9 Eylül 2021 Perşembe

Çine'de Çöp Şiş Pahalıya Patlamıştı

Sevgili Okul Arkadaşım bundan bir hafta önce, 2 Eylül'deki yazısının bir bölümünde "Çine'de köfte ve çöp şiş yemek projesi kafaya konulunca, yolumuzu bir dirsek boyu uzatmış olduk ama yediğimiz yemeğe değdi." diye yazmıştı.* Ben de yazının altına "Bir Çine ve çöp şiş hikâyesi yazacağım sanırım, fakat siz döndükten sonra." cümlesini de içeren bir yorum yazmıştım. Neredeyse emeklemeye başlamışken bir yandan da araba kullanmayı öğrenen ben için- şanlı kariyerim açısından- bir leke bırakmış olmasıydı. Tabii ki bu işin esprisi ama içindekiler açısından bakınca insanda bir iz bıraktığı kesin.

Tırtıl henüz planlarda bile yok. Mussano 7-8 yaşında tatlı bir çocuk. Muzip. Kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kızla 12 yılı bulmuşuz ki bunun beş yılında çocuksuz gençlik şeker gibidir demişiz. Flörtöz ama nikahlı bir yaşam, ilik gibi bir genç kadın, yüreği güzel. Swissotel'deki bir Infinity defilesinde onca mankenin arasında ortalığı yakıp yıkmışlığı vardır. Durudur. E sonuçta Çerkez geni bulaşmıştır.


İşte bu kadın, ben ve Mussano hadi tatile gidelim dedik. İlk hedef Kemer. O yıllar Naturland henüz taze. Daha çok Mussano'yu gözeterek, o etkinliklere bulaşmışken, biz de flörtöz takılmaya devam ederiz diyerek, iyi seçim Naturland demişiz. Sonrasında Kaş. Orada da bir akrabamız Ziraat Bankası müdürü. Akşamları Mussano'yu geç saatte emanet eder, biz de müzik eşliğinde bar ziyaretleri yapabiliriz. Sonra Marmaris. Ondan sonraki durak Bodrum. Tepede güzel bir tatil köyü. Bodrum tüm güzelliği ile ayak altında. Enfes bir manzara. Otel müdürü ve sahipleri tanıdık. Mussano da kendiyle yaşıt, pek anlaştığı bir kızla şıp diye arkadaş oluverdi. Hem şafak sayarken yazılarındaki Aziz de artık bir otel sahibi ancak onun mevkisini tercih etmedik. Sonrası Kuşadası ama önce Aydın'a Apo'lara uğrayacağız.

Çıkıyoruz yola, güle oynaya gidiyor Çine'ye varıyoruz. Çöp şişçilerin önünden geçerken kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kız, çöp şiş yiyelim diyor. Oysa en fazla yirmi dakika sonra Apo'lardayız ve ben uzun yolda yanlış bir yola sapmadıkça herhangi bir şey için dönmeyi sevmem. Israr olunca Çine İlköğretim miydi Lise miydi hatırlamıyorum, oradan geri dönüyorum. Trafik kontrolü sonlanmış ve polisler orayı terk ediyorlar.

Gözümüzü kestirdiğimiz bir çöp şişçide duruyoruz. Üç çöp şiş lütfen diyorum. İki kola, bir de bira diyecekken, biradan vazgeçiyorum. Bitiyor yemek. Çıkıyoruz yola. Yeniden okulun önündeki ışıklardayız ve kırmızı yanıyor. Sağda bir kamyon duruyor. Aynadan baktığımda ilk araba, kapalı kasa bir 50 NC Fiat kamyon ve aramızda epeyi mesafe var. Dümdüz yol, onun arkasında da başka bir araba yok. Özellikle sağda durur, solu boş bırakırım ki son dakikadaki kırmızı ile duramayacağını hissedene manevra alanı olsun ve oradan geçip gitsin. Biraz zaman geçti küt diye bir ses, koltuğum geri yattı, ayağım zaten frende. Öndeki kamyonun altında arabanın neredeyse ön cama kadar olan kısmı. İndik. Az önceki polis ekibi geri çağrıldı. Kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kız bir anne, adama daldı. Okul'un öğretmenleri bizi içeri alıyorlar. Su falan içiriyorlar oğlana. Abi gözü yaşlı, özür diliyor sürekli; ne bizi görmüş ne bizim önümüzdeki kamyonu ne de ışıkları. Olduğu gibi giderken anca bize vurunca araba durmuş abi de gürültüye uyanmış. Emniyet kemerleri takılı ve bizde bir şey yok. Kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kızın boynunda bir ağrı. Bir boyunluk takıyorlar ona. Raporlar tutuluyor. Alkol muayenesi, sorunsuz.

