hattı çekiliyor ve artık o evdeyiz. Şimdi her şey daha şahane. Ben 1 aylık askerken, kız kardeşim Maarif Koleji sonda ya da bir alt sınıftayken, erkek kardeşim de lise 1. sınıfın ilk yarı yılındayken baba ölüyor. Taze 20'lik Buraneros artık aile reisi ki sürecin detaylarını ve öngörülerini Yavaş Hayat* başlıklı yazıda anlatmıştı.
Yıllar yıllar sonra imar geliyor buralara, parsellere ayrılıyor falan. Buraneros böyle olacağını biliyor: Çünkü bir gün enn iki arkadaşından biriyle şehirdeki D.S.İ'nin önünden geçerken, bir sempozyum olduğunu duyuran afişleri görüyorlar. Buraneros konunun imar meseleleri ilgili olduğunu okudu. Giriyorlar, dinliyorlar, sonra Buraneros duvarda asılı haritayı fark ediyor, gidip incelediğinde kendi evlerinin olduğu yerin geleceğini de görüyor. Yıllar yıllar geçiyor. Bütün tapular, parsel tapularına dönüşüyor, burada bir piyango vuruyor aileye ki bunu da bir gün yazar belki Buraneros. Sonra şehrin en iyi mimarlarından birine projeler çizdiriliyor ve inşaatlar başlıyor, yaz kış kalınmakta olan kadim ev en son yıkılıyor, yerine ve diğer iki parsele apartmanlar dikiliyor ve bunlardan eski, kadim evin olduğu yere yapılan üç katlı ve altı daireli olan ve eski evin yeni giysili hali diye adlandırılanına üç kardeş yerleşiyor, diğerlerine de kiracılar geliyor. Kardeşlerinki de dahil olmak üzere hepsinin kira sözleşmelerini Buraneros yapıyor.
İlk kontratlar üçer yıllık. Artış, rakamlar nereye gelirse gelsin, dolar mark nereye uçarsa uçsun üç yılın sonuna, yani kontrat bitimine kadar %10. Kontrat bitimlerinde o anki duruma, ekonomik koşullara ve fiyat artış oranlarına göre güncelenecekler.
Sonra bu üç yıllar doluyor fakat pandemi başlıyor. Kiracıların hepsi genç çiftler ve Buraneros artık bir insan sarrafı. Kiracılar kira güncellemele zamanları geldiğinde arıyorlar. Buraneros diyor ki "Pandemi koşulları nedeniyle %10 ile devam ediyoruz, önümüzdeki yıl güncelleme hakkımız baki." Önümüzdeki yıl da geliyor. Çocuklar yine arıyorlar. Buaneros diyor ki "Hâlâ pandemi, %10'a devam." Bu yıl geliyor, artık pandemiden daha bela bir ekonomik felaket var. Buraneroslarla aynı binada oturan ve yeni bebeleri olan ki apartmanın ilk bebesi, adı Pera, benim kiracılarım olmalarına rağmen kız ve erkek kardeşlerim de, ben de geleneğe uygun davranıp, birer altın aldık, çünkü onları kiracı gibi görmüyor, ailemizin birer ferdi gibi seviyoruz. Bahçelerde birlikte oturuyoruz ki yazlık sinema geceleri fikrim sabit, bir sinema perdesi ve projeksiyon makinesi alma fikrimiz diri!
Taze baba bu ayın başında yılın son kirasını yatırdıktan sonra telefonla arıyor, anne genç bir avukat; soruyor, yeni dönem için kira artışını. Diyorum ki "Devletin açıkladığı kira artışını uygulamıyoruz, enflasyon da umurumuz da değil, %20 artırıyorsun, çıkan rakam net olmazsa onu ilk yüz TL'ye yuvarlıyorsun." Telefondan kanat sesleri geliyor. Sonra ana caddedeki binanın altındaki, üçümüzün ortak dükkânının kiracısının muhassebecisi arıyor Aralık ayının sonunda. Gelinleri için bir güzellik merkezi açmışlardı. Bir deniz taşımacılık şirketinin sahibiler, para gani, ne desem verirler tartışmasız, ama bir de söz var. Onlarla yaptığımız kontrat da 3 yıllık, ve 2022 sonunda dolacak. Üçüncü yıl başlamadan aranıyorum, piyasa bilen insanlar. Cevabım: "Sonuçta üç yıllık bir kontrat var, ne olursa olsun baki bizim için, yani kontrattaki %10 geçerli, önümüzdeki yıl kontrat bitince duruma göre konuşuruz."