Apo'yu arıyorum okulun telefonundan; servisten bir ustayla geliyorlar, biraz ezik yerleri çekiyoruz, motoru açıp bakıyorum, çamurluğun tekerle temasını kesiyorum, araba çalıştı ve gidebilecek durumda. Apolar önde biz arkada varıyoruz Aydın'a. Araba serviste kalsın diyorlar. E diyorum benim işim otomobil, sektöre doğdum ben. Motor kaputunu, farları ve stopları değişin, lastiklere temas edecek yerleri halledin, iki üç gün sonra giderim diyorum ben. Poliçelerin fotokopilerini bırakıyorum.

O akşam bir mekâna yemeğe gidiyoruz Apo, Eşi, küçük oğlu ve biz. Müzikli hoş bir yer, açık hava. Ne rakının tadı tat ne de müziğin. Unutim desen, görmezden gelmeye çalışsan da dürtüyor akıl... Ya, diyor. Ya ayağın frende olmasaydı? Kahvaltıyı Apoların bahçede yapıyoruz. Sıcak poğaçalar alıyor fırından ve al kominist gazeteni getirdim diyerek Cumhuriyet'i bırakıyor önüme. Hiç bir şey çare olmuyor. O "Ya?" hali dönüp duruyor zihnimde. Oysa söz konusu kendim olduğunda sırat köprüsünden ıslık çalarak geçen bir adamım. Lekesiz bir sürücü. Upuzun sürücülük kariyerimin tek kazası şu çöp şiş yüzünden bir Çine hatırası olarak işleniyor yaşamıma. Mussano bir süre her fren yaptığımda dönüp arkaya bakıyor. İğne deliğinden geçecek kadar iyi bir sürücüydüm ben. Suçumun sıfır olması bir şey değiştirmiyor. Sonrasında araba ile ilişkimi azaltıyorum. Yavaş hayat güzel be, diyorum; bir de çocuksuz olmak. Dibe yapışırdı pedal; keyiften uçardı araba. Üç yıl sonra da Tırtıl dünyaya geliyor.

Son üç yıldırsa direksiyona oturmuşluğum yok. Tek olunca uçup gidebilirim, diye düşünmekle birlikte arabalarla ilişkim, ayrı yaşayan insan tadında.



*Sevgili Okul Arkadaşımın yazısısı.

16 yorum:

  1. Yazıyı okumaya başlarken enfes lezzette çöp şişlerle ilgili cümleler havada uçuşacak sandım. Ortaya doğru şapa oturdum resmen. Trafik kazaları içimi hoplatır, midem kalkar. İstanbul' da arabayla fink atarken, Egede hiç ihtiyaç duymuyorum. Emekli taksici gibiyim ama :)) her bindiğim taksiye mutlak yol öğretmişliğim vardır.
    Zaten geçmiş gitmiş ama ben yine de üstüne cila niyetine "geçmişler olsun" diyeyim.

    Arabamı? ammaaan ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaza olmasa çöp şişin lafı bile geçmezdi, normal şiş tercihimdir:) Ben demiryolcu torunu olarak şehir içi ulaşımda treni kullanıyorum, onun dışında da direkiyonunda ben olmadığım arabalar işte; kardeş, enn sevdiğim kadın v.s.:) Çünkü içinde kargaşa olan trafik gibi şeylerle uğraşmak istemiyorum, kitap okumak, müzik dinlemek, etrafı seyretmek ya da hayal kurmak varken ne gerek var boğuşmaya:) Çok teşekkür ederim:))

      Sil
  2. Sevgili Okul Arkadaşım,
    Geçmişler olsun, gerçekten durup durup aklınıza gelecek kadar var, ciddi bir tehlike atlatmışsınız.
    O kadar dramatik bir gelişim ki, "olacağı varmış" demek tek çare, çöp şiş konunun en masum unsuru bence. Uyuyan şoför kesinlikle sorumlu ama, olunca çare yok, önden tedbir alması gerekirdi.

    Şimdi Çine yolu çok rahat olmuş, eskiden kıvrım kıvrımdı. Bizim o eski yıllarda, yeni evli ve çocuksuz iken, arkadaşlı seyahatlerde yine çöp şiş peşine düşmüşlüğümüz çoktur. O zaman bu zaman iflah olmamışız baksanıza. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım,

      Çok teşekkür ederim. Çöp şiş yan rol zaten, sebep değil elbette, masum:)

      O zaman Çine içiden geçiliyordu, çevre yolları falan yoktu ve sahra çölünden geçer gibi bir düzlüktü zaten. Hani birisine al şu arabayayı git birine çarp dense anca olurdu başımıza gelen.:) Bir pazarlama aracıydı anladığım ve şöför yorgunluktan şekerleme yapıyordu:)

      Sil
  3. aman unutulacak bir anı değilmiş benim okurken yüreğim hopladı. geçmişler olsun :)

    şimdi bir de "ne alaka" diyeceksiniz ama yazının başka bir yerine takıldım ben. eski eşlerinden güzellikle bahseden kadınları/adamları oldum olası çok sevmişimdir, sizin de onlardan biri olmanız çok hoşuma gitti sevgili buraneros :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sevgili Şule,

      Yaşadığım her anın, dostluğun, arkadaşlığın, adına ne denirse her tür insan ilişkisinin ötekisi ben için kıymetlidir. İnsan mesafeleri kendi belirleyebilir diye düşünürüm, hayata biraz merakı varsa.Bir lafım vardır benim, blogda da kullanırım ara ara, "ben herkesin arkadaşıyım ama herkes benim arkadaşım değil."

      Sil
  4. Kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kız çok hoş. Ve manken olduğu o kadar belli oluyor ki:)
    Bazen tek bir kelimeyle bazen de hiç hesapta olmayan bir karar mekanizmasının devreye girmesiyle akışın yönü akla hayale gelmeyecek bambaşka bir şekle giriveriyor. Benzer bir olay yıllar önce bir düğüne giderken Bursa şehiriçi trafiğinde başımıza geldi. Sağ taraftan hızla önümüze atlayan bir otomobil yüzünden biz, o otomobil ve onun önündeki herkes frene basınca, korkunç fren sesleri eşliğinde kendimizi orta refüjdeki ağaca çarpmış bulduk ki o ağaca toslamasaydık karşı taraftan gelen sayısız aracın önüne fırlayacaktık. Kimseye bir şey olması ama araba epeyce hasar gördü. Bazı anlar insan hayatına damgasını vuruyor. Yazarken o anları tekrar yaşadım resmen ve sizi o kadar iyi anladım ki. Ucuz atlatmışsınız siz de. Çok geçmiş olsun.
    O günden sonra şehirler arası uzun yolları özellikle de Bursa şehir içinin kural tanımamakla ünlenmiş trafiğini hiç sevmedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size de çok geçmiş olsun. Bir de ehliyet almak çok kolaylaştı. Ben ki çocukluktan araba kullanan biri olarak, üstelik baba mesleğim otomobil olmasına rağmen ehliyetimi ikinci girişte alabilmiştim.:) Bir komiser vardı namlı ve kuralcı, ona denk geldim. Oysaki piste bile arabayla kendim gelmiştim. Bindi devam ettik, yanaşmalar falan tamam, kusur yok, her şey mükemmel ama kaldım. Sebep arabayı çalıştırmadan önce aynaları ayarlayıp kontrol etmemişim. Oysa arabanın aynaları olmayacağına freni olmasın diyen birisiyim, ayarlı gelmiştim.İkinci de tabii ki yalandan da olsa aynalara el attım:))

      Yalnız mankenlik konusunda bir yanlış anlamaya sebebiyet vermiyeyim, bir profesyonel manken değildi. Kendisi o yılların çok popüler markasının bayisiydi. O nedenle,davet edilmişti ama markanın gözdelerindendi.:)

      Sil
    2. Sondan başlayayım. Sevgili buraneros, o halde değiştireyim cümlemi. Profesyonel mankenlere taş çıkaracak kadar hoş:)