Bizim bir şiarımız var, önce insan, iyi insan. Gerisi kolay. Kiracılarımızı seviyoruz, alın teri nedir çok iyi biliriz.
Önümüzdeki Haziran'da artış yapılması gereken bir doktor çift var, onların ikinci bebeleri de orada dünyaya geldi. Benim kiracılarım, ön binada. Pandemi süreci başlangıcında onların kontrat süreleri de dolmuştu, emlakçıma arattım ve eski kontratın %10 ile devam ettiğini söyle, endişe etmesinler dedim. O iki yılın sonu önümüzdeki Haziran... 15 gün önce ev satın alan ve ilk kiracılardan bir çift taşındı ön binadan. Boşalan daire kız kardeşimindi ve 2+1'lerdendi, emlakçı çıkanın kira fiyatını bugünkü duruma göre güncelleyerek koymuştu sitesine ki kuyruk oldu desem yeridir. İndirim istendi, inilmese değişen bir şey olmayacaktı ama kıramadık ve tutuldu. Benim o binadaki kontratları iki yıl önce sonlanmış olan doktor kiracılarım için artışı normalde bu yeni ve güncel fiyatı baz alarak yapmam lazım, mantık ve günlerin gereği olarak! Hayır öyle olmayacak, üstelik 3+1 daire için -şu an onların haberi yok ama- en fazla şu an yeni kiralanan 2+1'e göre %15 daha az ödeyecekler, yine de indirim isterlerse de kırmayacağım.
*Boş başlıklı yazı için buradan lütfen...
*Yavaş Hayat
*Garrant marka pikabın fotoğrafı ve alakalı bir yazı da işte tam şurada.
Allah kiracının da ev sahibinin de iyi ahlâklısını versin. Kiracı-ev sahibi ilişkileri için şu taraf haklı diyemem. Kötü kiracı da kötü ev sahibi de olabilir bence. Sizin kiracılarınızla olan güzel ilişkinize keşke herkese nasip olsa. Her iki taraftan olumsuz pek çok örnek var. Allah kurduna düşürmesin:)
YanıtlaSilBoş yazısını yazan blog sahibesi hanımefendinin tasalanmasına gerek yok. Yasal artışları yaptıktan sonra eğer gününde kirasını ödüyorsa on bir yıl evinde oturabilir. Hem kiracı hem de ev sahibi olan biri olarak Tuik verilerine dayalı yıllık artış oranlarıyla on yılın sonunda gelinen nokta da hiç hakkaniyetli değil.
Bugüne kadar kiracı olduğumuzda da kiraya veren olduğumuzda da pek sorun yaşamadık çok şükür ki, bunda çok erken yaşlardan itibaren çıraklıkla başlayan iş hayatındaki gözlemlerin kazanımları etkili olmuştur muhtemelen. Gerçi ben müşterilerle ilgili bu öder, bu ödemez dediğimde babam bana insanları seveceksin derdi hep ama, aslında ne kastettğimi anlar, sonrasında gülümserdi:)
SilBiz hem ev sahibi hem kiracıyız. İstanbul'da kendi evimizi ben Arya'ya hamileyken almıştık. O zamanlar aceleyle hareket etmiş ve pek de pazarlık yapamadan ilk fiyattan almıştık. Evrim benim aşırı hevesli oluşum yüzünden en az 10-15 bin fazla ödediğimizi, yani kazıklandığımızı söylüyordu. Biz evi aldıktan yaklaşık 1 ay sonra evi satanların dükkanları soyulmuş, kasadan 10.000 TL alınmış. Çok üzülmekle birlikte bir an, Evrim'in şaşmayan karması çarptı adamı diye geçirmedik içimizden desem yalan olur. Ben Hopa'ya atanınca evimizi kiraya verdik ve ekonomik koşullar ne olursa olsun her sene sadece %10 zam yaptık. İlk kiracılarımız iş sebebiyle yurtdışına taşındı. İkinci kiracımıza emlakçının belirlediği fiyatı kırıp onların istedikleri indirimi yaparak değerinin altında kiraya verdik. Pandemi sürecinde çalışamadıkları için kira almadığımız aylar oldu. Bu yıl %20 zam yaptık. Bahçelievler'de metro ve metrobüse yürüyerek 12-13 dk mesafede, alt caddesinde semt pazarı kurulan, üst caddesinden İncirli ve Bakırköy dolmuşları geçen, içi full dekorasyonlu evimizin mevcut kirası 2400 TL ki bu fiyata artık köpek kulübesi bile yok diyor emlakçımız ama sorun etmiyoruz :) İnsan var, insan var; ev sahibi var, ev sahibi var Sevgili Buraneros :) Yazıyı okuyunca kiracınız olalım istedim :D
YanıtlaSilDemek ki hayat gibi birbirlerine benzeyen insanlar blog dünyasında da birbirlerini şıp diye buluyorlar Sevgili KuyruksuzKedi:) Bakış açılarımız ne güzel, onun için de genelde işlerimiz rast gidiyor, belki hayatı da bu nedenle güzel yaşıyoruz. Tahtaya da üç kez vuralım ki bazen acılara denk düşsek de hayat bizler için hep bayram olsun:) Kardeşimiz olursunuz, kiracı bir tanım sadece ve aslında kullanmayı da pek sevmem ama başka bir seçenek de yok işte:)
YanıtlaSilİhtiyacımızdan fazlasına gerek yok Sevgili Buraneros :) Atatsözlerimizi çok sevdiğim hâlde "Fazla mal göz çıkarmaz" sözünü hiç sevmem mesela. Aç gözlü bir hava var bu sözde bence. Blog dünyasını ve kazandırdığı insanları seviyorum.
SilNe kadar benziyoruz birbirlerimize ama! Havva kardeşliği:)
SilUzun yıllar kiracıydım, taşındığım her evde sorunsuz yaşadım şükür, iyilik iyiliği bulur gibi bir düşüncem var. Ama etrafımda evin sahipleriyle ya da kiracılarıyla çok sorun yaşamış arkadaşlarım oldu. Bu belki de onların sınavıydı, farkındalıklarını artırmaları adına. Kimi farketti, kimi ise mahkeme kapılarına yönelip işi daha da alevlendirdi.
YanıtlaSilSağlık ve afiyetle nice günlere diyelim.
Babaanne lafıyla yanıtlayayım o halde: Rabbim kötüyle karşılaştırmasın!
SilBilmukabele:)
İnsanın "dünya malının dünyada kaldığını" bilmesi, insan ilişkilerine değer vermesi esas olan diye düşünüyorum Sevgili Okul Arkadaşım.
YanıtlaSilSizin burada anlattığınız kiracılıktan ev sahibi olmaya evrilen süreçteki tok gözlü oluş, karşısındakinin halini biliş doğru dürüst erdemli insan olmanın özellikleri.
Varsın, üç kuruş daha az kira istediniz diye size "saf, iş bilmez" gözüyle bakanlar olsun. İnsan kendine vicdanı rahat hesap verebilsin, yeter.
Çok haklısınız Sevgili Okul Arkadaşım her zaman altını çizerim bilirsiniz, en büyük şansımız ailedeki bütün insanların güzel olmasıydı, ve bu güzelliğin hem anne hem baba tarafında daha kalabalık bir biçimde, yeni nesillerle hâlâ sürüyor olması. Kendime saf da dedirtmem valla, o tipteki biri, biraz uyanık geçininle ilk cümlesinden sonra işim biter:))
SilBu kira mevzuları son zamanlarda çok kişinin kalbini kırıyor, internette görüyorum. Bazen okuyorum, herkes kendince haklı geliyor bana ama bildiğim tek şey iletişim kurmayı ve hoşgörüyü seçen insanların belki maddi anlamda olmasa da sonuçta çok daha fazla şey kazanması. Keşke herkes sizinki gibi ilişkiler kurabilse, şu sorunlar yaşanmasa.
YanıtlaSilNe yazık ki sorunlar yaşanacak, ta ki insanların tümü iyi niyetli hale dönene, küçük kurnazlıklardan vazgeçene kadar... umut edelim ki çok uzun sürmesin bu süreç, bir de o süreç tamamlanana kadar uyanık olalım, bilenlere danışalım benzer durumlarda:)
SilHem ev sahibi hem de kiracıyım, hiçbir evden kötü ayrılmadım ve tüm kiracılarımla dostluklar kurdum. Ben işin sırrının eve girerken kurulan iletişimde olduğunu düşünüyorum, mutlaka ev sahibi ile müstakbel kiracı yüzyüze görüşmeli, tanışmalı. Bence karşındaki insan olsun, çözülmeyecek dert yoktur, zor zamanda sen yardım edersen, karşındaki insan da sana güvenir, inanır, ters birşey yapmamak için, insani ilişkiyi bozmamak için gözü gibi bakar, ben buna inanıyorum.
YanıtlaSilAma dediğiniz gibi, para insaniyetten öne geçti mi, bu kurallar geçerli değil.. O zaman da en iyisi çok ayrıntılı bir sözleşme yapmak ve akla gelen her olasılığı yazılı olarak tartışmak. Bu sorunlar maalesef Türkiye'deki enflasyona endeksli, gittikçe artacak :(
Valla bizim memlekette gerçekten zor, bugün ben yaşadım mesela, İzmir'de okuyor küçük oğlum, kiraladığı evden alt kata su akıyormuş. Duşa kabinin altından, tamir parasını ödedi. Zaten ucuz oturuyorsun demişler. Sanki çocuk kiralarken silah dayadı:) Aslında ucuz değil, kontrat sonu gelmeden fiyatlar uçtu diye:) Dedim beni aratsaydın. Sen bir şeyi kırsan döksen tamam sen ödeyeceksin ama bu ev sahibinin sorumluğu. Gitti para:) Oysa benim kiracımın kombi arızalandı, kiradan düşün demiştim:) Evet malesef, özellikle kontrat yenileyeceklerin işi çok daha zor.
YanıtlaSilNe kadar güzel Allah herkese sizin gibi ev sahibi nasip etsin. Yıllarca kiracı olarak yaşadık. Bütün ev sahiplerimle halen görüşürüm. Şimdi insanlarda vicdan azaldı gibi geliyor. Özellikle yeni evli gençlere çok üzülüyorum. Onların duası size yetiyor eminim. Hülya
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Hülya. Aslında iyi insan sayısı az değil, kötüler ön alıyorlar ve o nedenle çok görünüyorlar. Evet gençlerin işi zor, özellikle ev kira ise ve bir kişinin geliri ile dönmek zorundaysa.
Sil
YanıtlaSilSevgili Buraneros, yazınızı gününde okudum, yorum için ancak uğrayabiliyorum, kusurabakmayın. Öncelikle benim uykusuz bir sabahın karanlığında öfke ve şimşek dolu yazımdan böylesi sıcacık bir aile öyküsü çıkmasına bayıldım. Elinize dilinize sağlık. :) Konu edinip yazdığınız için de teşekkür ederim. O yazının sabahı lafı daha uzatmadım, yazdıkça uykusuzluğum ateşli bir öfkeyle kavuracaktı yoksa beni.
Biz de hem kiracı hem ev sahibiyiz. Hatta evsahibi sıfatıyla kiracıyla muhatap olan benim. Kiracımla yazılı ve sözlü irtibat halinde, iyi ilişkiler içindeyim. Kontrat yenileme zamanı gelince (Kasım'dı) o ayın ortalama endeksine göre yuvarlak hesap bir artış teklif ettim, kabul etti, el sıkıştık, devam ediyoruz. Kendisini kaybetmek istemiyorum. Onun iyi bir kiracı olması kadar ben de iyi bir evsahibi olmaya özen gösteriyorum. Ona göre hem kendisine hem dairenin ihtiyaçlarına ihtimamla yaklaşıyorum.
Uzun zamandır kiracı olduğumuz bizim dairede ise kiramızın oldukça düşük kaldığının ayırdında olmakla birlikte yine de para meselesini ikinci sıraya koyuyorum. Delirdiğim daha çok hiçbir diyaloga girmeden resmi yollar üstünden gereksiz gerginliğe sebep olan bu ihtar çekme tavrı, bir de üstüne -yüzsüzce- üç kat zam istenmesi. Yüzsüzce diyorum, biz buradan çıksak dairemiz o parayı etmeyeceğinden değil. Yeni kiracı o rakamdan içeri girer, fazlasını bile ödeyebilir, eminim. Kızdığım şey bunun tamamıyla bir boş atıp dolu tutma delikanlılığı, dayılanması, zorbalığından ibaret olması. Hani ekonomik, politik ortamda nasıl bir omuz atarak kendine yol açma tavrı var ama hemen arkasından da süper geyik ve lakayıt bir gevşeklik de hakimse bizim süreçteki yaklaşım da tam bu. Eşim muhatabımızı arayıp da serzenişte bulununca o tehdidin arkasındaki gevşeme ve neredeyse geyiğe bağlama tavrını bilmem anlatabiliyor muyum? Memleketin her yerinden buram buram bu tehdit/geyik kutupsallığı akıyor ve ben hepimize mal olan bu 'ederimiz' zihniyetinden illallah diyorum.
Yine de şuralara iki satır yazmak, hiç tanışmadığım, yüzyüze gelmediğim ama seslerine, sözlerine, fikirlerine sarıldığım siz blog yoldaşları ne kadar ne kadar iyi geliyorsunuz! İyi ki varsınız, iyi ki varız, iyi ki yazıyoruz, iyi ki paylaşıyoruz. Hepimize ha gayret diyorum. Ha gayret. Çok sevgiler...
Sevgili Neslihan, O kadar iyi anladım ki, malesef dünyamızda benzer tipler bol, ticarette de hayatın içinde de o kadar çoklar ki, pespaye bir uyanıklık hali, herkesi aynı kefeye koyup kendini dünyanın en uyanığı sanma durumu ve bahsedilen argümanlarla tehdidkâr tavırlar. Buna sıklıkla geri dönüş aldıkları için de herkesi aynı kefeye koyma, sert kayaya çarpınca da çark etme hali... Aslında en bayıldığım andır, çünkü zaaflarını şıp diye ortaya döker. Eldeki bir gelecek ikiden iyidir moduna girip pozisyon değiştirmeleri ve avantajı elleriyle karşıya, daha zeki ve insan olana teslim etmeleri. Öyle ya, eldekinin güvenirliği kanıtlanmış, sorun çıkarmamış ve bir makulde anlaşmak kolay. Aslında fark edemedikleri, ya da fark ettikleri halde vazgeçmedikleri, sanırım her seferinde ya tutarsa hesabı. İnsanın bu tiplere bazen de şaşırtın bizi diyesi geliyor ama gardları düştükten sonra eğlenmek de hoş oluyor işte.
SilKesinlikle iyi ki varız, şahane bir alem burası. Geçenlerde Sevgili Radyo Z yazısında Sevgili Leylak Dalı ile sohbetlerinden bir cümle paylaşmıştı, o ifade bu alemin altını çok güzel çiziyor sanırım: “bizim gerçekten kim olduğumuzu bilenler hemen yakınımızdaki bazı arkadaşlarımız değil, blog arkadaşlarımız belki de…“
Sevgiler...