      Komiser size haksızlık etmiş bence. Keşke bir sorsaydı o aynaları. Keşke herkese aynı hassasiyet gösterilebilse. Bir dönem bakkaldan alınır gibi ehliyet dağıtıldığını öğrenmiştim. O şahıslar hep trafikte:( Kanada da ehliyet sınavı esnasında kullanılan bir alan ve yapılacak manevraları (mesela çok dar bir alana üzgünce park edebilme yetisi) gösteren bir video var. Onu geçemeyen kimseye ehliyet yok. Bizde de böyle olmalı. Bu şekilde her şey Allaha emanet. Sarhoşu, uykusuzu, maceracısı, ehliyetsizi herkes yolda:(
      Bu arada; çarptığımız o ağaca zarar verdiğimiz için Bursa Büyükşehir Belediyesin'den adrese yüklü miktar para cezası geldi. Ha, şaka gibi ama bir de kazadan hemen sonra gelen ve ruhsatı isteyen zabıtalar bize yanlış yere park etmekten ceza kesmişler. Ne yapsaydık yani? Ölüp de kurtulsa mıydık?! Off, nasıl sinirlerim bozuldu yine...

      Sil
    3. Onun adına teşekkür ederim Sevgili Zeugma:)

      Benim büyük oğlan hiç araba kullanmamıştı ama playstaion sayesinde ve bizi de gözlemiş demek ki erasmustan dönünce ehliyet almaya karar verdi, sahile indik, hadi dedim. Çalıştırdı, yürü dedim. Sonra dur, geri gel. Dedim sen alırsın ehliyeti. Sürücü kursu, sonra sınav ve aldı:) Ufağı meraklıydı, sınavda yola çıkyor biraz gittikten sonra tamam diyorlar geçtin, şunları solla bitirelim... aldı o da:) Bizim komser bir bakıma rüşvetin tavan olduğu dönemde herkesi ürkütmüştü ve bir nizam gelmişti yalnız trafik düzenine, hiç affı yoktu:)

      Devletimizin en önemli vasfıdır o, alacağını asla bırakmaz. Vatandaş olarak uğraş dur:)

      Bizim bir araba gitti tüm evraklarımız, belgelerimiz devlet elinden çıkmış olmasına rağmen:) Bunu da yazayım bir ara:)

      Sil
  5. Yolda olma halini hiç sevmiyorum ; ne otomobilde ne uçakta ne de otobüste. trende çok rahatım ama son yıllarda ki tren kazaları da
    fobi oluşturmak üzere. karavan zaten istediğim gibi yolda ki süratimizi düşürdü, oh ne güzel diyorum. ama ilk karavanı alıp yola çıktığımızda izmirin o sıkışık trafiğinde yolumuzda giderken sağdan ana yola bodoslama bir adam son sürat girip karavana çarpmıştı. sen yolunda tüm kurallara uyarak giderken bu milletin hatası yüzünden hayatımız pamuk ipliğine bağlı. otobüsle gitsen başka dert. 6 yıl önce didimden otobüsle dönerken sabaha karşı otobüsümüz yanmıştı, canımızı zor kurtarmıştık. uçak zaten fobim. o yüzden yolda olmanın hiç bir şeklini sevmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim korkum yok, sadece kendi arabamda başıma gelsin istemiyorum çünkü uzak yerdeyken uğraşmak zor. Keyfi için tren ilk tercihim, gittiğim yöne yoksa sefer, o zaman uçak:) Uzun turlar yerine artık nokta atışları:)

      Sil
  6. Keyifli bir yemek yazısı, aralarda uçulan bir aşk yazısı beklerken bambaşka bir yere gitti yazı:( Cana birşey gelmemesi büyük şans.. Ama yine de küsmemek lazım arabalara:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatta bunlar da var, belki okuyan bir kaç insanın kulağına küpe olur. Valla benim hayatım arabalar ve onların dünyası olduğu için, yetti ve emekli ettim kendimi; bir küskünlük değil, sıkıntı veriyor artık kullanıcı olarak bana. Uzun yolda değil yakın yollarda bile uzağım kendisine, sürücüsü olarak:)

      Sil
  7. Başlığı ilk anda "Çin'de Çöp Şiş..." diye okudum ve doğrusunu anlayana kadar içeriğin ne olabileceğini düşündüm:) Gözlüklere hâlâ alışamadım, kendi kendime gülüyorum şu an:)
    Bazı şeyler nasıl da tesadüflerle şekilleniyor. Yazıyla birlikte bunu bir kez daha anladım. Olması gereken oluyor sanki. Belki o yüzden "Ya?" ile başlayan soruların gereği yok. Ama gel de sorma:) Şimdi felsefe yapıyorum ama ben de o sıkıntıyı yaşardım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocuklar ve diğerleri söz konusu olunca o "ya?" oluyor, kendi başıma olsa canım feda:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP